Evrim Kuran bir araştırmacı, kuşak araştırmacısı. Daha çok gençlerle ilgili çalışıyor. Bu konuda Türkiye’deki en yetkin kişilerden biri. Ulusal ve çokuluslu şirketlere danışmanlık yapıyor. Konferanslar veriyor. Üniversitelere gidiyor. Konuşuyor, anlatıyor. Kanada’da ve Türkiye’de yaşıyor. Bir orada, bir burada ve dünyanın geri kalanında…
Dünyanın 60 ülkesinde araştırmalar yapan bir organizasyonun parçası. Milyonlarca gence ulaşan çok kapsamlı bir araştırma modelleri var. 54 bin gençle, 2017 Türkiye’si gençliği için yapılan araştırma yeni sonuçlandı.
Ben de teybimi kaptım, karşısına geçtim.
Sonuçlar bence vahim.
Tahmin ediyordum ama bu kadarını beklemiyordum.
Çok açık ki, gençlerini sevmeyen ve onlara sahip çıkmayan bir ülkeyiz. Türk gençleri 2017 Türkiye’sinde sıkışıp kalmış durumdalar. Umutsuzlar, mutsuzlar ve geleceğe son derece endişeyle bakıyorlar.
E işte, ne ekersek onu biçiyoruz. Buyrun buradan okuyun…
2017 Türkiyesi’nde gençlerimiz genel olarak mutlu mu, mutsuz mu?
– Mutsuzlar! Her ne kadar resmi istatistik kurumumuz TÜİK’e göre, mutlu olduğunu beyan edenlerin oranı yüzde 56.6 olsa da ben, gençlerin işsizlik, değersizlik, belirsizlik gibi unsurlardan kaynaklı olarak endişelerinin ve güven ihtiyaçlarının geçen yıla göre arttığını düşünüyorum. Bu yıl Türkiye araştırmamızda, 44 bin 260 öğrenci ve 10 binin üzerinde çalışma hayatına girmiş gençle çalıştık. Fark ettik ki; iş güvencesinden endişe duydukları için kamuda çalışma talebi hem önceki yıllara göre hem de diğer ülkelere kıyasla artmış! Kapağı devlete atarak, kendini güvence altına almak istiyorlar.
VASATA RAZI GELİYORUZ!
Peki gençlerin mutsuzluk sebeplerinden en, en, en üst sırada ne yer alıyor?
– Valla, en temeldeki fizyolojik ihtiyaçlardan başlayarak; güvenlik, sosyal, değer görme ve en nihayetinde kendilerini gerçekleştirme ihtiyaçlarının karşılanamadığını gözlemliyorum. Resmi rakamlara göre genç işsizliği geçtiğimiz yıla göre arttı.
Şu an hangi seviyede?
– Yüzde 21.4 seviyesine geldi. Türkiye’de 15-29 yaş arası gençlerin yüzde 30’u ne eğitim alıyor ne de bir işte çalışıyor! Ne yazık ki, bu sıralamada OECD şampiyonuyuz!
Çok fena…
– Evet, bir gencin, sabah onu uyandıran bir amaca ihtiyacı var. Bu amaca erişmek için vereceği mücadelede, ülkenin tüm kurumları ve yasalarıyla güvence altına alındığını bilmeye, emeğin gücüne ve değerine inanmaya ihtiyacı var. Bunun sağlanmaması halinde, olabilecek en iyi şey vasata razı gelmek. Şu anda da durum bu: Vasata razı geliyoruz!
Bu, çözülebilir bir sorun mu?
– Elbette! Ama karar vericilerin, yasa koyucuların bu meseleyi ne kadar ciddiye alacaklarına bağlı. Ben onlara muhalefet edenlerin bile durumun vahametinin farkında olduklarını sanmıyorum. Yetenek kıtlığında dünya beşincisi olan bir ülkenin; ticaretinden siyasetine, akademisyeninden sivil toplumcusuna varana dek tüm kurumlarının kolektif bir çabayla, nitelikli bir eğitim sistemi inşa etmek, gençleri 21’nci yüzyıl yetkinlikleriyle donatmak için çaba sarf etmesi gerekiyor. Yapılması gereken; eğitim politikaları oluştururken siyasal fayda gözetmekten vazgeçmek. Eğitimin üniversitede değil, okul öncesinden başladığını hatırlamak, eğitimde, deneme-yanılma yöntemine son vermek, niceliğe değil, niteliğe odaklanmak, okul sayısıyla değil, çağa hizmet eden yetkinlikler geliştirmekle övünmek! Bizim, eğitimde reforma; hava gibi, su gibi ihtiyacımız var!
