Var ya, o videolara ölüyorum!
Çok çok çok gülüyorum!
Kaan Sekban Saçmalar, benim espri anlayışıma cuk oturuyor. Evden yaptığı canlı yayınlar da çok komik.
Bir tatlı naifliği var, farklı ve benzersiz buluyorum. İnce mizah buluyorum. Ve gayretine şapka çıkarıyorum!
10 yıl bankacı olarak çalışıyor. Etinden, sütünden faydalanıyorlar ama hiçbir zaman terfi ettirmiyorlar, o da sesini çıkarmıyor, çıkarmıyor ama bir gün, ”Yetti be!” deyip basıyor istifayı ve hayallerinin peşine düşüyor. Aslında komedyen olmak isteyen bir adam. Bence yeteneği de var. Ama ona “30’undan sonra olmaz!” diyorlar. Bal gibi oluyor işte, Kaan adım adım ilerliyor. Kitap yazdı, her gün başka bir şehirde turnede, önlenemez bir yükseliş içinde.
Yolun açık olsun Kaan…
Evden canlı yayımladığın talkshow sayısı 50’yi geçti. Ev yapımı videoların çok komik! Plaza dünyasıyla ilgili tespitlerin yıkılıyor. Sen artık bir sosyal medya fenomenisin!
– Teşekkür ederim. Ben de gelişmeleri şaşkınlıkla izliyorum!
Evindeki canlı yayınına artık ünlü konuklar geliyor, annen poğaçalar yapıyor, günden güne takipçilerin artıyor… Seni tanıyalım, kimdir Kaan Sekban?
– Kendi halinde bir adamım. Bu toplumun, ortalama bir gençten beklediği her şeyi layıkıyla yapıp, aniden yaklaşmakta olan buzdağını fark edip, tam yol tornistan yapmış biriyim! 10 yıl bir bankada çalıştım, sonra bir anlık cinnetle hepsini elimin tersiyle ittim. Ve komedyen olmaya karar verdim! Hem de 34 yaşında! Hayallerimin peşinden koşmaya başladım yani. Bence sorun yok da, bütün dünya “Geç kaldın! Bu saatten sonra oyuncu moyuncu olmaz senden” dedi ama tabii ben kulak asmadım.
GÜZEL BAŞLAYAN KARİYER, MONOTONLUK ABİDESİ OLDU
Evden yayın yapmak nereden çıktı?
– İmkânsızlıktan! Her şey, 18 metrekarelik odamda cereyan ediyor. Bir duvarında kırmızı perde var, bir duvarında 80 liraya aldığım Manhattan manzaralı fon. Açık ara dünyanın en saçma odası! Sanırım insanlara ilginç ve samimi geldi. Gittikçe takipçilerim arttı ve bugünlere geldik. Şimdilerde her gün farklı bir şehirde stand up’a çağrılıyorum. Bir de kitap yazdım, değmeyin keyfime, upuzun imza kuyrukları oluyor önümde.
Belli ki bu işler için doğmuşsun. Ama siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler okudun, sonra bankacı oldun. Neden?
– Çünkü yapmak istediğimi tam bilmiyordum. Siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler sükseli geldi. Derken bir beyaz yakalıya dönüştüm. Zaten bu bölümden mezun olan yüzlerce arkadaşım var, ne siyasetçi oldular ne de hariciyeci. Hepimizin tek uluslararası aktivitesi, beyaz yakalı maaşlarımızla ‘altı taksitle, yedi gün-sekiz şehir’ gezdiğimiz Benelüks ve Büyük İtalya turları oldu! Türkçesi, ben de kendimi havalı bir bankaya atıp koluna ‘altın pranga’yı takan onbinlerden biri oldum. Güzel başlayan kariyerim, bir yerden sonra korkunç bir monotonluk abidesine dönüştü.
Sen de yıllar geçtikçe, sistemi daha çok sorgulamaya mı başladın?
– Aynen öyle! Her gün sabah 7’de evden çıkıp, akşam 8’de gelip iki saat oturduktan sonra yatıp tekrar kalkıp, o takım elbiseyi giyip, tıraş olup işe gitmek artık ölüm gibi gelmeye başlamıştı! Hak ettiğime inandığım ama bir türlü gelmeyen terfinin de asla gelmeyeceğini anladığım zaman, zaten içimde var olan oyunculuk ve komedi aşkının peşinden koşmaya karar verdim. İstifa edip gitmek, hayatımda yaptığım en iyi şey! Şu anda ikinci hayatımı yaşıyorum ve nasıl mutluyum anlatamam. Mesele cesaret edebilmek, ilk adımı atabilmekmiş!
O plaza dünyasında bünyene uymayan neydi?
