Duyduk duymadık demeyin…
Geçen gün, ucundan biraz yazdım, ama yazmalara doyamadım, bir daha yazacağım. Çünkü dilime vurdu, her önüme gelene, gururla anlatıyorum…
Benim gazetem şahane bir şey yapıyor.
Bence son yılların en şahane şeyi.
Nasıl birleştirici, nasıl güzel bir şey anlatamam.
İl il Türkiye’yi geziyor, dev kadrosu, yazarları, yöneticileri ve Türsab’la birlikte…
Gidilen yerlerin belediyeleri ve yerel yönetimi de destek veriyor. Aslında herkes veriyor, o şehirlerin esnafı, otelleri, restoranları, müzeleri, insanları…
Ve ortaya müthiş bir şey çıkıyor.
Harbi müthiş bir şey. Çok güzel, birleştirici bir enerji. Hepimiz “bir” oluyoruz.
Birlikte keşfediyoruz, birlikte geziyoruz, birlikte deneyimliyoruz.
Birlikten de güç doğuyor.
8’incisi düzenledi, Kayseri’deydik.
Güzel Kayseri’de. Meğer bilmezmişim ben, sıradan bir şehir zannedermişim. Hiç öyle değil. Son derece kişilikli ve güzel bir şehir çıktı. Nasıl sıcakkanlı insanlar, nasıl tatlılar, kültürü, tarihi ne kadar zengin. Erciyes’i, Talas’ı, bağ evleri, o şahane insanları, yemek kültürü, ah ah o pastırması, mantısı, sucuğu…
Bu geziler sayesinde hem memleketimizi daha iyi tanıyoruz hem iç turizme destek oluyoruz.
Amaç da bu zaten.
Keşfediyoruz, öğreniyoruz, eğleniyoruz, kaynaşıyoruz…
Veeeeee…
Deneyimlerimizi (o şehirlerde nerelere gidilmeli, neler yapılmalı, neler yenmeli, içilmeli, tarihi, kültürü, geçmişi, saklı kalmış yerleri) paylaşıyoruz.
41 yazarın Kayseri gözlemleri, hikayeleri, röportajları özel bir gazete olarak hazırlanıyor.
Ben de birkaç iş yaptım Kayseri’de. Gerçi işten çok keyif oldu. Birbirinden tatlı insanlarla tanıştım.
Hemen sizi bir aşağıdaki yazıya alayım ve Pastırmacı Fikret ile tanıştırayım…
Fikret Ersolak’ın kayınbiraderi Salim Özöktem
PASTIRMACI FİKRET
Sizi tanıyalım…
Ben Fikret Ersolak. Ama beni Kayserili Pastırmacı Fikret olarak bilirler.
Amma ünlüsünüz siz! Bir sürü pastırmacı var Kayseri’de ama herkes sizi söylüyor…
Sağolsunlar. Ben pastırma işine çocukluktan girdim. Dedemin yanında çıraklıkla başladım. Bana bu pastırma işini, A’dan Z’ye öğretti. Askere gidip gelince de kendi yerimi açtım. 17 yıldır aynı dükkandayım. Kalitemizden hiç ödün vermedik. Kayınbiraderle devam ediyoruz. Benim aynı zamanda klasik arabalara merakım var.
Ya evet siz hem pastırmacı Fikretsiniz hem de Chevrolet Fikret…
Doğru. Pastırma da tutku bende, Chevrolet de. Araba topluyorum. Ama klasik araba olacak. Külüstürü alıyorum, gıcır yapıyorum. Hastalık bende bu. Kurtaramıyorum kendimi. Bir araba daha, bir araba daha…
Kendiniz mi yapıyorsunuz?
Yıllardır uğraşa uğraşa benim de yaptığım, söküp taktığım yerler var. Ama şahane ustalarım da var. Birlikte yapıyoruz.
Kaç araba yapmışsınızdır?
İrili, ufaklı restorasyonlarla 20 olmuştur. Hepsini satmıyorum, kıyamıyorum, evimin altında garaj var. Orada duruyorlar. Ama satmazsan da yeni maceralara yelken açılamıyor…
Bu işten para kazanıyor musunuz?
