Olayımız Kitlesel fonlama. Bir hayalin mi var? Hayalin için gerekli olan parayı, destekçilerinden küçük paylar halinde topluyorsun. Bu destek 100 lira da olabilir, 100 bin lira da. Hatta milyon dolarları bulan örnekler var.
Hayalleri olan girişimci, projesini siteye giriyor. Bazen bir video koyuyor, bazen yazıyla anlatıyor. Tabii kendisine bir de “hedef bütçe” de ve “süre” belirliyor. Ama belirlediği süre içerisinde, o para toplanamazsa, o zamana kadar bağış yapanların paraları, olduğu gibi iade ediliyor. Eğer hedef tutarsa, toplanan gelir, 10 gün içerisinde belirli bir kesintinin ardından girişimciye ödeniyor.
Etkileyici di mi? Tasarladığı akıllı bir saat için kitlesel fonlamaya başvuru yapan ve 10 milyon dolar toplayabilen gençler de var. Proje sahibi, projesini gerçekleştirdiğinde, sembolik de olsa, destekçilerine bir ödül de vaat edebiliyor.
Şimdi artık Türkiye’de de bu sistem, gençlerin hizmetinde. Kitlesel fonlama platformu olarak da Fongogo tercih edilmiş. Gençler, hayalleri ve projeleriyle Fongogo’ya başvuracak. Peki bizim, başvuran projelerden ve parlak girişimcilerden nasıl haberimiz nasıl olacak? İşte burada, Doritos, devreye giriyor. Doritos, gençlere, desteğini dile getirebilmek için yeni bir yol uyguluyor ve onlara #bicesaret diyerek projelerini, kitlesel fonlamaya sunmaya davet ediyor. Bu projeleri, yüzbinler görsün diye de geniş kitlelere tanıtacak. Bu tanıtımlar da Facebook ve Instagram üzerinden gerçekleşecek.
Projeye başvurular yapılsın diye daha önce Kitlesel fonlamayla hayallerini gerçekleştirmiş olan 2 genç isim bulundu. Barkın Özdemir ve Nisan Ak.
Bugün Barkın Özdemir’le yaptığım röportajı okuyacaksınız. Modern bir seyyah. Farklı ülkelere gitmek, farklı kültürleri tanımak onun en büyük hayali.
Gittiği yerlerde fotoğraflar çekiyor ve bulunduğu ülkelerde, sosyal sorumluluk projelerinde yer alıyor ya da hayır işlerinde çalışıyor. Peru’da bir yetimhanede çalıştı mesela. Seyahatlerini böyle finanse ediyor.
En büyük hedefi 7 kıtaya gitmiş en genç Türk olmaktı. Son kıta Antarktika kalmıştı ayak basmadığı. Kitlesel fonlamayı kullanarak bu hayalini gerçekleştirdi. 10 bin dolar toplayarak Antarktika’ya gitti…
Yaptığın işi nasıl tanımlıyorsun Barkın? Nesin sen…
-Macerapest bir içerik üreticisi ve dijital bir göçebeyim!
Nasıl yani?
-21. yüzyılda yaşamanın güzelliği bu. Yaptığımız şeyleri, pek çok farklı başlık altında birleştirebiliyoruz. Kendimi, “dijital göçebe” olarak tanımlıyorum çünkü esas olarak dijital pazarlama yapıyorum. Ama her an, her yerdeyim. Bir ofisim yok. Bilgisayarımın ve internetimin olduğu her yer benim ofisim, bütün dünya yani!
Dünyayı keşfetme duygun ne zaman başladı?
-Henüz iki haftalıkken, ilk kez uçağa binmişim, sanırım o zaman zehirlendim! Seyahat tutkum ailemden miras. Ne zaman boş vaktimiz olsa, bir yerleri gezerdik. Bir de küçüklüğümden beri en sevdiğim kitap, dünya atlası. Orada bilmediğim yerlere bakıp hayaller kurardım. Üniversiteyle birlikte, hayallerimi gerçekleştirmeye başladım. Bence kayış orda koptu. O gündür bugündür iflah olmuyorum.
