Lisa Çalan 31 yaşında… Yönetmen, senarist, oyuncu ve sanat yönetmeni. Ortadoğu Sinema Akademisi Derneği üyesi. Beş yıllık kariyerinde bir kısa filme imza atıyor, çok sayıda uzun metraj film, belgesel ve dizi projesinde yer alıyor. Bundan dört yıl önce, HDP’nin Diyarbakır mitinginde patlayan Allah’ın belası bomba ile iki bacağını kaybediyor. 12 ameliyat geçiriyor, müthiş zor zamanlar ama asla pes etmiyor. Avustralya’da bacaklarına protez takılıyor, oradan yürüyerek dönüyor. Ondan bugüne kadar hiç duymadığım bir kavram duydum; bir fetiş, bir saplantı: ‘Devotee’. Ampute erkeklerden ve kadınlardan hoşlananlara ‘devotee’ deniyormuş. Bunu nereden mi biliyor? Yaşadıklarından, başına gelenlerden…
2015’te Diyarbakır’da bir mitinge gidiyorsun, bomba patlıyor ve iki bacağın yok! Bu nasıl bir travma?
– E zor. Hayatın elinin altından kayıyor, tamamen değişiyor. Ama bir taraftan da biz coğrafya olarak bu hallere alışığız. Bildiğimiz, duyduğumuz hikâyeler bunlar. Bombalar patlıyor, insanlar hayatlarını yitiriyor; bombalar patlıyor, insanlar enkaz haline geliyor… Hep başkasının başına geliyordu. Bu sefer benim başıma geldi! Tabii ki kimse kendini o karede hayal etmez. Kendi iki bacağının yok olacağını düşünmez. Travma meselesine gelince… Açıkçası kendi yasımı tutamadım.
Nasıl yani?
– Fırsatım olmadı. Benim başıma gelenlerden sonra IŞİD’in bombaları patladı bu ülkede. Bir sürü benzer, acılı durum yaşandı. İki bacağını kaybetmekten daha kötü halde olanları gördük. Bu silsilede hem psikolojik hem fiziksel olarak o kadar zarar görmüş insan var ki… Çok ağır hikâyeler… İnsan kendi acısından utanıyor! Başkalarını düşünmek, onların acısını kalbimde hissetmek belki de farkında olmadan beni tedavi etti.
‘Kaşına, gözüne vuruldum’ demek gibi bunlar da benim protezime vuruluyor
HİÇ ‘NEDEN BEN’ DEMEDİM
Bacaklarını kaybettiğini ne zaman, nasıl fark ettin?
– Bombanın patladığı an. Patlama oldu, iki saniye sonra kafamı kaldırdım ve bacaklarımın olmadığını gördüm. Her şey saniyeler içinde oldu ama bana saatler gibi geldi. Kalkayım dedim, kalkamadım.
Nasıl oldu da bayılmadın?
– Hiç bayılmadım. Zaten bayılsaydım, hayatımı kaybedecektim. Hep ayık durmaya çalıştım. Çok fazla kan kaybediyordum. Kendimi bıraksaydım, bilincimi yitirecektim.
İnsan o anda şöyle düşünüyor mu: “Bacaklarımı dikecekler, tekrar normale döneceğim.”
– Yok öyle değil. Bir vahşet yaşanıyor o anda, orada. O vahşeti anlatabilecek pek bir kelime yok. Bir bomba patlıyor ve film sahnesinde olduğunu düşünüyorsun. Önce algılayamıyorsun, “Savaş mı başladı, n’oldu?” diyorsun. Sonra farkına varıyorsun bir bomba patladığının. Çok sonra dediğim, bir-iki saniye sonra ama zaman kavramı farklı, saatler geçmiş gibi.
N’oluyor o sırada? Gözlerin nelere tanık oluyor?
– Yüzler… Binlerce yüz. İfadeler… Toz bulutu… Acının yüzlerdeki katılaşmış hali… Şaşkınlık… Ağıt yakan insanlar, etrafta koşturanlar… O anda “Evet bir bomba patladı ve ben de buradayım, tam içindeyim her şeyin!”i anlıyorsun.
Yalnız mıydın?
