Bugün Şahika Ercümen röportajıyla huzurlarınızdayım. Dünya serbest dalış rekortmenimiz, tutkusuyla, azmiyle, disipliniyle hepimize ilham olan Şahika’mızzz…
.
O, dalışta pek çok Türkiye rekorlarını elinde bulunduruyor. Hatta, pek çok dünya rekorunu. Şimdi hedefi, Cumhuriyet’in 100. yılda 100 metre dalışııııı!!! Heyecanla 2023’ü bekliyorrr… Ama Şahika’nın amacı hiçbir zaman sadece rekor kırmak olmadı; her rekoru, bir sosyal sorumluluk projesiyle birleştirerek, kendisini rahatsız eden Dünya sorunlarına dikkat çekti! Bu sorunlara dikkat çekmeye de devam edecek.
.
Azimli ve duyarlı Şahika’mızın da en büyük sorunu, sponsor bulmak. Bunu öğrenince çok şaşırdım. “Sponsor arayışı çok yıpratıcı bir süreç. Bazen antrenman yapmak ya da dinlenmek yerine, kapı kapı sponsorluk görüşmelerine gidiyoruz!!!” diyor Şahika. Böyle başarılı sporcularımızın yanında olmalı ve her zaman desteklemeliyiz!!!
.
Su ve doğa aşığı Şahika, aynı zamanda UNDP Türkiye Sudaki Yaşam Savunucu’su… Koton’un da Suya Saygı hareketinin marka elçisi… Bu sosyal projeyle hem su ayak izini azaltmak hem de bu konuda bir farkındalık yaratmak istiyorlar. Hatırlarsınız ben de Kınalıada’da, DenizTemiz Derneği TURMEPA ile gerçekleştirdikleri kıyı-dip temizliğine katılmıştım, şahanee bi etkinlikti. Gönüllüler olarak biz, 50 kilo atık ve 1059 sigara izmariti topladık. Şahika Ercümen ise denizin altından türlü türlü plastik çıkardı. En korkuncu da kocaman plastik bir şezlongdu!!!
.
Suya Saygı hareketinin detaylarını öğrenmek için bir dizi röportaj gerçekleştirdim. Bugün hepsini okuyabileceksinizz. İlk olarak sözü Şahika Ercümen‘e bırakıyorumm.
AZMİYLE, DİSİPLİNİYLE HEPİMİZE İLHAM OLAN KADIN
Canım Şahikaaaa… Milli sporcumuz, dünya serbest dalış rekortmenimiz, UNDP Türkiye Sudaki Yaşam Savunucumuz, dur durak bilmeyen rekor makinemiz, azmiyle, disipliniyle hepimize ilham olan kadın!!!!
-Hahaha çok teşekkürler. Mahcup ediyorsun beni:)
En son röportaj yaptığımızda, Türkiye’yi temsilen Antarktika’da dalmıştın. Sonra neler yaptın?
-Oooo pek çok şey! Antarktika, çok farklı bir tecrübeydi. Orada, balinalar, penguenler, foklarla daldıktan sonra, hep hayalim olan ve çoğunu yıllar önce tamamladığım çocuk kitabını bitirdim. Sonra Mersin, Gilindire Mağarası’nda tek nefesle, paletsiz 100 metre giderek yeni bir dünya rekoru kırdık. 555 basamak inerek ulaştığınız hem klostrofobik hem de büyüleyici bir mağara! Sonra pandemi geldi. Ağır bir Covid geçirdim. Bir süre dinledim.İşte o dönemde, yollarınız, Birleşmiş Milletler’le kesişti ve UNDP Türkiye Sudaki Yaşam Savunucusu ilan edildin, di mi?
-Aynen öyle! Birlikte denizin altından atık çıkartma dalışlarıyla çalışmalarımıza başladık. Su altı fotoğraf sanatçısı Ayşegül Dinçkök ve Koray Erkaya’yla pandemi öncesi çekimlerini yaptığımız Rebirth sergisini ve kitabını hazırladık. Kısacası spora, pandemi sonrası, çok daha güçlü döndüm. 2021’de, bu sefer Kaş’ta, değişken ağırlık kategorisinde, 100 metre derine paletsiz dalarak dünya rekorunu kırdım. 2021’de 2 senelik bir plan yaptık ve 2022’de de bu plan dahilinde pek çok Türkiye rekoru kırarak madalya aldım. Dalışta tüm Türkiye rekorlarını elimde bulunduruyorum ve tutmaya devam edeceğim. Şimdi de 2023’ü heyecanla bekliyorum.
