10 KASIM 1938

Bugün Atamızın aramızdan ayrılışının 86. yılı. Özlem, saygı ve minnetle anıyoruz.

Araştırmacı yazar Nüket Aşkın @nuketaskin, 10 Kasım için, insanı derinden etkileyen, ‘38 adında bi kitap yazmış. Kitabın tam adı: Kelimelerde Saklı Feryatlarla 10 Kasım/ ‘38.
Daha evvel önce de, ‘Sırlarıyla Makbule Hanım’ kitabını kaleme almıştı Nüket. Titiz bir araştırmacı.

’38’i, bir çırpıda okudum. Gözümü bile kırpmadan. Elimden hiç bırakmadan… Okudum, okudum… Ve ağladım… Bu kadar sarsılacağımı ben de tahmin etmiyordum. Öyle korkunç bir dönemden geçiyoruz ki; ruhum, ülkem konusunda her zamankinden daha yaralı, belki bunun da etkisi olabilir. Çok iyi geldi bu mektupları okumak. İçim yıkandı gibi bir şey oldu.

1938’de Atatürk’ün ölümünde, Ankara Radyosu’na gönderilen ama asla yayınlanmayan 38 mektup, kitabın bel kemiğini oluşturuyor. Çok kalpten yazılmış metinler… Tabii ki bir kısmında edebi bir üslup yok ama müthiş bir samimiyet, sonsuz bir sevgi ve tarifsiz bir acı var.

Atamızın ölümü esnasında yazılmış mektuplar bunlar. Aralarında Nezihe Araz’ın lise öğrencisiyken yazdığı mektup da var, Şeyh Sait isyanında şehit olan bir yüzbaşının kızının yazdığı mektup da… Bu mektuplar, 86 yıl sonra, Nüket Aşkın sayesinde açığa çıkıyor.

Onları özel kılan, o “an”a ait olmaları. O ilk “acı”’ ile kavrulan insanlar tarafından yazılmış. Bazısı el yazısı, bazısı daktilo ile. Çoğu, 10 Kasım 1938 gününden başlayan bir haftalık zamanı içeriyor. Tamamı, Ankara Radyosu’na gönderilmiş. Ama ne yazık ki, radyo evi yetkilileri, bu mektupların, hiçbirini yayınlamaya uygun görmemiş. Üzerlerine kurşun kalemle ‘Okunamaz’, ‘Basit’, ‘Uygun Değildir’, ‘Tekerleme gibi’, ‘Çocukça’ şeklinde notlar yazmışlar.

Mutlaka kendilerini göre sebepleri vardır. Dönemin ruhunu bugünden değerlendirmek zor. Ama bana 86 yıl sonra bile olsa, onları okumak çok iyi geldi. Size de gelebilir.

10 Kasım 1938, bizim için bir tarihten çok daha fazlası. Atatürk, bizim için bir liderden çok daha fazlası. Aradan geçen onca seneye rağmen Türk milleti, hiç bitmeyen, hiç bitmeyecek bir yasta. Ve bizler kahramanımızın, önderimizin, kurtarıcımızın yasını, kıyamete kadar tutmaya devam edeceğiz! 

ARAŞTIRMACI YAZAR NÜKET AŞKIN, 10 KASIM İÇİN ÖZEL ÇIKARILAN ’38 KİTABINI ANLATTI

1938’DE YAZILMIŞ ACI DOLU 38 MEKTUP, 76 YIL SONRA KİTAP OLDU

Nüket, seni kutluyorum. Elimde, “Kelimelerde Saklı Feryatlarla 10 Kasım ’38” kitabını tutuyorum. İnsanı derinden sarsıyor kitap haline getirdiğin bu mektuplar ve şiirler… Ağladım okurken… 10 Kasım için hepimize müthiş bir hediye! En başa dönmek istiyorum: Bu metinlere nasıl ulaştın?