Peki, bu süreçte özendiğin birileri oldu mu? Bir rol model filan…
-Olmaz mı? Üniversite hazırlıktayken “Couchsurfing Platformu”yla tanıştım. Dünyanın neresine giderseniz gidin; size, evini açan veya sizin gezginlere evinizi açtığınız bir platform. Onlar sayesinde, biz de iki şahane gezgini evimizde ağırladık. Anna ve Tait. Tait, Avustralya’dan Güney Amerika’ya kadar tüm dünyayı otostopla dolaşan deli bir Avustralyalı. Anna ise, 2 haftalığına annesiyle Türkiye’ye gelip, ülkemize aşık olup, “Anne, ben dönmüyorum. 3 ay Türkiye’yi dolaşacağım!” deyip tek başına otostopla Ege, Akdeniz turu yapan bir Güney Afrikalı. İkisi de bana müthiş ilham verdi.
Peki senin ilk kendi başına seyahatin nereye oldu?
-İtalya’ya. Couchsurfing’den bulduğum, yüz yüze hiç tanışmadığım bir ailenin evinde kalmaya gittim.
Nasıl bir tecrübeydi?
– Şahaneee! İnsan başta bir korkuyor, çekiniyor ama beni evlerinde misafir eden İtalyanlar çok tatlı insanlardı. Hatta, bana makarna açmayı bile öğrettiler. İtalya’yı ve İtalyanları o kadar sevdim ki, İtalyanca bile öğrendim. Sonra da devamı geldi, gidebildiğim kadar çok ülkeye gittim.
Şu an toplam kaç ülke oldu?
-7 kıta 69 ülke!
Vayy be! Daha 20’lerinin başındasın ve gezmediğin yer kalmamış! Bu “modern seyyahlığın” altında yatan temel dürtü ne peki? Merak mı? Özgürlük duygusu mu? Yeni şeyler öğrenme aşkı mı? “Bunaldım, bir gidim kendime gelim” mi? “Ben kendimi en iyi yollarda hissediyorum” mu?
-Hepsi, hepsi! Seyahat benim için çok farklı bi duygu. Eğlenceli olmasından öte, bir “öğreti” aslında. Hayatımla ilgili en önemli kararları fark ettim ki, hep seyahatlerim esnasında, yolda alıyorum. Kafamdaki sorulara da yolda cevap bulabiliyorum. Gelişiyorum, öğreniyorum, kendimi daha iyi tanıyorum. Yolda olmak gerçekten müthiş!
Kaç pasaport eskittin?
-Her sayfası tamamen bitmiş durumda olan üç pasaportum var.
ÜNİVERSİTEYE BİR YIL ARA VERDİM… DÜNYAYI GEZDİM
Seyahat tutkun yüzünden, bir yıl üniversiteye ara vermişsin. Pişmanlık var mı? Yoksa tam tersine, “İyi ki yapmışım!” mı diyorsun?
-24 yıllık hayatımda verdiğim en iyi karardı! Ama tabii ki zorlandım. Kendi biriktirdiğim parayla gezdim, ailemden bir kuruş istemedim. Bu bir yılın 7 ayı, Güney Amerika’da geçti. Yetimhanelerde ve okullarda gönüllü İngilizce öğretmenliği yaptım. Kalacak yer ve yemek yapabileceğim bir mutfak veriyorlardı, o kadar. Müthiş bir tecrübe oldu. Yollarda tifo kapıp, 3 günlüğüne hastaneye yatmışlığım bile var! Hastane odasında kendi kendime, “Türkiye’de sıcacık yatağında yatacağına neden buradasın?” diye ağlamışlığım da… Ama her şeye değdi. Küçük şeylerden nasıl mutlu olunabileceğini öğrendim, dünyanın her yerinde nasıl güzel kalpli insanlar olduğunu da… Paranın değerini de bizzat yaşayarak öğrendim. Üniversite tabii ki önemli ama bu bir senelik “hayat okulu”, bana inanılmaz tecrübeler kazandırdı.