Her rekor, senin için hayata atılmış yeni bir “çentik” mi?
-Hayır. Hiçbir zaman amacım, sadece rekor kırmak olmadı. Her rekoru, bir sosyal sorumluluk projesiyle birleştirerek, beni rahatsız eden Dünya sorunlarına dikkat çekmeyi hedefledim. Yani “rekor” kırınca biten bir hedef değil, öncesini, sonrasını da kapsayan bir süreç benim için.
İnsanın kendine böyle yüksek bir hedef koyabilmesi için bedeni kadar, zihnini de hazırlaması gerekiyor di mi?
-Kesinlikle!
Nasıl yapıyorsun peki?
-Bence işin, yüzde 70’i zihin kuvveti. Herkes, günde 10 saat fiziksel antrenman yapabilir belki ama bu noktada farkınızı ortaya koyan, mental kuvvetiniz oluyor. Bunun için düzenli nefes, meditasyon ve zihin egzersizleri yapıyorum. Ki bunları çok uzun yıllardır çalışıyorum. Hayatta dezavantaj gibi görünen pek çok şeyi avantaja çevirmeme, zihnimi, zor hedeflere hazırlamama yardım ediyor. Örneğin; Astım benim için engel değil, kamçılayıcı oldu. Nefes alamamanın ne demek olduğunu çok iyi bildiğim için 100 metreye dalmak korkutmuyor. Ama tabii ki çok ama çok çalışıyorum!
NEFES ALIP DALMAK, “O ANDA KALMAYI” GEREKTİRİYOR. “AH KALBİM! AH DARALDIM!” FALAN GİBİ HİS VE DÜŞÜNCELERE YER YOK! SUYUN ALTINDA BENİM İÇİN KAYGI, ENDİŞE VE KORKU YOK!
Peki sen, hiç korkmaz mısın suyun altında?
-Yok, neden korkayım? Ha 3 metre, ha 100 metre. Su aynı su, dip aynı dip… Hatta, bazen gece de dalıyorum. Gündüzden tek farkı, ışığın olmaması. Aynı deniz sonuçta. Öyle filmlerdeki gibi canavarlar yok! Canlı bile kalmadı denizlerde. Hep yanlış bildiklerimizden bu korkular…
“Şu anda dar bir kazağın içinde gibi hissettim kendimi. Kalbim de hızlı atmaya başladı. Ben bırakıyorum dalışııı. Çıkıyorum suyun üstüneee!!” demez mi insan hiç?
-Nefes alıp dalmak, “o anda kalmayı” gerektiriyor. Yani anda kalmak yerine; “Ah kalbim! Ah daraldım!” falan gibi hislere ve düşüncelere yer yok! Yüksek konsantrasyon gerektiren bir akrobatik hareket yapmaya ya da ok atmaya benzetebiliriz. Ama tabii ben de insanım, pek çok duygu çalkalanıyor içimde. Bazen gözyaşları sel oluyor. Fakat suya girince, adeta yeniden doğuyorum. Suyun altında benim için kaygı, endişe ve korkuya yer yok!
Nasıl bir odaklanma, yoğunlaşma bu… Hayatında su ve dalışlar dışında bu kadar odaklandığın ne oldu?
-Aslında dalışlardaki odaklanmalar, yıllar içinde yaptığım her işte beni, daha farkında, daha dikkatli yaptı. Şimdilerde her an, anda kalmayı deneyimliyorum. Zor olsa da her şeye dalış gibi odaklanmaya çalışıyorum. Yemek yerken veya birisiyle sohbet ederken oraya odaklıyım. Bu, bir anda olmadı tabii. Yıllarca pek çok farklı eğitim aldım, sırf odaklanmam artsın diye piyano dersine gittim. 3 yabancı dil biliyorum, 4.’sünü öğreniyorum ama öyle çok dil bilmek için değil. Bu, zihnimin çok farklı yerlerini çalıştırıyor ve dalışlara daha iyi odaklanabiliyorum.
Dalışlarda seni çoooook mutlu eden bir şey var ki hep yeniden dalıyorsun. Mars’a çıkar gibi, suyun altına iniyorsun… Sürekli… Nedir seni suyun altında en çok mutlu eden…
-Suyun altı zaten büyüleyici. Yer çekimi yok. Masmavi bir dünya. Böyle bir habitatta, kendi limitlerimi keşfetmek paha biçilemez. Dalış, mükemmel bir zihin, beden, ruh dengesi gerektiriyor.
