‘Bir Başkadır’da olağanüstü oyunculuk performansıyla zihinlerden silinmeyecek isimlerden biri de Defne Kayalar. Defne’yi tebrik ediyorum, şahaneee bi Peri olmuş…
Lafı fazla uzatmadan sizi Defne’yle baş başa bırakıyorum…
Tebrik ediyorum! “Bir Başkadır”daki Peri karakterini mükemmel canlandırmışsın. Bu rol sana verildiğinde ne hissettin?
-Berkun, “Yeni bir iş yazıyorum. 4 kadın var. Biri de Peri diye bir terapist. Onu ister misin?” dedi. Ben de “Tabii ki!” dedim. Daha hikayeyi bile bilmiyordum. Ama o sırada, Berkun’un bir işinde çalışıyordum. O iş, yani “Babamın Cesetleri” oyunu, benim için bir “eşik.” Oyunculuğumda kendimi aşmamla ilgili bir eşik. Dolayısıyla, “Yaşasın! Yine kendime meydan okuyacağım bir şey geliyor” dedim. Kafasında ne olduğunu hiç sorgulamadım. Anında, “Tamam” dedim, ona bu kadar güveniyorum.
İNSAN İLİŞKİLERİNDEKİ SORUNLARIN TEMELİ: BİR TARAFIN, KENDİNİ, DİĞER TARAFTAN DAHA DEĞERLİ, DAHA ÜSTÜN GÖRMESİ…
Bu ülkede ne kadar Meryem varsa, o kadar da Peri mi var…
-Aynen öyle!
Sen de Peri’yi eleştiriyor musun?
-Elbette! Hatta Peri’yi daha çok eleştiriyorum. Çünkü asıl hoşgörüsüzlüğün oradan kaynaklandığını düşünüyorum. Peri’deki kibir, “karşı taraf” diye gördüğü kişilerde, haklı bir hırsa sebep olabilir. Bu da aslında, bütün sorunların temeli. Genel olarak, insan ilişkilerindeki sorunların temeli: Bir tarafın, kendini, diğer taraftan daha değerli, daha üstün görmesi…
HANGİ KESİMDEN OLDUĞUMUZUN BİR ÖNEMİ YOK. KENDİMİZE BİR BAKALIM VE KARŞIMIZDAKİNE… SONRA ORTAK BİR PAYDADA BULUŞALIM…
Bu ülkede, modern ve Atatürkçü geçinen pek çok insanı da temsil ediyor mu Peri…
-Tabii.
Peki, alınmaz mı onlar? Mesela Robert kolejliler, ya da kendine Atatürkçü diyenler…
-Her Robert kolejlinin ya da her Atatürkçü’nün böyle olmadığını umuyorum. Zaten dizinin anlatmak istediği şu: Hangi kesimden olduğumuzun bir önemi yok. Kendimize bir bakalım ve karşımızdakine… Sonra ortak bir paydada buluşalım… “Bir Başkadır” çok kişisel olarak, insanın kendini bulması ve sorgulamasıyla ilgili bir hikaye…
HERKES BİRİLERİNİN KURBANI!
Peri’nin hatası mı tüm bunlar? Yoksa onu yetiştiren anne babasının yanlışı mı?
-O anne baba da birilerinin kurbanı! Herkes, birilerinin kurbanı aslında! Ve eğer, “Biz, neden bu noktaya geldik?” diye kendimizi sorgulamazsak, yine aynı döngünün içinde döneceğiz. Bunu bilmemiz gerekiyor. Sadece bizim için değil, dünyanın geri kalanı için de geçerli bu…
Senin çevrende ne kadar Peri var?
-Çok.
ELEŞTİRMEK YA DA YARGILAMAK BENİM TARZIM DEĞİL!
Peki gerçek hayatında bir Peri’yi eleştirdin mi hiç? “Böyle yapmamalısın!” dedin mi?
-Eleştirmek ya da yargılamak, benim tarzım değil. Birileri, “Bende ne sorun var?” diye sorarsa, fikrimi söylerim. Ama birine gidip, “Sen yanlış yapıyorsun!” demenin, çözüme bir faydası olmadığını düşünüyorum. Ayrıca, ben kimim ki ondaki sorunu görüyorum ve uyarıyorum? Bir de her şeyi biliyor ve çözüyor değilim. Hep beraber oturalım, konuşalım, tartışalım ve kim, kime ne kadar haksızlık ediyor, anlamaya çalışalım. “El ele tutuşabilmek için nasıl adımlar atılmalı?’’ Bunların hepsini kendimize sormamız gerekiyor.
DEĞİŞİMİ, “GELİŞİM” HALİNE ÇEVİREBİLMEK İÇİN “AÇIK OLMAK” GEREKİYOR. HER ZAMAN, DAHA ÖNCEKİ ŞEYE, SIKI SIKI TUTUNMAK -KONU NE OLURSA OLSUN- MUHAFAZAKARLIK OLARAK KALIR
Çoğumuz böyle miyiz? Kültürel mirasımızın ne kadar üstesinden gelmeye çalışırsak çalışalım, hala ebeveynlerimizin düşünme tarzı ve dünya görüşünden izler mi taşıyoruz?
