Usta yazar Ayşe Kulin’den yeni kitap: Taksiii

Bugünkü konuğum usta edebiyatçı Ayşe Kulin… Eğlenceli, samimi, su gibi akan son kitabı “Taksiii” ile karşımızda…
.
İmamoğlu’nun 5 bin yeni taksi alımı teklifinin 10. kez reddedilmesine tepkisiz kalamayan ve 90’lı yıllardan bugüne taksilerde yaşadığı 13 macerayı bir kitapta toplayan Kulin, “Derdim, İstanbulluların çektiği taksi eziyetini, bu sorunun çözümünü tıkayanlara duyurmaktı! Umarım duyarlar…” diyor.
.
Yeni kitabı vesilesiyle Ayşe Kulin’i yakalamışken, pek çok soru sordum. Taksi sorunundan girdik eski İstanbul’dan çıktık. Yaşlanmayı da konuştuk.
.
İyi ki varsınız Ayşe Kulin

Yeni çıkan kitabınız “Taksiii”de, İstanbul taksilerinde yaşadığınız mağduriyetleri anlatıyorsunuz. Samimi, eğlenceli, su gibi akan bir kitap… Bazen kahkaha atarak, bazen hüzünlenerek, bazen de şaşkınlığa düşerek okudum. Amma çok şey gelmiş başınıza!
-Sorma Ayşe’cim…

DERDİM ORTA SINIF İSTANBULLULARIN ÇEKTİĞİ TAKSİ EZİYETİNİ DUYURMAK!

Nerden esti bunları kitap yapmak?
-İstanbul’da son yıllarda, özellikle de belli saatlerde taksi bulmak bir eziyet halini aldı. İstanbul Belediyesi’nin, taksi alma talebi, 10. kez reddedilince, bunlar adeta içimden fışkırıverdi! Okuyan pek çok insan kendini bulacaktır bu öykülerde. Derdim, orta sınıf İstanbulluların çektiği taksi eziyetini, bu sorunun çözümünü tıkayanlara duyurmaktı! Umarım duyarlar…

O kadar haklısınız ki… İstanbul’un en büyük sıkıntılarından biri gerçekten de taksiler. Günden güne de daha korkunç bir hal alıyor. Siz, yaşadığınız mağduriyetleri öyküleştirerek bu sorunun altını çizmek istediniz de… Sizce edebiyat işe yarar mı?
– Edebiyat bu sorunu elbette çözmez! Ama bilmeyenlere duyurur, farkındalık yaratır.

Mesela bu kitabı Erdoğan ya da İmamoğlu okur mu?
– Her ikisinin de işleri başlarından aşkın olduğundan kitap okumaya vakitleri yoktur. Ama konu, onu ilgilendirdiği için Ekrem İmamoğlu’na imzalı bir kitap yolladım. Onun kitaptan haberi var en azından…

Kitapta diyorsunuz ki, “Taksi duraklarında taksi yok. Arabayla gitsek park yeri yok. Uber ve benzeri araçlar kullansak huzur yok.” Bu cümleler, İstanbullunun ulaşım krizini özetliyor resmen. Peki sizce meselenin kaynağı nedir?
-İstanbul’un her gün artan nüfusuna rağmen taksi sayısının 15 yıldan beri değişmemiş olması! Ve mevcut taksi sahiplerinin kendi çıkarlarını korumak için, ek taksi alımına taş koymaları.

13 farklı taksici anınızdan oluşuyor kitap. 90’larda başlıyor taksi maceralarınız. Sizce o yıllardan bu yana ne değişti? “Şehrimi artık tanıyamaz hale geldim” diyorsunuz kitapta… İstanbul ne kadar değişti?
– İstanbul büyüdü. Trafiği arttı. İnanılmaz göç aldı. Bazı mahallelerinde Türkçe duymak zorlaştı. Tamam, bunlar, bir metropolün kaçınılmazları. Acı olan, zengin-yoksul fark etmeksizin İstanbullulara has o nezaketin, İstanbul beyefendileri ve hanımefendilerinin, hatta İstanbul külhanbeylerinin dahi neslinin tükenmiş olması! Bugün artık ortalıkta eli bıçaklı kaba insanlar, sokak kabadayıları ve kadın canileri geziyor.