Biz hangi uluslararası araştırmalarda nal topluyoruz?
– Meşhur PISA var biliyorsun. OECD tarafından yapılan ve üç yılda bir, 15 yaş grubundaki öğrencilerin bilgi ve becerilerini değerlendiren bir araştırma. En son PISA’da Türkiye’deki öğrencilerin matematik başarı ortalaması OECD ülkeleri ortalamasının altında kaldı. Bu alanda; Birleşik Arap Krallığı, Uruguay, Trinidad ve Tobago gibi ülkelerle benzerlik gösteriyoruz. Felaket yani! PISA sonuçlarına göre Türkiye’deki en önemli eksik: “Okuduğunu anlama becerisi”. Bu da çok vahim! Aslında kitap okuma eylemine ülkece günde ortalama bir dakika ayırdığımızı düşünürsek buna şaşırmamamız gerekiyor! Ben 2018 PISA’da sonuçların daha da geriye gidebileceğini düşünüyorum! Çünkü çok yanlış bir uygulama olduğuna inandığım 4+4+4’ün sonuçlarını esas 2018 skorlarında göreceğiz. Eğitimin deneme yanılması olmaz. Bu işin şakası yok…
ÜLKEMİZ SON SIRADA…
Ama dur! PISA performansımızın düşüklüğüne karşı şöyle bir savunma geliştirildi: “Eğer sınava sadece Fen Lisesi öğrencileri katılmış olsaydı, Türkiye, dünya sıralamasında ilk üçte olacaktı!”
– Valla ne diyeyim, buna, “Özrü kabahatinden büyük” denir! Bu arada, çocuğunun önce mutlu, sonra başarılı olmasını önemseyen bir anne ve bir kuşak araştırmacısı olarak söylemeden geçemeyeceğim: PISA’nın en ilgilendiğim tarafı; öğrencilerin hayatlarından memnuniyetini ölçen boyutu. Ülkemiz bu alanda da son sırada yer alıyor!
PARAYA DAHA ÇOK ÖNEM VERİYORLAR
Gençler için para kazanmak ne kadar önemli?
– Dünyanın pek çok gelişmiş ekonomisine kıyasla daha önemli. Bu da son derece anlaşılabilir. Türk gencinin kendini geliştirebilmek, yaşamdan keyif alabilmek, spor yapabilmek, sanatsal etkinliklere katılabilmek, kısaca yaşamda aktif olabilmek için diğer pek çok ülke gencine göre daha fazla para kazanması gerek. Gençlerin, kariyer davranışlarını yedi başlıkta inceleriz. Türkiye’de özellikle iki yıldır artış görünen, ‘avcı profil’. Yani iş seçiminde parasal niteliklere daha fazla odaklananlar…
PERFORMANSIMI ADİL DEĞERLENDİR!
Sen, bu gençlik araştırmalarını aynı zamanda Kanada’da da yürütüyorsun. Türkiye’yle kıyaslandığında sonuçlar nasıl?
– Kanada’daki gençliğin en büyük hedefi, iş ve özel yaşam dengesini koruyabilmek. Onlarda gençler için, topluma faydalı bir işe hizmet etmek önemli. Türkiye’de bu konu, en önemli hedefler içinde yer almıyor. Sonra Kanada’da gençler, “Yaptığım iş rekabetçi olsun, beni düşünsel olarak geliştirsin!” diyor. Türkiye’deki gençlerse, işin zorlayıcı olmasını pek de istemiyor. Kanada’da gençler için çalışacakları şirketin ilham veren bir amacının olması çok önemli, Türkiye’de ise prestijli olması daha önemli. Gördüğün gibi, gençlerin beklentilerini yaşadıkları coğrafya belirliyor. Örneğin Türkiye araştırmasında, “Performansımı adil değerlendir” diyen gençlerin oranı çok yüksek, Kanada’da düşük. Bunun sebebi ortada.
BU ÜLKE ARKADAN GELECEK…
Bu ülkeden gitmek isteyen gençlere ne diyorsun?
– Dünyanın neresinde olursanız olun; akla, bilime, sanata ve çok çalışmanın gücüne inanın! Ve yaptığınız çalışmalarda Türkiye’yi unutmayın! Ülkenizin aydınlık nesilleri için çalışmaya devam edin. Bir de, arada sırada Kavafis’in ‘Şehir’ şiirini okuyun…
GENÇLERE GÖRE BAŞARININ ŞARTI: ADAMCILIK
Gençlerin güvendiği herhangi bir kurum var mı?
