Hepimiz öğrendik. İstanbul Sözleşmesi’nin geri çekilmesi, hukuka aykırı… Meclis tarafından onaylanarak yasalaşan bir sözleşme, Cumhurbaşkanı kararıyla, iptal edildi… Oysa, Cumhurbaşkanı temel hak ve özgürlükler konusunda kararname çıkaramaz! Ama ne yazık ki ÇIKARDI!
Peki şimdi ne durumdayız? Süreci, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü’ye sordum.
Geldiğimiz noktada İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili şu an durum ne?
-Hukuksuzluğu yapan lider olunca, tebaa hukuksuzluğu benimser. Yol, yürünür yol sanıyorlar. Oysa değil. Hukukun üstünlüğüne inananlar olarak, biz de Danıştay’a dava açtık.
Sen nerdeyse 30 yıldır sahadasın, kadınlarla, sorunlarıyla iç içesin. Tüm bu yaşananları sen nasıl değerlendiriyorsun?
-Hırsın, aklın önüne geçmesi ve cehaletin aklıselime üstün gelme savaşı olarak görüyorum.
İNSANIN, KENDİ AYAĞINA KURŞUN SIKMASININ ACISINA SEYİRCİ OLMANIN RUHSUZLUĞUNDAYIM
Nasıl duygular içindesin?
-Kararın imzalanıp, Resmî Gazete’de yayınlanmasından sonra #MorardinmiCananGullu tag’ini açtı bazıları sosyal medyada. Bu, bazı şeyleri bu ülkede yapabilmiş olmanın, yani mücadelemin/mücadelemizin gücünü ortaya koyması açısından önemli. Valla, ne hissettirdiğine gelince, daha motivasyonluyum. Daha da güç kazandırdı bana. Ayrıca, insanın, kendi ayağına kurşun sıkmasının acısına seyirci olmanın ruhsuzluğundayım.
Karşı taraf, hep bildiğini okuyor. Ve kimse ona karışamıyor. Yine böyle mi olacak?
-Algı çağında, “Eğitimsiz, yoksul bırak!” ve “Egemen bir medyayla yönet!” taktiklerini görüyor ama el açmıyoruz. Çünkü istenilen bir kaos ortamı. Lütfen uymayalım. Aklıselim ve stratejik davranma zamanı. Yaşadığımız dünyada çağın teknolojik değişimini kimse durduramaz. KONDA’nın son araştırması bunu gösteriyor. Biz, bu sözleşmenin bireye kazandırdıklarını anlatmaya devam edeceğiz, ulaşmamızı istemedikleri kesimdeki arkadaşlarımıza da. Hatta, biz, ‘Acil Yardım Hattı’mızla uzun zamandır bir bölümüyle temas ve destek halindeyiz. Değişim kaçınılmaz.
CİN ŞİŞEDEN ÇIKTI VE GİRMEZ BUNU HERKES BİLİYOR
Mücadele ediyoruz ama ya değişen bir şey olmazsa…
– Olur mu? Aslında o kadar çok şey değişti ki. Korkuları da o yüzden. Kadınlar, şiddet gördükleri ortamı terk ediyor. Nasıl mı? Boşanarak. Geçtiğimiz yıla baktığımızda, öldürülen kadın oranında boşanmış kadınlar ilk sırada. Peki öleceğini bile bile, devletin onu koruyamadığını bile bile niye boşanmayı seçiyor diye düşünelim. Çünkü haklarını biliyor. O hakları kullanıyor. Kullanmadan bize, barolara erişenler hayatta ve sağlıklı. Ulaşamadıklarımız, koruyamadıklarımız için sıkıntı. Bu yüzden tarihin akışı değişmez. Cin şişeden çıktı ve girmez. Bunu herkes biliyor. Elimizde dünyanın her köşesine ulaştığımız bir teknoloji varken, hileli hurdalı yapılan işler, açığa çıkmaya mahkumdur.