GÜNDE 10 DOLAR HARCIYORUM YATACAK YERE VE YEMEĞE PARA VERMİYORUM
En büyük şansım, gittiğim ülkelerde, kalacak yerlere asla para vermiyor olmam. Ulaşım ve biletler para tutuyor. Onda da iyi bir araştırma yapıyorum, otostop da dahil, her yolu deniyorum. Aylar süren Güney Amerika seyahatimde, kalacak yere bir kere bile para vermedim. İnsanların koltuklarında, yataklarında yattım. Günde ortalama 10 dolar harcıyordum.
DİJİTAL EBEVEYNLİK
Ailen bu kadar uzaklara gitmene bir şey demiyor mu?
-Tek çocuğum ve bana çok düşkün bir ailem var. “Ben Güney Amerika’ya gidiyorum!” dediğimde, “Hadi git!” demediler tabii. Bir ay boyunca psikolojik savaş yaşandı evde. Ama sonunda, baktılar ki çok kararlıyım, razı olmak durumunda kaldılar.
Senin iyi olduğunu nasıl anlıyordu?
-Bir Whatsapp grubumuz vardı ama Instagram hikayeleri sağ olsun, nerede, ne yaptığımı an be an görüyorlardı. “Dijital ebeveynlik” diye bir şey girdi dünyamıza…
DÜNYADAKİ BÜTÜN KITALARA AYAK BASAN EN GENÇ TÜRK
Sonra bir de Antarktika hayali çıkarmışsın! Paran yetmemiş ve kitlesel fonlamayla para bulmuşsun. Bu nasıl oldu?
-Şu an, “Bunu yapar mısın?” deseniz, “Tam bir çılgınlık!” deyip pas geçerdim. Ama insan seyahat esnasında daha bir cesaretli oluyor. Güney Amerika turumun son durağı Brezilya’ da “6 kıtayı bitirdim. Bir tık ilerisi neden olmasın?” dedim. Antarktika’ya gitme hayalleri kurmaya başladım. Günde 10 dolar harcıyordum, ama Antarktika özel bir destinasyon olduğundan en ucuz turlar bile 10 bin dolarlardan başlıyordu. Tabii böyle bir param yoktu. O zaman aklıma “kitlesel fonlama” geldi. Yurtdışında çok popüler. “Neden denemeyeyim?” dedim. Ama “kitlesel fonlama” sadece bireysel bir şey değil, toplumsal bir etkisi de olmalı. İnsanların sizin hayalinizi desteklemelerinin bir sebebi olmalı. Her bağışın karşılığında, siz de bir şey vermek zorundasınız. Ben de Antarktika hayalimi üç sebebe bağladım:
1) 22 yaşında sıradan bir üniversite öğrencisinin çok kısıtlı paralarla dünyayı gezebildiğini göstermek. Başka gençlere de ilham olmak.
2) Dünyada zaten hep gündemde olan, ama ülkemizde çok dikkat çekmeyen “küresel ısınma” konusunda farkındalık yaratmak.
3) Eğer Antarktika’ya da gidersem, bütün kıtalara ayak basmış en genç Türk unvanını kazanacak olmam. Tüm bunları yazdım ve bingo insanları bu hayalime destek olmaları konusunda ikna ettim, kısa zamanda talep ettiğim bağış toplandı.
DÜNYADA TEK KISKANDIĞIM İNSAN SENSİN BARKIN!
Sen peki bağışçılarına ne vadettin?
-20 liraya dijital teşekkür kartı, 100 lira Antarktika’dan kartvizit, 1000 liraya Antarktika’da adınızı dağlara yazalım tarzında ödüller. Sağ olsun hiç tanımadığım insanlar bana inandılar ve çok yüce gönüllü davrandılar.