90’LARDA “BU PARA SAHTE ABLA!” DİYORLARDI. GÜNÜMÜZÜN MODASI, “TRAFİK ÇOK!” BAHANESİYLE EN UZUN YOLU SEÇMEK

Özellikle turistleri dolandırmaya çalışan uyanık taksi şoförlerinden de söz ediyorsunuz… Kaç türlü sahtekarlık hikayesine denk gelmişsinizdir?
-Doksanlı yıllarda, “Bu para sahte abla!” çok yaygın bir sahtekârlıktı. Aynı yıllarda, gece ve gündüz saatlerinin taksi ücretleri de değişikti. Saf müşterilerden, gece tarifesini gündüz alırdı açıkgöz sürücüler. Tarifeler eşitlenince, bu oyun bitti. Günümüzün modası, “Trafik çok!” bahanesiyle en uzun yolu seçmek ve turist kazıklamak.
Hedefim, elbette işini namusuyla yapan çilekeş şoförler değil. Hedefim, sırtlarını taksi baronlarına dayamış kabadayı sürücüler.

Kimler yüzünden çekiyor İstanbullular bu eziyeti?
-E çok açık değil mi? İBB’nin 5 bin yeni taksi alınması teklifi 10. kez red yedi. İstanbul Belediye Başkanı’nın bize, iyi hizmet vermesi kimlerin işine gelmiyorsa, onlar yüzünden bu eziyeti çekiyoruz.

Bu çatışma sizce ne zaman son bulur? Nasıl uzlaşılır?
– Ancak 2023’teki seçimlerden sonra. O zamana kadar İstanbul’da taksicilerle boğuşmaya devam…

74 yaşındayken, kendinizden 10 yaş küçük bir taksi şoföründen evlenme teklifi de almışsınız… Neler hissettiniz?
-Hani annelerimiz Allah karşına iyi insan çıkarsın, der ya… O sözün ardındaki saf duyguyu hissettim. Efendi adamdı, hoşsohbetti. Hayatımda aldığım en tatlı ve en samimi evlenme teklifini yaptı. Amerikalı olaydım, muhtemelen onu beni tacizden polise şikâyet etmiştim. Çünkü biliyorsunuz orda, bir kadına, “Elbiseniz size çok yakışmış!” demek dahi tacize giriyor. Oysa hoyrat Türk erkekleri olarak etiketlenebilecek gruptan birinin, kendinden çok daha yaşlı bir kadının, sadece merhametine hayran olup, ona asla ısrarla, zorbalıkla değil, sadece samimiyetle evlenme teklif etmesi, reddedilmeyi de nezaketle kabullenmesi, bence bizim coğrafyada pek ender görülen bir durumdu.

Hikayelerin çoğunda başınıza bir şey geleceği korkusu yaşadığınızı hissettim. “Taksiden inip, hemen binaya kaçtım” gibi… Hepimizin üzerimize sinen bir korku var, nasıl kurtulacağız bundan? Ya da kurtulmak mümkün mü?
-Hepimizin üzerine sinen korkunun ardında her meslek ve sınıftan insanın giderek asabileşmesi, eleştiriye tahammül sınırının her geçen gün azalması yatıyor. Doktorların, öğretmenlerin dayak yediği, kadınların kuş gibi avlandığı, öğrencilere meydan dayağı çekildiği ortamda gel de korkma! Hukukun ve dolayısıyla adaletin yeniden devreye girdiği gün, korkular azalacaktır.

YAŞLI MÜŞTERİLERİ VE TURİSTLERİ ÇEŞİTLİ YOLLARLA DOLANDIRMAYA SOYUNANLARA YAZIKLAR, BU MESLEĞİ HAKKIYLA, EDEBİYLE, NAMUSUYLA YAPAN ÇİLEKEŞ SÜRÜCÜLERE İSE SEVGİLER, SAYGILAR OLSUN!!!

