Ve huzurlarınızda Filiz Akın…
Dünyanın en zarif, en klas kadını. Onunla ne zaman röportaj yapsam, kendimi iyi hissediyorum. Hep umut veriyor insana, devam etme gücü veriyor…
Pandemi dönemini eşiyle birlikte Bodrum’da geçiriyor. Bakın neler anlatıyor.
2021’e biraz buruk girdik. Şaşkın, tedirgin ve temkinli… Duygularımız karışıktı yani. Bir taraftan, sevdiklerimize dokunamamak, öpüp, sarılamamak, onları sürekli özlemek, diğer taraftan nefes aldığımıza, hastanede olmadığımıza şükretmek! Zor bir seneydi hepimiz için. Cümleyi yeniden kuruyorum… Berbat bir seneydi 2020… Ama 2021, onu aratmasın. O yüzden inadına hayat, inadına umut diyelim…
BİR TARAFTA SALGIN, BİR TARAFTA ÇIKAR SAVAŞLARI… TÜM DÜNYAYA ÖNCE SAĞLIK, SONRA BARIŞ VE HUZUR DİLİYORUM
Lami cimi yok, bizler suçluyuz, tahrip ettik doğayı. Kaynaklarımızı hoyratça kullandık. Bunun bedelini ödüyoruz. Sanırım hepimiz, yaşama saygı duymamız gerektiğini öğrendik. İnsanoğlunun, kendini bu üstün görme hali, kibri, hep “ben, ben” diyen bu bencilliği artık sona ermeli. Kendi adıma pek çok ders çıkardım ben bu süreçten. Hepimizin çıkarmış olmasını dilerim. Hala zor zamanlar yaşıyoruz. Bir tarafta salgın, bir tarafta çıkar savaşları. Tüm dünyaya önce sağlık, sonra barış ve huzur diliyorum.
Burada, daha güvende olduğumuzu düşünüyoruz. Pek çıkmıyoruz dışarı. Yemek yapmak gibi keyiflerimiz var. Sönmez de meraklıdır. Mesela nostaljik bir menü düşünmüştü yılbaşı için. Kızılcık marmeladı yatağında kaz ciğeri. Balkabağı karışımlı içli, buharda mantı. Spagetti kıyımlı yeşil kabak, taze enginar, avokado karışımı, kişniş soslu salata. Beyaz soslu dil balığı, bademli pirinç eşliğinde. Ve tatlı olarak kırmızı meyve yüklü San Sebastian kek. Bunları yaptık, dostlarımıza yolladık.
SEVİYORUZ PTT HALİMİZİ… PİJAMA-TERLİK-TELEVİZYON
Biz akşamları, hani diyorlar ya (PTT) pijama, terlik, televizyon vaziyetindeyiz. Seviyoruz o halimizi. Yılbaşı gecesi de öyleydik. Çocuklarımız yoktu. Hasret hariç memnunduk halimizden.
Sönmez’le birbirimizin varlığını hissederek, bundan keyif alarak ama birbirimize yük vermeden yaşıyoruz. Genellikle aynı evde, farklı şeylerle uğraşıyoruz. Bazen iki ayrı odada oluyoruz. Sonra evin bir yerinde yeniden buluşuyoruz. Biz konuşmadan da anlaşabiliyoruz. Bir bakışla, bir gülüşle. Bazen çok söze gerek olmuyor. Dün bana sordu: “Burada benimle olmaktan memnun musun? Kendini yalnız hissediyor musun?” Cevabını biliyor aslında. Ben onunla, karada, havada, denizde her yerde huzurluyum! Evet, bazen evlat hasreti çekiyorum. Ama o da çekiyor. Bu öyle bir dönem, herkes çekiyor. Zaten mutlak mutluluk diye bir şey yok, mutluluk anları var. Hayatı paylaşıyoruz biz Sönmez’le. Acısıyla, tatlısıyla. Halimden ve eşimden çok memnunum. Şükrediyorum.
Ortak arkadaşlarımız, bizi evlendirmek için çok gayret sarf etti. Birbirimize uygun olacağımızı düşündüler. Tabii ki birbirimizden hoşlandık ama bizimki “görücü usulü bir evlilik”di. Fakat itiraf ediyorum, arkadaşlarımız yanılmamışlar, uyumlu bir çift olduk.
NE RUH İKİZİYİZ NE DE HER ŞEYDE HEMFİKİRİZ AMA UYUMLU BİR ÇİFTİZ!
