Emel Başdoğan…
Yıllardır tanıyoruz ekranlardan onu ama ben bu kadar enerjik, muzip ve tatlı olduğunu bilmiyordum. İnsanın arkadaş olmak isteyeceği biri. Bilgili, komik, zeki ve çok eğlenceli…
Kafayı, lezzet, sağlık ve düşük kaloriye takmış biri. Yıllarca televizyonda programlar yaptı, yemek kitapları yazdı, Türkiye’nin ilk yemek dergisini çıkardı, ilk pastacılık ansiklopedisini yazdı, dünyanın eğitimli 8 ‘food stylist’inden biri.
Ama bambaşka bir formasyonu var aslında… Alman Liseli, Boğaziçili ardından da Viyana ve Paris’te biyoloji, felsefe ve sosyoloji eğitimi almış.
Ama hem tatlı yiyip hem de kilo almamanın yollarını bulmanın peşine düşmüş. Çılgın, yerinde duramayan, asla kilo almaya tahammülü olmayan biri o. Şimdi de “Resimli Yemek Kitabı” yazdı, çok hoşuma gitti, kendi çizdiği suluboya desenlerle süslemiş tariflerini. Bu röportajdan aklınızda şu kalsın: Gece aç yatın! Sebebini de bir zahmet röportajda okuyun, ben şimdi Emel Başdoğan’ın tarifini verdiği az kalorili, muzlu keki yapmaya gidiyorum…
HAMİŞ: Bu, artık bir klasik oldu. Yine çok soru sordum. Tabii ki sığmadı buraya, tamamı hurriyet.com.tr’deki köşemde…
Resimli Yemek Kitabı… Bayıldım! Ne kadar yaratıcı bir kitap bu! Sizi kutluyorum. Kendi çizdiğiniz suluboya desenlerle, “Hayat, zayıflarken de güzel!” diyorsunuz ve unsuz şekersiz tarifler veriyorsunuz… Nereden esti?
-Sanırım her şey, 3 yaşında falan halının üzerinde oynarken başladı…
Cidden mi?
-Evet. Komşu teyzeler, bir kocalarından, bir de kilolarından şikâyet ediyorlardı! Benim henüz o yaşta sevgilim yoktu, bu sorunla empati kuramadım. Ama tatlı-pasta yemeyi ben de çok seviyordum. “Bunları yediğim için tombik olmak da istemiyorum!” diye düşündüm. Bunu gerçekleştirmek için, 4 yaşında okuma yazmayı öğrendim. 10’lu yaşlarımın başında ise Türkçe, Almanca, İngilizce dillerinde, gıda kimyasıyla ilgili ne bulursam okudum.
Valla mı?
-Valla! Hayatım boyunca da hem tatlı yiyip, hem de kilo almamanın yollarını araştırdım durdum. Bazen “Acaba?” diyorum, “Bir önceki hayatımda obezdim de, şimdi bu dünyaya, kilo sorununu çözmeye niyet ederek mi geldim?”
İyiymiş! En can alıcı soruyu soruyorum: Hayat, zayıflarken nasıl güzel olabilir?
-(Gülüyor) Hayatın güzel olabilmesi için benim de bazı koşullarım var tabii! Küçükken, yemek siparişi verildikten sonra gelene kadar geçen süre içinde ağlardım! Açlığa hiç dayanamazdım. Boğaz’da hep aynı lokantaya giderdik. Yıllar sonra İstiklal Caddesi’nde yürürken, yıllar önce o lokantada çalışan garson beyle kaldırımda yüz yüze geldik. Beni tanıdı ve gülümseyerek, “Eee, hâlâ ağlıyor musun yemeğin gelene kadar bakalım?” dedi. İkincisi, lezzetsiz bir şeyi ölsem yiyemem. Bilsem ki, çok faydalı, yiyince hem zayıflayacağım, hem sağlığım artacak, hem de George Clooney benimle tanışmak için İstanbul’a gelecek, yine de yiyemem!
Başka bir şey var mı?
-Var. Belki de bir eksiklik. Onca kişisel gelişim çalışmasına katılmış olmama rağmen, eğer kiloluysam, kendimi olduğum gibi kabul edip sevemiyorum. İşte tüm bu konuları birleştirecek bir çözüm için yıllarca ARGE yaptım ve oldu!!!
Peki anlatın o zaman… Unsuz ve şekersiz bir hayat bize ne gibi cazibeler sunabilir?