Kadın-erkek, zengin-yoksul her bir kişinin, an gelir taksiye ihtiyacı olabilir. Ama bu şehirde, belli saatlerde taksi bulunamıyor! Sürücü değiştirme saatlerinde hiçbir taksi, boş da olsa müşteri almıyor. Uzun lafın kısası taksi sayısı İstanbullulara yetmiyor! Şehrimizdeki taksi sorununun, özellikle de ileri yaştakiler için, ne hale geldiğini bu kitabı okuyan birileri, “tüm işlerimize karar veren kişi”ye belki duyurur da, soruna çözümün önü açılır umuduyla yazdım taksici maceralarımı…

Ayşe Kulin’le yeni çıkan kitabı taksiii, pandemi ve hayat üzerine
80 YAŞINDA OLMANIN EN İYİ TARAFI, HER ŞEYE BOŞ VERME HALİ… EN KÖTÜ TARAFI İSE YAKINDA SAHİPSİZ KALMASIN DİYE KEDİ YA DA KÖPEK ALAMIYORSUN!

TAKSİ ŞOFÖRLERİ EĞİTİLMELİ
Londra’da, şehri bisiklet üzerinde sokak sokak gezmeden, girilmez yolları ezber etmeden kimse sürücü ehliyeti alamaz!

Gelişmiş ülkelerde, taksi şoförlerinin belli bir eğitimden geçmeleri gerekiyor. Biz de ehliyeti olan kolaylıkla taksi şoförü olabiliyor. Belki bu da değişmeli, ne dersiniz…
-Elbette. Ben İngiltere’de uzun yıllar yaşadığım için, o ülkeyi iyi tanırım. Her bir taksi sürücüsü, devasa Londra şehrini bisiklet üzerinde sokak sokak gezmeden, girilmez yolları ezber etmeden sürücü ehliyeti alamaz. Sürücülerin yanına bir de kalın bir kitap verirler, tüm adreslerin yazılı olduğu. Orada da, nehrin köprülerle birleşen iki yakası var. Ama hiçbir sürücünün, müşterisine, “Ben karşı yakanın şoförüyüm! Adresi bilmiyorum” deme hakkı yoktur.

YAŞI HİÇ KAFAYA TAKMADIĞIM İÇİN SAKLAMAYA GEREK DUYMUYORUM
Ama o kendini hatırlatıyor… Porselen kalça, gözcü, kulakçı, dişçi 🙂

Her anı da, yaşınıza veya yaşlanmaya değinmişsiniz. Yaşlanmayı çok mu kafaya takıyorsunuz?
-Yaşı hiç kafaya takmadığım için saklamaya gerek duymuyorum ama o kendini hatırlatıyor… Porselen kalça, gözcü, kulakçı, dişçi… Yaşın ve sen iç içe yaşamaya başlıyorsunuz. Gel benim yaşıma, anlarsın sen de!

“AKP SEÇMENİ TAKSİYE BİNMEZ! ONLARIN YA ŞOFÖRLÜ ARABALARI VARDIR YA DA ÇOK YOKSUL OLDUKLARI İÇİN BİNEMEZLER…”

Öykülerin birinde, bir taksi şoförüyle önümüzdeki seçimlerle ilgili sohbet ediyorsunuz. O size, bu konuda nabız tutamayacağını söylüyor. Ve gerekçesini anlatıyor…
-O taksi şoförü çok doğru bir değerlendirme yapmıştı: Ben resmin bütününü göremem çünkü taksiye sizin gibi orta sınıf, eğitimli insanlar biniyor ve sizler AKP’ye oy vermezsiniz. AKP seçmeni ise taksiye binmez. Onların şoförlü arabaları vardır ya da çok yoksul oldukları için binemezler.

“Ben ancak sizin gibilerle muhatap oluyor, seçmenin ancak bir kanadını görüyorum” demişti. Doğru bir saptamaydı ama bir eksikle… AKP işleri bu hale getirmeseydi, ülkeye hayrı dokunsaydı elbette bizden de oy alırdı. Hatta oğullarımdan biri ilk kazandıkları seçimde oyunu büyük bir beklentiyle AKP için kullanmıştı. Bir daha kullanmadı!

ADI: AYLİN EN İYİ KİTABIM DEĞİL!

