Adı, üniversitelere veriliyor. Geliştirdiği Lasik yöntemi literatüre geçti. Bu yöntem sayesinde milyonlarca insanın hayat kalitesi arttı.
Giritli. Ve çok renkli. Gerçek bir Türkiye aşığı. Yaklaşık 10 yıldır danışmanlık verdiği Dünyagöz’ün medikal direktörü oldu. Pek çok teklif aldı ama Türkiye’yi tercih etti. Ekibiyle birlikte Türkiye’deki ilk biyonik göz ameliyatını ve hemen ardından ikincisini gerçekleştirdi.
Müthiş etkileyici bir adam. Bir de inanılmaz alçakgönüllü, sanki dünyanın en kolay işini yapıyor. Ekibine çok destek. Tüm dünyada öğrencileri var.
Dünyagöz ile gerçekleştirdiğimiz bu “sosyal proje” sayesinde Hatice İnsel’in biyonik göz ameliyatı gerçekleşti, teşekkür ederiz.
Göz alanındaki yenilikler biyonik gözle de sınırlı değil. Yakında Türkiye’de göz rengi değiştirme operasyonları da başlayacak…
Bu, bir devrim! Biyonik göz ameliyatları sayenizde Türkiye’de de başladı. Yıllarca görememiş insanların tekrar ışığa kavuşabilmesi bana mucize gibi geldi. En baştan başlayalım… Kimlere çare olabiliyorsunuz?
-“Retinitis Pigmentosa” diye bir hastalık var. Halk arasında “gece körlüğü” ya da “tavukkarası” olarak biliniyor. Genetik bir hastalık. Daha çok akraba evliliklerinde görülüyor. Genellikle 20’li yaşlarda ortaya çıkıyor. Hastalar 5 ile 10 yıl arasında, kademe kademe görme duyularını kaybediyorlar. Sonunda da ışık tamamen yok oluyor. Sebebi, görme tabakasındaki hücrelerin bozulması ve ışığı algılayamaması. İşte biz, onlara çare olabiliyoruz…
Basbayağı çip takıyorsunuz, öyle mi?
-Evet. “Tavukkarası” hastalarında, “fotoreseptör” dediğimiz alıcı hücreler bozuluyor. Bu hücreler, gözün arkasında bulunan hücreler. Öldükleri için ışığı alıp, görme siniriyle beyne iletemiyorlar. Bizim koyduğumuz çip, işte bu bozulan “fotoreseptör”lerin işlevini görüyor.
Bu biraz çip takılmış cep telefonunun çalışması gibi bir şey değil mi?
-Öyle de denilebilir. Ama o kadar basit bir işlem değil. Doğal olan bir şeyin içine, doğal olmayan bir şeyi koyuyorsunuz ve ondan doğal bir fonksiyon bekliyorsunuz. Ama gerçekten muhteşem sonuçlar alıyoruz. Nasıl bilim kurgu filmlerinde insanları yönetiyorlar, biz de burada, görüntüyü ve gözü yönetiyoruz aslında. Görme algısını tekrar oluşturabilmek için biyonik bir şeyden yardım alıyoruz. Bu taktığımız, FDA onayı alınmış bir göz içi implantıdır…
Dünyada yaygın bir yöntem mi?
-Herkes sırada yapmayı bekliyor. O yüzden Türkiye’de yapılmaya başlanmış önemli bir şey. Türkiye’de ilk, dünyadaki 132. vakayı gerçekleştirdik.
ŞİMDİLİK SİYAH-BEYAZ GÖRÜYORLAR
AMA RENKLİ DE GÖREBİLECEKLER
Bu çipi taktıktan sonra, kişi, zaman içinde belli objeleri ayırt edebiliyor, ama her şeyi siyah-beyaz görüyor. Sizce bir gün renkli görebilmesi de mümkün olacak mı?
-Renkli görebilmesi için daha fazla piksel ve elektrot gerekiyor. Onların hepsini, o küçücük şeye sığdırabilmek şimdilik mümkün değil. Fakat teknoloji de her gün gelişiyor. Televizyonlar da biliyorsunuz önce siyah-beyazdı. Bence kesinlikle renkli görme de gelecektir.
Hangi kriterlerdeki “tavukkarası” hastaları bu operasyondan yararlanabiliyor?
– 25 yaşın üstünde olması gerekiyor. Daha önce görmüş olması gerekiyor. Başka bir göz hastalığının olmaması gerekiyor. Ve genel anestezi alabilecek bir altyapıya sahip olması gerekiyor…
Şu ana kadar iki kişiye biyonik göz takıldı? Peki, kaç başvuru oldu?
