O, Ayşe Acar. Çok yönlü, çok renkli bir kadın. Nevi şahsına münhasır kadınlardan. Onu Vatan gazetesinde “Ayşe’nin İkizleri” köşesinden de hatırlayabilirsiniz. Ayşe cesur bir kadın.
40’ından sonra bekâr bir anne olarak iki ergen ve bir köpekle Kanada’ya göç ediyor. Yetmezmiş gibi, yaşadıklarını kitaplaştırdı. ‘Kanadalılaştıramadıklarımızdan mısınız?’ 16 Temmuz’da çıkıyor. Bazen gülerek, bazen hüzünlenerek okudum. Bir göç macerası bu kadar samimi, bu kadar sahici ve komplekssiz anlatılır. Denk gelirse mutlaka okuyun…
– Tebrikler! Yeni kitabın “Kanadalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 16 Temmuz’da çıkıyor. Birçok insanın hayal edip yapamadığı bir şeyi yapmış durumdasın. Çocuklarınla ve köpeğinle Kanada’ya göç ettin… Tamam mı? Kanadalı oldunuz mu?
Yok, nerede! Kanada vatandaşı olabilmek için göçmenliğinizin ilk beş yılı içinde üç yıl Kanada’da yaşamanız gerekiyor. Biz daha ikinci yılımızdayız. Bir de ben ancak kâğıt üzerinde Kanadalı olabilirim zaten. Teknik olarak, bizim gibi kanı deli akan bir milletin ferdinin 40’ından sonra Kanadalı olabileceğini düşünmüyorum! Çocukları sorarsan, onlar okula ve her şeye çok iyi uyum sağladı. İngilizce rüya görüyorlar. Harçlıklarını çalışarak çıkartıyorlar. Kızım arkadaşlarımızın çocuklarına bakıyor, oğlum yine arkadaşlarımızın bahçelerinin çimlerini biçiyor. Gönüllü işlerde çalışıyorlar. Şimdiden hayatlarının seyirleri çok değişti.
– Sahi 40’tan sonra niye böyle bir maceraya girdin? Çocukların eğitimi için mi?
Çok açık söyleyeyim, ben nefes alamıyordum Türkiye’de. İmkân varken çocuklarıma farklı bir hayat ve eğitim seçeneği sunmak istedim.
– Peki onların köklerinden uzak kalmaları bir sorun değil mi?
Çocuklar 12 yaşında Kanada’ya göç ettiler. Şimdi 14 yaşındalar. Evet, her geçen gün kendilerini daha çok Kanadalı hissediyorlar ama Türk olduklarının gayet bilincindeler. Kızım, sosyal bilimler dersinde hem Gezi’yle hem de İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinin tekrar edilmesiyle ilgili iki makale yazdı. Öğretmeni bayıldı. Tam tersi, oradaki arkadaşlarına ve öğretmenlerine Türkiye hakkında bilgi veriyorlar. Çok gurur duyuyorum.
KANADA’YA NASIL KAPAK ATILIR?
– Neden herkes Kanada’ya kapağı atmak istiyor?
Herkes gerçekten istiyor mu bilmiyorum. Ama kesinlikle nasıl kapak atılacağını merak ediyorlar. Geçtiğimiz yıl, Hürriyet Pazar’da yayımlanan yazıma o kadar çok yorum ve soru geldi ki kendimi bu kitabı yazarken buldum! Kanada’nın bana göre avantajı, politik olarak etliye sütlüye bulaşmayan, dinlere, dillere, etnik kökenlere saygılı bir ülke olması, eğitim altyapısının çok iyi ve ücretsiz -oturma iznine sahip olan kişilere ve vatandaşlara- olması, doğanın korunması… Ama belki de en önemlisi göçmenlerden oluşan bir ülke olması beni cezbetti. Yani Kanadalı dediğin zaten İngiliz, Asyalı, Hintli, İranlı vs… Dolayısıyla kendini azınlık gibi hissetmeyeceğin belki de tek ülke!
ÖZLEMDEN İÇİM BOŞALDI!