En çok ses getiren kitabınız ‘Adı: Aylin’ ama siz “en iyi kitabım değil” diyorsunuz. Sizce en iyi kitabınız hangisi?
– Füreya ve Her Yerde Kan Var.

Yazarken en çok emek verdiğiniz, saçınızı başınızı yolduğunuz kitap…
-Sevdalinka ve Her Yerde Kan Var.

Sevdalinka neden dünyaya bakış açınızı değiştirdi?
-Çünkü bana Hristiyan dünyanın, Hristiyan olmayan bölüme yüksekten baktığını, adaletsiz davrandığını, kısacası tüm iddialarına karşılık, iki yüzlü olduklarını gösterdi.

80 yaşında olmanın, en iyi tarafı ve en kötü tarafı?
-Kötü tarafı, yakında sahipsiz kalmasın diye, bir kedi ya da köpek alamıyor, bahçenize meyvesini yiyemeyeceğiniz elma ağacını dikemiyorsunuz. İyi tarafı ise, her şeye boş verme hali…

BUNAMAKTAN KORKMUYORUM BEN BUNADIĞIMI BİLMEYECEĞİM Kİ! ÇOCUKLARIM KORKSUNLAR

Nasıl olur da kendinize “ihtiyar” diyebiliyorsunuz? Dalga geçmek için mi? İhtiyar olmadığınızı bildiğiniz için mi? Çünkü size bakan birinin, size ihtiyar demesi mümkün değil…
-Bunu ben değil, nüfus kağıdım diyor. Onu da yırtıp atamam ki!

80 olup hala nasıl bu kadar fıstıksınız?
-Çocukken çok fıstık yediğim için.

Hafızanızın bulanması en korktuğunuz şey mi?
-Hiç değil çünkü ben bunadığımı bilmeyeceğim ki! Çocuklarım korksunlar.

İSTANBUL YAŞANIR OLMAKTAN ÇIKTI… AMA YİNE DE HİÇBİR YERE GİTMEM!

“İstanbul yaşanır olmaktan çıktı. Ama ne olursa olsun, kara çarşafa bile soksalar İstanbul’da kalacağım!” diyorsunuz…
-Aynen öyle. Gerçi yılın beş ayını bir sahil kasabasında geçiriyorum. Ama kalan aylar için ne demişti dizi… “Doğduğun ev kaderindir!” İstanbul evim.

Kendinizi “öteki” gibi hissettiğinizi söylüyorsunuz ama “Türkiye’den gitmem!” diyorsunuz. Ben de sizin gibi hissediyorum. Fakat oğullarınız ve torunlarınız hep yurt dışında… Üzülüyor musunuz?
-Üzülmüyorum Ayşe’cim, özlüyorum.

Pandemide yemek ve moda programlarını izledim. Buyurun tespitlerim:
EDEPSİZLİK, HAKKANİYETSİZLİK, UTANMA DUYGUSUNUN KAYBOLMASI… HERKES, BİRBİRİNİN GÖZÜNÜ OYMAYA HAZIR, HERKES ÇİRKEFLEŞMEYE HAZIR. HALKIN DEĞERLERİ DÜŞÜYOR. EĞİTİM ZATEN SIFIRLANMIŞ DURUMDA…

Pandemi sürecinde TV izlemişsiniz, yemek ve moda programları… Tespitlerinizi alalım…
– Edepsizlik, hakkaniyetsizlik, utanma duygusunun kaybolması… Herkes, birbirinin gözünü oymaya hazır, herkes çirkefleşmeye hazır. Halkın değerleri düşüyor. Eğitim zaten sıfırlanmış durumda… Ama beni en çok inciten, yemek programlarına katılan hanımların, verdikleri notlarda sayıları çubuklarla yazacak kadar cahil olup, bundan hiç gocunmamaları. Program yapımcılarının da, cehaleti yüceltircesine buna müsaade etmesi inanılır gibi değil. Bir kadın, bir yarışmaya katılacak cesareti bulmuş ama 21. yüzyılda 1,2,3 yazmasını dahi öğrenememişse… Onun yetiştireceği erkek evlat da… Kafası kızdı mı karşısındaki kadını döver, bıçaklar, kurşunlar… Yanılıyor muyum?

Yorum Bırak