Antalya’daki toplu cinsel istismarla ilgili bugün ikinci anne konuşuyor. 15’i de konuşmak için sırada. Siz düşünün rezaletin boyutunu… Beraat talebiyle tahliye kararından sonra o mağdur insanların sesi olmak gerekiyordu. Ben de onu yaptım. Ümidimiz adaletin yerini bulması!
Kızınızın başına gelenleri nasıl öğrendiniz?
Kızımda bir süredir bir tuhaflık seziyordum. Durgundu ve çok sıkıntılı görünüyordu. Belli ki bir derdi vardı. Bir cuma akşamı dedi ki bana, “Anne, sana bir şey söyleyeceğim ama sakın babama söyleme!”
O sırada 9 yaşında değil mi?
Evet. “Söyle kızım, ben senin annenim. Her şeyi anlatabilirsin bana!” dedim. Karşıma oturttum. Kızımın gözündeki bakışı unutmama imkân yok. Dedi ki “Kızacaksın bana, ne desen de haklısın. Ama sana anlatmak istiyorum. Artık içimde tutamayacağım!” “Anlat tabii” dedim. Birden ağlayamaya başladı. Katıla katıla ağlıyor karşımda. Sonra birden çözüldü, dedi ki “Öğretmenimiz, birinci sınıftan beri bizim özel bölgemizi elliyor. Kendi özel bölgesini bize elletiyor. Başka şeyler de yapıyor. Ayıp şeyler!” Ben tabii kulaklarıma inanamadım. Şok oldum. Ne yapacağımı şaşırdım. Öyle ayrıntılar anlatmaya başladı ki ne bilmesi ne de uydurması mümkün. Kızıma sarıldım. “Senin bir suçun yok, sana kızılacak bir durum yok!” dedim. Onu sakinleştirmeye, yatıştırmaya çalıştım. Ama tabii dünya başıma yıkıldı!
Bu anlattıklarınız çok korkunç, akıl dışı, izan dışı. Bir öğretmen nasıl yapar böyle şeyler küçücük çocuklara… Kimse yapamaz ama öğretmenler çocuklarımızı emanet ettiğimiz insanlar…
Evet, maalesef öyle. Nasıl büyük acılar çektiğimizi anlatamam. Bütün o mağdur aileler, çocuklar, anneler, babalar o günden beri perişanız. Düşmanım için bile böyle bir beddua edemiyorum. Kızım bunları anlattığında eşim uyuyordu. Bir yandan da kızım yalvarıyordu, “Babama söyleme n’olur!” diye. Korkusu da “Babam gider, adamı öldürür ve cezaevine girer!” Beni en çok üzen şeylerden biri de bu şerefsiz, iğrenç fantezilerine çocuklarımızı alet etmekle kalmamış, bu çocukların hepsini sindirmiş!
Nasıl?
Tehdit etmiş. “Bakın bu sınıfta olanları birilerine söylerseniz, babalarınız bana zarar verir. Ama onlar da cezaevine girer… Sizin yüzünüzden! Ve babalarınız size çok kızar! Çünkü rezil olursunuz, gazetelere çıkarsınız!” demiş. O alçak adam bir de “Sonunuz Özgecan gibi olur!” da demiş. Bu çocukları böyle korkutmuş. El kadar çocuklar zaten. “Çok iyi bir şey yaptın bana söylemekle” dedim kızıma. Onu sakinleştirdikten sonra alt komşumu çağırdım. Doğduğundan beri kızımın teyzesi gibi. Çok güvendiğim biri. Ona anlattım. “Ne yapacağım ben?” diye çırpınıyorum. Ondan akıl istedim. “Diğer kızları ve velileri yokla, bir de onlarla da konuş!” dedi.
Sonra?
Sonra, kızımı aynı felakete maruz kalan arkadaşlarıyla konuşmaya ikna ettim. Bir arkadaşını aradı ve telefonu megafona aldı. Biz hoparlörden dinliyoruz. Arkadaşına dedi ki “Ben anneme öğretmenin bize yaptıklarını anlattım. Annem bana hiçbir şey söylemedi. Kızmadı bile. Hatta ‘Bu senin suçun değil’ dedi. Bence siz de annenize söyleyin!” dedi. Bu şerefsiz, çocukların üzerinde öyle bir baskı kurmuş ki 9 yaşındaki çocuk bunu kendine mal ediyor, “Ben yanlış bir şey yaptım, suçlu olan benim!” zannediyor. Sonra ben telefonu aldım, kızımın arkadaşına “Bak yavrum” dedim, “Sizin hiçbir suçunuz yok. Siz daha küçücük çocuksunuz! Anlat annene. Kızmayacak sana…” Kız ağlamaya başladı. O da itiraf etti. Sonra annesi öğrendi. Annesiyle konuştuk. O da önce bir şok yaşadı. Ama bütün anneler çok yapıcıydı. Sonra başka bir anneye ulaştık, böyle böyle 17 anne daha olduk. Aramızda karar verdik: Biz bu işin peşine bırakmayacağız, bu sapığın hak ettiği cezayı alması için canla başla uğraşacağız.
