O Emre Alkin.
Akademisyen… Ve ekonomi profesörü.
Ünlü ekonomi profesörü Erdoğan Alkin’in oğlu.
Aile boyu ekonomistler.
Ama aynı zamanda da farklı ilgi alanları var: Sanat, müzik, edebiyat…
Emre Alkin, Hüsamettin Özkan’ın kızıyla evliydi, kendi deyişiyle bir kasım ayında ceketini alıp çıktı, ayrıldı. 4 yıldır da Defne Samyeli ile birlikteydi.
Hayat planları çakışmayınca -bu lafı da pek seviyorum, pek esrarengiz- yakınlarda ayrıldılar.
Üzerine de bu kitap geldi: Seve Seve Aldattım!
Hemen üzerine atlamayın, kitap bittiğinde Defne ile birlikteydiler, kendi ifadesine göre birlikte okudular, şu anda aralarında bir tatsızlık yok.
Ama insanı kışkırtan ve merak uyandıran bir kitap adı. İçindeki öyküler de öyle. 14 minik öykü. Aşkı, aldatmayı, aldatılmayı, kısacası kadın-erkek ilişkilerini ve insanın iç dünyasındaki gelgitleri anlatıyor.
Çoğunlukla sürprizli finalleri var.
Huzurlarınızda Emre Alkin ve ‘Seve Seve Aldattım’...
Kitabınızın adı şaşırtıcı ve iddialı. ‘Seve Seve Aldattım.’ İnsan, seve seve aldatabilir mi? Böyle bir şey mümkün mü?
– Elbette! İnsan kendini de aldatıyor aslında. Kitapta, sevdiğini sanıp kendini aldatan da var. Çocukluk aşkını hâlâ aklından çıkaramayıp başkalarıyla evlenen de… ‘Kusursuz’ adamı ya da kadını aradığını söyleyip aldatmayı meşrulaştırmaya çalışan da…
Peki kelime oyunu mu var? Çift anlamlı mı yani? 1-) “Oh iyi ki aldattım ve çok hoşuma gitti. Bilerek isteyerek aldattım!” 2-) “Hem seviyordum hem de aldattım. Elimde değildi ama yaptım!”
– İyi yakalamışsınız. Kelime oyunu var. Kitap, 14 hikâyeden oluşuyor. Sadece bir hikâyenin başlığı bu. Yine de hikâyelerin önemli bir kısmında kandırma-kandırılma var. Mesela Instagram’dan tanıştığı adam tarafından dolandırılan bir kadının hikâyesi var. İnsan hem gülüyor hem kızıyor. “Hâlâ mı anlayamadın?” diyor…
Kimseyi severek aldattınız mı?
– Aldatmak, benim nefret ettiğim bir duyguydu. Aldatıldığım da oldu. Ancak bugünkü olgun halimle, hadiseye diğer taraftan bakmak istedim. Hak vermek ya da ders vermek için değil. Anlamak için.
Bir kadına prenses gibi hissettirmeyi biliyorum
Siz, ekonomistsiniz, bir ekonomi profesörüsünüz. Ama aynı zamanda ‘aşk profesörü’ müsünüz?
– Ben bir kadına prenses gibi hissettirmeyi biliyorum! Annem, kraliçe gibi bir kadındı açıkçası. Onun eğitiminden geçmiş bir insanın başka türlü olması zaten mümkün değil. Ama şunu itiraf edeyim: Bu kitabı yazıp bitirdiğimde, bahsettiğim bazı muazzam aşkları görüp “Ben bugüne kadar hiç böyle hissetmedim!” dedim.
Kendinizi aşk ve kadın-erkek ilişkileri üzerine ahkâm kesebilecek kadar iddialı biri olarak görüyor musunuz?
– Kitabın amacı ahkâm kesmek veya öğretmek değil. Olduğu gibi anlattım.