Bu sözleşmeden Türkiye’nin çekilmeme ihtimali var mı?
-Kandırıldık! Allah affetsin diyebiliriz. Ama Parlamento’dan çekilme onaylanmadığı sürece, o sözleşmede olmaya devam ederiz. İç Hukuk Anayasa 90. madde öyle diyor.
TARİHE, “HUKUKSUZ VE GEÇERSİZ İMZA” OLARAK GEÇECEK TEK KİŞİLİK GÖSTERİNİN ARKASINDA DÜNYA SİYASETİ KONUSU DA VAR
Hukukçular, “Türkiye anayasasızlaştırılıyor!” diyor. Daha korkunç şeyler de söylüyorlar. Ama sanki her şey, suya yazılıyor. Tüm bunlar kadın örgütlerinde nasıl moral bozukluklarına yol açıyor?
-En çok mücadele eden kadınlar. Siyaset de sorumluluğu kadınlara devretti. Asıl problem o. Bizlerin mücadele gücünü herkes biliyor. Her mağdura, her bireye, bugüne kadar şartları zorlayarak ulaşan bizler; içeride, hukuki mücadele yaparken, ayrıca uluslararası alanda, AB ve AK ya da BM’ye olayın yanlışlığını ve bu insan hakları ihlalinin Avrupa’yı da etkileyeceğini anlatıyoruz. “Ben yaptım, olur!” mantığının yansımalarının kabul edilemezliğini artık onlar da dile getiriyor. Tarihe, “hukuksuz ve geçersiz imza” olarak geçecek tek kişilik gösterisinin arkasında dünya siyaseti konusu da var. Dayanaksız mesnetsiz ve daha çok güvencesiz bir yönetimin varlığını yansıttığı ülkemizi savunmak da bize düşüyor. Çağdaş demokratik ve laik bir sürecin bireyleri olarak mücadelemizi sürdüreceğiz.
Aslında bu, kadın meselesinin de ötesi değil mi?
-Hedef, BM, AB ve AK gibi uluslararası kuruluşların arka planında muhafazakarlaşan ve otoriterleşen bir grubun yeni dünya hevesi… İmza gösterisiyle de verilmek istenen mesaj şu: “Bak, ben ülkemde her şeyi yapabilirim! İyi geçinelim ‘Win Win’ olsun!” Aynı zamanda, iç siyasetin yüzde 7 tabanına da “Ben istediğinizi yaptım. Ama gücüm bu kadar!” mesajı… ‘Bu yaptığım parlamento tarafından onaylanır’ mantığını kenarda asılı tutarak, yol yürümek… O kadar karışık ki sayfalar yetmez anlatmaya…
İstanbul Sözleşmesi’den geri çekilme, şu an davası süren istismar ve şiddet mağdurlarını nasıl etkiliyor?
-Zaten olan onlara oluyor. Kolluğa gidenlerin geri çevrildiği haberleri gelmeye başladı. Kraldan çok kralcıların ve kamuda siyasileşmenin olduğu şu süreçte, bu kaçınılmaz. Birçok istismar faili, tutuksuz yargılanıyor. Çünkü bu konularda yargı, mağduru suçlayan bakışa sahip. Kısacası zor zamanlardayız ama kolluğa gitmekten vazgeçmeyeceğiz. İyilerinin varlığına tanıklık ettiğimiz kolluk çalışanlarına laf yok. Ancak gidenlere, “Bakamayız!” diyen kolluk olursa, karakolun adını ve polis memurunun yakasındaki numarayı bize iletmeleri yeter. Yalnız değiller!
Danıştay’dan nasıl bir sonuç alınacağını düşünüyorsun?
-Ben nedense, Danıştay’dan iyi bir haber çıkacağına inanıyorum. 1 Temmuz öncesi karar çıkar diye düşünüyorum. Biz gündemimizden düşürmeyelim yeter ki…
İnsanlar bu ülkede, neredeyse bütün kurumlara güvenini kaybetti. Bu nasıl sorunlara yol açar?
