BEN köşeye sıkışmayı severim. Elimin kolumun bağlanmasını severim. Çünkü bilirim ki öyle zamanlarda kendimden bir şey doğururum.
Hep öyle oldu.
‘Sakajewa İyilik Kolyeleri’ de böyle doğdu.
İSİM ANNESİ ALYA
İki senedir biliyorsunuz Hindistan’da yaşıyorum. Evet, büyüleyici bir kültür, turist olarak şahane ama sürekli yaşamak için kolay bir ülke değil. Fakat olumsuzluklardan şikâyet etmek de bana göre değil, o yüzden çoğunlukla olumlu yanlarını paylaştım ama tabii ki zorlandığım, kıvrandığım, hatta kafayı yediğim oldu.
O ilk zamanlar çaya inebileceğim, lak lak edebileceğim, birlikte hayaller kurabileceğim bir alt komşum da yoktu.
Mumbai de vahşi bir şehir, öyle turistik bir yer değil, “N’apim burada, n’apim” dedim. Kızım okulda, sevgilim işte… Önce yaşadığımız otele sardım. Otel odasını, ev haline getirdim. Kumaşçı, perdeci, yastıkçı, bambucu gezdim; yuvamızı, kalemizi sağlamlaştırdım. Yoga yaptım, spor yaptım, fotoğraf çektim ama ömür de öyle geçmiyor. Sonra tapınak-mapınak gezerken o “mala”ları keşfettim. Boyunlarına taktıkları tespih kolyeler. Bildiğin ahşap. Doğal. Dokusu güzel, kokusu güzel. Önce takmaya başladım, sonra yapmaya…
Tek tek dizmeye başladım. Terapi gibi de oldu. Dizdikçe sakinleştiğimi gördüm, elimle bir şeyler üretmenin keyfini yaşadım. Tabii ilk yaptıklarım biraz uyduruk oldu. Olsun. Devam ettim. Geçen yaz, elimde 40 tane kolye vardı. Ne halt edeceğimi bilmediğim 40 kolye…
İsim annesi Alya oldu. “Sakajewa”, iyilikler yapmış, hayatlar kurtarmış bir Kızılderili kadın kahraman aslında. Alya’ya küçükken onun hikâyelerini okurdum. Orijinali biraz farklı yazılıyor. Biz, sözcüğün tınısını sevdik, melodisi hoşumuza gitti, yıllar içinde Sakajewa bizim parolamız, sihirli sözcüğümüz oldu. Her küstüğümüzde Abracadabra gibi, “Sakajewa” deyip barışıyorduk, bir de anlam yükledik tılsımlı sözcüğümüze: Saf sevgi, ‘pure love’ yani.
“Bu kolyelerin ismi Sakajewa olsun” dedi Alya. Hatta o da benimle kolye yaptı. Adı konmuştu, elimde 40 kolye vardı ama ben ne yapacağımı bilmiyordum. İşte o zaman arkadaşım Faris Seven devreye girdi. Dünya şahanesi bir adam. Çok net, çok dürüst, yamuğu olmayan biri. Benimle de hiçbir zaman iş ilişkisi kurmadı ama akıl fikir verdi. “Sen kolyeci değilsin, 40 kolyeyi de kim ne yapsın? Ama sen Ayşe Arman’sın, iyi kalpli bir kadınsın, sen bu kolyelerle bir iyilik hareketi başlatabilirsin” dedi. “Nasıl yani” dedim. “Sosyal medyada çok aktifsin… İnsanlara ilan et, de ki, ‘Kızımla ellerimizle tasarladığımız bu 40 kolyeyi, bir şirket, kurum alsın ve kendi kadın çalışanlarına hediye etsin ve bir sivil toplum örgütüne bağışta bulunsun.” “Niye yapsınlar ki bunu” dedim, “Çünkü bir iyilik hareketine destekte bulunacaklar. Ayrıca senin bir milyon takipçin var, onların da her şeyden haberi olacak…” dedi.
İYİLİK DENİZİNE İLK TAŞ
O dönem de Mari Kasparyan’ın otizmli oğlu Arda’yı okutabilmesi için paraya ihtiyacı vardı. Her sene, her sene o parayı bulması gerekiyor. Ben de onun kader ortağı gibiyim. Elimden geldiğince destek olmaya çalışıyorum. “Mesela” dedi Faris, “Bu 40 kolyeyi alan şirket ya da kurum, Tohum Otizm Vakfı’na 15 bin lira bağışta bulunsun, o da Arda’nın okul masrafı olsun. Sen de bunu Instagram’dan bir milyon kişiye ilan et!”
Biz, “iyilik denizi”ne ilk taşı böyle attık.