– Hiç pişmanlık duymadın mı bu süreç içinde?
Çok zorlandım. Özlemden içimin boşaldığını düşündüğüm zamanlar oldu. Böyle ruhum bedenimi terk etmiş gibi uzaktan izliyordum kendimi. Bambaşka bir kültüre ve hayat tarzına alışmak için nasıl debelendiğimi, kendimi nasıl parçaladığımı anlatamam… Ama yine de bir gün bile pişman olmadım!
ZORLUKLARI SAY SAY BİTMEZ AMA YİNE DE HER ŞEYE DEĞDİ
– Peki en çok hangi konularda zorlandın?
Off! Bu bütün kitabı kapsayan bir soru. Her şey çok zor geldi ilk başta. 21 yıllık şoförüm, Kanada ehliyetimi hiç alamayacağımı zannettim. Evi kendi başıma çekip çevirmekte zorlandım. Ama bir gün baktım, duvarlara resimleri kendim asıyorum, bozulan avizeyi ya da tıkanan tuvaleti kendim tamir ediyorum. Önce Kanadalı çevre edinmekte zorlandım. Benim heyecanlı yapımla, onların cool’luk seviyesi bir türlü örtüşmedi. Dengeyi bulmayı zamanla öğrendim. Yavaşlık, asabımı en çok bozan şeylerden biri oldu. Banka kuyruklarında ya da market kasalarında beklerken çığlık atmak istedim. Bizde beş dakikada yapılan iş, orada en iyi ihtimalle yarım saatte yapılıyor. Çöpleri ayırmakta, kar küremekte, sportif hayat tarzına ayak uydurmakta zorlandım. Ayrıca Vancouver dünyanın öbür ucu. Hiçbir arkadaşım, ailemden hiç kimse bu iki sene içinde gelemedi. Say say bitmez.
– Gülünç durumlara düştüğünü de anlatıyorsun kitapta. Bir örnek versene…
Arkadaşlar “Yüzmeye gideceğiz” dediğinde, mavi bikinimle mavi taşlı terliklerimi kombinleyerek, üzerime beyaz uçuş uçuş şile bezi elbisemi giyip, koca plaj çantamı koluma takarak Lynn Vadisi’ne gittiğim günü örnek verebilirim. Benim kafam Türk olarak şöyle çalışıyor: Şimdi bu arkadaşlar, dağı delip çift yön otoyol yapmışlardır. Oradan vadi kıyısına varırız, otopark ve giriş parası ödeyerek tesise gireriz. Şezlonglara yatarız, yanar döner içkimizi içeriz filan diye düşünüyorum. Halbuki vadide bank bile yok! Ve su kıyısına iki saatlik bir yürüyüş sonrası varılıyor. Doğal olarak kıyafet kodu: Şort, atlet ve yürüyüş ayakkabısı… O gün beni parmakla gösterip gülenler de olmuştu, elbisemi nereden aldığımı soranlar da!
– Annenin, babanın, çevrenin tepkisi ne oldu peki?
O sıralarda milletçe hunili olduğumuz için kimse gitme kararımı pek ciddiye almadı. Sohbetler, “Venküver mi? Ora nere? İyi, hayırlı olsun. Allah utandırmasın!” tadında ilerledi. Arkadaşlarım son ana kadar gideceğime inanmadılar. Kardeşim ve eniştem ise üç ay sonra döneceğime emindi. Annem, bizim için daha iyi olacağını düşündüğünden sesini çıkarmadı. Babam yedi yıl önce vefat etti. Rüyalarıma girerek, gitme kararımı destekledi!
YAHU EZİNE PEYNİR NERDEEE?!
– Ezine mezine bulabiliyor musunuz orada?
Yok yahu nerede?! Yunan marketlerinde güzel feta peyniri, zeytin filan oluyor ama bizim beyaz peynirimizin yerini hiçbir şey tutamaz!
– En çok neyi özlüyorsun?