– Her şey! Her Allah’ın günü aynı insanları görmek, her Allah’ın günü aynı şeyleri yapmak, aynı parayı kazanmak, senede sadece iki ya da üç hafta izin kullanarak yaşamak. Hiçbir yaratıcılık yok. Yalan ilişkiler, sahte dünyalar, havalı takım elbiseler. Kapı arkasında yapılan dedikodular, yüzünüze gülüp arkanızdan iş çevirmeler, özel hayatınızı zerre kadar umursamayan yöneticiler, tuhaf manasız kurumsal eğitimler, size kendinizi böcek gibi hissettiren insan kaynakları uygulamaları, maliyet politikası adı altında sadece alt ve orta seviyedeki çalışanlara getirilen kısıtlamalar. Artı 10 kilo olarak bünyeye yerleşti tabii tüm bunlar!
Bu söylediklerinin farkında olan bir tek sen olamazsın…
– Yok canım, herkes farkında! Ama bir taraftan da bu bir konfor alanı, her gün bir sandalyeye oturup bütün gün e-posta yollayarak para kazanıyorsun. Kimileri de, “Ailem var, çocuğum var” diyerek düzenlerini bozmaya çekiniyor.
Sen 10’uncu yılda mı topukladın?
– Evet. 10’uncu yıl plaketi almama iki hafta kala! İlk beş senem, Kemalettin Tuğcu eserlerine taş çıkartır. Akşam evde yemek yerken ofise çağrılmamdan tutun da tatilimin ortasında aranıp iznimin iptal edilmesine, arkadaşlarımla hafta sonu havuzda güneşlenirken aranıp fırça atılmasına kadar pek çok şey… Çağrı merkezindeyken iyi satış yaptık diye önümüze gofret atılan günü asla unutmam mesela! Şubedeyken, günlük satış kotasını doldurmadılar diye şubenin kapısını kilitleyen müdürler bile vardı, öyle söyleyeyim. Müşteri faizi beğenmeyip parasını başka bankaya götürür, sen de en kötü müşteri temsilcisi olursun! Ne yapayım cebimden faiz mi vereyim adama? Yine de tüm bunlara rağmen, 10 yıl boyunca kendi kendimi motive etmeyi hep başardım. Herkesle, herşeyle ve kendimle dalga geçmeye o yıllarda başlamıştım.
EN TEHLİKELİ İNSAN TÜRÜ: DOSTMANLAR!
‘Dostmanlar’ nedir?
– Dünyadaki en tehlikeli insan türü! Sadece beyaz yakalı hayatın değil, yaşamın her alanında içimizde cirit atarlar. Dost mu düşman mı olduğu asla belli olmayan, sizin dostunuz gibi görünen ama düşmeniz için elinde sedyeyle, 112 Acil Servis gibi her an hazır bekleyen tipler! Terfinize sevinmiş gibi yapıp, beş dakika sonra arkanızdan nasıl yalakalıkla işi aldığınızı herkese anlatır. Oscar alsanız bile sosyal medyada asla ‘beğen’ tuşuna basmazlar. Herkesin hayatında olduğu gibi benim hayatımda da ziyadesiyle varlar. Daha doğrusu vardılar. Artık vız gelir tırıs gider…
Sence neden terfi ettirmediler seni?
– Bütün hata bendeydi! Günde altı kere sigaraya inmedim. İşlerimi fazla mesaiye bırakmadan gün içinde tamamladım. Her gün saat 18.00’de işten çıktım. Bir de benim gibiler için “Saat altı oldu mu tüyüyor” denir! Yahu mesai 6’da bitiyor, iftara kadar mı kalacaktık anlamadım ki! Çakallık yapmadım, herkese yardım ettim, salaklık ettim. Yani iyi niyetli biri olarak başıma gelen her şeyi hak ettim!
Sen hep mi komiktin?
– Evet, mizah sığındığım bir zırh oldu. Yaptığım şakaya insanlar gülünce de, kendimi garip biçimde olduğumdan daha zeki ve güçlü hissettim. Kibarca sarkastik bakış, kabaca laf sokma diyebileceğimiz aktivitede, gerçek bir usta olmuşumdur her zaman! Ama sevimsiz ve antipatik bir adam olmadığım için insanlara da hep cazip geldi bu tavrım. Bir keresinde bir arkadaşım, “Kaan, bu söylediklerini başkası söylese kafa göz dalarım ama sen söyleyince sarılıp öpmek istiyorum” demişti.
Ne zaman keşfettin mizahi yanını?
– Komik bir adam olduğumun hep farkındaydım ama sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle sadece ailem ve arkadaşlarıma değil, başka insanlara da komik geldiğimi anladım. Ama hiçbir zaman zırıl zırıl komedi parçalayayım, her tweet’im ‘retweet’ rekoru kırsın, aman da sosyal medyada vine fenomeni olayım, sadece mizah üreteyim gibi bir derdim olmadı. Hayatın kendisi ve yaşadıklarım ziyadesiyle komikti zaten! O yüzden de yaşadığım olaylar ve karşılaştığım insanlar üzerine kurdum bütün hikâyemi.
