Serenay’ın ‘Alice’ hali

 31 Aralık’ta ‘Alice’ müzikalinin ilk videosu yayımlandı. Ve iki saat içinde tüm biletler tükendi. Şaka gibi değil mi? Ama gerçek. Mayısa kadar da yer yok!Lewis Carroll tarafından yazılan ve bugüne kadar 174 dile çevrilen ‘Alice Harikalar Diyarında’ romanı, Serdar Biliş’in yönetmenliğinde, Tuluğ Tırpan’ın müzikleri ve Beyhan Murphy’nin koreografisiyle bir müzikal uyarlama olarak sahneleniyor. Prömiyeri 7 Şubat’ta gerçekleşecek. Serenay Sarıkaya da ‘Alice’ olarak karşımıza çıkacak.Kadro da renkli. Kimler yok ki! Ezgi Mola kraliçeyi, Enis Arıkan tavşanı, Şükrü Özyıldız şapkacıyı, İbrahim Selim kralı, Merve Dizdar ise kediyi canlandıracak.Görkemli sahne tasarımı, 23 kişilik dans kumpanyası, canlı orkestrası, kostümleri ve heyecan dolu hikâyesiyle Alice bir ilke imza atıyor. Belki de bu tür büyük müzikal prodüksiyonların kapısını aralıyor. Bakalım nasıl tepkiler alacak? Serenay Sarıkaya’ya sordum…



Heyecan var mı?
– Hem de nasıl. Heyecandan ölüyorum.

Nasıl bir Alice olacaksın?
– Ona izleyiciler karar verecek. Çok emek harcadık, çok çalıştık. Galiba güzel bir şey çıkıyor ortaya. Bu bir uyarlama. Bize de benzetebilmek için değişik şeyler ekledik. Müzik, dans, oyunculuk, her şey var. Müthiş bir enerji, o enerji sahneden seyirciye taşacak.

Ne kadar zamandır çalışıyorsunuz?
– Ekimden beri, dört aydır. O gün bugündür dans ve şan dersleri tam gaz. Klasik müzikaller gibi değil, konuşurken birden müziğe geçmiyoruz. Değişik bir sahne anlayışı. Bazı bölümleri tiyatro, bazı bölümleri müzikal.

Peki izlediğimiz müzikallerden farkı ne?
– Türkiye’de sanırım bugüne kadar yapılan en büyük prodüksiyonlu müzikal. 3D uygulamasıyla, mapping dijital teknikleriyle izleyenlere çok farklı ve yeni gelecek. Alice’in kek yedikten sonra büyümesi, bir şey içtikten sonra tekrar küçülmesi gibi şeyleri mapping uygulamasıyla yapıyoruz. Kısacası, teknolojik olarak da çok enteresan şeyler kullanıyoruz. Tabii en mutluluk verici olan, mayısa kadar biletler bitmiş durumda! İnanılmaz bir şey!

Bu sende nasıl duygular uyandırıyor?
– Acayip mutluyum. Acayip de korkuyorum! İnsan bilmediği şeyden korkarmış ya, bu sahne işi benim hakikaten hiç bilmediğim bir şey. Heyecanlıyım, çok istiyorum, ölüyorum filan ama ilk defa bu kadar canlı reaksiyon alacak bir şey yapıyor olmak da beni korkutuyor. “Bunun tadı hiçbir şeyde yok! Birebir reaksiyonu aldıktan sonra bir daha bırakamayacaksın!” diyorlar. Hakikaten öyle bir his de var içimde. Sanki hayat boyu bunu yapabilirmişim gibi.

Seni Alice yapan kim?
– Müzikal yapma isteği bende hep vardı. Çocukluğumdan beri bunun hayalini kurardım. Ama bunu kiminle, nasıl yapabileceğime dair hiçbir fikrim yoktu. ‘Fi’ dizisinde Beyhan Murhpy’yle çalışmaya başladık. İnanılmaz keyif aldım. Olağanüstü biri Beyhan Hoca. Sonrasında, “Birlikte bir sahne işi yapsak ne iyi olur” dedim. Baktı baktı, “Senden ne güzel Alice olur aslında!” dedi. Beni Alice yapan Beyhan Hoca yani! O günden itibaren benim rüyam başladı. Gerçekten bir rüya.