Ailemi, arkadaşlarımı, Türk yemeklerini, giyinip süslenip dışarı çıkmayı, Galatasaray maçlarını izlemeyi, İstanbul’un hâlâ ve her şeye rağmen hızlı, güzel ve eğlenceli temposunu, festivallerini, kültür sanat aktivitelerini…
– Hâlâ göçmensiniz…
Tabii tabii. Ama bir buçuk-iki yıla vatandaş olmayı umuyoruz.
– Gitmek mi, kalmak mı? Tereddüt yaşayanlara tavsiyen ne olur?
Elbette konuyu önce iyi araştırsınlar, avantajlarını/dezavantajlarını listelesinler ve mutlaka bir göçmenlik avukatına danışsınlar. Bence tereddüdü olan kalmalı! İnsan gitmeye karar verince gidiyor zaten.
– Belki de siz göç etmediniz, üç-beş yıl sonra geri döneceksiniz… Olabilir mi?
Ben zaten kendime beş yıl süre koydum! Çocuklar üniversiteye başlayana kadar oradayım. Sonrasında ister kalacağım, ister döneceğim. Çocukların şimdilik uyum süreci çok iyi. Onlar üniversitedeyken, iki ayda bir yanlarına gidip, “Asayiş berkemal mi?” diye kontrol edip buzluklarına köfte, sigara böreği koyan anne olmayı umuyorum.
Bana HİÇ KİMSE olmayı öğretti!
– Bu macera sana en çok ne öğretti?
Hiç kimse olmayı öğretti! Kimsenin beni tanımadığı bir yerde, sıfırdan yeni bir çevre ve yeni bir hayat kurabilecek güçte olduğumu öğretti. Kendimle baş başa kalabilmeyi öğretti. Mutluluğun birilerinin varlığıyla ya da yokluğuyla ilgili olmadığını öğretti. Ön yargılarımı yıktı. Empati yeteneğimi geliştirdi. Bildiğim doğruları değiştirdi. Beni daha sakin ve sabırlı bir insan yaptı. Doğaya döndürdü. Spor namına yürüyüş bile yapmayan insandım. Gelmeden önce evimin arkasındaki dağa tırmandım. Bunların hepsi konfor alanımı terk edebilme cesaretini gösterdiğimde oldu. Ülkemden binlerce kilometre uzakta, sevdiklerimin yokluğunda…
– Ne iş kurdun? Ne kadar zorlandın?
Ben orada Türk takı markalarını pazarlamaya çalıştım. Ama yaşadığım Vancouver şehrinin kıyafet kodu, tayt, atlet, spor ayakkabı olduğu için genel olarak takıya bir ilgi olmadı! İlgisi olan da lokal tasarımcıları destekliyor. Başka bir iş bulmam gerekecek. Zaten genel olarak yeni göçmensen, Kanadalının seninle iş yapması için güvenini kazanman lazım. Bu da çok uzun sürebiliyor.
– Çocuklarının babalarından bu kadar uzak olmaları bir sorun değil mi? “Daha yakın bir yere yerleşseydik!” diye düşündüğün olmuyor mu?
Boşanmış anne-baba çocuğu olmak ne kadar zorsa, onlarınki de o kadar zor. Babaları sık sık Vancouver’a gelip çocuklarla zaman geçiriyor. Ayrıca artık FaceTime, WhatsApp var. Görüntülü olarak uzun uzun konuşabiliyorlar. Yazları zaten iki ay birlikteler. Elbette kolay değil, ama dördümüz de bu ayrılığa değeceğini düşünüyoruz.
– Tamam, bu kitap senin 40 yaşından sonra kurduğun ikinci hayatını anlattığın bir macera ama aynı zamanda Kanada’ya göç etmek isteyenlere bir kılavuz mu?
Umuyorum ki evet! Kanada’ya göç etmeden önce neler yapılmalı, eşyalar nasıl taşınır, iş nasıl bulunur, çevre nasıl edinilir, sağlık sistemi, eğitim sistemi, yaşam tarzı nasıldır gibi birçok soruya kendi deneyimim üzerinden cevap vermeye çalıştım. İnşallah birilerine faydalı olurum. Bir de esprili bir dille yazmaya çalıştım kitabı, okuyun, eğlenirsiniz!