– Ben Türkiye’de, sadece gençlerin değil, tüm nesillerin kurumlara olan güvenlerinin azaldığını düşünüyorum. Ülkede bazı televizyonculara, futbolculara, şarkıcılara kurumlardan daha fazla güveniliyor!
Sırtı sağlam değilse, kilit yerlerde tanıdıkları yoksa, ailesi zengin değilse, bileğinin hakkıyla bir şeyleri elde edemeyeceğini mi düşünüyor gençler bu ülkede? Bu mudur?
– Budur. Her yıl, binlerce çalışanla gerçekleştirdiğimiz bir başka araştırmamız var. Çalışanlara, kurumlarındaki başarı kriterlerini soruyoruz. Son yıllarda özellikle genç çalışanlarda, başarının şartı olarak tariflenen maddelerin ilk sırasında ‘adamcılık’ gelmeye başladı. “Adamın varsa, sırtın yere gelmez” diye düşünüyorlar! Tamam, hep bir miktar böyleydi ama artık tavan yapmış durumda. Bu da, korkutucu! Çünkü emeğin gücüne inancını yitiren bir gençlik hızla vasatlaşır! Potansiyelini, performansa çevirmez. Böyle ülkelerde ‘inovasyon’ ancak konferanslarda kullanılan, kulağa hoş gelen bir sözcük olarak kalır.
FARKLILIKLARIMIZLA BULUŞTUĞUMUZ BİR TÜRKİYE HAYAL EDİYORUM
Sen aynı zamanda Bavul Dergisi’nde yazıyorsun? Oradaki gençlere yönelik ne tür tespitlerin var?
– Bavul, çok önemli bir platform. Çünkü Bavul ve benzeri dergiler, gençliğin bu kadar ayrıştığı bir dönemde nadir ortak paydalardan biri oldu. Okur profili çoğunlukla gençlerden oluşuyor. Muhafazakârı da, solcusu da, politikadan uzak duranı da var. Ümraniye’de bir kahvede de, Bebek’te bir kafede de rastlayabilirsin. Yetişkinlerin süslü cümlelerine inanmaktan ve eli boş dönmekten usanmış, dizilerde gösterilen, hiçbir zaman ulaşamayacakları hayatlardan sıkılmış, iş, aşk ve gelecek umudu beklemekten yorulmuş bir grup gence yanlız olmadıklarına hissettiren bir dergi. Birbirine pek de benzemeyen bu gençlerin etrafında buluştuğu şey sıradan insan hikâyeleri. Bir hurdacının hayalini, bir işportacının tedirginliğini anlamaya çalışan, kalbi sokakta atan, gerçeğin peşine düşmüş bir dergi Bavul. Yıllarca bana sorulan, “Gençlik ne ister” sorusuna “Gerçeği, önce gerçeği” diye cevap verdim. Şimdi, gerçeğin peşine düşmüş, hem yazarları hem de okurları anlamında müthiş çeşitliliğiyle gençlere gerçekçi bir alan sunan Bavul’un ve benzer tüm dergilerin çok yaşamasını, daha çok gence ulaşmasını bütün kalbimle diliyorum. Bavul gibi bizleri farklılıklarımızla buluşturan bir Türkiye hayal ediyorum.
İSTİFA EDEN ÖSYM BAŞKANI’NI KUTLUYORUM
Geçen günlerde, yaşanan vahim bir yanlışlık sonrası ÖSYM başkanı istifa etti. Çok şaşırdık. Sence neden? Şaşkınlığımızın sebebi neydi?
– En sevdiğim eserlerinden biri olan “Şaşıp Kalmak Üstüne” şiirinde Nazım Hikmet şöyle der: “…gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı. Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç gözleriyle bırakıp gitti beni. Yazık.” İşte ben epey bir süredir bu ülkede kendimi bu şiirdeki gibi hissediyordum. Ama bu kez, ben de şaşırdım! Aslında, dört binden fazla gencin yerleşmesini doğrudan etkileyen, iki milyondan fazla gencin başarı sıralamasını değiştiren bir hatanın yapılabilmiş olmasına şaşmalıydık ama ona şaşmadık. “Büyük idari kusur olduğunu kabul ediyoruz” diyen ÖSYM Başkanı Sayın Demir’i kutluyorum. Aynı sorumlu davranışı siyasetten, ticarete her seviyedeki liderlikte umuyorum.
Peki bu neredeyse her yıl yaşanan ÖSYM saçmalıkları sence gençlerimizi nasıl etkiliyor?
