CANAN Tan’ın son romanı “Sızı”, gerçek bir yaşamöyküsü. İnsan hayretler içinde okuyor.
Annesi tarafından ezilmiş, sevilmemiş, aşağılanmış, kişiliği hiçe sayılmış bir kadın anlatılıyor. O kadın da hepimizin tanıdığı ünlü astrolog Filiz Özkol. Konu ilgimi çekti, Canan Tan’a sordum…-
– Yeni romanınız “Sızı”da İzmirli ünlü astrolog Filiz Özkol’un annesiyle ilişkisini anlatıyorsunuz. Gerçek bir hikâyeyi romanlaştırmışsınız. Nasıl tanıştınız Filiz Özkol’la?
Tanışıklığımız yıllar öncesine dayanıyor. İzmirlidir Filiz. Yeni Asır gazetesinde o astroloji yorumları yaparken, ben de aynı gazetede köşe yazıları yazıyordum. Pek çok etkinlik ve söyleşide bir araya geldik. Ama itiraf ediyorum, böylesi çarpıcı bir yaşamöyküsü olduğunu bilmiyordum…
– Annesiyle olan acıklı hikâyesini dinlediniz ve “Bundan şahane roman olur!” mu dediniz?
Bir gün kahve içerken birdenbire, “Benim hikâyemi yazar mısın?” dedi. Ve aynı anda sicim gibi yaşlar inmeye başladı gözlerinden. Filiz anlattı, ben dinledim. Daha sonraki buluşmalarımızda da defterler dolusu not tuttum. Ve sonra hikâyesini roman olarak yazmaya karar verdim. Ama itiraf etmeliyim ki gerçek yaşanmışlıkları roman potasında eritmek göründüğü kadar kolay değil…
– Annesinin yanında ama annesiz bir çocuk anlatıyorsunuz…
Evet.
– Çok, çok acı…
Maalesef, ama bu bir gerçek. Annesinin dizinin dibinde ama anne sevgisine hasret o kadar çok çocuk var ki…
– Bir annenin kendisini çocuğundan daha fazla sevmesi mümkün mü?
Oluyor, işte örnek…
– Doğaya aykırı değil mi bu?
İnsanın yüreği isyanla doluyor, değil mi? Ama özellikle son zamanlarda gazetelerde, televizyon programlarında, yüreği taşlaşmış nice anneyi görmüyor muyuz? Doğaya aykırı bir durum belki. Ama olan bu. Filiz de annesinden akla ziyan eziyetler görüyor, annesi ona resmen düşmanlık ediyor…
– Oraları hayretle okudum. Kızını hiçe sayıyor, kişiliğini yok etmeye çalışıyor. Yaşadığı olumsuzlukların sorumlusu olarak onu mu görüyor?
Evet. Romanın örgüsü içinde de sebebini anlıyoruz, çözüyoruz. Efsun’un (yani Filiz’in) annesi Nergis, gencecik bir kızken Maraşlı bir ağa tarafından kaçırılıp bir çiftliğe kapatılıyor. Maceraperest ruhlu olduğu için önceleri hoşuna gidiyor bu durum. Ağanın eli de açık. Altınlar, mücevherler, gelsin paralar… Yaşını doldurunca da nikâhı kıyıyor. Ama artık Nergis pişman. Tekdüze çiftlik hayatından baygınlık gelmiş. Ayrılmak istiyor. Ama ne mümkün! “Ölün çıkar buradan!” diyorlar. Sonunda bin bir zorluğu aşıp çiftlikten kaçarak muhtara sığınıyor. Orada da dedesi gelip alıyor. Ne var ki büyük bir sorunla karşı karşıya: Nergis hamile! Nefret ettiği adamın çocuğunu taşıyor. Düşürmek istiyor bebeği, aldırmak istiyor… Ama dört aylık olmuş bebek, doktorlar almıyor. İşte kırılma noktası bu! Filiz Özkol’un annesiyle yaşadığı kâbusların nedeni bu. Anne, başına gelenlerin biricik sorumlusu olarak hep kendi öz kızını görmüş. O yüzden de ona hayatı zindan etmiş. Uzun yıllar sağlıklı bir anne-kız ilişkileri olamamış…
AŞK HER ŞEYİN İLACI
– Peki, anneyle konuştunuz mu?
Hayır. Şu an 88 yaşında ve anne-kız bir orta yol bulmuş durumdalar. Çoktan kapanmış yaraları yeniden açmaya gerek yoktu, konuşmadım…
– Filiz yıllar sonra annesinin etkisinden kurtulup nasıl mutlu olabilmiş?
