Berfin’den bir mektup aldım. “Ayşe Ablacım” diye başlayan… Bildiğiniz gibi, akıllara durgunluk veren bir şeydi onun yaşadığı. Allah’ın belası eski erkek arkadaşı Ozan Çeltik, yüzüne bir buçuk kilo asit attı! Resmen kıydı kıza! Yüzü, tamamen yandı, burnu eridi, bir gözünü de kaybetti…
O cani ruhlu adam, tutuklandı, mahkemeye çıktı mahkum oldu ama cana kasttan değil, yaralamadan. Ve sıkı durun, sadece 10 küsur yıl yedi!
Berfin ise kendini bırakmadı, şartların kötülüğüne teslim olmadı, İskenderun Kadın Platformu‘nun da desteğiyle direndi. O direnç, yayıldı bir halk seferberliğine dönüştü. Berfin‘in tek istediği tekrar insan içine çıkabilecek bir yüze sahip olmaktı. Derken Sağlık Bakanlığı‘nın girişimi ve Bodrum Acıbadem Hastanesi‘nin desteğiyle bu konuda büyük uzman Prof. Dr. Mehmet Mutaf Hoca tarafından seri ameliyatlar gerçekleştirildi. Aylarca Bodrum Acıbadem’de kaldı…
Amaaaaa hastaneden çıktıktan bir süre sonra, Berfin‘in yüzüne asit atan o cani ruhlu adamı affettiğine dair mahkemeye dilekçe verdiğini öğrendik. Her kafadan bir ses çıktı. Kimi, “Nasıl olur? Nasıl affeder o caniyi?” dedi. Kimi, “Öyle büyük bir travma yaşıyor ki, psikolojik desteğe ihtiyacı var, onu yargılamayın!” dedi. Ve Berfin gitti, yüzüne asit atan erkek arkadaşının ailesiyle yaşamaya başladı.
5 ay sonra da Instagram hesabında pişmanlığını dile getiren bir metin yayınladı. Ailesinden ve herkesten özür diliyordu. Yanlış bir karar aldığının farkına vardığını söylüyordu. “Yalnız ve yorgun bir dönemde verdiğim sağlıksız bir karar!” diyordu.
Ondan pek çok mesaj aldım… Ona destek olmamı istiyor… Kendisini ifade etmek istiyor… O yüzden Berfin‘le bir kere daha karşı karşıyayım ve soruyorum…
İNSANLAR ACIYARAK BAKIYOR… BU ARTIK DEĞİŞSİN İSTİYORUM!
Nasılsın şu anda Berfin? Sağlığın nasıl? İyi misin? Gözün nasıl?
-İyiyim Ayşe Abla. Ailemin yanındayım. Sağlığıma gelince, çok şükür iyi ama biliyorsun, sağ gözüm görmüyor. Sol gözümde de çok ciddi bir şekilde kötüye gidiş var. Her iki göze de müdahale edilmesi gerekiyor. Mehmet Mutaf Hoca’dan haber bekliyoruz, çağırmasını bekliyoruz…
Öyle bir ihtimal var mı?
-Biz arıyoruz. Sürekli, “Berfin’in ciddi bir şeyi kalmadı!” gibisinden şeyler söylüyorlar. İskenderun Kadın Platformu’ndan Mehtap Abla da aradı, onunla konuşmuşlar. Oysa, gözüm ciddi bir şekilde kötüledi. Göz kapaklarıma müdahale edilmesi gerekiyor. Zaten diğer gözümün üstüne saç uzattım. Kötü görünmesin diye. Ameliyatlara devam etmek için sabırsızlanıyorum. Sadece buna kilitlenmiş vaziyetteyim.
İnsan içine çıktığında nasıl hissediyorsun?
-Eskiye nazaran tabii ki çok iyiyim. Ama yine de insanlar acıyarak bakıyorlar. Bu değişsin istiyorum. Hala bir yere gittiğimde insanlar beni parmakla gösteriyorlar…
Şu anda neredesin?
-Ailemle birlikteyim. Döndüm eve. Çok huzurlu ve mutluyum.
Kim kimsiniz evde?
-Annem, babam, abim ve ben.
Yüzüne asit atan Ozan’ın ailesiyle değilsin artık.
-Hayır, değilim Abla. Pişmanım da oraya gittiğim için.
Bu yeni aldığın karardan pişman olmayacağına emin misin?
-Evet eminim. Çünkü o verdiğim kararda zaten hiçbir mantık yoktu… Olamaz ki… Nasıl yaptım, inan ben de bilmiyorum. O an ruhen ve bedenen o kadar kötü hissediyordum ki kendimi… Bana, “Berfin niye gittin? Neden böyle bir şey yaptın?” desen, ki diyorsun, ben sana bunun cevabını veremem… Ben de kendime birçok kez bu soruyu sordum. “Berfin… Neden? Niye? Sana bunu yapan, senin hayatını söndüren kişiye neden döndün?” Bilmiyorum Abla. İnan bu sorunun cevabını veremiyorum.
