Fisun’un güzel çamaşırhanesi


BUGÜN o gün…

Beni heyecanlandıran gün.

Kadın girişimcileri yazdığım gün.

Yürünmeyen yollarda yürüyen kadınlardan Fisun Usta ile huzurlarınızdayım…

O çalışkan bir kadın, çocukluğundan beri hep çalışmış bir kadın. Nitekim kocasının otelindeki bir ihtiyaçtan, endüstriyel yıkama gerçekleştirmek için çamaşırhane kuruyor! Yanlış okumadınız…

Kurmakla kalmıyor, yeni sistemler de geliştiriyor.

Oğlu Kutluhan’ın liderliğinde, dünyada bir ilk olan RFTTRadyo Frekanslı Tekstil Takip sistemini icat ediyorlar ve tüm dünyaya teknoloji ihraç etmeye başlıyorlar…

– Hayatımda ilk defa çamaşırhanesi olan bir kadınla tanışıyorum. Bu çamaşır meselesine nasıl taktınız?

30 yıllık hikâye bu… Eşimin Taksim’de oteli vardı. Bir gün gittiğimde çarşafların, havluların rengini ve kokusunu beğenmedim. Nerede yıkandığını sordum. Başka bir otelin bünyesindeki çamaşırhanede yıkanıyormuş. “Bu işi neden ben yapmıyorum!” diye düşündüm. Bir araştırınca da otellere ve restoranlara bağımsız servis veren profesyonel çamaşırhane olmadığını öğrendim. Böylece piyasanın ihtiyacı olan bir açığı fark etmiş oldum!

– Peki n’aptınız?

Önce, “E ben evde de çamaşır yıkıyorum, makinen varsa bu iş zor değil. Daha büyük makine alır, bu işe hallederim!” dedim. Ama otellerden gelen kirli ürünleri yıkamak hiç de evdeki kirlilerimizi yıkamaya benzemiyormuş! O zaman ben de “Çamaşırhane kurarım!” dedim.

– Peki insanların tepkisi ne oldu?

Eşim, “Tabii olur ama evin mutfak giderlerini bundan sonra sen karşılarsın ve ilk kazandığın parayla, yapacağımız makine yatırımını bana geri ödersin!” dedi. İyi ki de böyle dedi! Çok kamçılandım bu cümleyle. Eşim sözünü tuttu, makinelerin alımı ve kurulumu konusunda destek verdi. Böylece 1988’in Ekim’inde ilk küçük çamaşırhanemi açtım. Bir 1 yıl dolmadan da eşime dahil tüm borçlarımı ödedim. İş şahane gidiyordu.

– Sizin hep mi girişimci bir ruhunuz vardı?

Evet. Çocukken ailemle birlikte yurtdışına seyahate gitmiştik. Brüksel’de bir mağazanın önünde park halindeyken baktım bir araba geldi. Şoför bagajını açıp kıyafetlerinin üstüne bir tulum giydi, kova cam sileceği gibi bir şeyler çıkardı ve o sokaktaki vitrinleri hızla sildi ve işini bitirdi. Elindeki alet gayet basit, herkesin “çek çek” veya cam-sil dediği şeydi. Ama o yıllarda Türkiye’de yoktu. Ailem tekstil işindeydi ve Nişantaşı’nda mağazamız vardı. Ben vitrin camlarını gazeteleri buruşturup, uç noktalara zorla ulaşarak temizlerdim. Birçok apartman görevlisi de sabah erken saatlerde, tıpkı benim gibi Nişantaşı’nda başka dükkânların vitrin camlarını silip para kazanırdı. Brüksel’den 35 takım bu cam silme aletlerinden aldım ve İstanbul’a dönünce keyifle bunları kullanarak bizim vitrin camlarını pırıl pırıl yaptım. Bütün apartman görevlileri de yanıma yanaşıp, 10 katı parayı teklif edip cam-sil aparatımı almaya çalıştı! Sonradan Türkiye’de de imal edilmeye başladı ama ben ilk kullananlardanım. Yani girişimci ruhum oldum olası vardı…

HER KADIN MUTLAKA ÇALIŞMALI ÜRETMELİ

– Kadın girişimcilere önerileriniz?