10 Kasım’la ilgili bir kitap yazma düşüncem yoktu. Ama Makbule Hanım’ı araştırırken, arşivde defalarca karşıma bir dosya çıktı. Önce ilgimi çekmedi. Ama birkaç kez daha karşıma çıkınca, dayanamayıp açtım… Bir de ne göreyim! Atatürk’ün vefatı sonrası Ankara Radyosu’na yazılmış mektup ve şiirler…10 Kasım ve hemen sonrasındaki birkaç gün içinde kaleme alınmıştı… İnsanlar seslerini, canları gibi sevdikleri Ataları’nın vefatına duydukları o büyük acıyı, radyodan duyurmak istemişlerdi. Ne var ki, radyoevindeki yetkililer tarafından, bu mektuplar- şiirler üzerine ‘Olmaz!”, “Çocukça”, “Basit anlatım”, “Tekerleme” gibi el yazısıyla notlar alınmış ve radyoda okunmamıştı. Yani bu insanlar, feryatlarını asla duyuramamışlardı! O andan itibaren bu mektupları-şiirleri kitaplaştırmaya karar verdim.

10 KASIM 1938’DE YAŞANAN ACININ TARİFİ YOK AMA ACININ SAHİBİ ÇOK! SANKİ ZAMAN YOLCULUĞUNA ÇIKIP O ANA GİTTİM  VE O TARİFSİZ ACIYI ONLARLA YAŞADIM

HERKES BU MEKTUPLARI-ŞİİRLERİ OKUDUĞUNDA AYNI HİSSİYATA KAPILACAK VE AĞLAYACAK’

Peki sen ilk okuduğunda ne hissettin?

Çok çok etkilendim. O acı, kelimelerden, harflerden taşıp, kalbimi, ruhumu, bütün hücrelerimi sardı. Şiirlerine, mektuplarına dokunduğum kişilerin gözyaşlarına, gözyaşlarım karıştı. 10 Kasım 1938’de yaşanan acının tarifi yok ama acının sahibi çok. Sanki zaman yolculuğuna çıkıp o ana gittim ve o tarifsiz acıyı onlarla yaşadım.

Sence bu mektupları ve şiirleri değerli kılan ne?

Samimiyetleri, içtenlikleri, sahicilikleri…
Her biri o kadar kıymetli ki… Tamam edebi metinler değil belki… Ama okurken, o insanların, hıçkırıklar içinde, elleri titreyerek bu metinleri yazdıklarını hissedebiliyorsunuz…
Her kelimede, her harfte, her hecede…

1938’DE TÜRKİYE CUMHURİYETİ, BÜYÜK BİR YAS EVİNE DÖNÜŞÜYOR

İNANILMAZ BİR İSYAN VE ÖLÜM KARŞISINDAKİ ÇARESİZLİK ARDINDAN GELEN KABULLENMA VE DAYANIŞMA

İŞTE ’38 RUHU TAM BU’

Kitabını, ‘38 ruhunu’ hissedenlere ithaf etmişsin…

Evet. 15 yıllık bir Cumhuriyet’te, 17 milyon insan, aynı anda “baba acısı” yaşıyor. Vefattan kısa bir süre sonra da Ramazan Bayramı. Bu topraklar var olduğundan bugüne kadar böylesi acı bir bayram yaşamamıştır! Türkiye Cumhuriyeti, büyük bir yas evine dönüşüyor. İnanılmaz bir isyan ve ölüm karşısındaki çaresizlik. Ardından gelen kabulleniş ve dayanışma. İşte ’38 ruhu tam da bu! Her ne zorluk olursa olsun her neyle karşılaşırsak karşılaşalım Atatürk’ün açtığı yolda, kurduğu Cumhuriyet’e sahip çıkarak gösterdiği amaç doğrultusunda el ele, gönül gönüle ilerleyebilmek…

10 KASIM’IN HEMEN SONRASI;İNSANLAR, FERYATLARINI KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARIYLA DUYURMAK İSTİYOR. BİR KISMI GAZETELERİ, BİR KISMI DA ANKARA RADYOSUNU TERCH EDİYOR

Neden Ankara Radyosu’na yollanmış bu mektuplar…

Çünkü 10 Kasım’ın hemen sonrası; insanlar, feryatlarını kitle iletişim araçlarıyla duyurmak istiyor. Bir kısmı gazeteleri, bir kısmı da Ankara Radyosu’nu tercih ediyor. Zaten başka bir mecra da yok o yıllarda. Radyoyu tercih edenlerden bazıları, radyoda bu metinleri kendileri seslendirmek istemiş. Ricalarını da öyle kibar üslupla dile getirmişler ki… Ama tabii kabul görmemiş… Devletin Radyosu, Atatürk’ün vefatı sonrası, Büyük Kurtarıcı için, hiçbir kelimeyi layık görememiş bence. Çok edebi metinler bile olsa, o halet-i ruhiye içerisinde belki yine de yayınlanmayacaktı. Yönetim değişikliğiyle filan ilgisi yok bence. Çünkü metinlerde İnönü’ye de övgüler yağıyor.

