Tutkulu, azimli, başarılı müthiş bi rol modelle karşınızdayım: Ayşe Begüm ONBAŞI!!!!
.
Valla, bu röportajları sizden çok kendim için yapıyorum :)) Böyle gençleri tanımak bana inanılmaz gurur veriyor.
.
Ayşe Begüm, Dünya Aerobik Cimnastik Şampiyonu’muz. Yetişkinler kategorisinde ülkemize bu gururu yaşatan ilk sporcumuz. 11 yaşından beri giydiği milli formayla pek çok Avrupa ve dünya şampiyonluğuyla göğsümüzü kabarttı, kabartmaya da devam ediyor .
.
Çok etkilendim 19 yaşındaki bu genç kızdan. Çoğunuz tanıyorsunuzdur belki ama daha yakından tanıyın istedim… Son olarak Penti’nin reklamı filmiyle ortalığı yıktı geçti. “Ohh bee” dedik. Sonunda biri çıkıp regl’ye regl’i dedi. Çok doğal, rahat, samimi bayıldım.
.
Üç yaşından beri sporla iç içe Ayşe Begüm… Veee 13 yıldır neredeyse, her gün Akhisar’dan Manisa’ya 60 kilometre yol yaparak gidiyor, 6 ile 9 saat arasında antrenmanlar yapıyor!!!
.
Sadece cimnastikte değil, her alanda gelişmek için kendine inanılmaz çaba sarfediyor. Yoğun antrenmanlarına rağmen Akhisar Anadolu Lisesi’ni birincilikle bitirmiş. Şu anda iki üniversite okuyor. Boş zamanlarında kendisine bir şeyler katabileceğini düşündüğü yabancı makaleler okuyor. Bunu da geleceğine bir yatırım olarak görüyor. Aklım uçtu! Alkış, alkış, alkış
.
Aynı zamanda ilham veren bir sporcu, pek çok gencimiz onun sayesinde cimnastiğe başladı.. Üstelik sadece kız çocuklarımıza değil, erkeklere de sevdirdi bu sporu…
.
Başta ailesi olmak üzere ona inan, güvenen ve destekleyen herkesi yürekten kutluyorummm.. Ayşe Begüm’le ne kadar gurur duysak az…
ÜLKEMDE CİMNASTİĞE İLGİNİN ARTMASINDA BİRAZ OLSUN PAYIM VARSA NE MUTLU BANA!
Henüz 19 yaşındasın. Ve şampiyonsun! Kendinle ne kadar gurur duysan az Ayşe’cim. Başarılısın, eğitimlisin, çok da alçakgönüllüsün. Bayılıyorum sana. Gençler için müthiş bir rol modelsin. Kim bilir kaç genç kız senden ilham alarak cimnastiğe başlamıştır…
-Çok teşekkürler Ayşe Abla. Küçük kız çocukları gelip, “Seni izledim, cimnastiğe başladım” dediği zaman mutluluktan eriyorum. Aynı şekilde erkek çocuklar da geliyor. Çok güzel bir şey bu. Tabii ki ekstra bir sorumluluk da yüklüyor. Aileme, antrenörüme karşı olan sorumluluğun yanında, bir de onların rol modeli olmanın verdiği bir sorumluluk var. Ama bu çok mutluluk verici. Onlarla iletişim halindeyim, tecrübelerimi onlarla paylaşmak hoşuma gidiyor. Ülkemde cimnastiğe ilginin artmasında biraz olsun payım varsa ne mutlu bana…
7 yaşından beri profesyonel sporcusun. 11 yaşından beri milli forma giyiyorsun. Pek çok Dünya ve Avrupa şampiyonluğun var. Ve Aerobik Cimnastikte, büyükler kategorisinde dünya şampiyonluğuna ulaşan ilk Türk sporcusun. Bir şeyin dünyadaki en iyisi olmak nasıl bir duygu?
