“FİKRİN sorulmadan verilen akıl, tavsiye değil eleştiridir anne” dedi.
Önce idrak edemedim.
Cümleyi kendi kendime yeniden söyledim.
Bence “Sana birileri fikrini sormadan söyleme anne!” demeye getirdi.
Türkçesi bu.
13 yaşındaki kızımdan söz ediyorum.
Tabii ki alt mesajda “Benimle ilgili meselelerde de ben sana sormadan fikrini söyleme anne!” demeye getiriyor.
*
Zaten artık öyle bir dünya oldu ki…
“Ergen” deme…
“Ergenim, gerginim” deme…
“13 yaşındaki kızım beni zorluyor” deme…
“Yıpratıyor, yoruyor, ambale ediyor, zor yaşlar!” deme…
Ergenliğin altını çizme…
Çocuğu yanlış etkilersin…
“Çocuk” deme…
O bir birey.
Senin uzantın değil.
Ona saygı duy.
Kapıyı çalmadan odasına girme.
Çantasını açma, telefonuna bakma.
Özgürlük alanına girme.
Üzerine fazla gitme.
Onun hayatı.
Onun alanı.
Vay anam vay!
*
Dünya bir tuhaf oldu.
Sadece çocuklarımız değil, kimse artık olumsuz bir şey duymak istemiyor.
Onun adı “eleştirmek” oluyor, “yargılamak” oluyor.
Gerçi Alya bana şöyle söylüyor:
“Ben sana fikrini hiç söyleme demiyorum. Söyle ama uzatma, zorlama, bir kere söyle ve sus… Eğer karşındaki diretiyorsa o yaptığı şeyde, onun bileceği iştir. İlle de ‘Hayır efendim doğrusu budur!’ demenin bir âlemi yok. O senin doğrun anne. Onun doğrusu değil. İnsanları rahat bırak anne. Üzerlerine gitme. Duymak istemiyorlarsa istemiyorlardır!”
Ben de geçen gün dedim ki:
“İyi de ya o yaptığı şey yanlışsa ve henüz yeteri kadar tecrübesi olmadığı için doğruyu bulamıyorsa, göz göre göre onun o yanlışta ısrar etmesine göz mü yumacağım? Benim için bu mümkün değil. Tutmayacağım çenemi… Ha, tabii ki benim nasıl birilerine fikrimi söyleme hakkım varsa, onların da bana yanlışlarımı söyleme, hatalarımı düzeltme hakları var… Ve istiyorum bunu. Talep ediyorum. Bana iyi geleceğini düşünüyorum. Beni geliştireceğini düşünüyorum. Sen de benim çocuğumsun. Sonuna kadar fikrimi söyleyeceğim. Sen duymak istemesen bile!”
Sadece bizde mi durum böyle?
Siz de benzer şeyler yaşıyor musunuz?
Yazın bana…
SPONTANE SEKS GÜNÜMÜZDE AZALMIŞ
BİR araştırma okudum.
Ipsos Healthcare araştırma şirketinin Brezilya, Çin, İtalya, Japonya, Rusya, Tayvan ve Türkiye olmak üzere yedi ülkede yaptırdığı bir araştırma.
Konusu da sertleşme sorunu.
Yani “erektil disfonksiyon.”
Araştırma, erkeklerin cinsel alışkanlık ve davranışlarına yönelik çarpıcı sonuçlar veriyor.
Toplam 1458 erkeğin yanıtladığı anket sonuçlarına göre, erkeklerin yüzde 83’ü cinsel ilişkilerini önceden planlıyor.
Bu da sertleşme sorunu yaşamalarına yol açıyor!
Sorun planlamaktaymış yani.
Spontane seks günümüzde azalmış.
Araştırmada sorulan “Cinsel ilişkiye girmeden önce belirli bir zamanı planlar mısınız?” sorusuna erkeklerin yüzde 83’ü “Her zaman ya da bazen” cevabını vermiş. Bu yüzde 83’ün yüzde 72’si cinsel ilişkiyi en fazla birkaç saat önceden planlıyormuş.
“Nadiren planlarım” diyenler yüzde 5 iken, hiç planlamadığını belirtenler ise sadece yüzde 3 oranındaymış.
Demek ki hayatın akışına bırakacaksın kendini…
İlle de “hain emeller” peşinde koşmayacaksın, “Sevişeceğim, sevişeceğim!” diye kafayı takmayacaksın!
Haberiniz olsun, bu araştırmaya göre o zaman bu iş olmuyor!
Kamyon arkası sözü gibi olacak ama: Akışına bırak, hayatına yaşa!
FENERBAHÇE’Yİ TEBRİK EDİYORUM
İPEK Özbey’in röportajıydı, dün yayınlandı. Canım Fenerbahçem, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık yaratmak için Birleşmiş Milletler’in kampanyasının ortağı oldu ve formaların sağ koluna HeForShe amblemlerini koydu.
Bunu müthiş buluyorum.
Bir futbol kulübü için bir ilk bu.
Ali Koç yönetimindeki Fenerbahçe’yi tebrik ediyorum. Bir tebrik de İpek’e, bu kampanyanın küresel direktörü Elizabeth Nyamayaro ile röportaj yaptı. Şahaneydi. Ben de erkekliğin yeniden tanımlanması gerektiğine inanıyorum. Erkeklerin sağlıklı ve yeni rol modellerine ihtiyaçları var. Futbol erkek egemen bir alan, bu kampanyaya bir futbol kulübünün dahil olması da çok isabetli.
Fenerbahçe’yi sevmek için 1000 nedenim vardı, bu da 1001 oldu!