-Kilo kontrolü, sağlık ve güzellik gibi faydaları olur. Şöyle ki, bizden kilometrelerce uzak Plüton gezegeni bile keşfedilmişti ama bana, benden yakın, bedenimin içindeki insülin hormonu henüz bilinmiyordu! Un ve şeker yiyince; beden, insülin hormonu salgılar. İnsülin de, ortada ne bulursa, yağ dokusunu genişletecek şekilde depolar… Bu kadar mı? Hayır değil! İnsülin bir emir kulu, elinde iş kâğıdıyla geliyor ve üzerinde ne yazılı ise yerine getiriyor…
Neler yazıyor görev listesinde?
-“Bedenin kolestrol üretimini arttır!” İnsülinden cevap: “Peki efendim.” “Böbreklerin fazla suyu tutmasını sağla!” İnsülinden cevap: “Emredersiniz.” “Damar çeperlerini kalınlaştıran hücrelerin üretimini arttır!” İnsülinden cevap: “Derhal.” Yani un, şeker yok veya az, eşittir insülin az… Eşittir sağlık ve zindelik ve incelik!
Peki unsuz-şekersiz hayat sağlıklı da… Zevkli mi?
-Değil, hem de hiç değil! Hele benim gibi pasta yemeden duramayan biri için asla! Bir de ben, Hintlilerin “Vata” dedikleri kişilik ve beden yapısına sahibim. Kurtlu diyorum ben “Vata”lar için. Yani beyni hiç durmadan vız vız çalışan, içi kıpır kıpır tipler. Bu vızır vızır dönen çarkların aralarının yağlanması lazım. Tıpkı makine ve motorlarda olduğu gibi, aksi takdirde çarkların arası ısınır, aşınır ve motor yanabilir. Neyle yağlayacağız? Tatlıyla yağ, kaymak, kremayla. Ancak ölçülü bir miktarda! Ben de bazen klasik tatlıları yiyorum, bazen de dengelemek için unsuz- şekersiz , ancak yine de lezzetli olanları…
Hayatı boyuncu zayıf olan biri için, bunlar söylemek çok kolay!
-Yoooo. Ben yusyuvarlak olmaya çok yatkın biriyim! 11 yaşımda çayımdan şekerimi çıkardım. 13 yaşımda da sofradan ekmeğimi. Pilavı çok severim. Sadece doğum günlerimde koklaya koklaya yiyorum. Çünkü karbonhidrat hakkımı pastaya kullanmak istiyorum. Pilavsız durabilirim, pastasız zorlanırım! Böylece dengeliyorum kilomu. Bir de gündüz ne yemiş olursam olayım, gece, boş mideyle yatmaya dikkat ediyorum.
SALATA, BAKLAVADAN DAHA ÇOK ŞİŞMANLATIYOR OLABİLİR
Kilo ne konusunda golü nereden yiyoruz? Yanlış yaptığımız şeyler neler?
-Ben hiç baklavadan kilo alan görmedim. Bayramdan bayrama yiyoruz baklavayı. Ancak her gün, her saniye yediğimiz gizli goller var. Birincisi, “Hiçbir şey yemedim!” cümlesi. “Sadece bir kâse yoğurt yedim yatmadan önce”, biraz daha ısrar, “Haa gül reçeli yapmıştım yeni, bir damla koydum üzerine…” İkincisi, salata! Evet, salata. Baklavadan daha çok şişmanlatıyor olabilir! Çünkü baklava yiyince onu zihnimize, “Sıkı bir şey yedim” diye kaydediyoruz. Salatanın üzerindeki varsa peyniri, sosundaki yağ miktarı, bir dilim pasta, bir hamburger kadar kalorili yapabilir onu. Üçüncüsü de, akşam dolu mideyle yatmak. Hani çizgi filmlerde müze kapanınca ortaya oyuncaklar çıkar ya, bedenin tamir işçileri de öyle bekliyor gün boyu. Akşam olursa, eğer karanlıkta uyursak ve sadece boş mideyle uyursak, ortaya çıkıyorlar. Günlük restorasyon yenileme işlerine başlıyorlar. Midede yiyecek varsa, ne kadar az olursa olsun, işe başlamıyorlar. Cil ve iç organlar yenilenmediği gibi, yağ depolama süreci de yoğunlaşıyor…
GEZEGENDEKİ EN BÜYÜK MUCİZE YULAF KEPEĞİ
Tarçın, mesela benim hayatımı kurtarıyor, yoğurda ekliyorum tatlı oluyor. Hadi açlık bastırdığında neler yapmamız gerektiğini söyleyin…
-“Limonlu su” derim, tabii eğer düşük tansiyon sorununuz yoksa. Sonra da gezegendeki en büyük mucizeyi söylerim: Yulaf kepeği. Düşünün, yumurtanın 100 gramında 13 gram protein var. Yulaf kepeğinin 100 gramında, 17. Midede 25 misli su tutarak koca bir sünger oluşturuyor, böylece uzun süre tok hissediyoruz. Sindirilmesi için gereken enzimse yağ hücrelerinin içinde bulunuyor. Yani sindirilmesi için yağ hücresi harcanması gerekiyor! Çiğ olarak her şeye serpilebilir. Veya 1 fincan yulaf kepeği, 1 fincan su ve biraz tuz ile karıştırılıp yapışmaz yüzeyli tavada mini bir gözleme gibi pişebilir. Nefis bir ekmek ikamesi ve uzun saatler sağlıklı tokluk…
GECE AÇ YATIN YETER!