-O anki hissi, tarif etmek kolay değil! Sadece yıllarca verdiğin emek ve çalışma değil söz konusu olan. Ülkeni temsil ediyorsun… Milli duygular da işin içine giriyor… İşte o inanılmaz bir duygu. Yarışma öncesinde ne kadar hazır olduğumuzu bilsek de, “Biz bu madalyayı alıp, geleceğiz” desek de, yarışmadan sonra notumuzun açıklanması ve en önemlisi İstiklal Marşı’nın okunması… Tarifi yok! Bundan daha güzel bir duygu yok. Hüngür hüngür ağlamaya başlıyorsun. Antrenörümüzle sık sıkı sarıldık, o mutluluğu birlikte paylaştık… Çünkü o olmasa, ben bu madalyayı alamazdım. Bu iş takım işi, sahada sadece ben varım gibi görünüyorum ama hep birlikte ulaşılan bir başarı bu. Yarışmadan önce 14 kilo vermiştim. Madalyayı alırken, o 14 kiloyu verirken yaşadığımız zorluklar, her gün yaptığım 12 saat antrenman ve yaptığım tüm fedakarlıklar, ayrıca ailemin desteği, her şey gözümün önünden film karesi gibi geçti. Ve sonra inanılmaz bir mutluluğa dönüştü.
Nasıl verir insan 14 kilo? Zor değil mi?
-Zor. Ama yapılabiliyor. Yeter ki, insan kafaya koysun. Normalde, bizim antrenman sürelerimiz 8-9 saat. Bu 8-9 saati, 12-13 saate çıkarıp, öğünleri 3’ten 2 öğüne düşürdük. Çok sağlıklı beslendim. Öğünlerimde proteine ek olarak, salata, pul biberli yoğurt filan yiyordum. Zordu ama oldu.
Bütün bunları nasıl yapabiliyorsun? Sadece azim, disiplin ve çok çalışmayla açıklanabilir mi?
-“Öz farkındalık” devreye giriyor. Sporda klasikleşmiş bir laf vardır: “Sadece yetenek yetmez, üstüne çalışmak da gerekir” diye. Doğru. Bir de tabii sevmekten öte, tutku duymanız gerekiyor yaptığınız işe. Böyle dünya çapında başarılarda bir de “adanmışlık” şart. Baktığınız zaman, ben 3 yaşımdan beri sporun içindeyim, hatırladığım tek şey spor. Gözümü açtım, sporun içindeydim. Benim hayatım spor. Ve gerçekten tutkuyla yapıyorum.
35’i altın olmak üzere 60’tan fazla madalya kazandın. Hatta, sana “Madalya Canavarı” diyorlar. Bu başarının büyüklüğü seni korkutuyor mu?
-12-14 yaş kategorilerindeyken, bu baskıyı hissediyordum üzerimde. Ama sonradan sonraya fark ettim ki, aslında yarıştığım tek kişi kendimim. Hepimiz, her konuda aslında önce kendi sınırlarımızı aşmaya çalışıyoruz. Tek rakibimiz kendimiziz aslında. Bunu fark ettiğim anda 12 yaşındaydım yanlış hatırlamıyorsam ve biden her şey değişti. Antrenman yapma şeklim, yarışmalardaki tavrım… Rahatladım. Yani bir baskı olmaktan çıktı. Tam tersine, eğer iyi hazırlanmışsak, kendi kendimle yarışma bir keyfe dönüştü. Başaracağımı hissederek gidiyorum ve o gururu yaşamak istiyorum. Olur ya da olmaz, ben yapabileceğimin en iyisi yapıyorum.
Peki nasıl bu kadar olgun, farkında ve alçakgönüllüsün…
-(Gülüyor) Teşekkür ederim. Bilmiyorum bunun cevabını. Böyle yetiştirildim. Sporcu olmak böyle bir şey. Bir de benim rol modelim annem. O da eski bir sporcudur. Karşımdaki kişiyle empati kurmayı ondan öğrendim. Bir olay yaşadığım zaman, sadece kendi tarafımdan değil, karşı tarafın gözünden de bakıp, ona göre bir değerlendirme yapmaya çalışırım.
Akhisar Anadolu Lisesi’nden birincilikle mezun oldun. Şimdi de 2 üniversite birden okuyorsun. Beden eğitimi Öğretmenliği ve İstanbul Üniversitesi’nde de İşletme okuyorsun…
-Valla isteyince, çabalayınca oluyor.
