TKDF Baskanı Canan Güllü: Tecavüzcüler idam edilmemeli, ağırlaştırılmış müebbetle cezalarını bu dünyada çekmeli!!!

Son zamanlardaki çocuk istismarı vakaları, toplumda bir öfke patlamasına yol açtı.
Bu vakalarının konuşuluyor olması, o çocuklara ulaşmamız, onlara maddi-manevi destek olmamız, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu gibi sivil toplum örgütleri sayesinde…
En son Manavgat’taki 4.5 yaşındaki çocuğun cinsel istismar haberine TKDF sayesinde ulaştım. Saadet Öğretmen’e de onlar sayesinde ulaşmıştım. Bence TKDF, bu konuda en iyi çalışan sivil toplum örgütlerinden biri. İyi ki var. Mağdurlar, federasyonun Acil Yardım Hattı’na başvurabiliyor, hukuki yardım alabiliyorlar ve her konuda destek görüyorlar. TKDF’nin koordinasyonunu çok önemsiyorum. Olay, onlara intikal ettiği andan itibaren müthiş koordineli çalışıyorlar. Kamuyla, ilgili bakanlıklarla, barolarla, sivil toplum kuruluşlarıyla, üniversitelerle ve medyayla…
Bugün TKDF Başkanı Canan Güllü’ye teybimi, Adana ve Manavgat’taki çocuk istismarları hakkındaki görüşlerini öğrenmek için uzattım.

İDAM TOPLUMSAL ÇÖZÜM DEĞİL

Özellikle de şu son Adana ve Manavgat vakalarından sonra idam çığlıkları yükseliyor. Çocuk tecavüzcülerinin, hak ettiği cezanın idam olması gerektiği düşünülüyor. Hem de toplumun her kesiminde… Sizin düşünceniz nedir?
Baştan anlaşalım, ben idama karşıyım. Ama isyan edenleri anlıyorum. Fakat popülist bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. En önemlisi de idam, meseleyi, kişiselleştiren bir önlem, toplumsal çözümün önünde bir engel. Resmin özü örtülmeye çalışılıyor. Sorgulanması gereken ana konudan uzaklaşılıyor…

Nasıl yani?
Bizim sorunumuz, bu tecavüzleri, cinsel istismarları, şiddeti önlemek. Daha bu konuda henüz önleyici bir tek adım dahi atılmamışken, çare diye idama sarılmak çözüm değil.
Bizde tecavüzün, istismarın konuşulması ‘tu ka ka’. Olayları konuşmak yerine, unutma tercihini kullanıyoruz idamla! Ayrıca tecavüzcüyü idam etmemizin, mağdura bir faydası dokunmayacak ki. Amacımız, mağdura o travmayı yaşatmamak olmalı…

İyi de o adamlar, birer pislik, dünyanın bir pislikten daha temizlenmesinin ne zararı olabilir? Üstelik başka potansiyel sapıklara da caydırıcı olur…
Ağırlaştırılmış müebbetle, öteki dünyada değil, bu dünyada yaptığının cezasını çekmeli. Bu da yeterince caydırıcı bence. İyi bir yargı kararlarıyla pekâlâ önleyici olabiliriz.

Peki bu çığlığın yükselmesinde adalete güvensizliğin payı ne kadar?
Ooo işte o çok fazla! Son 3 yılda kadın cinayetlerinde katillere ve tecavüzcülere verilen ceza indirimleri ve son 2 yılda çocuk istismarındaki cezasızlık milleti bunalttı! Son zamanlarda duyduğumuz lafların çoğunluğu şöyleydi: “Tecavüz etti ama sen de tahrik ettin!”, “İstismar etti ama senin de rızan vardı!”, “Evet tecavüz etti ama mahkemede iyi hâlliydi ve saygın duruşu vardı”, “İstismar eden babası olduğu için tutuksuz yargılanacak”, “Delil var ama yeterli değil, o yüzden serbest…” Bu cümleler hepimizin akıl terazisini dengesizleştirdi!