Sizde sağlıklı ve az kalorili bir “muz keki” tarif var mı? Allah rızası için verir misiniz?
-(Gülüyor) Tabii ki. İyice yumuşamış muz kullanmanızı öneririm. Muzları önce buzlukta dondurun, sonra çözerek sularını salmalarını sağlayın. Çatalla ezip, kısık ateşte suyunu iyice çektirin. Böylece muz tadı çok yoğunlaşacaktır. Sonra 2 muz, kıyılmış bir çay bardağı iç ceviz, tarçın, 1 adet yumurta, 1 çay bardağı yoğurt, 30 gr stevia, 50 gr yulaf kepeği, 10 gr kabartma tozu, vanilya… Karıştırıp küçük fırın kabında pişirmece…
Sizin dediğiniz tarifleri uyguladık ama hareket etmedik, yürümedik… Kaç yazar?
-Vallahi, yine de olur! Gece aç yatın yeter! Bir sürü araştırma var, egzersiz, sanıldığı kadar etkili değil diye. Tabii ki etkili ancak o kadar da değil. Ben de öyle sporcu değilimdir pek. Bir de kilo vermeye başlarken iki cephede birden bedeni zorlamak iyi olmaz diye düşünüyorum. Zaten yiyeceği kesip, bedeni biraz zorlarken, eşzamanlı olarak da bitkinleştirici fiziksel aktivite konusunda çekincelerim var.
Beslenme konusunda, günden güne değişiklikler yaşanıyor. Sizin favori beslenme anlayışınız ne?
-Hiçbir şeyden kendini mahrum bırakma… İrade kullanmana gerek kalmasın. Bedenle aç bırakarak inatlaşma, sonuçta o kazanır! Yediğinin içindeki bil. Evde yaptığının da aslında ne olduğunu bil, bunun için çalış, öğren, gayrete değer. Böylece gizli gol yeme. Miktar kadar zamanlama da önemli, akşamları yeme. Bugün kaçırdıysan hemen yarın dengele, “Battı balık!” yapma…
SEVİLEN ÇOCUK KENDİ BEDENİNE DE SEVGİYLE DAVRANIR
Kızınız nasıl besleniyor? Anneler neye dikkat etmeli? Çocukluktan nasıl bir beslenme eğitimi vermeli?
-Kızım iyi besleniyor. Ama önceleri biraz ölçüsünü kaçırmış olmalıyım ki, daha birinci sınıftayken falan, bir sap maydanozu eliyle gösterip, “Anne, bunun içinde karbonhidrat var mı, yiyebilir miyim?” diye sorardı. Biz hiçbir şeyi yasaklamadık. Olumsuz diye düşünülen yiyeceklerinin ve içeceklerinin tamamını istediği kadar tüketme hakkı vardı. Ama bilgi verilince, daha da önemlisi seçim hakkı ve sonuçları seçme hakkı olduğu da söylenince, kendi için iyi sonuçları seçmek gibi bir yolu tercih etti hep. Sevilen çocuk, kendi sevilesi bedenine de sevgiyle davranır diye düşünüyorum ben.
AKŞAM 6’DAN SONRA YEMEK YEMEK CISSSSSSSSSS!
Akşam 6’dan sonra kesinlikle mi yememek gerekiyor?
– Kesinlikle! Bu, zannedildiği kadar zor bir şey değil. Karşılığında da tüm gün müthiş bir yiyecek seçme serbestliği oluşuyor. Alışınca vazgeçemiyor insan. Doğum günleri, davetler hariç tabii. Ama her günümüz doğum gününde geçmiyor ki. Özel günlerde dikkat şalterini tamamen kapatmayı öneriyorum ben.
Peki hep aklımızda tutmamız gereken püf noktası ne?
-İkinci öğünü, akşamüstü ve biraz yağlı yemek! Yağ, uzun sürede sindiriliyor ve acıkmayı geciktiriyor. Ancak son öğünde ekmek, makarna yememekte fayda var. Sonra hemen acıkıyor insan. Malum insülin durumları. Sabah güçlü bir kahvaltı ardından geç bir öğlen yemeği. O zaman zıplayacak kadar zinde ve ince kalkıyor insan yataktan…