-1000’e yakın. Bütün kayıtları gözden geçirdik. En uygun olan hastaları seçtik. Çok da iyi sonuçlar aldık.
Yan etkisi var mı?
-Şu ana kadar ortaya çıkan bir şey yok. Zaten istenmediği takdirde, mekanik bir şey olduğu için geri alınabilir.
Peki, hastanın hayatına ne kadar kalite getiriyor?
-Bu, biraz da hastanın kendisine ve biyonik göze ne kadar uyum sağlayabileceğine bağlı. Bunu açıp, kapatacak. Açıldığı zaman çalışan bir şey. Gördüğü şeyi algılayabilmesi gerekiyor. Bu da zaman işi, çalışma işi. Sizi mesela, önce insan olarak göremeyecek; bir kitle, bir obje olarak görecek. Yavaş yavaş oturacak bazı şeyler. Masanın üzerinde duran bardağı, pencereyi yavaş yavaş ayırt edecek. Ama sonunda dışarıda tek başına gezebilecek hale gelecek. Yani zannetmeyin ki, filmlerdeki gibi gözleri tamamen açılıyor. Böyle bir şey yok. Fakat ışığın gelmesi ve bir takım şeyleri ayırt edebilmesi bile onlar için hayat kalitesini değiştiren, yükselten şeyler!
YAŞAYAN 6. EN İYİ CERRAH
Yaşayan 6. en iyi cerrahı olduğunuz doğru mu? İnsan böyle bir sıfatı nasıl hak ediyor?
-İnanın, ben de bilmiyorum. Evet, bir takım ödüller aldım. Meslek hayatımda onurlandırıldım. Bunun için de şükran doluyum. Ama ben özel bir şey yapmadım, bir başvuruda filan da bulunmadım, kendi kendine geldi.
Sizce hayattaki en büyük başarınız neydi?
-Mutlu bir insan olmayı başarabilmiş olmam… Mutlu bir evliliğimin olması… Aile hayatım…
Peki, Giritli olmak nasıl bir duygu?
-Ooooo Girit bir cennettir! Gerçek bir cennet. Dünyanın en güzel yeri benim için. Herkes belki memleketi için öyle hisseder. Ama Girit Akdeniz’in ortasındadır, Akdeniz de yeryüzünün ortasındadır… İklim şahanedir… Doğa müthiştir. Giritliler de ilginç insanlardır. Kendilerine hastırlar. Yaratıcı ve özgür. Ve biraz deli. Bir gün çok mutludurlar, diğer gün depresif olurlar. Çift kişilikleri vardır. Sanata yatkındırlar. Girit benim dünyada en mutlu olduğum yer.
Siz küçük bir yerden çıkıyorsunuz ve büyük bir başarıya ulaşıyorsunuz… Nasıl oluyor?
-Bu bir avantaj aslında. Küçük bir yerden gelince, hep daha iyisi için çabalıyorsunuz. Hırs yapıyorsunuz. Elinizden gelenin en iyisini yapmak istiyorsunuz. Belki de hayata Atina’da başlasaydım böyle olmayacaktı. Ben yurt dışına gidip “göçmen bir hekim” de olmak istemedim. Ne yapıyorsam önce ülkemde yapmak istedim. Uzun yıllar Girit Üniversitesi’nde çalıştım. Ve çığır açtığı söylenen yöntemimi orada geliştirdim. Müthiş teknolojik imkanlarım da yoktu. Ama yaptım.
Türkiye ile kendinizi ne kadar yakın hissediyorsunuz?
-Çok. İki kültür çok yakın, çok benziyoruz birbirimize. Türkçe de öğrenmeye başladım. Evimde gibi hissediyorum burada. İstanbul, bir dünya metropolü. Bazen bana İstanbul bütün dünyaya aitmiş de, siz Türkler yönetiyormuşsunuz gibi geliyor. Kaç tane uygarlık medeniyet geçmiş bu topraklardan, çok çok etkiliyor beni…
Türkiye’ye gelme kararını nasıl verdiniz?
-Zaten uzun zamandır Dünyagöz’e danışmanlık veriyordum. Çok seviyorum bu ekibi. Teklif gelince, “Neden olmasın?” dedim.
Tereddüt etmediniz…
-Yok canım. Hiç. Aynı zamanda Amerika teklifi vardır, onu reddettim. Sağlık hizmetlerinde gayet ileride Türkiye. Pek çok şeyi hayata geçirebiliyor. Çok üst kalitede bir sağlık ortamı var ama bunu sonuca bağlama konusunda bir sıkıntı var. İşte bizim ekip, bunu yapmaya başladı, birkaç üniversite ile bağlantımız var. Mesele şu: Yeni cihazlar üzerinde çalışmamız lazım. Biz hep dışarıdan teknoloji alıyoruz. Oysa bizim teknolojiyi burada yapıp, buradan dışarıya servis etmemiz gerekiyor. Yoksa cerrahi anlamda Türkiye çok ileride.