– Yanımda arkadaşlarım vardı ama ben o sırada miting alanı içinde başka bir yere geçiyordum. Tam da bombanın patladığı yere gitmişim. Binlerce insan vardı. Bir an sıkıştık, hareket edemedik. İşte o arada bomba patladı.
“Neden ben?” dedin mi?
– Yok, hayır. Hâlâ “Neden oradaydım? Olmamalıydım!” demiyorum. Benim başıma gelmese bir başkasının başına gelecekti. Ben ya da bir başkası ne fark eder ki? Bir katliam gerçekleştirmeye çalıştılar. Hepimizin canına kastetmeye çalıştılar. Bana karşı yapılmış bireysel bir şey değildi yani.
Peki başına bu felaket geldikten sonra neler yaşadın?
– Çok uzun süreli bir tedavi süreci yaşadım. Halen devam ediyor. İlk ameliyatlarımı Diyarbakır’da oldum. Bacaklarım patlama esnasında parçalanmıştı. Protez kullanabilmem için sokete uygun hale getirilmesi gerekiyordu. Bunun için önce revizyon ameliyatı oldum. Sonra Almanya’ya gittim. Beş ay protez uygulaması gerçekleşti ama başarısız bir süreçti. İşler yolunda gitmedi. Tekrar Türkiye’ye geldim, bu sefer Ankara’daki bir protez merkezine gittim. Ama artık bacaklarımda daha da büyük sorunlar vardı ve yeniden ameliyat olmam gerekti. Her iki bacağımdan ikişer kere oldum. Ama ne yazık ki bacaklarımın artık sokete girme şansı kalmamıştı. Bu bir daha hiç yürüyemeyeceğim anlamına gelebilirdi.
BENİ VAR EDEN ŞEY İKİ BACAĞIM DEĞİL
N’aptın peki?
– Bir problem varsa seçenekleri koyarım ben önüme. O seçeneklerden biri de implant ameliyatıydı. Çok çok zor bir ameliyat. Hayati tehlikesi var. Avustralya’da bunu yapan bir doktor var, ona yazdım. Yanıt verdi. Ama tam dokuz ay yazıştık. Evraklar gitti, geldi. Ondan sonra beni o ameliyata almaya karar verdi. Çok zor bir süreçti, üç ay orada kaldım ama yürüyerek döndüm! Hâlâ devam eden komplikasyonlar var. Ama en azından şu anda sandalyeden bağımsız bir hayatım var. Ağrılarıma rağmen sandalyeyi hiç kullanmıyorum.
Müthişsin…
– Teşekkür ederim. “Bu ameliyatta ölebilirsin!” diyenler oldu. Her şeyi göze aldım ve yürüyerek döndüm. Benim doğamda var, sorun varsa baş ediyorum. Başka türlüsünü bilmiyorum. Bir de çok önemli bir şey öğretti bu deneyim bana: Estetik bir kaybın dışında bir şey değil aslında başıma gelen. Ben iki bacaktan ibaret değilmişim. Yani beni var eden şey iki bacağım değilmiş. Düşüncelerim, felsefem, duruşum, kadınlığımmış. Hep bu açıdan baktım. Belki de bu yüzden güçlendim. Bacaklarım yok diye çekinmedim, her şeyi yaptım. Sokağa çıkmaktan asla vazgeçmedim.
Olayın üzerinden üç yıl geçti. Önceki Lisa ile şimdiki Lisa arasında ne fark var?
– Hayata bakışım değişti. Eskiden empati kurabileceğimi düşündüğüm noktalarda aslında empatiden ne kadar uzakta olduğumu fark ettim. Her konuda empati duygum çok arttı. Daha güçlüyüm, daha dirençliyim. Daha çok akıl yürütüyorum. Ortada bir sorun varsa nasıl çözmem gerektiğine bakıyorum. Ama sorunla boğuşmuyorum. Şu anda da önümde yine riskli bir ameliyat var. Tarihini bekliyorum. İnşallah her şey iyi olacak. 12. ameliyatım ama pes etmeye hiç niyetim yok.
‘Kaşına, gözüne vuruldum’ demek gibi bunlar da benim protezime vuruluyor
TÜRKİYE’DE ENGELLİLERİN HAYATI MÜCADELE
Hayatının her anını yardımsız sürdürebiliyor musun?