Ayrıca çok heyecanlı bir deneyim. Bazen bir kaplumbağa veya yunusla karşılaşıyorum, bazen köpekbalığıyla. Eskiden insanlar su altına yiyecek ya da define bulmak için dalarmış. Ben huzur bulmak, adrenalini hissedip cesareti deneyimlemek ve limitlerimi keşfetmek için dalıyorum.
Hala çok gençsin ama… Bu ciğer denilen şey yaş almıyor mu? “40’ımdan sonra rekor denemeyi bırakırım?” diyor musun mesela…
– Fiziksel olarak hayır. Bu spor, ileri yaşlarda da yapılan bir spor. Fakat mental olarak çok yorucu. 40’ımdan sonra hayatımda ne olur? Yeterli desteği bulabilir miyim? Rekor kırmak için aylarca evden uzak kalır mıyım? Hepsi soru işareti. Şimdilik birkaç sene daha dünya şampiyonalarında, ülkemizin adını temsil etmek istiyorum.
Corona’da seni büyüten anneannenle vakit geçirmişsin di mi? Sonra kaybettin onu, başın sağ olsun. Ama ona hediye gibi gelmiştir senin varlığın…
-Ah ah. Pandeminin bana hediyesi, birkaç ay anneannemle keyifli vakit geçirmekti. Beni o büyüttü. Güzel bir veda oldu. Hep korkardı derin dalışlardan. Her dalışa gittiğimde, “Bu son dalışın değil mi? Artık yeter!” derdi. Ben de başımla onaylardım ama o da ben de biliyorduk ki, dalış benim vazgeçilmezim, beni hayata bağlayan en güçlü şey. Şimdi de her dalışımda, en derinde bile anneannemin benimle olduğunu biliyorum.
Şimdilerde hayatının nasıl bir dönemindesin?
-En doğru kelimeler; ‘Gözlemci’, ‘daha farkında’ ve ‘dengede’ olur sanırım.
Gerçi son yıllarda enteresan şeyler oluyor; Sataşanlar, sponsorlarıma mail atıp, “Onu bırakın, bana sponsor olun!” diyenler, haksızlıklar, sadakatsizlikler, sırtından vuranlar. Negatifliklere ve sığ davranışlara karşı akışta kalarak, hayata ve kendime odaklanmayı seçiyorum.
Cumhuriyetin 100. yılı için yeni bir rekor denemesi var mı?
-Evet, rekor olacak! Aslında bunu henüz açıklamadık. İlk seninle duyurmuş olalım. Hedefimiz, 100. yılda, 100 metre dalışı. 100 metreden daha derine dalabileceğimi biliyorum.
Sponsorun var mı?
-Maalesef! Dışarıdan her şey çok parlak görünse de bizim 2023 senesi için ana sponsorumuz yok. Bunu söylediğimde insanlar şaşırıyor, “Nasıl yani senin sponsorun yok mu şimdi?” diyorlar. Geri dönüşümden üretilen şahane bir havlu sponsorum var. Fakat tüm dünya rekoru masraflarına yetmiyor tabii. Her sene bir sponsor arayışımız oluyor. Bu çok yıpratıcı bir süreç. Bazen antrenman yapmak ya da dinlenmek yerine, kapı kapı sponsorluk görüşmelerine gidiyoruz. Sponsorum yokken de bir televizyon programından aldığım tüm parayı antrenmanlarıma yatırmıştım ve dünya rekorunu kırmıştık. İtalya ya da Hırvatistan’daki rakiplerimse çok daha rahat sponsor buluyor ve maaş alıyorlar. 100 metreye dalmak, sponsor bulmaktan daha kolay!
KOTON’LA DA BİZİ BİR ARAYA GETİREN, ORTAK HAYALLERİMİZ VE AMAÇLARIMIZ. TÜRKİYE’DE DOĞUP, ÜLKESİNİ DÜNYADA DOĞRU TEMSİL ETMEYE ÇALIŞAN İKİ HAYAL ORTAĞIYIZ BİZ
Koton’un, Suya Saygı hareketinin marka elçisi ve koleksiyon yüzüsün. Bu iş birliği nasıl başladı?