İdam yerine konuşulması gereken ne peki?
İşin eğitim ayağını, yargıda zihniyet dönüşümünü, yasaların uygulanmasını ve Uluslararası İstanbul Sözleşmesi’nin iç hukukla uyumlaştırılmasını konuşuyor olmalıydık. Yani “Asalım!” demek çok kolay. “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, fırında biraz ısıtıp gündeme getirmek daha kolay çünkü…

12 YAŞINDAN KÜÇÜKLERE CEZA ARTACAK YA ÜSTÜNDEKİLERE?

Adalete güvenin yeniden sağlanabilmesi için neler yapılmalı?
Biz TKDF olarak, bu konu için sayın Cumhurbaşkanı’na mektup yazdık iki gün önce. Dün gece de Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası bir komisyon kurulacağını açıkladı Sayın Bozdağ. Bu, iyi bir haber. Ama içime sinmeyen nokta şu ki, “12 yaşından küçükler için ceza artırımı” dedi. Yani 12 yaş üstü için yine ‘rıza’ yaşı sınırı belirlendi. ‘12 yaş üstü çocuk olarak sayılmıyor mahkemede’ mesajı verilmiş oldu. Anlamadığımız şekilde 12’yi baz alıyorlar. Bizim için çocuk 18 yaş altıdır ve ‘rıza’ diye bir irade olamaz!

ÇOCUK VE MEDYA SUSARSA GÜNDELİK HAYATIMIZA DEVAM EDEBİLİR MİYİZ?

Aile içi cinsel istismar söz konusu olunca, sık sık “yayın yasağı” konuyor. Gerekçesi ne?
“Çocuk ve medya susarsa, biz gündelik hayata devam edebiliriz” diye düşünülüyor! Bu toplum ne çektiyse susmaktan çekti. Bu nedenle aslında konuşursak, medyada tartışırsak, bütün kirli çamaşırlarımızı ortaya dökersek bütün kirlerimizden arınırız. Sizin Manavgat yazınız üzerine 6 aydır yazılmayan iddianame yazıldı! Konuşmalıyız! Yayın yasağı, hükümetin bence en yanlış kararı. Taraf oluyor böylelikle. Mağdurdan yana değil, failden yana…
Yayın yasağı demek sorgulamanın önünü kapatmak mı demek…

Aynen öyle. Dolayısıyla icraatsızlığın, hataların görünmez olmasını sağlamak. Bence kraldan çok kralcılık yapmak!
Peki yayın yasağı, sizce her hangi bir işe yaramıyor mu?
Yaramıyor diyemem. Toplumun dikkati, gündelik olaylarda başka tarafa kaydırılıyor hemen!

Siz ne öneriyorsunuz?
Bize göre savcılık, olay ortaya çıktığı anda mağdurun yanında olacak, onu koruyacak, hukuki, psikolojik destekle hizmet sunacak. Bu hem infialleri önler, hem devlete güveni arttırır. Hem de önemsedikleri için söylüyorum, hükümetlerin oy oranını arttırır.

Aile içi cinsel istismarı yıllarca araştırmış, hatta Türkiye Ensest Haritası çıkarmış bir kurumun başındaki bir sivil toplumcu olarak, geldiğimiz noktayı siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok vahim bir tablo var önümüzde! Çok acil olarak bu konuyu halının altına süpürmekten vazgeçerek, gerçekle yüzleşmeliyiz. Seferberlik ilan etmeliyiz! Ki biz, kendi içimizde ettik!

İnsanların tepkisi ne durumda?
Sadece TKDF mail kutusuna 5000’in üzerinde sokağa çıkacak yasal yürüyüş ve protesto eylemi isteyen mailler geldi. Tepki tavan!

Peki sosyal medyada paylaşımda bulunmak yeterli mi? Bir işe yarıyor mu? Yoksa kuru gürültü mü?
Yok, bence doğru kullanıldığında, sosyal medya muhteşem! Bursa’dan bir öğrencinin mail’i şöyleydi: “Sizin Cumhurbaşkanı’na yazdığınız mail’i 10.000 kişiye ulaştırdım. Siz Yenikapı meydanını ayarlayın, ben 100.000 kişiye ulaşırım!”. Yani bilgilendirme aracı olarak çok iyi. Ayrıca hatırlayın; otobüs tekmecisi, olayı herkesin sahiplenmesi ve sosyal medya baskısı sayesinde tutuklandı.

Siz, insanların neyi anlamasını istiyorsunuz? Esas olarak ne için mücadele veriyorsunuz?
Ülkemizin imza attığı pek çok uluslararası sözleşme var. Başta İstanbul Sözleşmesi, CEDAW, Avrupa Sosyal Bildirgesi, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi gibi… Bu sözleşmelerin hayata geçirilmesi ve Türk Ceza Kanunu’ndaki “çocuklara karşı işlenen suçlar” başlığı altındaki hükümlerin hakkıyla uygulanması için mücadele veriyoruz. Çünkü uygulama yetersizliği var. Hükümet, bu konuda, hukuka destek olmalı…

Yorum Bırak