Haldun Dormen: Çok şükür iyileştim

Bak iyi şeyler de oluyor… Bozma moralini… Yılın son pazarının röportaj konuğu, ustaların ustası, hocaların hocasın Haldun Dormen

Corona’ya yakalanmıştı biliyorsunuz. 12 gün hastane. Sonra ev. Hala ev. Ama çok şükür, bitti, gitti. Yaş 93. Önüne bakıyor. Kitap çıkarıyor (Yaşlanmaya Vaktim Yok) çok satanlarda hızla yükseliyor, gerçekten güzel kitap, nasıl genç ve diri bir dille yazmış, su gibi okunuyor, bu kitap da insana moral, umut, enerji veriyor. 30 Aralık’ta online tiyatro gösterisi var. E şahane di mi? İşte bu ya!!! Her şart altında devam etmek. Biz de öyle yapacağız, kuyruğu dik tutacağız. Devam edeceğiz.

ERKEN DAVRANDIM SEMPTOMLAR BAŞLAYINCA, HEMEN HASTANEYE GİTTİM BUNUN DA FAYDASINI GÖRDÜM

Geçmiş olsun… Bitti, gitti mi Corona?
-Çok şükür. Umarım bitti, gitti. İyiyim şimdi, evdeyim. Dışarı çıkmıyorum. Klasik müzik dinliyorum, bulmaca çözüyorum, okuyorum, dizilerim var. Haftaya gerçekleşecek online oyunumuz var, heyecanlıyım. Kitabım çok satanlarda yükseliyor, hoşuma gidiyor. Torunum Alya aradı, “Dede çok sevdim, kitabını!” dedi. Sevindim. Eve, hayatı sığdırıyorum, herkes gibi. Şikâyet edecek bir durumum yok. Aksine şükrediyorum.

Şanslı mıydınız, bünyeniz mi kuvvetliydi, yoksa sizce virüse çok maruz kalmamış mıydınız?
-Bünyemin kuvvetli olduğuna inanıyorum. Ama sanırım virüse de çok maruz kalmadım. Ama yine de biliyorsun, açıklanamıyor bazı şeyler. Erken davrandım, semptomlar başlayınca, hemen hastaneye gittim. Bunun da faydasını gördüm.

Hastane süreci nasıl geçti?
-E kolay geçmedi. Ama sağ olsunlar, çok iyi baktılar. Taksim Acıbadem’deydim. Hocalarıma ve hastane personeline ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Ama yine de eve dönmek çok iyi geldi.

Ne kadar kaldınız hastanede?
-12 gün.

En çok neyde zorlandınız?
-Yalnızlıktan. İster istemez kendinizi yalnız hissediyorsunuz.

“NASIL OLSA, BUNU DA ATLATIRIM!” DİYE DÜŞÜNDÜM HEP… POLLYANNA’CILIK DEĞİL BU, HEPİMİZ BÖYLE YAPMALIYIZ. KAFAYI, HEP İYİYE YORMALIYIZ POZİTİFTE KALMAYA ÇALIŞMALIYIZ

Orada yalnızken, “Bu sefer iş ciddi, yoksa ben gidici miyim?” gibi bir korkuya kapıldınız mı? Ölüm, geçti mi aklınızdan? Yoksa hep “Nasıl olsa ben bunu da atlarım!” diye moralinizi diri mi tuttunuz?
-Hayır, aklımdan hiç böyle bir şey geçmedi. “Nasıl olsa, bunu da atlatırım!” diye düşündüm hep.

Haldun Dormen hiç olumsuz bir şey düşünmez mi? Aklından bile geçirmez mi? Varsa bunun bir yöntemi nedir?
-Düşünürüm Ayşe’cim. Ama bu olumsuz düşünceleri hemen kafamdan çekip atarım. Hepimiz böyle yapmalıyız. Kafayı sürekli iyiye yormalıyız. Pollyanna’cılık değil sözünü ettiğim, mümkün olduğu kadar pozitifte kalmaya çalışmak. Bunu bir refleks haline getirmek gerekiyor. Kötücül düşünce işin kolayı, biz zoru başarmalıyız.