Anneyle arasındaki hastalıklı ilişki, anneanne ve teyzenin sıcak yaklaşımıyla biraz olsun dengelenmiş yıllar içinde. Aşk faktörü de olumsuzlukları bir yana itip mutluluğun kapılarını açmış Filiz’in önüne…
ÖZGÜVENİMİ ANNEME BORÇULUYUM
– Sizin annenizle ilişkiniz nasıldı?
Ben tek çocuğum. Gözbebeğiydim annemin. Çok düşkündü bana, ama asla şımartmazdı. Kitap okuma alışkanlığım onun sayesinde gelişti. Bugünkü konumumu ve özgüvenimi biraz da ona borçluyum.
– Bir kadının annesiyle ilişkisi, genel anlamda tüm hayatındaki “ilişkilerin başarısı”nı belirleyebiliyor mu?
Anne-kız arasındaki ilişki, çok özel ve son derece önemli. Ama bu durumun tüm hayat başarısını etkilediğini söylemek yanıltıcı olabilir. Öylesine farklı ana-kız beraberlikleri yaşanabiliyor ki… Bir tarafta tutku, aşırı bağımlılık, vazgeçilmezlik… Diğer tarafta uyumsuzluk, sevgi yoksunluğu, hatta nefret… Aşırı uçlarda gezinileceğine orta yolu bulmak en doğrusu kanımca!
O KADAR GERÇEKÜSTÜ ŞEY YAŞADIM Kİ
– Kitapta “gerçeküstü” ya da gizemli bir şeyler de oluyor. Sizin böyle olaylara bakış açınız ne?
Gerçeküstü olarak niteleyebileceğim öylesine çok şey yaşadım ki… En son üç aydır yoğun bakımda yaşayan teyzemin öleceği günü söyledim yakınlarına. Yanı sıra, “Bu benim bu insanı son görüşüm!” dediğim, ama hemen aklımdan silmeye çalıştığım, ne var ki bir daha göremediğim dostlarım oldu. Tekin biri değilim anlayacağınız!
BENİM KOCAM DOLUNAY CANAVARI!
– Sizin astrolojiyle aranız nasıl? “Dolunay Canavarı” diye bir şey var mı sizce? Gerçekten dolunayda insanların karakterleri değişiyor mu?
Kendimi çok kaptırmasam da astrolojik olayların gerçekliğine inanıyorum. “Dolunay Canavarı” ise birebir gerçek! Somut kanıtı benim kocam! Bir ay boyunca halim selim bir adamken birden bambaşka bir kimliğe bürünüveriyor. Bir başımı kaldırıyorum ki gökyüzünde tabak gibi bir dolunay! Yıllar yılı yaşadıklarımı “Ah benim karım! Ah benim kocam!” adlı mizah öyküleri kitabımda kaleme aldım. “Sızı” kitabımda da ete kemiğe büründü dolunay serüvenlerim. Çevresindeki dolunay canavarlarından şikâyetçi olan tüm okurlarıma armağan olsun…
ERKEKLERİN HÂKİM OLDUĞU DÜZENDE KADIN EZİLİYOR
– Sizce annesi tarafından korunup kollanmamış, hatta itilip kakılmış kadın çok mu bu ülkede?
Hem de tahmin edemeyeceğiniz kadar çok! Gerçi toplumumuzdaki bu durum farklı nedenlere dayanıyor. Erkeğin baskın ve egemen olduğu düzende kadının rolü yok denecek kadar az. Gördüğüm ve gözlemlediğim kadarıyla, erkeğin tahakkümünden kadına sıra gelmiyor. Anne kendisini koruyup kollayamıyor ki sıra kızına gelsin. Ana-kız beraberce itilip kakılıyor maalesef. Ya da anne kızını itip kakıyor…
KIZIM EN SADIK SIRDAŞIM
– Sizin kızınızla ilişkileriniz ne âlemde?
Tek çocuk olduğum için kızımı kucağıma aldığımda kardeşim olmuş gibi geldi bana. 21 yaşımdaydım. Oyuncak bebeğimmiş gibi, evcilik oynarcasına sevdim, öptüm, kokladım onu. Hâlâ aynı sıcaklıkla bağlıyız birbirimize. Her şeyimi paylaştığım, en sadık sırdaşım, en candan arkadaşım o…