Ve iyilik, halka halka büyüdü.
Şirketler, kurumlar, okullar bizim ‘Sakajewa İyilik Kolyeleri’ni kendi kadın çalışanlarına hediye edebilmek için sıraya girdiler. “İyilik bulaşıcıdır” sloganımız oldu, gözlerimle gördüm, iyilik bulaştı.
Ben sözcük seven bir kadınım. Dövizler bastırdım üzerinde sözcükler, cümleler yazan: “İyilik için nefis bir gün”, “Dünyayı iyilik kurtaracak!”, “Yaşasın kadın enerjisi!” “Yaşasın kadınlar!” Kolyelerimizi alıp kadın çalışanlarına hediye eden şirketlere bu dövizlerle gitmeye başladım, onları ellerinde bu dövizlerle, boyunlarında bizim kolyelerle görüntüledik. Tabii fotoğraflarımız da güzel ve enerjik oldu. Emre Yunusoğlu’na da teşekkür ederim. Birlikte yüzlerce röportaja imza attık, iyi kalpli bir adam olduğu için bu konuda da sonsuz destek verdi.
8 AYDA 300 BİN LİRA
Sosyal medyada içerik paylaşmayı seven biriyim. Öyle iki cümle yazıp, iki ‘hashtag’ koyup ilerleyemiyorum. Gazeteci gibi kullanıyorum orayı. Ben bütün derdimi anlatmaya başladım, hangi şirkete kolyeler gitmiş, onlar hangi STK’ya bağış yapmışlar, o STK’nın ne fonksiyonu var, nasıl bir sosyal fayda sağlıyor… Hep yazdım. Ve ne oldu? Sakajewa’lar gerçekten iyi bir amaca hizmet etmeye başladı…
10’a yakın STK ile çalıştık.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Hayata Sarıl Derneği, Toplum Gönüllüleri, Parıltı Görmeyen Çocuklara Destek Derneği, Darüşşafaka Derneği, Pembe İzler Derneği, Koruncuk Vakfı vs…
Ve 8 ay gibi bir sürede, sivil toplum örgütlerine 300 küsur bin lira gibi bir para aktardık. Tüm bunlar olurken, hayat karşıma bir de hediye gibi bir komşu çıkardı.
Mine Serez.
Çok sıkı bir insan kaynakları uzmanı, şimdilerde ‘full-time’ anne, minik Okan’ına bakıyor ama aynı zamanda kafası hep yaratıcı projelerde. O, durumu hemen çaktı. Baktı ki ben maliyetten filan anlamıyorum, duruma el koydu ve birlikte Hindistan’ın ve Türkiye’nin altını üstüne getirip kolyelerimiz için malzemeler bulduk. Bizim İstanbul’daki ev de Mumbai’deki evin bir kısmı da atölyeye döndü. Şimdi Maribel, Anton, Yogita, Calpana, Mine, Alya ve ben birlikte üretiyoruz. Güle oynaya…
SAKAJEWA, BELKİ BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’DE
Brandweek’te açık arttırmayla kolye satışı yaptık, en fazla parayı veren kurum kolyelerin sahibi oldu ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne 25 bin lira bağışta bulundu. Tasarım Tom Tom Sokakta’ya katıldık, yine katılacağız. İlk insansı robot Sophia, Sakajewa kolyeleri takmak istedi, balmumu figürümü yaptılar, boynuma kolyelerimi taktılar…
Böyle böyle bu günlere geldik.
Ve bir ay önce de, doğal ürünler satan bir mağaza zinciri dedi ki: “Biz dünya çapında sosyal faydaya önem veriyoruz. Türkiye’de de sizinle çalışmak istiyoruz. 38 mağazamızda sizin kolyelerinizi Unicef yararına satmak istiyoruz.”
Bir yıl boyunca satılacak belli bir kolye miktarı üzerine anlaştık. O sayının yarısı bir ay olmadan tükendi!
Benden mutlusu yok!
Bir sürü de ödül kazandım! Sosyal sorumluluk ödülleri, iyi kalp ödülleri, üniversitelerden, sivil toplum örgütlerinden…
Çok teşekkür ederim.
Sonuncu ödül de, İCSR Bireysel Sosyal Sorumluluk Ödülü. İşin en heyecan verici tarafı da bu ödülü alanlar Birleşmiş Milletler sahnesinde projelerini anlatma fırsatı bulabiliyorlarmış.
Ben buna “Allah!” derim başka bir şey de demem.
Benimle birlikte emek veren arkadaşlarıma da, kolyeleri satın alıp, sivil toplum örgütlerine destek olanlara da çok çok teşekkür ederim.
Aslında…
Kolye bahane, iyilik şahane!!!