İyi de bir Anadolu Lisesi’ni birincilikle bitirmek kolay olmasa gerek. Sen, liseyi zorla bitirsen bile biz öpüp başımıza koyardık. Derdik ki, “O kadar iyi bir sporcu ki zaten ikisini birden çok zor!” Ama sen okulda da birinci oldun…
-Dersi, derste dinliyordum. Antrenman dönüşlerinde de, eksiklerimi tamamlayıp, ödevlerimi yapıp, çalışıyordum. Teneffüslerde mesela ödev yapardım hep. Lise o şekilde bitti. Şu an üniversite hayatındayım. Bir tık daha zor. Tüm boş vakitlerimi derslerime ayırıyorum. Çok alakasız bile olsa kendime bir şeyler katabileceğimi düşündüğüm yabancı makaleleri okuyup çeviriyorum. Onlar bile geleceğe yatırım anlamında faydalı oluyor bence.
Nasıl bir gelecek planladın? Neden mesela, 2 üniversite birden okuyorsun?
-Yandan yürür diye başlamıştım işletme fakültesine. Ama sonrasında, ciddi bir mesai ayırmam gerektiğini fark ettim. Bu durum biraz zorluyor beni. Ama bir şekilde baş etmeye çalışıyorum. Antrenman olmadığı zamanlarda okula İstanbul’a gidiyorum. Beden eğitimi öğretmenliği ise kendi branşım. Sonrasında da akademisyen olarak ilerleyebileceğim, ders verebileceğim, kendi birikimimi paylaşabileceğim bir alan. Aynı zamanda akademik bir kariyer planlıyorum. Şimdiki antrenörüm Mehmet Ali Hoca da doktora yapıyor bu konuda. Sağ olsun, o da bana yol gösteriyor.
HER GÜN ANTRENMANLARA GİTMEK İÇİN 60 KM YOL YAPIYORUM
13 yıl, her gün Akhisar’dan Manisa’ya 60 kilometre yol yapmışsın… Hala devam mı?
-Evet, devam. Halen Akhisar’da oturuyoruz. Antrenmanlar Manisa’da. Her gün 6-9 saat arası antrenman. Müsabakalara hazırlanırken, 12 saate çıkıyor. Sürekli antrenman yapmak gerekiyor, başka türlü başarılı olamazsınız. Antrenman hayatımın ortasında duruyor, geri kalan her şeyi etrafına örüyorum. Gece 12’de bittiği de olabiliyor. Yıllarca eve dönüş yolunda, arabada ders çalıştım. Bundan da şikayetçi değilim.
Manisa’daki salon oldukça büyük ve donanımlıymış. Senin dünya şampiyonu olduğu “podyum” adındaki alet, Spor Bakanlığı tarafından senin için özel olarak alınıp o salona eklenmiş. Bakanlığı da alkışlıyoruz…
-Evet, kesinlikle. Bu anlamda, Federasyon Başkanımız Suat Çelen de büyük destek. Mesela “trankling” dediğimiz uzun sıçratan bir alet var. Bazı hareketleri çıkarmamız için o alete ihtiyacımız vardı. İstedik. Hemen gönderdiler.
Anne ve baban pazarcılık yapmış, sonra Akhisar Belediyesi’nde işe başlamışlar. Onlar seninle gurur duyuyor. Sen de onlarla mı duyuyorsun?
-Aynen öyle! İkisi de çok özel insanlar. Çok şanslıyım onlara sahip olduğum için. Bir dönem, çalışabilecekleri başka bir iş olmadı, pazarcılık yapmak durumunda kaldılar. Annem pazarda tezgâhta kalırken, babam beni antrenmanlara götürüp getiriyordu. Başka bir iş yapsalar, her gün izin alamazlardı ya da işi bırakıp benimle ilgilenemezlerdi. Böyle bir yol tercih ettiler. Sonra belediye bana bir araç tahsis etti, onlar da pazarcılığı bıraktı.
Başka kardeşlerin var mı?
-Hayır, tek çocuğum ben.
Cimnastiğe başlaman nasıl oldu?
-Yine ailemin yönlendirmesiyle. İkisi de sporcu kökenli. Annem basketbol oynamış, babam da futbol. Sporun insan hayatındaki önemini biliyorlar. Akhisar Belediyesi’nin kurslarına gönderdiler beni küçükken. Orada İspanyol bir bale öğretmenine denk geldik…
Nasıl yani?