PLAZA DÜNYASININ EZBERİNİ BOZMAK!
Yaptığın videolara, eski bankacı çevrenin tepkisi ne oluyor?
– Genelde beğeniyorlar. Ama onlardan ziyade beni yeni tanıyan ve keşfeden bankacıların ve diğer beyaz yakalıların tepkisi muazzam! Özellikle insan kaynakları videoları gerçek bir fenomene dönüştü. En büyük hayranlarım ise insan kaynakları ekipleri yine! Ama kitaba eski çevremden ufak ufak çatlak sesler çıkmaya başlamış. Eh bu da zaten doğru bir iş yaptığımın kanıtı aslında! Kurumsal dünyanın bu ilgisi beni ‘Plaza’da Stand Up’ diye ayrı bir konsept yaratmaya itti. Şimdi artık plazalara, mesai saatinde insanları sadece onların anlayabileceği bir mizahla güldürmek için gidiyorum. Onlarla videolar çekiyorum, eğleniyoruz hep beraber. Küçük küçük, plaza dünyasının ezberlerini bozmaya başladık.
İsterSEN Yaparsın!
Bizim plazanın tuvaletlerinde ‘İsterSEN Yaparsın’ yazar. İlk geldiğimde “Kabızlar için mi acaba?” diye düşündüm, meğerse tuvaletleri temiz tutmak için verilen bir mesajmış. 10 yıl boyunca, bilinçaltıma işleyen bu sloganın istifa sürecimde emeği büyüktür.
PLAZA HAYATINDA ÜST YÖNETİME GİREBİLMEK İÇİN 4 KRİTER
Göcek’te tekne.
Kolda pahalı bir deri bileklik.
Slim fit takım elbise.
Zekeriyaköy’de villa.
BEYAZ YAKALIYI DOĞDUĞU GÜNE LANET ETTİREN 3 ETKİNLİK
Ofis doğum günleri
Kurumsal eğitimler
Şirket yılbaşı kutlamaları
CEVAPSIZ SORU: LİDER NEDİR?
Tuvaletler plaza mahkûmu beyaz yakalılar için gerçek bir huzurevidir.
Sadece insan kaynaklarının kullandığı zaman dilimi olarak şimdiki zamanın geleceği: “Yapıyor olacağız!”
Plazada kariyer için ‘dil’inizi çok iyi kullanmanız şart!
Cevabını bulamadığım soru: Lider nedir?
YÖNETİCİLİĞİN 3 GEREĞİ
Çalışanınızı tatildeyken taciz etmek.
Akşam için yaptığı programını o gün iptal ettirmek.
Onun haftalardır yaptığı işi kendiniz yapmış gibi patrona satmak.
ÇALIŞIYOR GİBİ YAPMANIZ YETER!
Şehir dışına giderken verilen harcırahla ancak simit yersiniz! Biftek yanında bir kadeh şarap için CEO olana kadar beklemek gerekir.
Beyaz yakalının ne iş yaptığı değil, ne kadar çok çalışıyormuş gibi yaptığı önemlidir. Günde 10 kez sigaraya inin, 21.00’de çıkın, sizden iyisi yok!
18 AY ÖNCE BASTIM İSTİFAYI!
Ve 18 ay önce zincirlerini kopardın… İstifa ettin ve hayallerinin peşinden koştun. Hadi anlat bu gücü nasıl buldun?
– Son iki yıl boyunca zaman buldukça, mesai sonrası oyunculuk atölyelerine katılmaya başlamıştım. Yazları da kuş kadar yıllık iznimi bayramlarla birleştirip, kredi kartlarımın bana verdiği yetkiye dayanarak, yurtdışında atölye çalışmalarına gittim. Son olarak New York’ta katıldığım müzikal sınıfının finalinde sergilediğimiz performans sonrası Broadway’in epey bilinen oyuncu direktörlerinden biri, “Senin bankada ne işin var, git bir Yeşil Kart al, sonra da gel beni bul” deyince cesaret geldi. Döner dönmez, “N’ooldu Kaan hevesini aldın mı artık?” gibi sorulara maruz kaldıktan birkaç gün sonra, ”O gün bugündür” diyerek bastım istifayı. Konut kredim, ev kredim… Hepsi tıkır tıkır devam ederken tam bir deli cesaretiydi yaptığım, ama yaptım.
Peki sonra?
