Heyyoo bugün, o gün…Yürünmemiş yollarda yürüyen, girişimci, cesur kadınları yazdığım gün.
Bugün de müthiş bir kadınla tanıştıracağım sizi. Meltem Kurtsan. Bana müthiş ilham verdi.
O, KAGİDER’in kurucularından. İki dönem başkanlık yaptı, şimdi de onursal başkan. Meslek hayatı ödüllerle dolu. Davos’ta “Geleceğin Global Lideri” seçildi, Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu tarafından da, “Yılın Kadın Girişimcisi” ödülüne layık bulundu. Fakat ödüller, unvanlar onu çok da ilgilendirmiyor, o hep önüne bakıyor, yepyeni şeyler üretiyor. Bir süre önce Bodrum Yalıkavak dağlarında doğal florası bozulmamış, içinden tıbbi ve aromatik bitkilerin fışkırdığı bir arazide, “Herbafarm Akademi”yi kurdu. Doğayı unutan şehirli insana alternatif bir yaşam şekli olduğunu gösteren eğitimler düzenliyor. En kısa zamanda ben de katılmak istiyorum o eğitimlere. Yaşasın kadınlar! Yaşasın üreten, toplumu faydalı yaratıcı kadınlar!!!
– Siz KAGİDER’in efsane başkanısınız. Aynı zamanda girişimci kadınların anasısınız! Pek çok kadın sizin sayenizde girişimci oldu. Ve aynı çatı altında toplandı.
Çok çok teşekkür ederim.
– Bugün de sizin hikâyenizi dinleyelim… Nasıl bir ailede dünyaya geldiniz?
Sevgi dolu bir ailede. Babam, ailesinin bütün maddi imkânlarını geride bırakarak hayata sıfırdan başlamış biri. 14 yaşında Gümülcine’den Türkiye’ye göç ediyor. Parasız yatılı okuyarak eczacı oluyor. Annemse İzmir Kız Lisesi’ni birincilikle bitiriyor. Böyle idealist iki insanın kızıyım. Bir de 2 yaş küçük bir kız kardeşim var.
– Nasıl bir çocukluk…
Heyecan verici, meraklı ve üretken bir çocukluk. Babam, tanıdığım en girişimci insanlardan biriydi. Sirkeci’de bir eczanemiz vardı ve bir laboratuvarımız, bu ikisi arasında mekik dokuyarak gecti çocukluğum. Her bayram tatilinde, bizi şirketteki ürünlerin satışı için alınmış kamyonete bindirir, karış karış Anadolu’yu gezdirirdi. “Önce vatanınızı tanımalısınız” derdi. Gerçekten de yollarda öğrendik, yaşayarak, hissederek…
– Siz ne eğitimi aldınız?
Ben de eczacılık okudum. Ama İstanbul Belediye Konservatuarı Bale bölümünden de mezun olmuştum. Bir süre, “bale mi, eczacılık mı” ikilemi yaşadım ama eczacılık ağır bastı.
– Bitkisel ürünlere ilgi son yıllarda arttı. Aromaterapi, fitoterapi, homeopati yeni yeni gündeme geliyor. Oysa sizin aileniz 1980’da Otacı’yı kurmuş. Bu ileri görüş nasıl açıklanabilir?
Babam çocukluğunda Gümülcine’de bir atın çiftesiyle alnından yaralanıyor. Dedesi de onu tedavi etmek için tıbbi bitkilere başvuruyor ve babam iyileşiyor. Bu durum onu çok etkiliyor, eczacı olmaya karar veriyor. Kimyasal ilaçlardan çok bitkilere yönelmesinde bu olayın en önemli etken olduğunu düşünüyorum.
– Peki sizin, babanızın işine katkınız ne oldu?
Babam çok yaratıcı, çok okuyan, tarihe meraklı, kadim bilgilere değer veren, biraz da yüreğinin sesini dinleyen, geleceğin konularını bugünden görebilen bir insandı. Hiçbir zaman amacı para kazanmak olmadı. Babam, geleceği düşünürken birilerinin günlük rutin işleri ondan devralarak yükünü hafifletmesi gerekiyordu. Ben şirkette bu görevi üstlendim…
DAVOS’TA ‘GELECEĞİN GLOBAL LİDERİ’ SEÇİLDİ
– Ne zaman eczalık dışı işlere yöneldiniz?