18 yaşında bir kızı canlandırıyor olmak seni zorlamıyor mu?
– İçimde zaten hep bir çocuksu tarafım var. Biraz oralardan yürümeye çalışıyorum. Ama Alice bence hepimizin içindeki çocuk.

INSTAGRAM’DAN ÖNCE NASIL YAŞIYORDUK?

Nasıl yani?
– Teknolojinin alıp başını gittiği, insanların birbirlerine bakıp birbirlerini görmeyi, dokunmayı, hissetmeyi unuttuğu bir dönemde, “Bir dakika ya, bütün bunlar olmasaydı, biz kimdik? Biz nelerden keyif alıyorduk, nelerden mutlu oluyorduk?” sorusunu sorduruyor bize Alice. Hepimizin iç sesi gibi. Sahi bu akıllı telefonlar, Instagram’lar, bilmem neler olmadan nasıl yaşıyorduk? İzlerken biraz da bunları sorguladığımız bir müzikal. Alice’in o sürreel dünyaya girmesinin sebebi de o. Her gün aynı hayat kavgasının içinde annesi ve babası. Kendi dertlerinde ve iş tempolarındalar. Sürekli gergin ve stresliler. İşte öyle bir koşturmacanın içinde, kendi kızlarının doğum gününü unutuyorlar. Alice 18 yaşına girdiği gün isyan ediyor. “Ben de bıktım her gün bunları duymaktan ve yaşamaktan. Üstelik bir de doğum günümü unuttunuz. Keşke içine girebileceğim, gerçek olamayacak kadar güzel bir dünya olsaydı!” diyor. İşte tam o sırada bilgisayarına bir link geliyor. Bir tavşan beliriyor ve diyor ki, “Bugün senin doğum günün. Sen bu oyuna girmek için hak kazandın. Tıkla ve gir!” Önce korkuyor ama sonra o dünyaya giriyor. Karşısına çeşitli karakterler çıkıyor. Karşılaştığı her karakter, her zorluk, aslında bizim de günlük hayatta her gün karşılaştığımız şeyler. Her bir zorluğu aştığında fark ediyor ki, aslında bu zorlukları, bu korkuları yaratan kendisi. Bunları bu kadar dert etmese, kendini biraz akışa, deneyime bıraksa, her şey güzel olacak. Kendi ayakları üzerinde duran bir kız olarak tekrar dünyaya gelecek. Gerçekten öyle de oluyor. Biz de anlıyoruz ki, şu dünyada herkesin kendi yolculuğunu yapması gerekiyor tamamlanabilmesi için. Aynı anda anne-babası da bir farkındalık yaşıyor. Kısacası her karakter, kendi içinde evriliyor. Tüm bunları biz bir rüya gibi kodluyoruz. Rüyada da her şeyi görebilirsin ya, çünkü o senin bilinçaltındır. Bir yanlış yoktur, bir doğru yoktur. Alice her şeyi içinden geldiği gibi yaşadığında ve uyandığında, “Aa korkacak bir şey yokmuş! Hayat, benim yaşadıklarımdan ve deneyimlerimden ibaretmiş!” gibi bir noktaya varıyor.

BEN KIRILGAN BİR YENGECİM



İnsan içine çıkmaktan hoşlanmıyor musun?

– Ben küçük bir yengeç olarak daha çok ‘ev’ciyim. O yüzden evimde, kendi dünyamın içinde yaşamayı tercih ediyorum. Evimde misafir ağırlıyorum, kitap okuyorum, müzik dinliyorum, kafamı boşaltıyorum.

Çok dışarı çıkmıyorsun yani…
– Çok dışarı insanı değilim. Yapım bu. Oyunculuk ve ünle alakası yok. Ev biraz mabet gibi benim için.

Aslında biraz kırılgan da duruyorsun.
– Çok.

Peki bu ünlüler dünyasında herkes birbirini ısırmak üzere pozisyon almışken kendini nasıl koruyorsun?
– 15 yaşından beri bu sektördeyim. Biraz biraz öğrendim mücadele etmeyi. Olayı hiç negatiften almadım. Benim yaklaşımım bu. Aslında kişiliğim de bu. Ben pozitif taraftan alınca, karşımdaki kötü niyetliyse bile düzelmeye başlıyor.

İNANILMAZ EKİP!