Bu sürede seni şaşırtan neler oldu?
-Pek çok şey. Mesela kitlesel fonlama devam ederken, tanımadığım bir numara aradı. Telefonu açtım, bir ses, “Evladım, sen Barkın Özdemir misin?” “Evet” dedim. Kim olduğunu söyledi. Hepimizin tanıdığı ve takdir ettiği bir iş adamı. “Dünyada kıskandığım tek bir kişi var, o da sensin. Bu genç yaşında özgürce hayallerini gerçekleştiriyorsun! Helal olsun!” dedi. Ne diyeceğimi şaşırdım. “Teşekkür ettim!” Sağ olsun çok da iyi bir bağış yaptı. Ben, okuluna ara verip, 2 kazağı ve 2 pantolonuyla dünyayı dolaşmaya çalışan bir gençtim, Boğaz’da evi ve holdingi olan her şeye sahip bu adam beni kıskandığını söylüyordu. Hoşuma gitti.
Antarktika’da 250 bin penguenin ortasında kalınca mutluluktan hüngür hüngür ağladım
Antarktika nasıl bir yer?
-Çok farklı, çok fantastik bir yer. Sanki Dünya’da değilsiniz, Mars’a yolculuk yapmışsınız gibi. NASA bile astronotları uzaya göndermeden, önce koşullara alışması için Antarktika’ya gönderiyormuş! Bir yerden bir yere gitmek saatler değil, 3 gün sürüyor, internet telefon yok, 21 saat güneş var. Ve siz, 100 kişiyle birlikte sınırlı bir gemidesiniz. Her gün balina, penguen, albatros kuşları gibi canlılar görüyorsunuz. Bir belgeselin içindeydim sanki! Bir de yol boyunca devasa dalgalar… O kadar büyük dalgalar ki, mideniz için aldığınız haplar hiçbir işe yaramıyor, damarlarınız üstüne yapıştırdığınız özel bantlar ancak etkili oluyor. South Georgia Adaları’na uğradık ve dünyanın en büyük ikinci penguen kolonisi gördük. Tam 250 bin tane penguenin ortasındaydık! Müthişti! Hüngür hüngür ağladım, durduramadım Doğanın güzellikleri bazen insanı ağlatabiliyor!
PERU’DA YETİMHANE’DE ÇALIŞTIM
Bugüne kadar en zorlandığın ülke neresi oldu?
-Galiba Peru. Mutlaka görmek ve o ülkeyi biraz olsun anlayabilmek istiyordum. O yüzden 2 ay boyunca yetimhanede çalıştım. İnka kültürünün kısmen devam ettiği, Machu Picchu’nun olduğu bir kasabada kaldım. Orası “Kutsal Vadi” olarak anılıyor. Ruhani bir yer ve rakımı da çok yüksek. Ciddi baş ağrıları yaşayabiliyorsunuz. Üstüne bırakın İngilizce’yi, İspanyolca bile bilmeyen, İnkaların konuştuğu dili konuşan insanlarla iletişim kurmaya çalışıyordum. Zorlayıcı bir tecrübe oldu.
Gençler mutlaka hangi ülkeleri görmeli?
-Bir üçüncü dünya ülkesi görmek, özellikle de bir sosyal sorumluluk projesiyle gitmek insana çok şey öğretiyor.
Bu işler ucuza nasıl yapılıyor?
-Ülkeden ülkeye bütçe değişiyor ama gezdikçe, çok fazla arkadaş ediniyorsunuz. Ben onların evinde kalıyordum, yemeklerini benimle paylaşıyorlardı. Konaklama ve yemek çıkarırsanız, masrafınız bayağı azalıyor. Uçak biletini ararken baya araştırıyordum. İstanbul – Paris biletini 20 liraya bulmuşluğum bile oldu! Onun dışında yürümek, bir şehri keşfetmek için en güzel yol, seyahatlerimde 30km’lere ulaşabiliyorum. Özellikle gençler için uluslararası değişim programları, AB burs programları, sosyal sorumluluk projeleri gibi çok fazla fırsat var. Bu konuda biraz tembeliz araştırmıyoruz. Dediğim gibi ben Peru’da yetimhanede çalıştım, Şili’de gönüllü İngilizce öğretmenliği yaptım. Londra’da AB bursuyla staj yaptım. Araştırırsanız, pek çok şey bulabiliyorsunuz. Yeter ki inanın.