HİÇBİRİ YAYINLANMIYOR. ÜZERLERİNE ‘OKUNMAZ, ‘BASİT’, ‘ÇOCUKSU’ GİBİ ŞEYLER YAZILIYOR VE O MEKTUPLAR TARİHE GÖMÜLÜYOR

Üzerlerine, ‘Okunamaz’, ‘Basit’, ‘Uygun Değildir’, ‘Tekerleme gibi’, ‘Çocukça’ şeklinde notlar yazılmış ama bence çok derin duygular… Çocuksu, basit ya da yüzeysel bulunması beni şaşırttı…

Önce ben de şaşırdım. Genellikle çok düzgün ve duygusal ifadeler. Ancak sonra o günkü hassasiyetleri göz önüne aldığımda, kolay kolay hiçbir ifadeyi layık görememe durumu meydana gelmiş kanımca. Herhalde bugün olsa üzerine, ‘Harika’, ‘Çok samimi’, ‘İçten’,
‘Bir Değil Bin Kere Yayınlanabilir’ yazılırdı…

86 yıl önce, acının ifade edilmesi bile çok farklıymış… O gün, bu metinlere, “Basit”, “Uygun değildir” “Çocukça” yazanlar, bugün kaleme alınan şeyleri görmeliler.. Bizler gittikçe yüzeyselleşiyor muyuz ne dersin?

86 yıl öncesine bile gitmeye gerek yok bunu anlamak için bence. Çocukluğumuzda yazdığımız kompozisyonları, kendi çocuklarımızın yazmasını bekleyebilir miyiz? Okuyup yazmadıkça yüzeyselleşeceğiz. Bundan kaçış yok. Dilimize 1938 seviyesinde hakim olabilmek
için okumaktan başka çaremiz yok.

ATATÜRK VEFAT ETTİĞİ GÜN, DOĞUM SIRASINDA EVLADINI KAYBEDEN BİR BABANIN, YÜREK BURKAN ŞİİRİ GÖZLERİMİ DOLDURDU…

Peki seni kalbinden en çok yakalayan hangi mektup-şiir oldu…

O kadar çok var ki!.. Bir kere elbette Nezihe Araz’ın mektubu. Mektubun sonunu andımızla bitiriyor olmasından etkilendim. Şeyh Sait isyanında şehit olan bir yüzbaşının ortaokul öğrencisi kızının yazdığı mektuptan da çok etkilendim. Ama en çok da Atatürk’ün vefat ettiği gün, doğum sırasında evladını kaybeden bir babanın yürek burkan şiiri gözlerimi doldurdu… Şu ifadeye bakar mısınız?

“…Bu karanlık günlerde

Güneş görmeyen gözlerin

Ebediyen kapansın

Sen de Atanla uyu…”

“ŞİMDİ SEN ÖLDÜN DİYE GÖKYÜZÜ DÜĞÜN YAPIYOR. MİLYONLARCA İNSAN, BİLHASSA VE İSTİKLAL HARBİ ŞEHİTLERİ BEYAZ KANATLARINI AÇTILAR. ATALARIN ATASI GELDİ, ZAFERLERİN BABASI GELDİ DİYE DÜĞÜN YAPIYORLAR…”

Kitapta, 38 mektup ve şiir dışında meydanlarda yapılan cenaze törenlerinden de alıntılar yapmışsın…

Evet. 21 Kasım’da, her ilde cenaze töreni düzenleniyor ve vatandaşlar duygularını kürsüden dile getiriyor. Her biri amaçlarına ulaşıp seslerini duyurmuşlar. Bu mektupların özelliği hiçbir şekilde duyurulamamış olması. Yine de örnek olması bakımından birkaç meydanda yapılan konuşmalardan alıntılara yer verdim. Tüm bu konuşmalar arasında bir ifade var ki tüylerimi diken diken etti. Denizli Babadağ’da yapılan törende Kâmil Panayır
isimli vatandaş şu ifadeyi kullanıyor:

“Şimdi sen öldün diye gökyüzü düğün yapıyor. Milyonlarca insan, bilhassa ve İstiklal harbi şehitleri beyaz kanatlarını açtılar. Ataların Atası geldi, zaferlerin babası geldi diye düğün yapıyorlar.”

