BİRAZ sanat hepimize iyi gelir. Size bir film tavsiye etmek istiyorum. Bir sinema filmi. Adı ‘Çınar’. Mutlaka izleyin. Gününüz, haftanız aydınlansın. Ortalıkta bir sürü olumsuz şey yaşanırken, bu film ruhunuza iyi gelecek. Ama çok ağlayacaksınız, haberiniz olsun. Filmin yapımcısı ve yönetmeni Mustafa Karadeniz’le röportaj yapabilme fırsatı buldum, çok mutluyum.
En kısa zamanda annesiyle de tanışmak istiyorum, şimdi sizi bu güzel filmin yaratıcısıyla baş başa bırakıyorum…
– Sizi çok tebrik ediyorum. Vizyona yeni giren filminiz “Çınar” müthiş. Dünyanın her tarafından da ödüller topluyor. 15 ülkede gösterildi, birçok ödül aldı. Nasıl hissediyorsunuz?’
Harika! Bu filmi yapmak benim için inanılmaz bir şey oldu. İnsanların yüreğine dokunabildiğimi hissettim. Hem bir engelli olarak kendi yaşadığım zorlukları herkese anlatabilme şansı buldum, hem de 3 yıllık emeğimi vizyonda gördüm. O kadar güzel geri dönüşler alıyorum ki, çok mutluyum…
– Filmin hikâyesi de kendisi de muhteşem! Bu filmin ne kadarı sizin hikâyeniz?
Bu film, yüzde 100 gerçek. Yüzde 70’i benim hikâyem, yüzde 30’u da Sarıkamış’ta gerçekten yaşanmış bir hikâye. Ben 1.5 yaşında çocuk felci geçirdim. Annem beni önce Sarıkamış’ta, sonra Ankara’da yağmurda, çamurda, dondurucu soğuklarda okula getirip götürdü. İlkokul 1’inci sınıftan 5’e kadar sırtında taşıdı. Bana hep inandı. Sır aslında bu: Hayatta size inanan biri olması! O kişi benim güzel annemdi, bana sonsuz destek oldu…
– Siz bu filmi annenize minnet borcunuzu ödemek için mi çektiniz?
Tabii ki sebeplerden biri bu. Ama aynı zamanda bu film, diğer engelli dostlarıma ve ailelerine örnek olsun istedim. Ne mutlu bana ki annem, Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde benimle beraber izledi filmi. Her seferinde de aynı duygusallığı yaşadı, gözlerinden yaşlar boşandı…
DOYURDUĞUN ÇOCUK MU?DOĞURDUĞUN ÇOCUK MU?
– Siz kendi hikâyenizle farklı bir hikâyeyi birleştirdiniz, değil mi? Filmde engelli çocuğun hastanede karıştığı ortaya çıkıyor. Anne-baba da hangi çocuğa aile olacaklarını bilemiyorlar. Emek verdikleri engelli çocuğa mı? Yoksa hiçbir sağlık sorunu olmayan biyolojik çocuklarına mı? Siz ne anlatmak istediniz?
Aslında dünyanın birçok yerinde, mesela Hindistan’da, Japonya’da, Türkiye’de benzer yaşanmışlıklar var. Hastanede çocuklar karışıyor. İki aile için de çok zor bir durum. Çünkü biri doğurduğunuz, diğeri doyurduğunuz çocuk. Benim amacım insanlara, “Böyle bir durumda kalsalardı ne yaparlardı”yı sorgulatmak. Genelde aileler doyurup, büyüttüğü çocuğu tercih ediyor. Ben bir adım ileri gidiyorum, soruyorum: “Peki emek verdiğiniz, doyurduğunuz çocuk bir engelli olsaydı yine de onu mu seçerdiniz?”
– Siz ne yapardınız?
Emek verdiğim çocukla hayatıma devam ederdim tabii. Çünkü onunla ağlayıp, onunla gülüyorsunuz. Hastayken onun başında bekliyorsunuz. Çok güçlü bir bağ oluşuyor aranızda. “Engel” denilen şeyin de bir önemi kalmıyor…
ANNEM BENİ SIRTINDA TAŞIMASAYDI BUGÜNLERE GELEMEZDİM!
– Ne yapsanız annenizin hakkını ödeyemez misiniz?
Asla! Annelerin emekleri bence ödenemez. Hele bir de benim annem gibi çocuğuna daha fazla emek vermesi gereken bir anneyse…
– Şu an olduğunuz insan olmanıza sebep anneniz mi?
Kesinlikleeee annem! Eğer o bana inanmasaydı, sırtında taşımasaydı, ameliyatlarımdan sonraki zor süreçlerde yanımda ve yüreğimde olmasaydı bugünlere gelemezdim!
– Annenizin ismi de Çınar, oğlunuzun da… Bu filmin adı da Çınar… Bu filmin kariyerinizdeki yeri ne?
Ben aslında reklam ve klip sektöründen geliyorum. Bu ilk yönetmenlik deneyimimdi. Bu filmden sonra 4 tane çok önemli filmin yapımcılığını yaptım, onlar da önümüzdeki yıl gösterime girecek. Hepsi bu filmimin çıkışıyla başladı. Bu film bana şahane kapılar açtı diyebilirim!
FİLMİ ÇOK ZOR ŞARTLAR ALTINDA ÇEKTİK, -37’Yİ GÖRDÜK, KURTLAR TARAFINDAN KOVALANDIK
– Sağlığınız şu an ne durumda?
Engelim devam etmekte. Ama çok şükür tüm işlerimi kendim halledebiliyorum. Böyle yaşamayı öğrendim. Zorluklar karşısında güçlü olmayı öğrendim. Hatta bu kadar zor bir filmi bile çekebildim!
– Bu filmi hangi şartlarda çektiniz?
Çok ama çok zor şartlar altında! 3 yıl çalıştık, 5 kere Kars’a gittik, 25 köy gezdik. Erkek başrolün hem ata binmesi hem de şiveyi konuşması gerekiyordu. 50’ye yakın oyuncu arasından da baba rolünü oynayan oyuncumu buldum. Yüzlerce çocuk arasından çocuk oyuncumuzu buldum. Çıldır sahnelerinde eksi 37 dereceyi gördük. Kızak sahnesinde 3 kurt tarafından kovalandık! 20’ye yakın hastanelik vakamız oldu. Hem ben hem de ekibimiz için çok zordu. Bir de benim evde bekleyen 6 aylık bir bebeğim vardı. Ama başardık!
ENGELLİLER İÇİN SİNEMA OKULU AÇMAK İSTİYORUM
– Bir başka hayaliniz daha varmış…
Evet! Engelli bireylere yönelik bir sinema okulu açmak. Her sene 20’den fazla engelli bireye yönetmenlik, yapımcılık, senaryo, kurgu ışık, ses vs alanlarında eğitim vermek hayalleri kuruyorum. Çünkü gözünüzün görmemesi, senaryo yazmanıza engel değil! Ya da tek bacağınız olmadan yönetmen olabilirsiniz, kurgu da yapabilirsiniz. Her şeyi yapabilirsiniz. “Engel” diye bir şey yok aslında, engel kafalarda… Bunları aşmak da elimizde. Türkiye’de derneklerden ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan destek bekliyorum. Umarım bir gün başarırız…