ÇÖKÜŞ MÜ, ÇARESİZLİK Mİ, YALNIZLIK MI, GELECEK KORKUSU MU… İNAN BEN DE BİLMİYORUM… YAPTIM İŞTE…
Hastaneden çıktıktan sonra neler yaşadın? Ne kadar zor bir dönemdi atlattığın?
-Ruh halim kötüydü. Psikolojik olarak çökmüştüm. En ufak şeyden korkar olmuştum. Annemin yanından ayrılamıyordum. O nereye giderse peşinden gidiyordum. Kedilerin boğuşma sesini duyunca bile yere çöküp ağlıyordum. Gelip sarılıyordu bana. Sürekli yaşadığım süreç gözümün önünde canlanıyordu. Kendime her ne kadar “İyi hissediyorum, toparlayacağım, ben güçlüyüm!” desem de aslında öyle değildim. Diyeceksin ki yüzünü paramparça eden adamla yeniden birlikte olabileceğini mi düşündün? O anki çöküş mü, o anki çaresizlik mi, yalnızlık, gelecek korkusu mu… İnan ben de bilmiyorum… Yaptım işte…
”OZAN SENİ HALA ÇOK SEVİYOR” DEDİLER
Aslında o günü baban anlatmıştı, birdenbire çıkıyorsun evden bir şey söylemeden… Onun ailesine gidiyorsun… “Beni artık Ozan’dan başkası sevmez” gibi bir düşünceye mi kapıldın? O yüzden mi onun ailesine sığındın?
-Hayır, böyle bir şey düşünmediğimi çok net biliyorum abla. Ama söylediğim gibi, sebebini kendime dahi izah edemiyorum.
Onlar sana, “Sen, bizim gelinimizsin!” dediler, seni aldılar götürdüler, sen de gittin, öyle mi?
-Öyle olmadı aslında…
Nasıl olduğunu anlat ki insanlar anlasın…
-Aslında şöyle oldu, Ayşe Abla. Son mahkeme oldu ya, sonra ailesiyle, daha doğrusu yengesiyle konuştum ben. Görüştük hatta. “Ozan hala seni çok seviyor. Ozan böyle bir şey yapacak bir değil aslında!” dedi. Ben de “E yüzümün hali ortada. Beni mahkemede de gördün. Basbayağı yaptı işte!’ dedim. Bu bir başlangıç oldu, ondan sonra abisinin karısıyla konuşmaya, yazışmaya başladık. Sonunda da gittim onların yanına… Gerçekten yapılmaması gereken bir şeydi. Şimdi bunu kendime yediremiyorum.
“ABİM SENİN YÜZÜNDEN HAPİSTE!” DEDİ KARDEŞİ, D E L İ R D İ M
Ne kadar kaldın onlarda?
-5 ay.
Annenle görüşüyor muydun?
-Başta hayır. Son zamanlarda görüşmeye başladık. Annem sürekli, “Kızım geri dön, böyle olmaz!” diyordu. Sonunda “Tamam anne, ben geri dönüyorum!” dedim. Çünkü artık dayanamaz hale gelmiştim. Sürekli birbirlerine kötü sözler söylüyorlardı. Küçük kardeşi de bana hakaretler ediyordu.
Niye diyordu?
-“Senin yüzünden abim hapiste!” diyordu. Bir keresinde kahvaltı masasındaydık mesela. Avukatım Mehtap Abla’dan konu açıldı. Ona hakaret edip durdular. Sonunda dayanamadım, “Niye kötülüyorsunuz ya!” dedim, “Kadın işini yaptı. Onlar, kadınların haklarını savunuyor. Ozan yerine bir başkası olsaydı da davanın peşini bırakmayacaklardı. Yüzü parçalanan benim yerime bir başka kadın olsaydı da savunacaklardı…” Kıyamet koptu tabii evde! “Sen zaten bir yere gidemezsin!” dedi kardeşi. “Nasıl gidemem ya!” dedim, “Sen kimsin? Senden izin mi alacağım!” “Abim senin yüzünden hapis!” dedi. Ben de delirdim! Aile içinde hiçbir şekilde terbiye yok. Olan bitene şaşkınlıkla bakıyordum. Bir de o kadar zayıfladım ki. Annem beni görünce inanamadı! Çünkü yemek yiyemiyordum…
HER NE KADAR AFFETTİM DESEM DE… AFFEDEMEDİM!
