Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü’yle son zamanların en rezil istismar vakalarından birini konuşuyoruz. Toplu bir cinsel istismar vakası! Yine bir okul, yine bir öğretmen. Ve 4. sınıf öğrencisi 17 mağdur kız çocuğu! Röportajımız, dün kaldığı yerden devam ediyor…
Bir sınıf öğretmeninin 17 kız çocuğuna istismar vakası söz konusu. Yargıya da– yansıdı. Gün geçtikte bu tür haberler artıyor. Sizce bu rezaletin kaynağı ne?
Oooo çok şey sayabilirim. Mesela öğretmen yetiştiren üniversitelerden başlayabilirim. Bu işin eğitimini almış, atanamayan öğretmenler söz konusuyken ehil olmayan öğretmenlere görev verilmesini sayabilirim. Eğitim psikolojisinden ve pedagojiden haberdar olmayan öğretmenlerden, sık sık yönetmelik ve sistem değiştirilmesinden söz edebilirim. Rehber öğretmenlerin ders saatlerinin azaltılmasına değinebilirim. Dinsel öğelerle çocukların korkutulmaya açık beyinlerinin terbiye edilmesini anlatabilirim. Daha neler neler… Dolayısıyla eğitim konusundaki yanlışların vebalini çocuklar ödüyor.
Son zamanlarda okul müdürleri, sınıf öğretmenleri, antrenörler, doktorlar arasından birtakım istismarcılar çıkıyor… Ülkede ne değişti de bu vakalarda artış gözleniyor?
Bu ülkede, ambulansta ölüye tecavüz eden kişilere rastladık! Böyle vahim bir durumdayız. Ama şunun altını çizelim: Bu sadece bizim ülkemizde olmuyor. Ancak “Başka ülkelerde de var!” diye rahat olmamamız lazım. Biz cinsellikten korkuyoruz. Konuşamıyoruz. Cinsel eğitim konusunu okullarımızda ders olarak veremiyoruz. Erken yaş evliliğine kızlarımızı kurban ediyoruz ama konuşmak ayıp. Çocuklarımızı yetiştirirken de bu yansıma oluyor. Düşünsenize, bir öğretim dönemi boyunca çocuklar tacize uğrayacak ama bunun taciz olduğunun farkında olmayacak… Neden? Öğretememişiz çünkü! Aile öğretemeyebilir ama eğitim veren okullar bu konuda ne yapıyor?
Peki sizce çözüm ne?
En önemlisi, siyasi iradenin konuya duyarlı olduğunu dile getirmesi. Kreşlerden itibaren, “özel bölge eğitimleri” ve bu tür konularda yaşanabilecek olaylar, çocukların anlayacağı şekliyle bakanlık tarafından müfredata sokulmalı. Eğitimcilere toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleri verilmeli. Eğitimci yetiştiren okullar revize edilmeli. Önlemeye yoğunlaşmalıyız. “İdam edelim, hadım edelim!”, “Asmayalım da besleyelim mi?” sözleri yerine, bu tür olayların meydana gelmesini önleyici tedbirleri almalı ve bu konuda bilinç geliştirmeliyiz…
ÖĞRETMENLER İÇLERİNDEKİ ÇÜRÜK YUMURTALARI AYIKLAMALI!
“Biz eskiden çocuklarımızı, eğitimin başlangıç günlerinde öğretmenlere ‘Eti senin, kemiği benim!’ diye verirdik. Hâlâ en güvenilir kesim bizim gözümüzde öğretmenler. Toplumun geleceğini var eden insanlar onlar. İçlerinden birkaç tanesinin böyle rezil bir eylemi gerçekleştirdiğinin yazılması, diğer öğretmenleri mimlemez. Tam tersine, geleceğe ve gençliğe sahip çıkmaları adına mücadele etme gücünü arttırır. Öğretmenler içlerindeki çürük yumurtaları ayıklamalı!”