– Spora olan tutkum pek çok yarışmada ülkemizi temsil etmemi sağladı, rekor kırma fırsatlarım oldu. Ama ben aynı zamanda, beni yaşama döndüren suya ve gezegenimize katkıda bulunmayı hep önemsedim. O yüzden de kendimi çevreye, doğaya ve denizlerin korunmasına yönelik sosyal sorumluluk projelerinin içinde buldum. Bu proje de öyle bir proje. Koton’la da bizi bir araya getiren, ortak hayallerimiz ve amaçlarımız. Türkiye’de doğup, ülkesini dünyada doğru temsil etmeye çalışan iki hayal ortağıyız biz.
SUYA ADANMIŞ KOLEKSİYON HAZIRLAYARAK HEM SU AYAK İZİMİZİ AZALTMAK HEM DE BU KONUDA BİR FARKINDALIK YARATMAK İSTEDİK
Tekstil sektörü, su tüketimi en yoğun sektörlerden…
-Aynen öyle! Tam da buna dikkat çekmeye çalışıyoruz. Su kullanımının azaltılması, bu sektörün alacağı ilk ve en acil önlemlerden. Suya adanmış koleksiyon hazırlayarak, hem su ayak izimizi azaltmak hem de bu konuda bir farkındalık yaratmak istedik. Suya Saygı koleksiyonumuzda kullandığımız sürdürülebilir teknolojilerle temiz suyun karşı karşıya kaldığı tehlikelere ve suyun dünyamız için önemine dikkat çekmek istedik.
150 MİLYON LİTRE SU TASARRUFU SAĞLANDI, 721 BİN ADET PET ŞİŞE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ
Koleksiyonun doğaya katkılarını nasıl özetlersin?
-150 milyon litre su tasarrufu sağlandı. 721 bin adet pet şişe dönüştürüldü. 2 bin 587 kg daha az pestisit kullanıldı. 1 milyon 405 bin kg kilogram daha az karbon emisyonu gerçekleşti. Çiftlik balıklarından arta kalan ve doğayı kirletme potansiyeli olan balık pulu kullanılarak üretilen kumaşlara yer vererek, 2 bin 500 adet balık pulu atığı geri dönüştürüldü.
Sen, tasarım sürecinin ne kadar içindesin? Gerçekten senin seçtiğin parçalar mı onlar?
-Koleksiyonda yer alan her parça, benim için çok özel. Hepsiyle tek tek ilgilendim. “Su” adına katkı sağlayabileceğimiz her şeyi, titizlikle koleksiyona yansıtmaya çalıştık. Tabii en büyük ilham kaynağım, hayatımın merkezinde yer alan su.
Balık pullarının dönüştürülmesiyle üretilmiş o mayodan çok etkilendim ben… O pullar çöp olacakken, şahane bir mayo oluyor… Aynı şekilde pet şişeler, tişört oluyor… Seni etkileyen neler var böyle…
-Elma kabuklarından dönüştürülerek hazırlanan aksesuarlarımız oldu. Bir çanta var mesela. Çok seviyorum. Deniz temalı desenleri de el emeğiyle işlendi.
ARTIK ANNE SÜTÜNDE BİLE MİKROPLASTİK VAR! BAZI ÇALIŞMALARDA ERKEKLERDE ÖSTROJEN ARTIŞI VE MEME BÜYÜMESİ GÖZLENMİŞ
Geçtiğimiz günlerde, Kınalıada’da Turmepa’yla harika bir etkinlik gerçekleştirdik. Suyumuzu, su kaynaklarımızı, kıyılarımızı korumak için biz neler yapabiliriz?
-Yıllardır her dalışımda tek değişmeyen şey, denizde karşılaştığım atıklar. Denizler, Dünya’mızın akciğerleri, Amazon Ormanları’ndan 10 kat fazla karbon emebiliyorlar. Fakat denizi kirlettiğimizde bu filtrasyon gerçekleşemiyor. Hava kirliliği, iklim krizi, küresel ısınma gibi pek çok etkisini yaşıyoruz. Olay sadece gidip, denize çöp atmamak da değil. Biz çöplerimizi ayrıştırmadığımız, geri dönüşümü desteklemediğimiz sürece Dünya’ya kötü davranmış oluyoruz. Lavaboya dökülen yağ, ilaç atıkları, mikroplastikler… Hepsi denize gidiyor ve havayı temizleyen denizle birlikte bizlere geri dönüyor. Artık anne sütünde bile mikroplastik var! Bazı çalışmalarda erkeklerde östrojen artışı ve meme büyümesi gözlenmiş. Bunun sebebi, kullanılan ya da kullanılmadan tuvalete atılan östrojen haplarının kanalizasyon yoluyla suya karışması ve hava, su gibi çeşitli yollarla tüm insanlara ulaşması. Böyle pek çok örnek var. Suyun sadece musluktan akan bir madde değil, doğa ve insan arasındaki en önemli bağ olduğunu unutmamamız lazım. En azından, gün içinde sıfır atık üretmeye çalışıp, tek kullanımlardan uzak durup, israftan kaçınabiliriz.