Peki bu alanda çok mu tecrübelisiniz? Çok mu aşk yaşadınız? Yoksa bu 14 öykü, sizin çevrenizden, sağdan, soldan gördüğünüz, duyduklarınız mı?
– Duyduğum, gördüğüm, bildiğim, yaşadığım, okuduğum tecrübeler var. Üzerine de kurgu koydum elbette.
Gerçekten de şaşırtıcı hikâyeler. Sizin de dediğiniz gibi, tarif yok, ders yok, anafikir yok. Peki niye yazdınız? İçinizde bastırılamayan bir yazma dürtüsü mü var?
– Var gerçekten. Bir gece kalktım ve yazmaya başladım. Sonra da yazarlık konusunda ilerlemiş ve metot konusunda uzmanlaşmış insanlara gösterdim. “Bir solukta okudum” şeklinde cevaplar alınca devam ettim. Niye mi yazdım? Buna “hesaplaşma” diyen de olabilir, ‘borç ödeme’ diyen de. Birçok kişiye “Seni anlıyorum” diyorum bu kitapta. Sevgiyle, keyifle, belki azıcık da sitem ederek. Cesur olamadıkları için…
“Formül yok” diyorsunuz ama aşk yaşamak, cesaret mi istiyor?
– Evet. Âşık olmak cesaret değil ama aşkı yaşamak cesaret istiyor. İnsanlar mutlu olmaya korkar hale gelmişler. Bu kitabı okuduklarında inşallah ilham alırlar.
Genç yaşta kariyer basamaklarını hızla tırmanıp profesör oldunuz, holdinglere danışmanlık, televizyona programlar yapıyorsunuz. Zor olmuyor mu bunca işi bir arada yürütmek?
– Bekâr olunca kolay. Ayrıldığım eşimle aramızdaki makas bu yüzden de açıldı. Çocuklarla fazla yalnız kaldı. İyi bir babaydım ama fazla paylaşamadım zorlukları.
En tahammül edilmez özelliğiniz ne?
– Çok fazla düşünmem…
DEFNE’YLE BİRBİRİMİZE SESİMİZİ BİLE YÜKSELTMEDİK
Sevgilinizden yakın zamanda ayrıldınız. Üstelik magazin basınında geniş yankı buldu bu ayrılık. Üstüne, “Seve Seve Aldattım” diye bir kitap yazdınız. Bu bir itiraf mı, Defne Samyeli’ni aldattınız mı? Yoksa kitap, okuyucuyla daha kolay buluşsun diye bir strateji mi?
– Kitap teslim ettiğimde Defne ile beraberdik. Hikâyeleri birlikte okuduk. Onun da fikirlerini aldım. Harika bir insan o. İyi şeyleri hak ediyor. Dört yıl boyunca bırakın öyle kötü şeyler, birbirimize sesimizi bile yükseltmedik. Tabii ki kitap merak uyandıracak bir isme sahip, özellikle yaptım.
Hep güzel kadınlarla mı birlikte oldunuz?
– “Gönül kimdeyse, güzel odur” derler. Her kadında güzel bir taraf buluyorum. Ancak her zaman ilişki sürecek diye bir kaide yok. Fizikten geçip, kimyadan kalan da çoktur bu işlerde! Her iki taraf için de söylüyorum.
Bir kadını güzel kılan özelliği nedir?
– Akıllı kadınlar bana çekici geliyor. Aklın yanına eğitim ve görgü gelince her kadın güzel. Fizik güzelliği Allah vergisi. O da olsa tadından yenmez.
Sizin ‘ideal ilişki’ tarifiniz nedir?
– İdeal ilişki güzel bir ata benzer. Coşkulu ve huzurlu, zeki ve saf… Sevgi veren ama tavırlı… Sahip çıkan ama alabildiğine özgür… Birbirine zıt hisleri dengeli şekilde yaşamaktır ideal ilişki.
Kendinizi yüzde 100 teslim eder misiniz?