30-40 yaşları arasındayken… Yöneticilik, finans, insan kaynakları gibi işletme konularıyla kendimi geliştirmek istedim. Bunun için İşletme İktisadı Enstitüsü’nde ve Harvard Business School’da eksikliğini hissettiğim yöneticilik eğitimleri aldım. O yaşlar, kendimi yeniden biçimlendirdiğim yıllarım. Yürümeyen evliliğimi de sonlandırdım. Davos’ta “Geleceğin Global Lideri” seçildim.
– Aldığınız ödüller say say bitmiyor. Siz en çok hangileriyle gurur duyuyorsunuz?
Ben hiçbir zaman ödül alma gayreti içinde olmadım ama yapılan bir hizmetin, bir işin, ödülle taçlandırılması tabii ki gurur verici. En büyük gururum KAGİDER gibi bir derneğin kuruluşuna liderlik etmiş olmam ve benden sonra da büyümesine ve güzel işlere imza atmakta olmasına şahit olmam…
– Siz KAGİDER’e iki dönem başkanlık ettiniz. “Bir başkan iki dönemden fazla başkanlık yapamaz” diye başka liderlere yol açtınız… Normalde kimse koltuğunu bırakmıyor…
“Sürdürülebilirlik”, benim hayatta en değer verdiğim konulardan biri. Sivil toplum örgütlerinde, sürdürülebilirliğin gereği olarak yenilenmenin şart olduğunu düşünüyorum. Kimse bir yere kazık çakmamalı!
ANNEMİN İZİNDEN GİDİYORUM
– Ve 50’nizden sonra, yeniden girişimci bir hamleyle “Herbafarm”ı kurdunuz. Özel bir sebebi var mı?
Emeklilik yaşamım için, Bodrum Yalıkavak dağlarında doğal florası bozulmamış, içinden tıbbi ve aromatik bitkilerin fışkırdığı bir arazi buldum. Âşık oldum tabii. Aradan 30 yıl geçmiş olduğu için gençliğimde öğrendiğim bitkileri tanıyamaz olduğumu fark ettim. Mezun olduğum okula, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ne dönerek ‘fitoterapi’ (bitkilerle tedavi) yüksek lisansı yaptım. Bezmialem Üniversitesi’nde ‘aromaterapi’, Homeopati Derneği’nde ‘homeopati’, İstanbul Mimarlar Odası’nda permakültür eğitimleri aldım. Kendimi her mevsim açan, çesit çeşit şifalı bitkiye adadım. O güzelim yere de “Herbafarm” adını verdim. Organik sertifikası aldım. Hızımı alamayıp “Herbafarm Akademi”yi kurdum.
– Orada tam olarak ne yapıyorsunuz?
Geçen yıl doğal kozmetik eğitimim patlama yaptı! Pek çok kişi bizden eğitim almaya geliyor. Bahçeden lavanta toplayıp imbiğe koyuyoruz; yağını, hidrosolunu alıp, toniğe ve kreme dönüştürüyoruz. Yine bahçeden aloe vera yaprağı kesip içindeki jeli çıkartıp nemlendirici yapıyoruz. Hemen her hafta sonu konusunun uzmanı hocaları davet ediyoruz. Aromaterapi, şifalı bitkiler, homeopati, naturopati, organik tarım, koku, detoks, ekolojik mimari, sabun yapımı, feng shui gibi konularda eğitimler veriyoruz. Her sabah yoga ve meditasyonu da unutmuyoruz…
– Müthiş ilham verici bu anlattıklarınız. Son olarak girişimci kadınlara tavsiyeleriniz ne?
Annem, hâlâ Sirkeci’deki eczanesinin başında çalışmaya devam ediyor. Ben de onun izinden gidiyorum. Tavsiyem, herkesin birikimlerini topluma yararlı olabileceği işlerde kullanarak girişimlerine devam etmesi…