‘TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ’ MÜFREDATA DERS OLARAK EKLENMELİ
“Son zamanlarda o kadar çok Milli Eğitim Bakanı değişti ki say say bitmez. Her biri geldiğinde sil baştan yaptı. Eğitim sistemindeki bu ‘yapbozculuk’ sınavlarda da kendini gösterdi. Bunları ben uydurmuyorum, müdürlüklerin yaptığı araştırmaların sonuçları ortada. ÖSYM sınavlarında alınan sonuçlar da… Kadın Bakanlığı’ndaki değişimlerin de bundan geri kalır yanı yok. ‘Kadın’ Bakanlığı’yken, ‘Aile’ oldu önce, sonra ‘Sosyal Hizmetler’ eklendi, şimdi de ‘Çalışma’. Yani derleyip toparlayıp kadına dair ne varsa bir ismin altına koyarak, genel müdürlüklerden de ‘sorunları’ kelimesini çıkararak çözüm yaratılacağı düşünüldü. Sonuç? 2010-2018 yılları arasında 2500’e yakın kadın cinayeti! 2014 yılında yürürlüğe giren Uluslararası İstanbul Sözleşmesi, ‘Milli Eğitim Bakanlığı müfredatına toplumsal cinsiyet eşitliği ders olarak eklenmeli!’ der. Hâlâ bekliyoruz.
YILLAR SÜREN DAVALAR, ÇOCUKLARIN ÇOCUKLUKLARINI ELLERİNDEN ALIYOR
“Bizim bir veri bankamız yok! Kaç kadın öldürüldü bilmiyoruz. Kaç çocuk istismara uğradı, onu da bilmiyoruz! Her yıl bu rakamları açıklayacak bir veri bankası kurulmalı. Bu rakamlar ilgili bakanlık tarafından takip edilmeli. Veri analizleri bu açıdan doğru yapılmalı.”
“Çocuk istismarlarının bildirileceği acil yardım hatları kurulmalı. Evet, bizim bir yardım hattımız var ve birçok müracaat oluyor. Ama Avrupa sisteminde, billboard’larda sadece 6-7 yaşa kadar çocukların görebileceği ve anlayacağı telefon hatları var. Onların anlayacağı şekilde anlatımı yapılmış afişlerle.”
“‘Adli görüşme odaları’ yapılıyor şimdilerde, ancak bu odaları kullandırma yönünde bir yavaşlık var. Bu odaların kullanılması ve pedagog eşliğinde ifadelerin alınması çok elzem.”
“Kolluk kuvvetlerinin istismar konusunda eğitimli olması gerekiyor.”
“Yargı sürecinin uzamadan hallolması lazım. Yıllar süren davalar, çocuklara yapılan bunca olaydan sonra onların çocukluklarını da ellerinden alıyor.”
İSTİSMARLA SUÇLANAN EĞİTİMCİLERİN YAŞLARI GENELLİKLE 50’NİN ÜSTÜNDE
“Bu tarz istismarla suçlanan eğitimcilerin yaşlarının 50’nin üstünde olması dikkatimizi çekiyor. Genç öğretmenler de vardı ama çoğunluk yaşı ilerlemiş eğitimciler. Bu konuyu önemsemeliyiz… Rehber öğretmenlerin bu tür istismar vakalarında beyan zorunluluğu var. Ama bu zorunluluk kimi okullarda okul müdürleri tarafından, ‘Okulumuzun adı kötüye çıkmasın!’ diye örtbas ediliyor. Bazen de siyasi nedenlerle üstü örtülüyor. İstismarı yapan eğitimci başka okula gönderilerek konu kapatılıyor. Ya da yargıya intikal etmesine yardımcı olanlar suçlanarak cezalandırılıyor! Oysa bugün üstünü örttüğünüz bu ayıp, toplumun geleceğine yapışan bir ayıp oluyor. Ve bedelini yine çocuklar ödüyor.