Gezilerde genelde yalnızlığı mı tercih ediyorsun?
-Kesinlikle! Konfor alanınızdan çıkıp, kendinizle yüzleşmeniz için, tek başınıza olmanız önemli. Bir de tek başına kaldığınız zaman, gerçekten sorumluluk alıyorsunuz. Ayrıca tek gittiğinizde, doğal olarak yeni insanlarla tanışmak istiyorsunuz, daha girişken oluyorsunuz. Ondan sonrası zaten şahane, gecenin sonunda tanımadığınız insanlarla dans edip, eğleniyorsunuz!
#bicesaret projesiyle daha da fazla insanı cesaretlendirip hayatlarına dokunacağız
Doritos’un Facebook ve Fongogo’yla hayata geçirdiği #bicesaret projesinin yüzü oldun…
-Evet, çok mutluyum. Benim için gerçekten çok özel bir proje. Antarktika seyahatimde, en büyük amacım, 22 yaşında sıradan bir üniversite öğrencisinin kendi fırsatlarını yaratıp, dünyayı gezebildiğini en uç örnekle göstermekti. Bu proje sayesinde, bu mesajın çok daha büyük kitlelere ulaştığını gördüm. Hala görüyorum. Hemen her gün, “Senin sayende ben de tek başıma dünyayı gezmek istiyorum. Pasaporta başvurdum!” gibi mesajlar alıyorum. Ne güzel insanların hayallerin gerçekleşmesine ön ayak olmak. #bicesaret projesiyle daha da fazla insanı cesaretlendirip, hayatlarına dokunacağız! Doritos oldum olası gençlere seslenen bir markaydı. Şimdi gerçekten gençlerin iyiliğini düşündüğünü de ispatlamış oldu.
KİTLESEL FONLAMA’YLA BENİM HAYALİM GERÇEK OLDU SİZİNKİ NİYE OLMASIN?
“Dilenci misin oğlum, niye para istiyorsun başkalarından!” diyenler oldu mu?
-Elbette! İyi desteğin yanında, kötü eleştiri de aldım. Hatta okulda ciddi alay konusu oldum. Oysa, “Kitlesel fonlama” sadece bir bağış değil, bir hayale ortak olma projesi. Amaç da 1 kişiden 10 bin doları almak değil, 10 bin kişiden 1 dolar alıp, bu hayale olabildiğince fazla insanı ortak etmek. Negatif yorumlara çok fazla cevap vermedim ama şunu söyleyebilirim, ben şimdi gururla “7 kıtaya ayak bastım!” derken, birileri evde boş boş oturup hiçbir şey yapmadan somurtuyor.
Gençlere ne tavsiye edersin hayallerini gerçekleştirmeleri konusunda? Bir cesaret ne yapsınlar….
-“Denemeden bilemezsin, at o ilk adımı…” Bunu söylemek isterim. O ilk adımı attın mı, zaten gerisi geliyor. Ben seyahate gitmeyi düşünmeyen arkadaşlarıma bile pasaport aldırtıyorum. Sonra akıllarına, “Madem pasaportum var, bari şunu kullanayım da seyahate çıkayım!” fikri geliyor, sonra kendilerini seyahatte buluyorlar. Böyle küçük adımlar, büyük seyahatlere olanak sağlayabiliyor. Doritos #bicesaret projesi, biraz cesaret edersek, nelerin olabileceğini gösteriyor. Ben de oldu, benim hayalim gerçek oldu. Sizinki niye olmasın?