Neden yemek yiyemiyordun?
-Çünkü aile yapısı bir acayip. Ben kendi ailemde hiç böyle şeyler görmedim. Sürekli tartışma, kavga kıyamet. Sürekli yemek zehir oluyordu. Ben sadece iki lokma yiyebiliyordum. Zaten yaptığım yemekleri de beğenmiyorlardı, o da zoruma gidiyordu. İki üç lokma alıp kalkıyordum. Sonunda anneme anlattım, “Böyle böyle, ben geliyorum” dedim.
Annesi: Berfin diyor ki, “O evde, caninin fotoğrafı asılıydı duvarda. Ama ben bakamıyordum!”
-Evet. Her ne kadar affettim desem de affedemedim. Annemin dediği gibi, evde asılı olan fotoğraflardan hiçbirine bakamıyordum. Hep gözlerimi kaçırıyordum.
Görüşe hiç gittin mi?
-Hayır. Sadece evden telefon konuşmaları yaptık. Hiçbir şekilde yüz yüze gelmedim. Evlenme konusu falan da hiçbir şekilde açılmadı.
“BERFİN’E SÖYLEYİN, CANLI YAYIN YAPMASIN. OĞLUMUN OLAYINI UNUTTU İNSANLAR, YENİDEN CANLANMASIN!”
Annesi: Berfin’i hep Ozan’ın ailesi yönlendirmiş o dönem. Telefon konuşmaları olsun, mektuplar olsun… Hep Berfin’e “Şöyle şöyle yap!” demişler.
– Evin içindeki huzursuzluklar, hakaretler, bu yönlendirmeler… Sonunda iş, dayanılmaz bir hal aldı! Ben, “Ozan’a söyleyeceğim artık böyle olmuyor!” dedim. Baktım annesi, “Hayır, Ozan üzülür!” dedi. Peki, ben ne olacağım dedim??? Hayatı kayan benim!” Aslında onlarla yaşadığım sürede, her şeyi, daha iyi anladım. Anladım ki, ben umurlarında bile değilim. Canlı yayın yapıyorum mesela TikTok’ta. Ozan’nın annesi arayıp, “Berfin’e söyleyin, canlı yayın yapmasın. Oğlumun olayını unuttu insanlar, yeniden canlanmasın! Oğlum benim için daha değerli!” diyor. Bakar mısın lafa… Bunu duydum ve o gün ayrıldım evden. “Bir daha gelmeyeceğim!” dedim. Bunlar beni aradı. Kaç defa hem de… Sonunda açtım telefonunu. Annesi dedi ki, “Beni yanlış anladın!” “Neyi yanlış anlayacağım ya?” dedim, “Ne demek oğlun daha değerli? Daha zor durumda olan benim… O, çıkacak ve hayatına kaldığı yerden devam edecek, bana bak bir de… Ya ben? Ben ne olacağım?”
AFFETTİĞİM İÇİN EN FAZLA BİR YIL DAHA YATIP ÇIKACAK!
Sen şikayetinden vazgeçtin. Bu sayede en fazla 1 yıl yatacak ve çıkacak…
-Maalesef! Gerçi Yargıtay süreci falan da var. Elimizden ne geliyorsa yapmaya çalışacağız. Avukatım yine Mehtap Abla biliyorsun. Vekalet verdim. O da çıkamasın diye çabalayacak. Artık olduğu kadar.
Şikayetinden vazgeçtiğin için pişman mısın?
-Hem de nasıl! Zaten çok az bir cezayla ödüllendirildi. Ben de şikayetimi geri aldım diye, o cezayı bile çekmeyecek.
Senin tüm dünyaya, “O kadar ağır şeyler yaşadım ki ben tutarsızlık yaşamayım da kim yaşasın!” diye haykırasın mı var?
-Tabii ki de. Ama ne yazık ki, bazı şeyleri yaşayarak öğrenmek zorunda kaldım.
BANA MEKTUP YAZMIŞ… “TÜM CAHİLLİK BENDE… BENİ AFFEDEBİLİR MİSİN?” DİYE
Telefonda ne diyordu? “Seni seviyorum. Teşekkür ederim şikayetini geri aldın. Çıkınca evleneceğiz” filan mı?
-Biz hiçbir şekilde olayla ilgili konuşmadık. Zaten çok az bir süre… “Nasılsın? İyi misin?” faslını anca konuşabiliyorduk. Görüşe de hiç gitmedim. Sadece telefonda 5 dakikalık konuşmalarımız oluyordu, o kadar…
Mektuplar?
-Mektuplaşıyorduk, evet.
O mektuplarda ne diyordu?