– Tartışmalı KPSS’lere, TUS’lara, YGS’lere fena halde alıştık. Ne acı ki hemen tüm kurumlarda, performansa dair güvenin sorgulandığı bir dönemdeyiz. Ve bu çok tehlikeli. Liyakatın değil, sadakatin esas olduğu bir sistem yeni ‘normalimiz’ haline gelirse ve hatta geldiyse; bu, toplumda kuşaklar boyu tamir edilemez arızalar bırakır! Fukuyama, güven duygusunu ‘kilit’e benzetiyor: “Bir toplumda, insanların birbirine veya kurumlara duydukları güven sarsılmaya başladığında kilit açılır” diyor. Bence doğru tespit.
SINAVA GİREN HER BEŞ İMAM HATİPLİDEN SADECE BİRİ ÜNİVERSİTEYE YERLEŞTİ
– Anadolu lisesi mezunu 396 bin adaydan 138 bini, fen lisesi mezunu 22 bin adaydan 12 bini üniversiteye yerleşirken, 222 bin 925 imam hatip lisesi mezunundan sadece 40 bini girebildi. Yani sınava giren her beş imam hatipliden sadece biri üniversitelerin lisans programına dahil oldu.
– Üniversiteye yerleşenlerin oranının düşük kaldığı bir diğer okul türü de meslek liseleri. Dünyanın gelişmiş ekonomilerinde meslek okulları çok önemsenir çünkü bu okullar mesleğin ‘artizan’larını yetiştirir. Bizde meslek liselerine, “Bir an evvel eve ekmek getirsin” beklentisi olan düşük gelir grubundaki ailelerin çocukları yönlendiriliyor.
– Fen Liseleri ve yabancı dilde eğitim veren özel liselerin üniversite yerleşme oranlarında da düşüş var. Bunu gençlerin yurtdışı eğitim fırsatlarını değerlendirmeleriyle açıklayabiliriz. Yani beyin göçü!
EVRİM TEORİSİ OLMADAN OLMAZ
Evrim Teorisi’nin müfredattan çıkarılmasının sonuçları ne olacak?
– Bilimsel bir teoriyi, ideolojik iddialarla tümden yok saymak bilimin çalışma prensibine aykırı. Evrim Teorisi’nin çıkarılması, ilintili biyoloji müfredatının anlaşılmasını zorlaştırmanın ya da bundan sonra PISA sınavlarında Türkiye’nin üç soru daha yapamamasına sebep olmanın (en son sınavda teoriyle ilgili üç soru vardı) yanı sıra bilimsel düşünme nosyonuna da zarar verecek. İzin versinler öğrenciler, bu teorinin temellerini öğrensin ve teoriye karşı duracak olanlar da neden karşı olduklarıyla ilgili bilimsel argüman geliştirebilsin.
HEM DİPLOMALI İŞSİZLİK VAR HEM DE YETENEK KITLIĞI!
‘Diplomalı işsizlik’ diye bir kavram yerleşti dilimize. Ülkemizdeki diplomalı işsizlerin oranı nedir?
– Şu anda bir milyona yakın üniversite mezunu, genç, işsiz var Türkiye’de. 2017 araştırmasında dikkat çekici olan şu: Hem önceki yıla göre artan oranda diplomalı işsizlik var hem de yetenek kıtlığı! Yani şirketlerde aranan yetkinlikte insan kaynağına erişimde sorun var. Fotoğraf net: Çok sayıda üniversitemiz var ama bu üniversitelerin tamamının kurumların ihtiyacı olan yetkinlikte mezun verebildiğini söylemek mümkün değil.
Geçen günlerde Prof. Oya Başak’ın sözünü ettiği şey….
– Çok da doğru söylüyordu Oya Hoca. Onun deyimiyle pıtrak gibi üniversite açılıyor, herkes doçent, profesör yapılıyor ama aradığımız yetkinlikte gençlere ne yazık ki şu anda ulaşılamıyor.
Peki hayal kuruyor mu bizim gençlerimiz?
– Geçen sonbaharda yaptığımız bir araştırmada Türkiye’nin gençlerine hayal kurup kurmadıklarını sorduk ve tamamına yakınından “Evet” yanıtını aldık. Ancak burada da çarpıcı olan şuydu: Gençlerin yarısı hayallerini gerçekleştirebileceğine inanmadığını ifade etti!
İbrahim Betil söyleşimizde, Türkiye’nin, 55 yaş üstü erkek hakimiyetinde bir ülke olduğundan söz etmişti. “Kadınların ve gençlerin esamisi okunmuyor!” demişti…
– Yüzde 1500 katılıyorum! Minicik bir örnek vereyim: Meclis’te 550 milletvekilinden sadece dokuzu, 25-35 yaş aralığında. Kabinenin yaş ortalaması 51. Böyle bir yapının gençlerle empati kurması çok zor.