MASKEMİ TAKIYORDUM AMA İTİRAF EDİYORUM, KENDİMİ FAZLA KORUMUYORDUM… CORONA BANA DİKKAT ETMEYİ, UYARILARI CİDDİYE ALMAYI, BEKLEMEYİ VE SABRETMEYİ ÖĞRETTİ

Kendinizi ne kadar koruyordunuz? Maske ve mesafeye hep dikkat ediyor muydunuz?
-İtiraf ediyorum, kendimi çok da fazla korumuyordum. Tamam, maske takıyordum ama rutin hayatımı sürdürüyordum. Sürekli oraya buraya koşturuyordum. Ama artık daha dikkatli bir şekilde korunmak gerektiğine inandım.

Corona’ya rağmen hep üretmeye devam ettiniz. Şimdi ders aldınız mı? Virüs yavaşlamanıza neden oldu mu?
-Aldığımdan en ufak bir şüphem yok. Şu sıralar, evde olduğum zamanları elimden geldiği kadar üretken geçirmeye çalışıyorum.

Corona size neler öğretti? Şunları öğrendim diye bir cümle kursanız boşlukları nasıl doldurursunuz?
-Sabretmeyi, dikkat etmeyi, uyarıları ciddiye almayı ve beklemeyi öğretti.

TEKNOLOJİNİN NİMETLERİ KADAR, GETİRDİĞİ ZORLUKLAR DA VAR. YÜZ YÜZE İLETİŞİMİN YERİNİ HİÇBİR ŞEY TUTAMAZ BENCE

93 yaşındasınız. Bugüne kadar Corona gibi bir belaya rastladınız mı?
-Hatırladığım kadarıyla hayır!

Her şeyin dijitale dönmesi sizi rahatsız ediyor mu? Teknolojiyle aranız nasıl?
-Tabii ki teknolojinin ilerlemesi bazı açılardan şahane. İnsanlar evlerinden dünyayı idare ediyor. Hayatımız kolaylaşıyor. Özellikle pandemi döneminde hayat nispeten devam edebildi. Ama insan hayatı, artık ikinci planda kalmaya başladı. Teknolojinin nimetleri kadar, getirdiği zorluklar da var. Yüz yüze iletişimin yerini hiçbir şey tutamaz bence.

“Ben bu yeni normale uyum sağlayamıyorum” gibi hissettiğiniz oluyor mu?
-Zaman zaman. Akıllı telefonlarla zorlandığım oluyor. Ama adapte oluyorum yine de. Soruyorum, rica ediyorum, öğreniyorum.

Yeni kitabınız muhteşem! Bayıldım. Çok satanlarda da hızla yükseliyor.
-Ya öyleymiş. Doğrusunu söylemek gerekirse, ben de farkında değildim. İnsanların ilgi göstermesine çok sevindim.

Hangi arada çıktı bu kitap?
-Aradan çıkıverdi işte. Kolay yazıyorum ben. Bunu da yazıverdim işte.

Peki nasıl bu kadar genç ve diri bir dille, konuşur gibi yazabiliyorsunuz? Su gibi akıyor cümleleriniz…
– Onu, ben de bilmiyorum. Yazdığım bütün oyunlarda ve kitaplarda kolay anlaşılırlığa ve akıcılığa önem veririm.

İNSANIN KENDİSİYLE DALGA GEÇEBİLMESİ ÖNEMLİ BİR MEZİYET… KEŞKE HERKES YAPABİLSE!