Anlaşamadığımız, hatta tartıştığımız bir konuda bile, birbirimizi incitecek bir tonda konuşmayız. Asla! Kibar ve zarifiz birbirimize karşı. Kendi ilgi alanlarımız var, hobilerimiz var… Hayatımızın güzel bir dönemi aslında. Yetiyoruz birbirimize. Köksal, romantik bir Balık burcu. Benim sağlığım çok kırılgan olduğu için, pek çok hastalığıma tanıklık etti ve yardımcı oldu. Allah’tan çoğunlukla neşeli biriyim de güldürüyorum onu. Yani “ah vah”la geçmiyor hayatımız. Eğleniyor benimle.
77’YİM…. SIR-MIR YOK, YAŞLANIYOR İNSAN. BEN, YAŞIMIN İYİSİ OLMAYA ÇALIŞIYORUM
Kendini kabul edeceksin. Bazı kadınlar bir türlü yaşlandıklarını kabul edemiyor. Sürekli bir itiş kakış halindeler görüntüleriyle, yüzleriyle… Ruhları karışık ve huzursuz… Kimseyi yargılamak istemem, herkesin hayatı kendine…
Ama yaşlanmayı tamamıyla durduracak bir şey yok daha. Fazla abartmamak lazım. O şişkin dudaklar, fasulyeden büyük dişler, Pinpon topu gibi yanaklar, hoş mu yani. Ben yaşımın iyisi olmaya çalışıyorum o kadar.
İŞ, KREM, ESTETİK FİLAN DEĞİL, ENERJİN YANSIYOR YÜZÜNE, BEDENİNE…
Ben anneanneden kalma markaların, yeni versiyonları kullanıyorum yüzüme. Bepanthol mesela, yüzümü nemlendirmek için sık sık sürerim suratıma. Hametol var bir de onu da kullanırım. Nemlendirici kremlerim hiç pahalı olmayan kremler yani. Zaten bu iş krem, estetik filan değil, içten gelen bir şey. Enerjin yansıyor yüzüne, bedenine…
VİRÜSÜN SEVECEĞİ BİR SAĞLIK YAPIM VAR
O yüzden, vitaminlerimi almayı asla ihmal etmiyorum. Ben Prof. Hüseyin Nazlıkul ve Prof. Orhan Karatoprak’ın hastasıyım. İkisinin önerdiği destekleri alıyorum. Omega, D Vitamini, probiyotik, C Vitamini gibi.
SON YEMEĞİMİ SAAT 14:00’DA YİYORUM
Günde iki öğün yiyorum. 08.30-09.00 gibi kahvaltı, sonra da öğle yemeği, 14:00 gibi. Sonra yemek olayını bitiriyorum. İnsan alışıyor. Acıkmıyorsun… Şeker yasak. Ama arada krizim tutuyor, bir çikolata veya limonlu Cheesecake yiyorum. Epey zayıfladım bu araklı orucu yaptığım için. Eskiden 59’du normal kilom, şimdi 53-54 kiloyum. Daha zayıf olmak için yapmıyorum ama… Sağlıklı olmak için yapıyorum. İyidir yaş aldıkça kilo almamak.
MESELE İYİ İNSAN OLMAK
Hak edilmiş şöhret güzel şey… Ama bundan daha önemli bir şey var: İyi insan olmak… Vicdanlı, merhametli biri olmak… Şu kubbede bırakacağın hoş bir sada… Şöhretten çoook daha değerli
SAÇIMI KENDİM KESERİM, RÖFLEMİ KENDİM YAPARIM
Kuaför Muammer’le çok şey paylaştık, 50 senedir tanırız birbirimizi. Çok özeldir benim için. 20 küsur sene, eşim Paris’te Büyükelçiyken, bir ödül töreni için gelmiştim İstanbul’a, “Hadi keselim!” dedi. Saçlarımı kat kat kestik. Sonra Fransa’ya dönüşte, o olmadığı için, kendim kesmeye başladım. Hala saçlarımı kendim kesiyorum. Kışın Bodrum’da olduğumuz için, senin de saçına röfle yapan müşterek dostumuz, Suzi Zeynep’ten aldığım boya karışımıyla, artık röflemi de kendim yapıyorum.
HAYAT BİR MANDALİNA
Hayatı, bir mandalina gibi düşünün. Dört tarafında bir şeyler yazıyor olsun. Sağlık, başarı, aşk, huzur. Bunlardan en çok üç ucu ortaya katlayıp, bir araya getirebilirsin. O da çok şanslıysan… Bir uç daima dışarıda kalır. Diyeceğim o ki, hayatımızda sağlık olsun da diğerlerini bir araya getirmek için gücümüz olsun!
