Adı Zühal Kadıoğlu.
1970 Varna doğumlu. ODTÜ’de ekonomi okuyor, ardından Marmara Üniversitesi’nde yüksek lisans yapıyor. Hepimiz gibi bir işi var. Ama hepimizden farklı olarak, bence o çok ulvi bir iş yapıyor. Gelirini engelli, felçli, hasta, ölüme terk edilmiş, “Uyutalım. Umut yok!” denen hayvanlar için harcıyor. Sırf onlar rahat etsin diye bir çiftlik kiralamış. Encander Derneği’nin (adı bile güzel, gerçekten de en can dernek) kurucusu ve başkanı. ENCANDER Yaşam Merkezi’nde de yüzlerce felçli, engelli, kanserli, kedi ve köpeğe bakıyor. Bugüne kadar tedavisini üstlendiği 100’den fazla felçli hayvan iyileşmiş. Böyle insanlara, böyle kadınlara şapka çıkarıyorum. Yaşasın. Yaşasın. Yaşasın!!! Zühal Kadıoğlu’na ve Encander Yaşam Merkezi’ne destek olmak hepimizin görevi. Umudunu kaybetmiş hayvanlara yardım edebilmek boynumuzun borcu…
– Engelli, hasta, felçli ya da yaşlı hayvanlara yardım etme fikri nasıl ortaya çıktı?
Küçükken kendime söz vermiştim. Önce uzun yıllar sokak hayvanları için çalıştım. Ama zaman içinde gördüm ki, özellikle felçli, yaşlı ve tedavisi olmayan hastalıklara yakalanan sokak hayvanlarının gideceği yerler yok. Barınaklarda uyutuluyorlar. Öldürülüyorlar yani! Her canlının, bir şansı hak ettiği düşüncesiyle engelli hayvanlara odaklandım. Bir de çok büyülü bir şey. Böyle bir yola girince hayatımda mucizeler oldu…
– Nasıl yani?
2011’de ilk felçli hayvanımı aldığımda, babam ağır hasta ve yoğun bakımdaydı. Doktorlar, sahiplendiğim yavrunun yaşama imkânın olmadığını söyledi. Ben aldırmadım. Maddi zorluklar yaşıyordum. Yine de aldırmadım. Bütün şartlarımı zorlayıp onu veterinerlere götürdüm ve hep evimde baktım. Yüzme havuzu kurarak yürümesini sağladım. Sonra bir mucize oldu: Babam iyileşti. İş hayatımda yeni projeler gelişti. Bütün hayatım değişti. Bence hayatta yaptığınız kötülükler de, iyilikler de karşılıksız kalmıyor…
– Peki dernek kurmaya nasıl karar verdiniz?
2011’den itibaren kurtardığım ve yaşattığım felçli hayvanlar ya klinik ortamında ya da pansiyonlarda bakılıyordu. Çalışmalar duyulmaya başlayınca, başvurular arttı. Ama gördüm ki hepsine yetebilmem mümkün değil. Felçli ve yaşlı hayvanlara bakmak, ciddi bir emek ve masraf. Bu yüzden hem onlara daha uzun bir gelecek sağlamak hem de Türkiye genelinde elbirliğiyle daha fazla felçli, yaşlı hayvana ulaşabilmek için bu derneği kurma kararı aldım. 2015’te şu anda bulunduğumuz çiftlik alanını kiraladım. Çiftlik, onlar için ev ortamı sağlıyor. Burada kafeslerden ve sokaklarda yok olma tehlikesinden uzak, huzurlu zaman geçirebiliyorlar. Beslenme ve bakım ihtiyaçları sevgiyle karşılanıyor.
– Sizi gerçekten tebrik ediyorum. Muhteşemsiniz! Bu yaptığınız büyük bir hizmet. Dernekte nasıl gelişmeler kaydettiniz?