Sizin manyak bir temponuz vardı. Haftada üç oyun, İzmir, Almanya, turneler… Bu kitabı yazmaya nasıl vakit buldunuz?
-Pek çok şeyi aynı anda yapabiliyorum. Hepsi de sevdiğim şeyler olduğu için zor gelmiyor. Nasıl yapıyorum diye düşünmüyorum ben, beni mutlu eden şeyler bunlar, galiba disiplinli ve çalışkanım, yapacağım diyorum, yapıveriyorum.

Kendinizle de sık sık dalga geçiyorsunuz bu kitapta… Bunu bir meziyet olarak kabul ediyor musunuz?
-Kesinlikle! Herkesin kendisiyle dalga geçebilmesi şarttır diye düşünüyorum.

YAŞLANMAYA VAKTİMİN OLMAMASI, BANA ÖZGÜ DEĞİL… HAYAT İŞTAHI OLAN HERKES YAPABİLİR!

Bugünü anlatıyorsunuz ama fonda biz, Türk tiyatrosunu da okuyoruz. Tiyatrocuları da. Pek çok farklı dönemi… Kısacası bilgi sahibi oluyoruz ama bunu bizi bilgiye boğmadan yapıyorsunuz… Bu kitabı yazarken amacınız neydi? Tiyatro macerasını mı anlatmak, kendi maceranızı mı?
-Kendi maceramı anlatarak, bildiklerimi, öğrendiklerimi, yaşadıklarımı insanlarla paylaşmak.

Adına da bayıldım, “Yaşlanmaya Vaktim Yok!” Gerçekten öyle… Nasıl olabiliyor bu?
-Valla, bu gayede kim uğraşırsa olabilir. Bana özel değil bu. Hayat iştahım var. Yaptığım işi seviyorum.

Üniversiteden arkadaşınız Paul Newman’ın mektubu da var. Onun mektubu bunca şey arasında nasıl kaybolmadı? Bir gün bir kitabımda kullanırım diye düşündüğünüz için mi sakladınız?
-Yok yahu! Sakladığım bazı şeyler arasında buldum. Bu arada çok değerli bazı mektupları da kaybetmişim. Fransız yazar Jean Cocteau’dan gelen mektup gibi.

BİYOLOJİK YAŞIM 93… RUHUMUN YAŞINI BİLMİYORUM, GENÇ BİR ŞEY OLMALI:)

Sizin biyolojik yaşınız ne? Ruhunuzun yaşı ne?
-Ne bileyim ben. Genç bir yaş herhalde.

Bu kitap, “başarmış” bir insanın kitabı. Babanıza 18 yaşında yazdığınız mektup da var içinde. Gelecekte neler yapmak istediğinizi anlatıyorsunuz. Ve ona, aile işine devam edip iş adamı olmak istemediğinizi, sanatçı olmak istediğinizi söylüyorsunuz. Ondan Amerika’da Yale Üniversitesi’nde tiyatro eğitimi alabilmek için izin ve destek istiyorsunuz. Aradan 75 sene geçmiş. Ve siz, o mektupta yazdığınız her şeyi fazlasıyla gerçekleştirmişsiniz! Bu nasıl bir his?
-Çok tatmin edici bir duygu ve aslına bakarsan, inanılacak gibi değil.

Hayat karşısında bir zafer mi bu?
-Bence evet. Evet. Evet. Ama herkes böyle bir zaferi kazanabilir. Ve yaşamalarını dilerim.

TABİİ Kİ BAŞARAMADIĞIM ŞEYLER DE VAR… MESELA BİR TİYATRO BİNASINA SAHİP OLMAK VE OYUNLARIMI ORADA SERGİLEYEBİLMEK… ARTIK İKİNCİ 90’DA

Kafanıza koyup başaramadığınız bir şey var mı?
-İstediğim gibi bir tiyatro binası sahibi olmak ve oyunlarımı orada sergileyebilmek. Artık ikinci 90’da…

Kendinizle ne kadar gurur duyuyorsunuz?
-Duymuyorum ki. Geçmişe bakmıyorum, ileriye bakıyorum. Hala yapmak istediklerim var.

