Gerçekten de enerjisi yüksek. Ve müthiş bir ikna kabiliyeti var. Konuştukça konuşuyor, güzel konuşuyor.
Yorulmuyor. Ekrem İmamoğlu, Beylikdüzü Belediye Başkanı’ydı. “Orada yaptıklarım, yapacaklarımın teminatı!” diyor. Kendinden emin. Eşi de bir noktada söyleşimize katıldı, yarın onu da okuyabilirsiniz…
Nasıl gidiyor çalışmalar? İstanbul için hazır mısınız? Sokak sokak dolaşıyorsunuz, herkesle konuşuyorsunuz…
Aynen öyle yapıyorum. İnsanlarla buluşmadığım günler, benim için verimsiz günler. Çünkü ben sahada olunca kendimi rahat hissediyorum.
Bu seçimi alacak mısınız?
Kendime çok güveniyorum. Hislerime de güveniyorum. Şu andaki hissiyatım, alacağım yönünde. Heyecan var ama tedirginlik yok. Aksine bir rahatlık var. O rahatlığı bana veren de sahada aldığım elektrik.
Rakibinizin Binali Yıldırım olması, eski başbakan ve eski meclis başkanı olması gözünüzü korkutuyor mu?
Böyle bir göreve talipken rakibe göre pozisyon almak benim karakterimde asla yoktur.
Seçimi kazanma konusunda güvendiğiniz en önemli unsur ne?
Kişiliğim. İş yapma becerim. Çalışkanlığım. Bu şehre duyduğum tutku. Duyarlılığım. İnsanlarla diyalog kurma ve onlarla ortak iş üretme konusunda da meziyeti yüksek bir insanım.
Siz çok iyi olabilirsiniz. Ama temsil ettiğiniz partide sular bir türlü durulmuyor. Bu sizi etkiler mi?
Ara sıra sıkıntılarımız oluyor, bu doğru. Çünkü biz bu anlamda refleksleri esnek bir partiyiz. Katı kuralları olan ya da kişilerin iradelerinin çok fazlasıyla zapt edildiği bir parti değiliz. Bir de şu var: İstanbul’u yaşayan insanlar, bu şehri kimin yöneteceğine bakıyorlar. Parti içi meselelerimizle çok meşgul olmuyorlar. Bir güven duygusu gelişti aramızda. Süreci tamamlayabileceğimize olan kanaatim tam.
Beylikdüzü’ndeki 350 bin kişiye sorsak, hangi sıfatlarla sizi anlatırlar?
Güler yüzlü derler, çalışkan derler, samimi derler, dürüstlüğümden de söz edebilirler. Ama en önemlisi, enerjisi yüksek derler. İstanbul için genç ve enerjisi yüksek bir başkan gerekiyor.
ADİL BİR KENT OLACAK
Beylikdüzü’ne kazandırdığınız en önemli 5 şey ne?
“Daima mutlu, daima özgür” diye iki kavramı belirledik ve onlar için çalıştık. Gerçekten de Beylikdüzü’nde müthiş bir huzur var. Aynı zamanda Beylikdüzü’ne kattığımız eğlenceli bir kent konsepti var. Kültür-sanat da öncü durumda. Dahası yeşil bir şehir oluştu. Beylikdüzü İstanbul’un en çok yeşil alanına sahip ilçelerinden.
İstanbul’a kazandırmayı düşündüğünüz 5 şey ne?
En başta adalet. Adil bir kent olacak İstanbul. Bu kavramı çok önemsiyorum çünkü İstanbul’un adil olmadığını Sayın Cumhurbaşkanı bile belirtti. 14 ilçeyi “kaymak tabakası” olarak tanımladı. CHP’nin yönettiği ilçeleri kastediyor. Eğer gerçekten kaymak tabakası varsa, adil bir kent değil İstanbul, bu da 23 yıllık yönetimin yanlışı. Görevi ben devralırsam adil bir kent olacak. Tüm yaşayanlarına eşit fırsatlar tanınacak. Birincisi bu. İkincisi, kentin yaratıcı unsurlarını öne çıkaracağız. İstanbul’un yaratıcı bir kent olmasını istiyoruz. Bu birçok şeyi tetikleyecek. Önemli bir turizm ve ticaret merkezi olmasını mesela. Aynı zamanda İstanbul’un güzel insanlarının yaratıcı kimliklerini tetikleyecek. Ne verirseniz toplum onu alıyor. Beylikdüzü’nde bir kütüphane vardı, şimdi 13 tane var. Ve aileler eğitimde birbiriyle yarışıyor. Bir gençlik senfoni orkestrası kurduk mesela, 100’ün üzerinde gencimiz burada performanslarını sergiliyor, binlercesi de kuyrukta. Siz gençlerin yaratıcı olmalarını sağlayan ortamlar sağlarsanız -ki bu da eğitimle, kültürle, sanatla oluyor- geri dönüş alıyorsunuz. Biz Saraçhane Belediye Binası’nı “Kültür Gençlik ve Kütüphane Merkezi” olarak değiştireceğimizi söyledik, ki Türkiye’nin en büyük kütüphanelerinden birisi olacak, hükümet de Rami Kışlası’nı kütüphane yapacağını açıkladı…
Sizden mi ilham aldılar?