Bence başarının en bilindik sırrı, işini severek yapmak. Bilgi artık her yerde var, mühim olan onunla ne yapacağınızı bulmak. Fikir halindeyken her şey güzel ama yapmak sonuç getiriyor! Öğrenmek, yeniliklere açık olmak ve sürekli yeni beceriler kazanmak önemli. Piyasadaki eksikleri fark etmek için de araştırmak gerekiyor. Kaliteyi kovalayıp kendimize inanırsak, başarı mutlaka gelecektir. 60 yaşındayım, 2 oğlum, 2 gelinim, 3 torunum var ve hâlâ çalışıyorum. Ayrıca KAGİDER YK’da da çalışıyorum. Çalışmak aileme ve topluma faydalı olmak bana çok huzur veriyor, dolayısıyla da genç kalıyorum. Bence her kadın mutlaka çalışmalı, mutlaka üretmeli…

DÜNYADA İLK KEZ BİZİM TARAFIMIZDAN ÜRETİLDİ

– Peki çamaşırhane maceranız nasıl ilerledi?

Kaliteden ve hijyen koşullarından hiç ödün vermeden müşteri talepleri doğrultusunda ilerleyerek büyüdük. Oteller, hastaneler, spor merkezleri kaç oda satıyorsa, kaç hasta bakıyorsa, kaç üyesi varsa o oranda kirli verir. Bizim işimizin de en zor yanı, “kirli-temiz devir teslim anı”dır. Müşteri verdiği kirlinin eksiksiz olarak geri gelmesini ister; çamaşırhane ise verdiği temizi belgelemek ister. İşte bu da bitip tükenmeyen bir sayım işidir. Ne yıkanacak çamaşır biter ne de sayılacak! İtiş kakış yürür gider…

– Nasıl bir çözüm buldunuz?

Dünyada ilk kez tarafımızdan uygulanan çipli bir sistem keşfettik. Radyo frekanslı tekstil takip sistemi. Radyo frekansı ile okuyan, çamaşır yıkamaya dayanıklı elektronik etiketler yani. Elektronik çip, barkodun en ileri seviyesi. Barkotta olduğu gibi, bu etiketlerin her birini, tek tek bir okuyucunun karşısında tutmak zorunda kalmıyorsunuz. Geniş ama kontrollü bir alanda, saniyeler mertebesinde, yüzlerce, binlerce farklı olarak sisteme tanıtılmış etiketli ürünü topluca okutabiliyorsunuz…

– Vayyyyy…

Evet. Örneğin bir konteynerin içindeki yüzlerce farklı ürünü, okuyucu tünelden geçiriyorsunuz ve hepsini anında tek tek okutup kayıt altına alabiliyorsunuz! Böylece torbalanmış ürünler el değmeden doğru olarak sayılmış oluyor. 400 kerenin üzerinde yıkanan basınç altında sıkılıp ütülenen bu etiketleri etkin şekilde algılayan okuyucu sistemini de biz geliştirdik. Sistemimiz sayesinde ürünler el değmeden sayılıyor. Tabii işler acayip hızlanıyor, karışıklık da önleniyor. Tüm bunları da oğlumla birlikte gerçekleştirdik.

– Sizin oğlan ne eğitimi aldı ki bu işi birlikte kurdunuz?

Benim iki oğlum var. Büyük oğlum Robert Kolej ve Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği’ni bitirdi. Sonra Amerika’da master yaptı. Ülkeye dönünce, “babasıyla çalışır” diye düşünüyordum ama o annesiyle çalışmayı tercih etti! Onunla yaptık tüm bunları. Küçük oğlum ise Saint Joseph’in ardından makine işletme mühendisliği okudu, sonra bilişim teknolojilerine geçip mezun oldu. O da annesiyle çalışmayı tercih etti. Çok şanslıyım…

Yorum Bırak