Gençlerin tutkularının peşinden gitmeleri gerekiyor. Ama bu, yeterli mi? Başka ne yapmaları gerekiyor?
– Umutlarını hiçbir zaman kaybetmemeleri gerekiyor. Ben Dormen Akademi’deki derslerimde, öğrencilerime hep umutlu olmaları gerektiğini söylüyorum. Ve tabii yeniliklere açık olmaları, yeni bir şeyler deneyebilecek cesarette olmaları ve sonsuza kadar çalışmaları gerekiyor. Kendilerine inanmaları gerekiyor.

Bu o kadar önemli mi…
Pes etmek, kendini yarı yolda bırakmak yok!

KENDİMLE İLGİLİ EN SEVDİĞİM ŞEY AZMİM VE MESLEĞİME DUYDUĞUM AŞK

Tiyatroya, sanata “adanmış” bir hayat. Bu, nasıl bir aşk?
-Açıklaması yok. Doğuştan gelen bir şey herhalde. Ben böyle doğdum.

Nasıl oldu da hiçbir şey sizi yolunuzdan döndüremedi?
-Bu konudaki azmim o kadar büyüktü ki hiçbir şeyin döndürmesine olanak yoktu.

Kendinizle ilgili en çok sevdiğiniz şey ne?
-Azmim.

Bu enerjinizi açıklayan şey, mesleğinize duyduğunuz aşk mı? Yoksa “Bir söz verdim dönemem” mi?
-Bence her ikisi de ama daha önemlisi mesleğime duyduğum aşk.

Babanız, bugünkü Haldun Dormen’i görse ve başardığınız şeyleri bilse ne derdi?
-Herhalde iftihar ederdi. Bana inanarak doğru kararı vermiş olduğuna inanırdı.

HAYATIMIN EN İYİ DÖNEMİ Mİ? HİÇ DÜŞÜNMEDİM, BÜTÜN HAYATIM HERHALDE!

Kitapta, eski Beyoğlu da anlatılıyor, lokanta isimlerine ve yediklerinize kadar yazmışsınız. Hafızanız nasıl bu kadar iyi?
-O da Allah vergisi herhalde. Gerçi artık eskisi kadar iyi olmadığını düşünüyorum. Ama hala idare ediyorum gerçi.

Ama netice 93 yaşındasınız. Sahnede repliğimi unuturum diye bir korkunuz yok mu?
-Hayır. Bugüne kadar hiç olmadı. Olduysa bile, genç yaşlarımda çok çok çok ender.

Haftaya online gösteriniz var. Bu, bir ilk mi? Nasıl bir heyecan? Biletix’ten mi alınacak biletler?
-Evet. Sonucu bütün yakınlarımla birlikte heyecanla bekliyoruz. Doğru, biletler Biletix’ten alınıyor.

Hayatınızın en iyi dönemi hangisiydi? Kaç yaşları en şahane yaşlardı?
– Hiç düşünmedim ama bütün hayatım diyebilirim.

HAYATIMIN EN ÖNEMLİ 4 KADINI: BETÛL, SEMİRAMİS, ÇİĞDEM VE ANNEM

Yaşlanmakla ilgili herhangi bir korkunuz var mı? Yoksa nasıl aştınız? Alzheimer, bunama sizi korkutmuyor mu?
-Korkutuyor, hem de çok korkutuyor. Çevremi gördükçe daha fazla korkuyorum ama bunun altından da kalkacağıma inanıyorum.

Kitapta sizin için en önemli 4 kadını anlatıyorsunuz Betûl Mardin, Semiramis Pekkan, Çiğdem Talu, tabii ki anneniz. Kitabı da geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz ablanız Güler Yiğit’e adamışsınız… Gerçekten Ercüment Karacan, Semiramis Pekkan’la evlenmese siz mi evlenme teklif edecektiniz?
-Büyük bir olasılıkla evet!