Umarım öyle olmuştur. Ben şuna inanıyorum: Bu şehre sunduğunuz her şeyin karşılığını alabileceğiniz enerjisi yüksek bir nüfusu var. Dünyanın nüfus olarak en genç kentlerinden biri İstanbul ama geleceğiyle ilgili umudu da bir o kadar geriye düşmüş. Biz, umutları arttırıcı mekânlar, ortamlar sağlamak, doğayla barışık bir kent yaratmak istiyoruz. Yani adil bir kent, yaratıcı bir kent, yeşil ve doğayla barışık bir kent!
İSTANBUL’A İHANET ETMEM, EDİLMESİNE DE MÜSAADE ETMEM
İnsanların taleplerini dinleyip onları yerine getirmek istediğinizi söylüyorsunuz…
Elbette! Zaten zeki bir insan aksini düşünmemeli. Bu çağdaki belediyeciliğe ben “21. yüzyıl yerel yönetim anlayışı” diyorum. İletişimin çok hızlı olduğu, anında yüz binlerce insana soru sorup yüz binlerce insandan anında cevap alabileceğiniz bir çağda yaşıyoruz. Dolayısıyla akıllı, zeki bir yönetici, vatandaşları da sürecin içine katar. Buna aynı zamanda demokrasinin de güncellenmesi diyebiliriz. O anlamda ben kendimi “şehrin moderatörü” olarak tanımlıyorum. Şehrin her insanını sürecin içine katan, işlerini kolaylaştıran, hata risklerini azaltan biri olmak istiyorum…
Yani İstanbul’u birlikte yönetmekten söz ediyorsunuz…
Evet… Kesinlikle ortak akılla birlikte yönetmek! Ben bunu en üst seviyede ilçemde yapmaya çalıştım, hata riskim çok azaldı. Ve sürecin içine insanları katınca, aidiyet duygusu yükseliyor. Herkes bir projeyle ilgili, “Bu benim parkım!” demeye başlıyor.
0-4 yaş arası 1 milyon 170 bin çocuk için ne yapacaksınız?
Bu rakamı söylediğimde insanlar ürküyor. “Ya var mı İstanbul’da bu kadar gerçekten çocuk?” diyorlar. Dünyada bu kadar çocuğun olduğu bir kent daha yok. Hele hele 5-9 yaşı da kattığınızda, sayı 2.5 milyona yakın. Dolayısıyla bu çocuklar için yapacaklarınız bana göre geleceğini düşünen bir belediye başkanı için en mega, en çılgın proje! Bugüne kadar onlarla ilgili ne yazık ki pek bir şey yapılmamış. Kurumlar birbirine havale etmiş. Biz bu anlamda çocukları, anneleri ve aileleri çok önemseyeceğiz. Kreş meselesini çok önemsiyoruz, çünkü neredeyse her 8 çocuktan ancak sadece biri okul öncesi eğitim alabiliyor. Bunu değiştirmek lazım, annelerin hayatını kolaylaştırmak lazım. Bu arada 18-25 yaş arası 350 bin gencin de bu şehirde okumadığını tespit etmiş durumdayız. Yani eğitim almamışlar, meslekleri yok, işsizler. Yani şehre isyan eden 350 bin genç var.
Onlara yönelik projeleriniz de var mı?
Öncelikle eğitim vermek zorundayız, meslek edindirmek zorundayız. Bu gençleri, fast food’ların önünde akşama kadar oturup bu şehre isyan eden genç güdüsünden çıkartıp sağlıklı bir genç nüfus yaratmak zorundayız. Bu da bir eğitim seferberliği aslında. Hepsini yapacağız.
Flörtöz bir kişilik misiniz? İstanbul’la flört edebilecek misiniz? Ona sevgiyle yaklaşabilecek misiniz?
Ben zaten hayatta karşı tutkulu bir insanım. 27-28 yıldır Beylikdüzü’nde yaşıyorum. Yaşadığım yere tutkum, sevgim yüzünden belediye başkanı oldum. Yine o tutku yüzünden eşimle evlendim. Ne yaptıysam hayatta tutkuyla yaptım. Yaşadığı kentle flört etmeyen, o kenti hissetmeyen biri, o şehrin başkanı olmamalı. Çok kolay yanlış yapar. Çok kolay ihanet eder. Çok kolay terk eder. Ben öyle değilim. İstanbul’a ihanet etmem, edilmesine de müsaade etmem.