-İşin şaşırtıcı kısmı bence bu! Akhisar gibi bir yerde, İspanya Bale Dans Akademisi’nde profesör olan biri beni görüyor, fark ediyor, ailemle konuşuyor. “Bu kız çok yetenekli, mutlaka cimnastiğe yönlendirin!” diyor. Sonrasında da artistik cimnastiğe başlattılar beni. Ve gerisi geldi.
Ankara Büyükşehir Belediyesi Ego Spor Kulübü’ne transfer olmuşsun…
-Evet, bu çok büyük bir artı sağladı. Takım olarak da yarıştığımız için benimle birlikte takım arkadaşlarım da o kulüpte. Bir yere gideceksek hep birlikte gidiyoruz. 2021 yılının başında çalışmaya başladık. Sonrasında Dünya Şampiyonu olduk. Çok memnunuz. Kulübün fiziki olarak da mental olarak da verdiği destekler tartışılmaz. Bu sene de ANAC, yani American National Aerobic Championship bir şampiyona düzenleniyor Amerika’da. Oraya katılmamızı sağlıyor kulübümüz. Başka müsabakalar da var. Uluslararası Dünya Oyunları’na da katılım sağlayacağız. Tabii ki yine takım arkadaşlarımla birlikte. Emir Erışık ve Erkut Ergin’le birlikte. Heyecanlıyız. Çok çalışıyoruz. Bu sene bayağı yoğun bir yıl bekliyor bizi.
Ego Spor Kulübü, dünyanın en büyük ilk üç kulübü arasındaymış… 33 branştan oluşuyormuş ve 8 bin sporcusu varmış. Bilmiyordum ben…
-Evet. Geçtiğimiz sene bir spor şenliği düzenlendi, 1500 sporcu vardı. Bir meydana toplanmaya çalıştık ama sığmadık. Pek çok branştan, pek çok başarılı sporcu var. Ülkemiz için çok umut verici.
REGL OLMAK DÜNYANIN EN NORMAL ŞEYİ. UTANACAK, SAKLANACAK BİR TARAFI YOK. PEK ÇOK KONUDA OLDUĞU GİBİ BU KONUDA DA ZİHİNSEL BİR DÖNÜŞÜM GEREKİYOR. BU REKLAM DA ONA HİZMET EDİYOR
FİKRİ DUYDUĞUM ANDA SEVDİM, İYİ Kİ PROJEDE YER ALMIŞIM… PENTİ’YE YARATTIĞI FARKINDALIK İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM
Penti’nin reklam filmine bayıldım! Bu ülke için bir tür devrim. Kibarlıktan mıdır, utançtan mıdır? Bilmiyorum, regl olduğumuzu söylemiyoruz. Ya gizliyoruz ya o günlerin özel günler olduğunu düşünüyoruz. Sen meseleyi son derece cesur bir şekilde ortaya koymuşsun. Tebrik ediyorum. Reklam teklifi geldiğinde ne hissettin?
-Çok heyecanlandım. Bir kere fikri, duyduğum anda sevdim. Bu fırsatı değerlendirebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Çünkü gerçekten de ülkemizde, bu regl olma meselesi çok fazla abartılıyor. Oysa adet görmek, dünyanın en normal şeyi. Utanacak bir tarafı yok, saklanacak bir tarafı da. Pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da zihinsel bir dönüşüm gerekiyor. Bu reklam da ona hizmet ediyor. Penti’ye yarattığı farkındalık için teşekkürler.
ANTRENÖRÜMLE REGL OLDUĞUM GÜNLERİ PAYLAŞIYORUM, BU DA DÜNYANIN EN NORMAL ŞEYİ. REKLAM FİLMİ TEKLİFİ GELDİĞİNDE DE BENİ CESARETLENDİRDİ
Nasıl geri dönüşler aldın?
-Çok çok iyi. Çoğunluk tebrik etti. Ama “Regl olmak da paylaşılır mı?” gibi saçma salak yorumlar da vardı Instagram’ımda. Bunları gördükçe insanın gülesi geliyor. Aslında tam da bu farkındalığı yaratmaya çalışıyoruz. Bunun gizlenecek bir tarafı yok. Bu konuda bana en çok destek olan kişi, antrenörüm bence. Çünkü onunla çok rahat bir şekilde, regl olduğum günleri paylaşıyorum. Performansımla ilgili sıkıntı olmasını istemiyoruz. Hayatımla ilgili her şeyi bildiği gibi, bunu da biliyor ve bana destek oluyor. Reklam filmi teklifi geldiği zaman da beni çok cesaretlendirdi.