Dernek daha çok yeni kuruldu aslında. 7 ay oldu. Ama yine hem hayvanlara yapılan zulme dikkat çekme hem de hayvanların yaşam haklarıyla ilgili farkındalık yaratma imkânımız oldu. Son 3 ayda, basında da yayınlanan, Balıkesir’den aldığımız, hikâye bütün Türkiye’nin içine acıtan “Sızı”yı, Sakarya’da ayağı asitle yakılmış “Kardelen”i, Zonguldak’da köylü bir teyzenin 1 yıl baktığı yatalak köpeğini tedavi etmeye, yaşatmaya çalıştık. Bunlar, sadece son birkaç ayın gelişmeleri. Amacımız, hayvana olan şiddeti ve eziyeti gündeme getirmek ve bu çocukların ruh ve beden sağılığı için gerekli en refah ortamı sağlamak, ömürlerini uzun tutmak için canla başla çalışmak. www.encander.org.tr adresli sitemiz de hayata geçti. Web sitemizde ayrıca felçli, yaşlı, kanserli hayvanların bakımları, beslenmeleri ve temizlikleriyle ilgili bilinçlendirici bilgiler yayınlıyoruz.
106 FELÇLİ KEDİ
– Sizin şimdi evinizde engelli dostunuz var mı?
Elbette. Görme engelli kedilerim, kedi AIDS’i olan kedilerim ve tek böbrekli köpeğim var. Bununla birlikte ikinci evim olan ENCANDER Yaşam Merkezi’nde de 258 köpek, 106 felçli kedi, engelli, kanserli, yaşlı kedi ve köpeğimiz bulunuyor.
– Siz ticaretle uğraşıyorsunuz ama neredeyse kazandığınız bütün parayı engelli hayvanlara ve bu derneğe harcıyorsunuz. Bu, sizi zor durumda bırakmıyor mu?
Hayır. Herkesin bir yaşam amacı var. Benimki de bu. Ben yola çıktığımda, bu kadar çok felçli, engelli ve bakıma muhtaç hayvanın olacağını bilmiyordum. Hepsi de aynı şansı hak ettiği için, elimdeki bütün imkânları kullanmayı seçtim. Evet, bütün gelirim onlara gidiyor. Son 2 yılda giderek artan ciddi zorluklar yaşamaya başladım. Çünkü sağlıklı hayvanların yediği mamaları kullanamıyoruz. Sadece haşlanmış tavuk ya da kabak ile beslenen yavrularımız var. Çok ciddi bir hasta altı bezi tüketimimiz var. 2016 sonundan itibaren kendi kazandığıma ek olarak arkadaşlarımın ve ailemin destekleriyle götürebildim. Ama pes etmiyorum, devam…
100’E YAKIN FELÇLİ HAYVAN ONUN SAYESİNDE SAĞLIĞINA KAVUŞTU
– Engelli hayvanlara yardım edebilmek sizde ne tür duygular uyandırıyor?
Şu ana kadar 100’e yakın felçten kalkıp yürümüş, hayata tutunmuş hayvanı gördüğüm ve ölümün kıyısından kurtarma imkânına sahip olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum! Bu, tarif edilemez bir duygu. Çünkü öleceğini bilerek kendini tamamen bırakmış, her şeyi kabullenmiş olan bu canların, iyileşip koşmaya başlamasını görmek apayrı bir duygu! Yeter ki her canlıya yaşam hakkı tanınsın! Yeter ki kötü şeyler yaşamış olsalar bile hayatlarının kalan kısımlarında iyi birkaç an yaratmış olabilelim. Çünkü bu hayvanlar ya dövülmüş ya bıçaklanmış ya işkenceye maruz kalmış ya ateşli silahla vurulmuş ya da araba çarpmış! Yani yüzde 90’ı, insan eliyle zarar görmüş!
– Hayvanları Koruma Kanunu yeterli mi?
5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu uzun zamandır gündemde olan fakat çıkan maddelerin yeterli olmadığı bir kanun. Hayvanlara şiddet uygulayan herkes mutlaka hapis cezası almalı. Ve hayvanlarla ilgili sosyal sorumluluk projelerinde çalıştırılmalı. Unutmayalım: Her canlının yaşam hakkı var. Ve bu yaşam hakkının insan eliyle korunması gerekiyor. Bu da ancak kanunlarla mümkün.