-Hukukun olmadığı yerde, mafya düzeni iktidar kurar. Hukuku, sopa olarak kullanan iktidar da o değirmene su taşır. Bu yüzden hukuk, guguk olmamalı!
HIZINI ALAMAYIP “BÜTÜN ULUSLARARASI ANLAŞMALARDAN ÇIKALIM!” DİYENLER VAR
1 Temmuz itibariyle, bu çekilme gerçekleşirse, bizi nasıl bir Türkiye bekliyor?
-Kadınları, “birey” olarak görmeyen ve toplumsal dinamiklerde ötekileştirmiş bir süreç. Sokakta, evde, yargıda, okulda… “Hemen yenisini yapacaklar!” diye ses yükseltenleri duyuyoruz. Eğri oturup doğru konuşalım. Şiddet ile mücadelede, 2006’dan beri hastalığı teşhis ederek Başbakanlık genelgesiyle yola çıkan ve çağının en iyi sözleşmesini kendi yapmış bir iktidar var. Ancak aynı iktidar, aynı süreci tersine çevirmiştir.
Ya benzer şeyler diğer uluslararası anlaşmaların başına da gelirse…
-Bazı kese kağıdı medyanın köşelerinde “Sırada, CEDAW, 6284, Lanzarotte var!” diye çığlık atanları duyuyoruz. Hatta, hızını alamayıp, “Tamamından çıkalım!” diyenler var. Biz bunları aklıselim kalmaya özen göstererek dinliyoruz. Ama o çekilme, diktatörlüğe giden yolun tamamen açılması anlamına gelir ki; bu, sessiz kalınabilecek bi şey olmaz!
NİYE ENSEYİ KARARTALIM, DAHA ÖLMEDİK Kİ?!
Enseyi karartmamak lazım. Ama nasıl?
-Niye karartalım, daha ölmedik ki… Biz buradayız. Umudumuz var. Umudu besleyen sorumluluktur, farkındalıktır, cesarettir, mücadele azmidir ve mücadelede yer almaktır. Kendini demokratik olmayan değişime razı görmemesidir. Ses vermesidir, eylemde yer almasıdır. Oturarak değil, aktif ve olayların içinde olma sorumluluğuyla, görev alması ve yürümesidir..
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’YLE İLGİLİ BİLİNEN YANLIŞLARI TEK TEK ANLATMALIYIZ
Bir şeyler yapmak lazım. Ama ne? Önerilerin ne?
-Öncelikle strateji ve teknolojiyi kullanarak, yanlışları tane tane anlatacağız. Sözleşme, bireyi eşcinsel yapmaz. Bunu anlatacağız. Sonra “kutsal aileyi dağıtıyor” yalanının içini anlatacağız. Bir ailede, ensest, şiddet, evlilik içi tecavüz varsa, o ailenin kutsal olamayacağını da… Ağustos 2020’de, bilinirliliği az olan İstanbul Sözleşmesi’nden, “Bana ne İstanbul Sözleşmesi’nden, ben Hatay’da yaşıyorum!” diyen varken, şimdi Saadet Partisi’nin yüzde 88.3’ü “Kalalım” diyor, KONDA Araştırma Şirketi’nin anketine göre. Şöyle bağlayayım, cesaret bilge bir liderdir. Yerinde ve zamanında bir cesaret, değişimi tetikler. Toplumsal sürecin, dayanışmaya dönüşmesini istikrarlı şekilde devam etmesini ve farkındalıkların oluşmasını sağlar. Bu yüzden, cesaret, kimi zaman bir cümledir, kimi zaman belirlenen ilkelerdir, duruştur. Dokunmaktır kimi zaman, bazen eylemsel destektir. Kısacası, cesaret kaybolmadan yürümektir. Mücadeleye devam. Çünkü mücadele kazandırır…