‘Alice’te inanılmaz bir ekiple çalışıyorum. Enerjimiz sahneden falan taşıyor. Enis’i zaten çok severdim. Ezgi’yle desen hep bir şey yapmak isterdim. Bu projede onlarla olmak benim için çok çok kıymetli. İbrahim Selim harika bir insan. Merve Dizdar çok çok yetenekli ve çok güzel bir oyuncu. Ben de onların yanında bir acemiyim. Onlarla böyle bir deneyimi paylaşmak çok güzel bir şey. Sımsıkı kenetlendik.

YARATIM ANINDA YÜZDE 100 ORADA OLMAK

Beyhan Murphy’yle çalışmanın en güzel tarafı ne?
– Beyhan Hoca’ya çok çok saygı duyuyorum. Müthiş bir koreograf! Müzik olmadan, ortada hiçbir şey olmadan birtakım şeyler söylüyor, sonra bütün o parçalar birleştiğinde ortaya harika bir şey çıkıyor. Fark ediyorsun ki, o her şeyi kafasında kurmuş. Ondan, yaratım anında kesinlikle yüzde 100 orada olmayı öğrendim.

NE DEDİ?
SERENAY HEM ÇOK YETENEKLİ HEM ÇOK ÇALIŞKAN

Sahne sanatlarında bir ivmeye ihtiyacımız vardı Türkiye’de. Bu sene ben o ivmenin geldiğini hissediyorum. ‘Alice’ de bunun en büyük parçası olma potansiyelini taşıyor. Bizim ülkemiz müzikal odaklı değil. O yüzden Broadway müzikalleri gibi çok fazla müzikal yapılmıyor. İşte ‘Alice’, bu kan akışını hızlandıracak. Zorlu’da böyle bir şey yapıyor olmak iki misli daha önemli. Çok şanslıyız bence. Benim hayatım yeteneklerle geçiyor, bir nevi yetenek avcısı sayılırım. Serenay’ın yeteneğinden hiç kuşkum yoktu. Ama bir artısı da var. Çok çalışkan ve son derece disiplinli. Bu çok az bulunur bir şey. O yüzden çok hızlı ilerleyebilir. Bu sene ‘Alice’i yapacak, bir sene sonra onu çok daha ilerlemiş göreceğime inanıyorum. Doğal bir dans algısı var. Ne zaman nerede duracağını, ne şekilde kendisini taşıyacağını biliyor. Küçük yaşta belki dansa başlasaydı dansçı olurdu. Müzikalde bütün oyuncular birbirinden yetenekli.

TİYATRO KÖKENİM YOK, DANSÇI DEĞİLİM, ŞAN EĞİTİMİ DE ALMADIM AMA ÇOK ÇALIŞTIM

Ne kadar eğlendiniz çalışırken?
– Çoook. Böyle bir ekiple aksi mümkün değil.

En çok nede zorlandın?
– Dediğim gibi, ben sahneye çıkmadım daha önce. Tiyatro kökenim yok, dansçı da değilim. Çok çalışmam gerekti, ben de elimden geleni yapmaya çalıştım. Bu kadar insanın güvenini boşa çıkarmayayım diye.

GERÇEK OLAMAYACAK KADAR GÜZEL RÜYA



Herkes senin çalışkanlığından söz ediyor…
– Sağ olsunlar. Benim için Alice gerçek olamayacak kadar güzel bir rüya. Tabii ki elimden geleni yapacağım, böyle bir şans verilmiş bana.

Ben senin dans eğitimin olduğunu sanıyordum. Özellikle de ‘Fi’de gördükten sonra… 40 yıllık dansçılara taş çıkarıyordun.
– Teşekkür ederim ama ciddi bir dans eğitimim yok. Antalya’da yaşadığım dönemde voleybol oynuyordum, voleybol antrenörüm bir dans okulu açmıştı. Daha çok Latin dansları ağırlıklı. Orada bir çekirgelik dönemim olmuştu. Ama ciddi bir eğitim değil tabii.

Doğal bir yeteneğin var o zaman…
– İlk kez ‘Fi’de fark ettim. Beyhan Murphy’nin İstanbul Modern Dans Topluluğu, kısa sürede çok sıkı bir eğitim verdi. Şahane bir ekip.

Oyunculuk peki?
– Güzel Sanatlar Lisesi mezunuyum, tiyatro bölümü. Konservatuvarlı değilim.