Aslında bir tür mucidim ben. Lazer ameliyatlarında eskiden gözde yara izi kalıyordu, hastalar büyük acılar çekiyordu. Ben de bunun önüne geçebilmek için bir cihaz icat ettim. Kornea tabakasından incecik bir tabaka kaldıran bir cihaz. Kaldırıyoruz, altına lazeri yapıyoruz ve kapatıyoruz. Bu da bu cerrahinin uygulanabilirliğini çok arttırdı ve yaygınlaştı. Milyonlarca insanın hayatı kolaylaştı…
TECRÜBEYLE PEK ÇOK SORUNU ÇÖZEBİLİRSİNİZ
70, bir cerrah için ileri bir yaş değil mi?
-Bir kere henüz 70 değilim! 68’im. (Gülüyor) Ama bu mesleğin bir yaşı yok. Bir yerden sonra da her şey tecrübe. Önemli kararları hızlı verebilmek için tecrübe gerekiyor. Benim yaşımda cerrahlar var. Özellikle bu alanda.
Fit kalmak için neler yapıyorsunuz?
-Her gün 6.15’de yoga yapıyorum, biraz da karımın zoruyla! Ama seviyorum. Sonra yarım saat yüzüyorum. Ben normalde yelken yaparım, dalarım. Hep aktifim.
Sizin yakını görme sorunlarınız var mı? Malum yaş ilerledikten sonra oluyor…
-Şu anda bunu giderecek bir lens üzerinde çalışıyorum. Yakın zamanda onun için de bir çözüm bulacağız. Şanslıyım, benim bu konuda pek bir sorunum yok. Çünkü benim gözümde multifokal monovizyon refraksiyon var ve bu yüzden gözlüğe bağlı değilim.
Hindistan’da bir üniversiteye adınız verildi, İran’da özel ödüller aldınız… Nasıl hissediyorsunuz? “Çok çalıştım hak ettim” mi diyorsunuz…
-Bunun için çabalamadım. Ama tabii gururluyum ve hoşuma gidiyor. Babalar Günü’nde dünyanın her yerindeki öğrencilerimden mesajlar geliyor… Nasıl mutlu oluyorum anlatamam… Bu tür şeyler benim için çok önemli. Mahcup da oluyorum. Benim hayat felsefem şu: İyi bir insansan ve yaptığın işi iyi yapıyorsan, evren seni ödüllendiriyor! İyi şeyler oluyor. Bana olan da bu. Hiçbir şeyi ödül ya da para için yapmadım. Gerçekten iyi olmak için çabaladım. İşimi elimden geldiğince iyi yapmaya çalıştım. Hala çalışıyorum.
GÖZÜNLE DEĞİL
YÜREĞİNLE GÖRÜRSÜN!
Mutlu ve güzel bir hayat sürebilmek için ille de görmemiz gerekiyor mu?
-Hayır. Çünkü aslında insan gözleriyle değil, yüreğiyle görür. Hindistan’da “üçüncü göz” kavramı vardır biliyorsunuz, onlar, ışığın aslında ruhumuzda olduğunu düşünürler. Ben de katılıyorum.
SIRADA GÖZ RENGİ DEĞİŞTİRME
OPERASYONLARI VAR
Bir de göz renk değiştirme operasyonları başlayacakmış… Bu ne demek? Nasıl olabiliyor?
-Evet, böyle bir şey var. Dünyanın çeşitli yerlerinde yapılıyor. Bunun için gerekli izinlerin alınması gerekiyor. Üçüncü dünya ülkelerinde, kontrolün olmadığı yerlerde izinsiz yapılıyor. Biz izinlerimizi alıyoruz, önümüzdeki yıl kalite standartlarına uygun şekilde yapmaya başlayabiliriz.
Bir yan etkisi var mı?
-Pek yok. Ama unutmayın ki, bunlar hep yeni operasyonlar, uzun vadede ne olacağı bilinmiyor.
Peki, göz ameliyatı mı, estetiğe mi giriyor?
-Kesinlikle estetiğe giriyor.
Genellikle hangi renk istiyorlar?
– En çok talep maviye! Koyu renkliler gözlerini açmak istiyorlar…
Çok talep olur mu?
-Türkiye’den mi? Tabii, tabii. Şimdiden, “Beni de listeye yaz!” diyen çok kişi oldu…