– Bankadan ayrılır ayrılmaz bir müzikalin seçmelerine başvurdum. İki gün süren ve iki yüz kişinin katıldığı seçmelerin ardından seçilen beş kişiden biri olmuştum! Ama maalesef 16 hafta aralıksız prova yaptığımız oyun, 10 kere bile oynanmadan perdeleri kapadı. Geriye bana Nükhet Duru, Cezmi Baskın gibi isimlerle karşılıklı oynadığım benzersiz deneyimler kaldı! Geçtiğimiz yaz da Philadelphia Uluslararası Operası’nın, İtalya’da, Shakespeare’in yaşgünü dolayısıyla, 20 ülkeden oyuncuyla sahneye koyduğu ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’nın kadrosuna seçilerek sahneye çıktım.
Peki ne zaman tanınır olmaya başladın?
– Evde beyaz yakalı hayatı hicveden videolar çekmeye başlayınca. Yazlıkta çocukken tepemize su döken teyzelerden feyz aldığım yazlıkçı karakteri, dizilerdeki tuhaf oyunculukları ti’ye aldığım ‘dizinin dibi tuttu skeçleri’ derken videolar kendi çapında muazzam ilgi görmeye başladı. Fakat bunların hiçbiri menajerlerin ilgisini çekmedi. Ben de kendi yağımda kavrulurum diyerek aralık sonunda odamdan haftanın üç gecesi, ev yapımı talkshow yapmaya başladım. Gökhan Türkmen, Aslı İnandık, Ufuk Tarhan, İclal Aydın, Yeşim Salkım, Ayşe Tolga gibi isimler destek verip konuk oldular. Her akşam müzikal performanslarla, danslarla açtığım, Türkiye’nin ilk ve tek ev yapımı talkshow’unun yapımcısı, sunucusu, kameramanı, konuk koordinatörü, yönetmeni ve her şeyiydim! Beyaz yaka skeçlerini de sit-com yapısına oturttum ve her pazartesi yayınlamaya başladım.
SAADETLERİN EN BÜYÜĞÜNÜ YAŞIYORUM
Kitap yazdın bu arada… O nasıl gidiyor?
– Çıkalı iki hafta olmasına rağmen, ‘Tebrikler Kovuldunuz’ çok satanlar arasına girdi! Daha da önemlisi, okuyucu muazzam sahiplendi kitabı. Depolardan kavga dövüş kitabı üst raflara koyduranlardan tutun da, hafta sonu oldu mu kitapçı kitapçı gezip teftiş edenlere kadar herkes ‘Tebrikler Kovuldunuz’un başarısı için uğraşır oldu. Saadetlerin en büyüğünü yaşıyorum!
BEŞ BÜYÜK ŞEHİRDE TURNE
Tek kişilik gösterim mayısta başladı. İstanbul BKM Mutfak Sahne’de iki müthiş gecenin ardından, beş büyük şehri kapsayan (İzmir-Ankara-Bursa-Adana-Antalya) bir turne yaptık. Bu kadar sevildiğimi bilmiyordum! Yaz sıcağında, iftar saatinden kısa bir süre sonra olmasına rağmen bütün salonlar doldu. Çıkışlarda da kitabımı imzalayıp stand up’a biraz da orada devam ediyorum. Benimki klasik stand up’tan biraz farklı aslında. Müzikal renkler var içinde, yandan yemiş bir tap dansıyla süsleyip, biraz daha farklı bir lezzet sunma gayretindeyim. Gram argo ya da küfür duyamazsınız, bel altına asla inmem. Sanırım artık gaz çıkarma üzerine yapılan sevimsiz şakaların yıllarca mizah diye önlerine konmasından bıktı herkes!
VİDEO ÇEKMEK BENİM İÇİN ATA SPORU
Bir TV kanalı iş teklif etse, anında bırakır mısın ev yapımı videoları?
– Eşyanın tabiatına aykırı bu! Video çekmek benim için ata sporu! Her an, her durumda hiç acımam çekerim!
Hedefin ne? Nereye doğru yürümek istiyorsun?
– Evden yaptığım canlı talkshow’u televizyona taşımak ve gerçek anlamda bir ‘late night show/gece programı’ yapmak istiyorum. Açılış monoloğuyla, danslarıyla, skeçleriyle her kesimden izleyiciye hitap eden kaliteli bir mizah anlayışını yerleştirmek derdim. Ayrıca ‘Tebrikler Kovuldunuz’, Türkiye’nin ilk müzikal komedi filmi olsun gibi bir hayalim de var. Bir de, ‘Yakam Beyaz Beynim Ayaz’ı Türkiye’nin ilk 20 dakikalık ofis sit-com’una dönüştürmek hedefim. Bunun için yazmaya başladım zaten. Eylül ayında Türkiye’de yaşayan yabancılara İngilizce stand-up yapacağım. Dünyanın en saçma hayallerine sahip olduğumu söylemiştim!