-Evet. Hepimizin, bir omzunun arkasında annesi, diğerinin arkasında da babası var. Onların da aynı şekilde… Benim annemin annesi, çocuğunu, yani annemi, Cumhuriyet’in yeni kuruluş döneminin şartlarına göre yetiştirmişse, annem de beni öyle yetiştirmek istiyor. Ama bu arada, zaman değişiyor, şartlar değişiyor… Değişimi, “gelişim” haline çevirebilmek için de “açık olmak” gerekiyor. Her zaman, daha önceki şeye, sıkı sıkı tutunmak -konu ne olursa olsun- muhafazakarlık olarak kalır.
Sen, bilim yerine, hacıya, hocaya inan birini anlayışla karşılayabilir misin?
-Ben herkesi anlamaktan yanayım. Ona iyi geliyorsa, onu manevi olarak besliyorsa, ben kimim ki onu yargılıyorum?
PERİ’Yİ YERDEN YERE VURUYORUM
İnsanın hayattaki davranışlarının, oynadığı rolle çelişmesi mümkün mü?
-Tabii. Ben açıkçası Peri’yi yerden yere vuruyorum. Ama bir yandan da Peri’yi sevmezsem, Berkun’un Peri üzerinden anlatmak istediği derdi, seyirciye aktaramam. Evet, Peri’nin anlayış gösteremediğim pek çok şeyi var. Fakat onunla çelişmeme rağmen, onun açısını ve düşünme tarzını yansıtmaya çalıştım.
KİMSE, KİMSEDEN DAHA ÜSTÜN DEĞİL!
Bu dizinin, bu ülkedeki, en çok hangi ön yargıyı yok etmesini istersin?
-Kimse, kimseden daha üstün ya da değerli değil! Herkes değerli…
‘’ORTALAMA 5 SENEDE BİR KARİYER Mİ DEĞİŞTİRİYORUM?” DİYE KENDİMLE DALGA GEÇİYORDUM
Görkemli bir eğitimin var. Pek çok şey yapmışsın. Grafik, sinema-TV, oyunculuk tamam da… Yapımcılık ne alaka? O neden ilgini çekti?
-“Ortalama 5 senede bir kariyer mi değiştiriyorum?” diye kendimle dalga geçiyordum ama aslında, hep aynı alanın içinde dönüyorum. Grafik tasarımı okurken, 3. sınıftan itibaren, üç boyutlu grafik, video prodüksiyon, kamera arkası dersleri de aldım. Sonra grafiğin üzerine, sinema televizyon master’ı yaptım. Sinema televizyonda eğitmenlik de yaptım. Film tarihi ve senaryo… Derken artistik yapımcılığa geçtim. Bütün bu alanların içinde gezip, kameranın önünü denememek olmazdı. Kamera önü, arkası, her yeri ilgimi çekiyor. Işık tutmam gerekirse, onu da yaparım. Her birinden ayrı ayrı zevk alıyorum. Ama şu aralar, bir süredir oyunculuktayım…
UĞUR YÜCEL’DEN BERKUN OYA’YA
Yolun bir noktada Uğur Yücel’le kesişiyor. Kıyaslamak adına sormuyorum ama Uğur Yücel’den neler öğrendin? Berkun Oya’dan neler öğrendin?
-Uğur’la çalıştığım dönemde, Uğur’un oyuncularla nasıl çalıştığını görmek, benim için bir konservatuvar eğitimi gibi oldu. Muazzam bir teknik bilgi öğrendim. Berkun’la çalışmaya geçtiğimde ise, o konservatuvardan mezun olmuş biri olarak -yani bir oyuncu olarak- hepsini kullanmaya başladım. Berkun’la ilişkim, doğrudan oyunculuk üzerine. İkisi benim için çok farklı eğitimler.
BÜTÜN YARATICILARIN BENZER TARAFLARI VAR
Benzer tarafları var mı yaratıcılıklarının?
-Yaratıcı insanların hepsinin benzer tarafları var. Ama ikisinin yaratım süreçleri farklı, hızları da. Uğur Yücel, bir projeye konsantre oluyor, o projeye tamamen kapanıyor. İki proje arasında Uğur’un biriktirme dönemleri var. Berkun ise hem biriktiriyor hem yazıyor. Yani birikim ve tüketim aynı anda.
BİR BAŞKADIR… ÖTEKİLEŞTİRMENİN BU ÜLKEDE BİR NEBZE AZALMASINA YARAYACAKSA ÇOK MEMNUN OLURUM
Bu dizi, sence, senin kariyerinde nasıl bir yer işgal edecek?
– İlk andan itibaren her yanıyla, beni çok tatmin eden bir projeydi. İzleyenlerden de olumlu geri dönüşler aldıkça inanılmaz mutlu oluyorum. Ötekileştirmenin bu ülkede bir nebze azalmasına yarayacaksa, çok memnun olurum.