Cesaret mi, çalışkanlık mı seni daha çok tanımlayan özellik?
– Cesur kararlar almak galiba benim işim! Seviyorum. Ama hiçbir şeyi şansa bırakmam. Kesinlikle çok çalışırım. Çalışmadan hiçbir şeyin olmayacağına inanıyorum. Yetenek herkeste olabilir ama kalıcı olabilmek için çalışmak şart.

İnsanlara umut veren, karamsar olmayan bir projede yer almak istemişsin. Neden?
– Çünkü bu ülkenin bir genci olarak, zaman zaman çok umutsuz hissettiğim dönemler oldu. Bizim yaşımızdaki insanlar için bu ülkede çok fazla şey yapılmıyor. Bu projenin ana cümlesi benim için şu: “Öyle bir iş olsun ki, herkes o gece hayatının en güzel gecesini geçirsin. Tasalarını, dertlerini unutsun!” Hani bazı filmler izleriz, bittiği zaman öyle bir enerji gelir ki üzerimize, bir şeyler yapmak, üretici olmak isteriz. Gider bir enstrüman çalmak için kursa yazılırız. İşte öyle bir şey olsun istedim.

Bu müzikali izleyince ne öğreneceğiz?
– “Korkma! Yaşa sadece, bırak kendini olayların akışına. Her şey seninle ilgili hayatta. Yarattığın korkuların da ilgili… Onları sen yaratıyorsun, yok da edebilirsin!”

MALZEME OLMAYI SEÇMEZSEN MALZEME OLMAZSIN!


Üç yıldır Kerem Bursin’le güzel giden bir ilişkin var. Sen magazine bulaşmayan, skandalları olmayan oyuncusun. Bunu nasıl başardın?
– Daha mesleğimin başlarındayken bunu çok kontrol edemiyordum ve zaman zaman kendimi istemediğim durumlar, haberler içerisinde bulabiliyordum. Oldu yani. Bunun böyle gitmesine izin verip vermemenin benim elimde olduğunun bile farkında değildim. Ama sonra farkına vardım.

Nasıl?
– Haber yapacakları yere gitmeyebilirsin. Bu senin tercihin. Ya da gidersin, ‘malzeme’ olmayı seçmezsin. Sana rağmen haber yaptıkları da oluyor. Ama bu kadar yıldan sonra mesela beni çok iyi tanıyorlar. Onlar da kimin malzeme olup olmayacağını biliyorlar. Mesela benimle ilgili bir şey olunca arayıp soruyorlar. “Böyle bir şey var mı?” diye. Bunu da zaman içinde karşılıklı sevgi ve saygıyla geliştirdiğimizi düşünüyorum. Ben hiçbir zaman ‘ulaşılmaz sanatçı’ imajı çizmedim. Devir artık öyle bir devir değil. Sosyal medya öyle bir halde ki, hepimiz çok ulaşılırız. Böyle net olduğun zaman, insanlar senin hayatına ve yaşama biçimine saygı duymaya başlıyorlar.

Özel hayatınla ilgili haber yapılmıyor mu?
– Yapılıyor. “Evlenecekler… İlişkileri bitiyor mu? Ne zaman çocuk yapacaklar?” Ama herkes için böyle. Bunlara açıklama yapmak başka bir gündem yaratıyor. Yapmıyorum o yüzden. Evlenme derdim de yok. 27 yaşındayım henüz, niye olsun? Ben biraz hayatın akışıyla gitmeyi seven biriyim.

ANNEM BENİM DESTEĞİM, ROL MODELİM

Sizinki bir anne-kız hikâyesi mi?
– Evet. Aramızda 20 yaş fark var. Bizi gören anne-kız demez. İlişkimiz de öyledir, çok arkadaş gibi.

Adı ne annenin?
– Ümran. Dünya tatlısı bir Yay burcudur. Upuzun boylu bir kadın. Saçlarını tamamen beyaza bıraktı şimdi. Çok güzel, çok özgür bir ruh. Güçlü bir kadın. Hayatımın önemli sembollerinden, rol modelim.

Tek çocuk musun?
– Evet.

Annenle babanınki nasıl bir aşk?
– Maalesef çok uzun soluklu olamamış, ben 7 yaşındayken ayrıldılar. Babam Ankara’da yaşıyor.

Neci?
– Emekli. Bir evliliği var. Annemle babam boşanınca çok kolay bir hayatımız olmadı. Annem bir sendikada çalışıyordu. Sonra sendika iflas etti. Bizim de toparlanıp artık ne yapacağımıza karar vermemiz gerekti.