-Mektupları yanıma alacaktı ama çıkarken unuttum orada. İlk mektubu bende ama… “Yaptığım çok yanlış bir şeydi, beni affedebilir misin bilmiyorum, sadece bunu diliyorum…” yazmış. Başka bir mektubunda da şöyle demiş, “Sakın kendini suçlu hissetme. Tüm cahillik bende!”
BENİ HALA SEVİYOR DİYE DÜŞÜNDÜM
Seni hala seviyor diye mi düşündün?
-Evet abla.
Sen onu seviyor muydun?
-Yok abla. Aksine o kadar büyük bir nefret var ki ona karşı içimde.
Ama sen onun hayatını kurtardın. Affederek ona altın tepside özgürlük hediye ettin…
-Evet abla, ne yazık ki öyle.
Ozan çıkacak, evleneceğiz çoluk çocuğa karışacağız gibi mi hissettin?
-Aslında şöyle, annesiyle aramızda geçen bir konuşmayı anlatayım sana. Görüş meselesi vardı. Ben dedim ki Ozan’ın yüzüne falan bakamam. “Tamam telefonla konuşuyoruz ama ben yüz yüze gelemem!” dedim. “Evlendiğimizde onunla aynı yatağa filan da giremem!” dedim. Annesi “Sakın bir daha böyle şeyler söyleme!” dedi. Çünkü nefret ediyordum, fotoğraflarına bile bakamıyordum.
Annesi: “HERHALDE KENDİNCE, BENİ KİMSE SEVMEZ DİYE DÜŞÜNDÜ. BAŞKA TÜRLÜ BU CANİYİ AFFETMESİ MÜMKÜN DEĞİL!!
Ama insan şunu anlamakta zorlanıyor. Hem içindeki nefret sönmüyor hem de affediyorsun…
-İşte o kadar karmaşık bir şey ki!
Şöyle hissetmiş olabilir misin; ‘’Beni onun dışında kimse istemez. Sevemez…’’ Böyle mi düşündün?
-Bilmiyorum abla.
Anne: Ben böyle olduğuna inanıyorum. Herhalde kendince, beni kimse sevmez diye düşündü. Başka türlü bu caniyi affetmesi mümkün değil! Psikolojik baskı da vardı üzerinde. Bizim çevre, küçük bir çevre. Dışarı çıkamıyordu, çıktığı anda herkes tarafından konuşuluyordu. Parmakla gösteriliyordu. Yani gerçekten çok kötü durumdaydı. Bir arayış içindeydi galiba.
“Madem kendisine tüm bunları yapanla barıştı, yüzüyle de barışsın!” diyenler var… Yüzünle barışamadığın ve hala ameliyat yaptırmak istediğin doğru mu?
-Evet doğru. Yüzümün daha iyi olmasını istiyorum. Yüzümle hiç barışık değilim. Çünkü eksiklerim bayağı var. Burnumdan nefes alamıyorum hala. Uyuduğum zaman sadece ağız yoluyla nefes alabiliyorum.
Sen aslında tekrar tekrar ameliyat olup bu yüzünün asitten önceki haline gelmesini istiyorsun…
-Asit atılmadan önceki haline gelemez, bunun farkındayım. Ama daha iyi olmasını istiyorum. En azından şu kakülleri kesmek istiyorum artık.
ŞU AMELİYATLARI OLMAK İSTİYORUM. HAYATIMA DEVAM ETMEK İSTİYORUM. SONRA MESLEK SAHİBİ OLMAK İSTİYORUM…
Planların neler, neler yapmak istiyorsun?
-Yüzümün daha iyi olmasını istiyorum, şu ameliyatları olmak istiyorum. Hayatıma devam edebilmek istiyorum. Sonra meslek sahibi olmak istiyorum. Yemek yapmayı çok seviyorum, aşçılıkla ilgili bir şeyler okumak istiyorum. Ama psikoloji de ilgimi çekiyor. Her ikisini de birlikte yapabileceğimi düşünüyorum. Abla, artık o kadar çok sıkıldım ki. Bir yandan diyorum ki, “Gir bir işe, bir aşçının yanında başla, kendini kademe kademe yükselt. O esnada üniversiteni de oku!” Ama işte şu ameliyatlar var. Beklemek beni mahvediyor!
Artık kafan net mi Berfin? Ozan çıktıktan sonra ne olacak? Belki yine fikir değiştireceksin…
-Yok abla. Hayatımı mahveden yüzümü gözümü elimden alan bir insanı sevebilme ihtimalim olamaz. Ozan yok artık benim için!
Onun ailesiyle aran şu an nasıl?
-Hiçbir şekilde konuşmuyorum ailesiyle!
Onların istediğini yaptın… Dilekçeyi geri çekmeni istediler, sen de çektin… Onların da işi bitti yani.
-Öyle oldu herhalde.