PLASTİK, DENİZDE EN AZ 600 SENE, CAM ŞİŞE, EN AZ 1000 SENE KALABİLİYOR!
O denizden çıkardığın şezlong neydi? Acı bir şaka gibi! Denizin altında başka böyle neler var?
-Ben maalesef artık şaşırmıyorum! Denizin altındakileri çıkartsak, bir ev düzebilecek kadar çeşit var. Koltuk, ayakkabı, mangal, tabak, bardak, klozet kapağı, bebek bezi… Ve düşün, plastik, denizde en az 600 sene, cam şişe ise en az 1000 sene kalabiliyor…
Sen, aşırı alerjik bünyesi olan, evden dışarı bile çıkamayan küçük bir kız çocuğuyken, su sana nefes oldu, seni hayata kazandırdı. Hatta, dünya rekortmeni bir dalışçı oldun… Şimdi sıra sen de mi? Sen, suya minnettarlığını mı gösteriyorsun?
-Aynen öyle! O küçük kız, şimdi 6,5 dakika nefes tutabiliyor! Ama aslında amaç rekorlardan da derin benim için… Bir zihniyet değişimi hayali… Denizler kırmızı alarm veriyor ve ben buna çok yakından şahit oluyorum. Sorumlu hissediyorum. Ayrıca benim yaşamım gibi başka kız çocuklarının da yaşamının değişmesini istiyorum. Onları spora kazandırmayı arzu ediyorum. Bu yüzden pek çok üniversitede söyleşilere katılıyorum, okullara gidiyorum, gönüllü farkındalık projelerinde yer alıyorum.
Sence, doğaya verdiğimiz zararı telafi edebilecek miyiz?
-Çok zor… Belki konunun aciliyetini anlayıp, hemen şimdi bugün, hepimiz harekete geçersek… Belki… Örneğin, ben doğaya verilen her zararda, birisi evimi yakmış gibi hissediyorum. Böyle hissetmediğimiz sürece telafisi çok zor…
Kendini, hayallerini gerçekleştirmiş biri gibi hissediyor musun?
-Kesinlikle evet! Ama daha çok hayalim var:) İlla benim istediğim şekilde veya istediğim zaman olmak zorunda değil. Bu serüvenin, katlanarak devam edeceğini de biliyorum. Yaşadığım sürece hayal kurmaya ve onları gerçekleştirmek için çabalamaya devam edeceğim. Hayal kurmak bedava ne de olsa 🙂
NASIL BİR ERKEK Mİ? BAZEN BİRLİKTE SUSABİLECEĞİM BİR ERKEK!
Aşk peki? O kadar parıl parılsın ki… Sana bütün erkekler hemen aşık olurmuş gibi geliyor bana… Öyle mi?
– Böyle algılanıyorsam ne mutlu bana!
Şu aralar aşık mısın?
-Değilim. Bu yaz, dalma aşkımla geçti, kısmet artık 🙂
Senin gücün, öz güvenin, uzaya gider gibi suyun altına tek başına inebilmen, bu kimseye ihtiyaç duymazmış gibi duran halin, erkekleri korkuyor mudur?
-Sanırım bazen öyle oluyor. Ama bu, iyi bir şey. Böylece, cesaretsiz olanlar baştan eleniyor 🙂 Bu biraz ön yargı, varsayım ve yanılgı bence. Ben tutkumun peşinden aşkla giden bir kadınım. Amacım öyle sadece rekor kırmak, en derine dalmak falan değil aslında. Farkındalığı sürekli gelişen, iyi bir insan olmak istiyorum. Dünyanın iyiliği için bir şeyler yapmak istiyorum. Büyük hayallerim, hedeflerim ve kalbim var. Birlikte olduğum kişinin, ön yargısız ve başarısızlık korkuları gibi primitif dürtüleri aşmış olması lazım. Aksine başkalarının mutluluğuyla mutlu olabilen, yaşama sevinci olan, gözleri parlayan, öğrenmeye açık, tutkulu ve öz güvenli bir erkek, sanırım korkmak yerine cesareti seçer.
Nasıl bir sevgili hayal ediyorsun?
-Derin!!! Belki de her şeyin ötesinde, bazen birlikte susabileceğim…