Sen kaç yaşındayken Antalya’ya taşındınız?
– Orta 1. O zamana kadar her sene ev değiştirdik. O yüzden de değişikliğe alışıp bir süre sonra yine değişimi ister ve bekler oldum. Antalya’ya taşınmak bana iyi geldi. Annemle yaşam mücadelesi verip ayaklarımızın üzerinde durmaya çalıştığımız bir dönemdi. Orada sağlamlaştı ilişkimiz.

HAYAT BANA MESAJ GÖNDERDİ



Çocukken hayallerini süsleyen neydi?
– Görsel bir şeyler yapmak istediğimi biliyordum. İki kadın olduğumuz için bir an evvel meslek sahibi olmak istiyordum. Anneme destek olmam gerekiyordu. Ve öyle bir şey oldu ki, sanki hayat “Senin bunu yapman lazım!” dedi bana, Allah’ın Antalya’sında beni bir film setine çağırdılar.

Neydi o film?
– ‘Şaşkın’ diye bir sinema filmiydi. Sonra ‘Plajda’ diye yine Antalya’da başka bir film çektiler. Ardından “Sen İstanbul’a gelsene!” dediler. Annem ilk günden beri hep yanımdaydı. Birlikte oturduk, düşündük. Dedik ki “Herhalde bunun böyle olması gerekiyor! Bakalım bu macera bizi nereye götürecek!” Bir hafta içinde İstanbul’a taşındık.

Annen bir tür menajerin gibi mi?
– Değil ama gerçekten en büyük desteklerimden biri. Önemli kararları verirken o kadar mühim ki, arkanda sana yüzde 100 güvenen birinin olduğunu bilmek… “Okulunu bitirmeni tercih ederim ama hayat tüm bunları bu kadar erken önüne çıkardıysa bir bildiği vardır, ben sana güveniyorum!” dedi. Tüm bunlar olurken daha lisede bile değilim.

Güzelliğin yeteneğinin önüne geçiyor mu?
– Yok. Hiç böyle bir endişem olmadı. Ama insanlar ister istemez dışarıdan böyle bir önyargıyla yaklaşabiliyorlar. O yüzden de ben hep çok çalıştım. Onların cepte hazır zannettikleri şeyi hak ederek aldığımı göstermeye ve anlatmaya çalıştım.

EFSUNLU SERENAY

Efsunlu olduğunu söylüyorlar, doğru mu?
– Ne güzelmiş böyle demeleri! Biraz içimdeki enerjiden dolayı galiba. Bir şeye inancım varsa, karşı tarafı ikna edebiliyorum o enerji ve yüzde 100 adanmışlıkla.

İki oyuncunun birlikte olması nasıl bir his?
– Birbirimize karşı daha anlayışlı olabildiğimizi düşünüyorum. Zor bir iş yapıyoruz çünkü. Stresi, yorgunluğu hiçbir şeye benzemiyor.

EGOMU TERBİYE ETMEYE ÇALIŞIYORUM



Egolu olman lazım ama ben sende ego hissetmiyorum, nasıl olabiliyor?
– Çünkü egomu terbiye etmeye çalışıyorum her gün!

Evde iki tane olunca ne oluyor bu egodan?
– Bazen yükseldiğimiz oluyor ama bir şekilde birbirimizi yatıştırıyoruz.

İngilizce mi konuşuyorsunuz evde?
– Yarı İngilizce yarı Türkçe. Ben aslında onun Türkçesini iyileştirme çabasına girmiştim. Ama sonra o benim İngilizceme daha faydalı olmaya başladı!

Hem seksi hem masumsun. Farkında mısın bunun?
– Farkında değilim, hayır.

KADINLIĞIMDAN UTANMIYORUM

Seksi olmak için özel bir çaba sarf ediyor musun?
– Etmiyorum ama kadınlığımdan da utanmıyorum tabii ki. Ama bağıra bağıra da altını çizmiyorum.

Peki masum görünmek için özel bir çaba sarf ediyor musun?
– Hayır ama içimdeki masumiyeti kaybetmemek için uğraşıyorum.

Kendini bulman ne kadar zaman aldı?
– Her gün buluyorum galiba. Kendimi hiçbir zaman tamamlanmış hissedebileceğimi düşünmüyorum.

Yorum Bırak