İlla ki bir para kazanılıyor ama para için yapmıyorum. Söylüyorum işte, tutku. Hurda halinde dururken önümde, ben onun bitmiş halini hayal edebiliyorum. Ve hayalimin peşinden gidiyorum.
Peki nereden buluyorsunuz o restore edilecek arabaları?
Yıllar içinde tanıyorsunuz bu işle ilgilenenleri. Türkiye’deki arabaların çoğunu biliyorum. Ben yurtdışı da gezerim, dünyanın en büyük klasik otomobil toplantısı İsveç’te yapılır. Oraya da giderim.
Sizin gibi Kayseri’den klasik otomobille ilgilenen başka kim var?
Fuat Maktav var, Ekspres Ahmet var. Onlar da benim gibi alıyor yaptırıyor, denk gelirse satıyor, bazen de duruyor. Çünkü bunlar bizim çocuğumuz gibi oluyor.
ÇEMENSİZ SATILACAĞI AKLIMIZA GELMEZDİ
Çemensiz pastırma?
Eğer imalattan gelen çemensiz pastırmaysa onun hiçbir tadı olmaz. Saman gibi olur. Ama çemenlendikten sonra bu çemenin içerisinde 10-15 gün kaldıktan sonra, çemen soyulup da çemensiz yiyorsanız bir sorun yok, lezzetini almıştır. Şimdi son yıllarda, koku işi yüzünden çemensiz pastırma modası başladı. Eskiden öyle bir şey yoktu. Çemensiz satılacağı aklımıza bile gelmezdi…
PASTIRMAYI BİZE KAYSERİLİ ERMENİLER HEDİYE ETTİ
Ya pastırma işi? Onda nasıl bu kadar iyi oldunuz?
Bizim sülale pastırmacı. Ağa babam yani dedem, “Aman oğlum, iyi mal al, iyi mal sat!” derdi. “İşini iyi yaparsan, hem para kazanırsın hem zengin olursun, hatta hanımın bile en iyisini alırsın!” derdi. Yani işini iyi yapmak esastır. Dedemizden beri müşteri kalitemiz yüksek. Biz o zaman da meşhurduk.
İyi pastırmanın incelikleri özellikleri nelerdir?
Önce pastırmanın bir tarihçesine bakmak lazım. Orta Asya Türkleri, at üstünde yolculuk yaparken tok tutsun diye tuzlanmış, kurutulmuş et yermiş. Kayserili Ermeniler de, bu etin yüzünü çemenle sıvayarak pastırmayı elde etmişler.
Neden çemenle sıvamışlar?
Müthiş bir lezzet veriyor da ondan! Yani pastırmayı bize hediye eden Kayserili Ermeniler.
AĞZINIZDA ERİYORSA İYİDİR,
Kastamonulular bizim pastırma daha iyi diyor…
Yok, mümkün değil. Ne Afyon ne Kastamonu bizimle kimse boy ölçüşemez. Bu, Kayseri’ye mahsus bir şey. Kayserinin yiyeceği.
Hayatın her alanına girmiş durumda değil mi?
Tabii tabii. Bir de başka bir yönü daha oldu pastırma ve sucuğun. Hediyelik yönü… İnanın lokumun, baklavanın, kestane şekerinin önüne geçti. Ben çok yurt dışına gidiyorum, pastırma, sucuk götürdüğümde ayrı bir havam oluyor.
Pastırmanın iyisi nasıl anlaşılır?
Ağzınıza aldığınızda, yumuşacıksa, ağzınızda eriyorsa, o hayvanın güzel yeridir. Bizim neden bu kadar meşhur olduğumuzu sordunuz ya, kendimizden kattığımız bazı şeyler oldu. Birincisi biz büyük firmalardan değil, küçük butik firmalardan alıyoruz. Ve kendimizce sırlarımız var. Aldıktan sonra mesela, ben 3-4 kere yerini değiştiririm. İlk gelir pastırma, kapının önüne koyarım, oradan hafif rüzgar alır. Oradan alırım kapı girişine asarım, oradan hem sıcak hem soğuk alır. Oradan sonra arka tarafa alırım. Ayrıca pastırmayı yüzde 10 gibi daha fazla kurutuyoruz. Kurutmak da ayrı bir lezzet katıyor.
(Bu röportajın detaylı hali önümüzdeki günlerde)