YAŞ İLERLEDİKÇE KİLO ALMAMAK GEREKİYOR
Eğer mümkünse spor yapmalıyız. Evin içinde yürümek bile olur. Herkes söylüyor, şeker ve karbonhidrattan mümkün olduğu kadar uzak durun. Stres yönetimini bir şekilde öğrenmeliyiz. Sigara içmemek gerekiyor. Bir de kaliteli uyuyabilmek önemli. Ki ben beceremiyorum. Ama hep öyleydim, çocukluğumdan beri. Çok küçük bir doz rahatlatıcı destek alıyorum.
GÜZELLİK GEÇİCİ ZARAFET KALICI
Güzellik fazla abartılıyor. Güzellik geçici, zarafet kalıcı. Akıllı insanlar da bu dengeyi ve kendini beğendirmeyi çok biliyor. Rahmetli Gülriz Sururi ve Ayşen Gruda gibi…
O masumiyeti, romantizmi, büyük aşkları, mahalle dayanışmasını, eski İstanbul’u özlüyorum. Galiba herkes özlüyor ki, eski filmlerimiz defalarca gösteriliyor. Kaybettiğimiz o değerler de o devrin Yeşilçam oyuncularına -yani bizlere- yüklendiği için, “Bir daha gelmez sizin gibiler!” deniyor.
YAKINDA “HAYATIN PROVASI YOK” ADLI KİTABIM ÇIKIYOR
Kardeşim gibi sevdiğim, beni çok iyi tanıyan Bircan Usallı Silan’ın çok katkıları var. Sağ olsun, her kitabımda oldu. Bircan bir tanedir. Muhtemelen Mart gibi basılmış olur. İnkılap Yayınları’ndan çıkıyor. Bence hayat, sadece bir kere yaşanacak bir misafirlik. Kimin kimden önce boyut değiştireceği yaş sırasına göre değil maalesef. Bu yolculukta, “Uzun ince bir yoldayız gidiyoruz gündüz gece.” 10 senedir hayattan öğrendiklerimle ilgili notlar alıyorum. Deneyimlerimi karalıyorum. İşte bu kitapta, okurlarımla bunları paylaşıyorum. Bir tür anlatı. İnsan tabii ki en çok kendi deneyimlerinden öğrenir. En çok da kendi yaptığı yanlışlıklardan. Ama bütün yanlışları yapıp, öğrenmek için de hayat çok kısa! O yüzden başkalarının deneyimini okumak faydalı…
EZGİ MOLA’NIN TÜRKAN ŞORAY’I HATIRLATAN BİR RÜZGARI VAR
En sevdiğim diziler, tabii ki “Arka Sokaklar,” Oğlumu ve diğer şahne oyuncuları senelerdir izliyorum. “Kırmızı Oda’’ya bayılıyorum. “Kefaret”, “Sadakatsiz” ama galiba en çok yüreğime dokunan “Masumlar Apartmanı.” Ezgi Mola’nın Türkan Şoray’ı hatırlatan bir rüzgar var fiziğinde. Birkaç bölüm önce, benim bir fotoğrafıma bakıp, “Ay ne güzel kadın ya! Saçlara bak, gözlerindeki ifadeye bak, hiç değişmemiş” dedi ya, nasıl mutlu oldum anlatamam.
H&M’DEN, ZARA’DAN HATTA PAZARDAN DA KIYAFET ALIYORUM
Pek çok eski marka kıyafetim var. Oyunculuk yaparken, kazancımın büyük bir kısmı, “zengin kızları” oynadığım için kıyafetlere gitti. Onları, vintage gibi hala giyerim. Bazen ufak değişiklikler yaparız yardımcımla. Ama tabii H&M’den, Zara’dan, hatta pazardan da kıyafet alıyorum. Ben giyince insanlar, “Aaa müthiş! Nereden aldın?” diyor, ben de “pazardan” diyorum, inanmıyorlar. Bir şekilde yakıştırırım ben giydiklerimi. Çok özel bir düğün, ödül töreni falan olursa, başarılı modacı Zeynep Tosun yeğenim, o bana kıyafet tasarlar, diktirir. Ama artık çok nadir…
ÖMÜR VARKEN DOLU DOLU YAŞAMAK GEREKİYOR
Halen ömrüm varsa, onu kimseye muhtaç olmadan, Alzheimer olmadan, yatalak olmadan yaşamak isterim. Eşim de aynı görüşte…
İnsan, kanser geçirmiş olunca sağlığın önemini daha çok biliyor. Şunu da biliyor, bazı hastalıklar piyango gibi, kısa çöpü çekmek gibi. İnsanın başına gelebiliyor. İlle de bir sebebi olması gerekmiyor. O yüzden ömür varken, dolu dolu yaşamak gerekiyor.