Evlenseydiniz nasıl bir hayatınız olurdu, hayal ettiğiniz oluyor mu?
-Hayır. Hiç düşünmedim ama renkli olacağından hiç kuşkum yok.

Şimdi karşılaşınca Semiramis Pekkan’la ne hissediyorsunuz?
-Ne kadar keyifli günler geçirdiğimizi hatırlıyorum.

GERÇEK SEVGİNİN NE OLDUĞUNU VE AŞK DENİLEN KAVRAMIN TÜM BOYUTLARINI BETÛL’DEN ÖĞRENDİM

Betûl Mardin’i hangi sıfatlarla tanımlarsınız?
-Bir evlilik için, hayat arkadaşlığı için en doğru, en olumlu insan olarak. Her açıdan müthiştir Betûl. İnsan, ondan her daim bir şeyler öğrenir. Hayatıma giren ilk ve en önemli kadın. Sayesinde baba oldum. Ötesi var mı? Yaşamımı o kadar çok açıdan yönlendirdi ve zenginleştirdi ki… O, sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde insanların hayran olacağı biri. Renkli, eğlenceli, birikimli, muzip, insanların her daim hayatlarını kolaylaştırır, çok zekidir, sürprizlidir. Dünyanın her tarafında, gittiğimiz her yerde, her zaman inanlar etrafını çevirirdi, mıknatıs gibi herkesi kendine çekerdi. Öyledir Betûl. Her zaman çok iyi geçinemedik ama birbirimizi hep anladık. Hala öyle. Gerçek sevginin ne olduğunu ve aşk denilen kavramın tüm boyutlarını ondan öğrendim.

O sizi zorlamasa, Ömer olmayacak mıydı?
-Zorlamasına pek gerek kalmadı ve çok şükür Ömer oldu! Ben baba olmaya çok sıcak bakmıyordum, Betûl her zamanki gibi ileri görüşlüydü. İyi ki böyle şahane bir oğlumuz oldu.

Size, bir “aile” de hediye etti o zaman…
-Evet! Hala devam eden müthiş bir aile…

BETÛL’UN 60 YIL ÖNCE HEDİYE ETTİĞİ KOLYE HEP BOYNUMDA HİÇ ÇIKARTMADIM

Betûl Mardin’in size 700 yıl önce hediye ettiği kolye de hep boynunuzda. Şaka maka kaç sene oldu? Onun uğuruna mı inanıyorsunuz?
-(Gülüyor) Evet, en aşağı 60 yıl oldu. Onun yaşamımın bir parçası olduğuna inanıyorum. Hiç çıkarmam boynumdan!

İki inatçı volkan aynı eve sığamamışsınız ama hayata sığmışsınız. Dost olarak, boşanma gününüzü kutlayarak hayata devam ediyorsunuz. Nasıl başardınız?
-Olumsuz yönlerimize bile saygı göstererek.

YÜZLERCE GENÇ YETİŞTİRDİM, KENDİMLE İLGİLİ GURUR DUYDUĞUM ŞEYLERDEN BİRİ BU… TÜRK TİYATROSUNA, DORMEN TİYATROSU’YLA BİR YÖN VERMİŞ OLMAM DA BENİ MUTLU EDİYOR

Rahmetli Çiğdem Talu da çok özel bir kadın. Sizin için ne ifade ediyor?
-Onunla birlikte olmanın, beraber çalışmanın, fikir paylaşmanın mutluluğunu ifade ediyor. Çok erken bir kayıptı, hepimiz yıkıldık.

Yüzlerce genç yetiştirdiniz. Kendinizle ilgili en çok gurur duyduğunuz şeylerden biri bu mu?
-Elbette. Onlar sayesinde de böyle enerjik ve genç kalabildim. Gençlerden her daim çok şey öğreniyor insan. Kendimle ilgili gurur duyduğum şeylerden biri de Türk tiyatrosuna Dormen Tiyatrosu’yla bir yön vermiş olmam.

Yorum Bırak