Bize acı veren bu büyük kayıp ve hüznün, şehitler katındaki karşılığının düğün olduğunu söylemesi
çok dokunaklı geldi.

KİTABIN YAZARI BEN DEĞİLİM ASLINDA ’38 RUHUNU TAŞIYAN O GÜZEL İNSANLAR!

Ne kadar zamanda yazıldı bu kitap?

Osmanlıca tercümeler, düzenlemeler elbette zaman aldı. Metinlerin orijinallerine sadık kalarak günümüz Türkçe’sindeki ifadelere de yer verdim. Titiz bir çalışma oldu. Ama Makbule Hanım kitabını, aralıklarla 15 yılda hazırladım. Bu kitabı ise 9 ay gibi bir sürede bitirdim. Zaten kitabın yazarı ben değil, ’38 ruhunu taşıyan o güzel insanlardı.

Kitabın önsözünde, Atamızın vefatını da o dönemde yaşanan acıyı, isyanı da çok detaylı bir şekilde anlatıyorsun.
Yer verdiğin fotoğrafların bir kısmını da daha önce hiç görmedim. Onlara nasıl ulaştın?

Gerçekten çok sarsıcı fotoğraflar değil mi? Bu fotoğrafları, TBMM’nin 100’üncü yılı nedeniyle Devlet Arşivlerinden alınarak hazırlanan “Belgelerle Dolmabahçe’den Etnografya’ya” isimli kitaptan,
kaynak belirterek aldım.

TERCÜMELERİ YAPTIRDIĞIMDA, ŞİİR VE MEKTUPLARIN SAYISININ 38 OLDUĞUNU GÖRDÜM ’38 YIINA AİT 38 MEKTUP VE ŞİİR… ÇOK ÇARPICI DEĞİL Mİ? ADIYLA GELMİŞ KİTAP:’38

Son olarak, neden kitaba 38 ismini vermeyi uygun buldun. Sadece Atamız 1938’de hayata gözlerini yumduğu için mi…

Yok hayır. Bu dosya içindeki yazı ve şiirlerin bazısı Osmanlıcaydı. Tercümeleri yaptırdığımda, şiir ve mektupların sayısının 38 olduğunu gördüm… ’38 yılına ait 38 mektup ve şiir… Çok çarpıcı değil mi? Ben tesadüflere inanmam hayatta. Bence bu da bir tesadüf değildi… Kitaba başka bir isim düşünmeye gerek kalmamıştı…

UMARIM DOSYALARA SIKIŞIĞ KALMIŞ FERYATLAR, 86 YIL SONRA GÖKYÜZÜNE YÜKSELİR VE SAHİPLERİYLE BULUŞUR.

HEPSİNİN RUHU ŞAD OLSUN!

Kendini bu mektupları yazan ve şu an hayatta olmayan insanların vasiyetini yerine getirmiş gibi hissediyor musun?

Aynen öyle hissediyorum! Onlar, bu feryatları Ankara Radyosunda duyurmak istemişlerdi. Ben de, sizler de, hepimiz bu seslerin duyurulmasına aracılık ettik. 10 Kasım’da Türkiye’nin Sesi Radyosu’nda yayınlanacak olan, ‘Hoş Sohbet Sokağı’ programına davet ettiler. Bu anlamlı günde, ben de bazı mektup ve şiirleri seslendirme imkânı bulacağım. Umarım dosyalara sıkışıp kalmış feryatlar, 86 yıl sonra gökyüzüne yükselir ve sahipleriyle buluşur.
Hepsinin ruhu şad olsun!

Yorum Bırak