KENDİMİZİ OLDUĞUMUZ GİBİ KABUL EDELİM
Tereddüt ettin mi?
-Hiç! Çünkü zaten günlük hayatımda da bunu saklayan bir insan değilim.
O kadar doğal oynamışsın ki sensin yani. Çekimler nasıl geçti?
-Gayet rahattı. Ajans olsun, Penti ekibi olsun, çok nazik ve tatlılardı. Çok keyif aldım. Eğlenceli bir çekim oldu.
Sen aslında diyorsun ki, “Bu, dünyanın en doğal şeyi. Hepimiz yaşıyoruz, bütün kadınların hayatının bir parçası. Özel bir durum yok. Alışın. Gayet normal yani!”
-Aynen öyle diyorum. Utanmayın, sıkılmayın, gizlemek zorunda kalmayın. Kendinizi olduğunuz gibi kabul edin.
AKSİNE REGL OLDUĞUM GÜNLERDE ANTRENMAN PERFORMANSIMIN DAHA YUKARIDA OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM
Sen regl olduğun günlerde nasıl hissedersin? Ben hep yüzdüm, spor yaptım, hiç öyle yorganların altında “Ay hastayım!” diye yatmadım.
-Ben de öyle olmadım. Aksine regl olduğum günlerde, antrenman performansımın daha yukarıda olduğunu düşünüyorum. Zaten daha çok antrenmana gidiyorum ki, o sirkülasyonu biraz daha kısa tutabileyim. Çünkü diğer türlü uzuyor. Benim için dezavantaj o. Kısaltmak için, bence iyi bir yöntem antrenmana gitmek.
KARNIM BİRAZ AĞRISA BİLE ANTRENMANDA KENARA GEÇİP KARIN EGZERSİZLERİ YAPIYORUM
Yani karnı ağrıyan, o gün çaptan düşen biri olmuyor musun?
-Karnım biraz ağrısa bile, antrenmanda kenara geçip, karın egzersizleri yapıyorum. O bölgeyi yumuşatacak bazı egzersizlerimiz var. Ama hep antrenman salonundaydım.
Çikolata ya da tatlı bir şeyler yemek istiyor musun? Ya da “battaniye altına gireyim de bana kimse bulaşmasın” dediğin olur mu?
-“Battaniyenin altına gireyim!” dediğim çok fazla olmaz. Ama çikolata ve tatlı isteği bence tüm kadınların zaafı o dönem. Bünye istiyor! Altını çizmek istediğimiz, hastalık-mastalık değil bu. Gayet normal. Kimi daha sancılı geçiriyor, kimi daha sancısız. Ama spor yapmanıza filan engel değil.
HATTA, DÜNYA ŞAMPİYONU OLDUĞUM GÜN DE REGL’YDİM. BUNU DA YAZABİLİRSİN, HİÇBİR SIKINTI YOK!
Peki ya müsabakalarda? Geciktirmek için bir şey alıyor musun?
-Yok hayır, sirkilasyonunu asla bozmuyorum. Hatta, şunu söyleyebilirim: Dünya Şampiyonu olduğum gün de regl’ydim. Beni hiç etkilemiyor. Tamamen hayatımın normal bir parçası. Onunla beraber yaşamayı öğrendim. Madalyaları da onunla kazanıyorum.
Bunu yazabilir miyim?
-Tabii, tabii. Sıkıntı yok.
MUAYYEN GÜN – ÖZEL GÜN LAFLARI ARTIK TARİHE GÖMÜLSÜN! ÖZEL MÖZEL DEĞİL, GAYET NORMAL GÜNLER
Penti’nin bu regl külodu girişimini nasıl buluyorsun? Sen de kullanır mısın?
-Bence fikir gayet iyi. Bir hizmet olarak düşünüyorum. Hayatımızı kolaylaştıran şeyler iyidir. Ama esas önemlisi, verilmek istenen mesaj. Muayyen gün, özel gün lafları artık tarihe gömülsün! Özel mözel değil, gayet normal günler.