– Tedavi sürecinde ablam yanımdaydı. İki yıl Ankara’da birlikte yaşadık. Sonra Diyarbakır’a dönme kararı aldım, 3-4 aydır Diyarbakır’da yaşıyorum. Bir ev kiraladım. Tek başıma yaşıyorum. Yeğenim gelip gidiyor, ona yemekler yapıyorum, filmler izliyoruz. Tabii ki ülkemizde sokaklar uygun değil, dışarı çıktığımda hep yardıma ihtiyacım oluyor. Kaldırımlar, rampalar yüksek, merdivenler hep bela. Bu ülkede ne tekerlekli sandalyeli biri ne de protezli biri tek başına dışarıda yürüyemez. Toplu taşımaya binemez. Maalesef ülkemizde empati de yok, anlayış da yok. Bu sokağın her yerine yansıyor. Hastanelere, alışveriş merkezlerine… Sürekli kavga ederken buluyorum kendimi. Ya asansör için ya merdiven için ya da bir mekânın klozetinin rampası olmadığı için.
Sonuna kadar da haklısın.
– Türkiye’de engelli olmak, ampute olup bağımsız kalmak çok zor. Şimdiye kadar kendimi sokaklardan mahrum etmedim ama herkes bu gücü kendinde bulamayabilir. İnsanlar genellikle evlerine çekiliyor.
Tüm bu yaşadıklarından kaç tane film çıkar…
– Kesinlikle! İyileştikten sonra atacağım her adım sinema için olacak.
BU SORUYA FREUD’UN CEVAP VERMESİ GEREKİYOR, BENİ AŞIYOR!
Başına gelen felaketle birlikte yeni bir ‘fetiş’ keşfetmişsin… Nedir ?
– Devotee.
Nedir devotee?
– Ampute kadın veya erkeklerden hoşlanan insanlara deniyor. Devotee’nin ne olduğunu ben de bu son iki yılda öğrendim.
Nasıl öğrendin?
– Sosyal medya üzerinden gelen mesajlar ve teklifler sayesinde! Önce anlayamıyordum, ayaklarımın çok seksi olduğunu, bacaklarımın çok güzel olduğunu yazıp duruyorlardı. Beni motive etmek için böyle şeyler yazdıklarını düşündüm önce. Ama sonra birinden itiraf geldi: “Ben devotee’yim! Ampütasyona uğramış kadınlardan hoşlanıyorum! İlgimi çeken şey tekerlekli sandalyede oturuyor olmanız” dedi. Hatta daha cüretkâr bir şekilde, “Protezlerinizi takmasanız daha da seksi olursunuz!” diyen oldu.
N’aptın peki? Şaşırdın mı, sinirlendin mi? Tepkin ne oldu?
– Tabii ki sinirlendim. Bazı kadınlarda değiştirip dönüştürme durumu vardır ya, ben de karşımdakinin düşüncesini değiştirebilirim sandım. Ama çok sonra anladım ki benim bu durumda yapabileceğim bir şey yok. “Kaşına, gözüne vuruldum” demek gibi, bunlar da benim sandalyeme, protezime vuruluyor.
Ama sandalyeye değil sana vuruluyor. Bacağının olmamasına…
– Evet. Bacağım yok, amputeyim ve tekerlekli sandalye kullanıyorum. Fetişizm burada devreye giriyor. O bu duruma çok hayran. Haz duyuyor.
Proteze mi fetişizm duyuyor?
– Hem canlı olmayan protezime hem de benim sandalyedeki tamamen bacaksız halime… İki ayrı devotee var. Ve bunun belli farklı aşamaları var. Bazıları tamamen felçli bedenlerden hoşlanıyor. Derecesine göre ayırmışlar. Bana uçak bileti yollayıp aldırmak isteyenler oldu. Bu yüzden Twitter hesabımı kapattım, Instagram kullanıyorum ama bu tür mesajları anlamazlıktan geliyorum.
Altında yatan neymiş? Bunun bir açıklaması var mı?
– Valla buna Freud’un cevap vermesi gerekiyor, beni aşıyor!