– Ne yazık ki, hayatımda yapmadığım bir şey! Ama itiraf ediyorum, bir aşkın pervasız deliliğine atlamanın nasıl olduğunu hep merak etmişimdir.
DUMAN GRUBU KURULMADAN ÖNCE BASGİTARİSTLERİYDİM
Sizin ailede ekonomist olmak mecburi mi? Olmayanı dövüyorlar mı?
– Armut dibine düşer, o konuda haklısınız. Ama babam, bence ekonomistliğinden daha çok müzisyendi. Uvertürler bestelerdi sahne sanatları için. Ben de müzisyenim. Duman Grubu kurulmadan önceki denemelerinde basgitaristleriydim. Bugün Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı’yım. Şaka değil!
İlginç gerçekten. Peki sizin kalbiniz başka bir meslekte olabilir miydi? Ve buna izin var mıydı?
– İzin hep vardı. Çok özgür büyütüldük biz. Ancak “En iyi olabileceğim nedir?” diye düşünürdük. Ekonomist değil, akademisyen olmayı seçtim. Çok kıymetli bir meslek bu…
SEVİLMEK GÜZEL AMA SEVDİĞİN SENİ SEVİYORSA DAHA DA GÜZEL
Çapkın mısınız?
– Anlamam o işlerden! Kadınları severim. Erkeğin vicdanıdır onlar. Erkek erkeğe yemeğe giden bir tip değilim. Hangi yaştan olursa olsun, akıllı bir kadınla baş başa yemek, bir erkek için en faydalı davranış. Bunu çapkınlık olarak değerlendirenler olabilir. “Anne-baba tavsiyesi dinlemek” diyorum ben.
Yaşadığınız ilişkilerin izleri var mı bu öykülerde?
– Elbette. Olmaz olur mu? Bir de gözlerimin önünde gelişen ilişkiler var. Gözlemleyerek yazdıklarım da oldu, psikologlara da danıştım. Bazen de gizli kahramanlara danıştım diyebilirim. Erkeğin gözünden, kadının gözünden, çocuğun gözünden, hatta bir köpeğin gözünden de aşkı anlattım.
‘Seve Seve Aldattım’ın bir bölümü bir kadının bakış açısıyla yazılmış. Zor olmadı mı bir kadının duygularını aktarmak?
– Kolay olmadı diyelim. Ancak gözlem yeteneğim ve farklı tarzda kadınlarla yaptığım konuşmaları birleştirdim. Sonra da kadınlara okuttum. “Bunu sen mi yazdın gerçekten?” dedikleri zaman, anladım ki doğru yazmışım.
‘Ya Yarın Olmazsa’da sayılı ömrü olan bir adam karısıyla konuşup evi terk ediyor ve kalan günlerini sevgilisiyle geçiriyor. Siz olsanız böyle bir şey yapar mısınız?
– İnsan, son günlerini en çok sevdiği kimse onunla geçirmeli. Sevilmek güzel ama sevdiğin seni seviyorsa daha da güzel…
ALIŞILMIŞ MUTSUZLUĞU TERK ETTİM
Kitapta, “Alışılmış mutsuzluk için keşfedilmemiş mutluluktan vazgeçme” diyorsunuz. Peki siz ‘keşfedilmemiş mutluluk’ için neleri göze alırsınız? Her şeyi geride bırakır, ceketinizi alıp gider misiniz mesela?
– Bir kere ceketimi alıp çıktım. Aylardan kasımdı. O yüzden, yoksa gömlekle de çıkar giderdim. ‘Alışılmış mutsuzluğu’ o gün bugündür terk ettim. Her iki taraf için doğrusunu yapmak bazen bir tarafın kararlılığıyla oluyor.
Emre Alkin’in Doğan Novus tarafından yayımlanan kitabı ‘Seve Seve Aldattım’, 14 Şubat Sevgililer Günü’nde çıkıyor.