Toplam kaç çocuk bu şekilde mağdur?
18 çocuk. Eski dönemlerle birlikte 25 oldu. Sınıfta istismara uğramamış kız çocuğu yok! Erkek çocuklara da şiddet uygulamış. Akıl alır gibi değil yani. Gerçekten yatacak yeri yok bu öğretmenin. Nasıl kıyar bu kadar çocuğa?
Sınıfın camlarını mı kapatmış?
Evet. İçeride olanlar görünmesin diye bir de öyle bir yönteme gitmiş. Dün konuştuğunuz anne de anlatmış, bizi en çok üzen, bu adam bir önceki dönemin velileri tarafından BİMER’e şikâyet ediliyor. Bir soruşturma geçiriyor. Ama olayın üstü kapatılıyor. Sonra göz göre göre, yine öğretmenlik yapmaya devam ediyor. Bizim çocuklarımızın hayatını kaydırdı bu şerefsiz! Ciğerim yanıyor. İçim yanıyor… (Ağlamaya başlıyor)
Kızınızın ruh hali nasıl?
Ağır bir travma yaşıyor. Psikolojik destek alıyor. Demiş ki, “Babanız da böyle şeyler istiyor. Bunlar normal şeyler. Anneleriniz de babalarınıza yapıyor. Siz de bana yapacaksınız!” Benim kızım da saf saf, “Babam annemden böyle şeyler istemez!” diye öğretmene çocuk aklıyla mektup yazmış. Masumiyetlerini çaldı bu adam ya! Kızıma rapor aldım. Babası hariç bütün karşı cinsi tehlike olarak algıladığı yazıyor rapordu. Ne kadar acı değil mi? “Anne” diyor, “Gözümü kapattığımda, üstüme hep karanlık bir şey geliyormuş gibi hissediyorum, korkuyorum!” Allah’ın belası pislik yüzünden kızımın psikolojisi altüst oldu. Bunlar şeytandan da beter! Şu an ilaç kullanıyoruz. Kaç tane ilaç değiştirdik, hiçbir faydası olmadı. Bakalım, yeni bir ilaca başladık. İnşallah bu son ilacı olur.
Neden sizce ayrı ayrı davalar açıldı, neden birleştirmediler?
Olayın üstünü kapatmak için birleştirmediler. Ben bu olayda Milli Eğitim’in de ihmalinin olduğunu düşünüyorum. Geçmişte böyle bir şikâyet geliyor. Bu şikâyetin normalde savcılığa intikal etmesi lazım. Ama Milli Eğitim’in kendi içerisine olay kapatılıyor. O yüzden de iş, toplu cinsel istismara kadar gitti! Olan çocuklara oldu. Ama hâlâ örtbas edilmek isteniyor. Ama inşallah olamayacak. Kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğiz.
Peki beraat talebiyle tahliye kararını duyunca neler hissettiniz?
Tarifsiz bir acı! Ve öfke! Kalbim söküldü sanki! Çocuklarımıza yapmadığı kalmamış, çocuklar anlatıyor, hâlâ deniyor ki “delil yetersizliği”. Affedersiniz ille de delinmesi mi lazım? Delil için bu mu lazım! Sapık, her şeyi yapmış işte. Bir de hâkime teşekkür etti çıkarken! Bizim, “Allah sizden razı olsun! Sizler gibi hâkimler var olsun!” diyeceğimiz yere, bu şerefsiz, hâkime teşekkür etti. “Verdiğiniz doğru karardan dolayı ediyorum!” dedi. Ben dayanamadım, o salonu inlettim. “Sen” dedim. “Buralardan kaçıyorsun! Allah’tan nasıl kaçacaksın? Eninde sonunda hesap vereceksin. Allah’tan kaçamayacaksın!” dedim.