İyi ki varsın Instagram!!!!
Ne şahane insanlar keşfediyoruz sayende…
Hikmeti_Tabiyeci onlardan biri..
Eniştem Keko haber verdi. ‘Bi incele seversin’ dedi. Ben stalk ettim:) Bayıldım!!!! Peşine düştüm, röportaj yaptım.
Ankara’nın sokaklarını, direklerini, duvarlarını bir sergi salonu gibi kullanıyor. Tasarladığı afişleri yapıştırıyor!!!
33 yaşında bi grafik sanatçısı… İllüstratör… şahane bi kafa… Bayram adında bir kedisi var. Onunla pencereden dünyayı izliyor. Sincapların neden hep telaşlı olduğunu düşünüyor mesela, onlara sincap saati yapıyor, parka gidip asıyor.
Yaratıcılığın, çoğunluğun görmeye tenezzül etmediği sıkıcı ve önemsiz şeylerde gizli olduğuna inanıyor. Kimsenin etkileyici bulmadığı şeyleri görüyor.
‘Bazı güvercinler çok pasaklı oluyor niyeyse’ diyor, onları görüyor mesela. Diğer güvercinlerin onlarla oynamadığı anlatıyor… Kertenkele ve kaplumbağaların tebessüm ettiğini görüyor. ‘Gönül faraşı’ icat ediyor, kalp kırıkları kimsenin ayağına batmasın diye, onları süpürmek için:))) Duygusal Nakliyat Firması kuruyor, taşıyamadığımız duygusal yükleri 7/24 taşısın diye…. Göğe Bakma Durağı, Fakir Güvercinler için Askıda Erişte, Kuyruğu Dik Tutma kursu, Kürek Dansı kursu, Ölmeden Önce Yaşam kursu… Birbirinden tatlı, anlamlı fikirler, buluşlar, gülümseten çizimler, düşündüren cümleler….
İnsanın arkadaş olmak isteyeceği biri. Gözlemleri, tespitleri şahaneee!!!! Okuyun röportajı ve takip edin bu arkadaşı. Temiz hava gibi… Seveceksiniz!!!
Seni tanıyalım… Kimsin, nesin?
-Mahalle filozofuyum. Grafik sanatçısıyım. Öykü yazarıyım. İllüstratörüm. Bayram adında bir kediyle yaşıyorum. Bakkala borcum var. Hesap kitap biliyorum diye “fahri apartman yöneticisi” oldum. Ama kiracıyım. Buzdolabım garip sesler çıkarır. Her akşam 22:00’da penceremin dibine gelip, “Manyak!” gibi bağıran bir karga var. Mırıldanmayı severim. Mütemadiyen aşığım. Böyle bir adamım.
Afişlerin efsane! Bu “denişik” afişleri tasarlıyorsun ve şehri, bir sergi alanı gibi kullanıyorsun. Neden?
-Çünkü kendimi bildim bileli, bir şeyler yazıp, çiziyorum. Bir ara, “sanatçı” olarak anılmanın, yolunun sergi salonlarından geçtiğini düşündüm. Ama kendimi o çevreye sevdiremedim. Kimyamız uyuşmadı! Onların sanki hiç su ya da elektrik aboneliği yaptırmıyor, sigorta pirimi ödemiyor ya da vize kuyruğunda beklemiyor gibi bir halleri vardı. Onlardan umudu kestim. Bütün şehri -yani Ankara’yı- sergi salonu yapmaya karar verdim! Afiş tasarladım ve yapıştırdım Allah yapıştırdım! O kadar ki, Tunalı civarında, boş direk ve duvar bırakmadım.
Amacın ne?
-Bütün “90’lar bebeleri” gibi özel olduğu düşünülen bir çocuk olarak yetiştirildim. Sonra hiçbir özelliğimin olmadığı ortaya çıktı:) Sıradan bir zekâ, sıradan bir tip, sıradan bir yetenek… Orada film koptu işte! Sıradan olmanın dayanılmaz hafifliği… Ama korkularım ve anlatmam gereken meselelerim var. Bir gün bir şeylere şaşırmama ihtimalinden, kedilere ya da denize baktığımda mutlu olmamaktan, o kadını gördüğümde heyecanlanmamaktan ve ölmekten korkuyorum. Baharın geldiğini fark edemeyecek kadar durağan olmaktan da korkuyorum. Bu korkular, sanata dair bir şeyler yapmamı ve amaçlar edinmemi sağlıyor galiba.
Kafan farklı çalışıyor. Özel bir sebebi var mı?
-Her konuda tembel ama görme konusunda çalışkan biriyim. Yaratıcılığın, çoğunluğun görmeye tenezzül etmediği sıkıcı ve önemsiz şeylerde gizli olduğunu biliyorum. Kimsenin etkileyici bulmadığı şeyleri görüyorum. Kâğıt toplayan çocuğun, motosikletine sağlı sollu taktığı bayrakları mesela… Herkes deli gibi okul bahçesinde oynarken, kaldırımda oturan şişko çocuğu da… Bazı güvercinler çok pasaklı oluyor niyeyse, onları da görüyorum. Diğer güvercinler onlarla oynamıyor… Ayrıca kertenkele ve kaplumbağaların tebessüm ettiğini görüyorum, sanırım iyi bir haber almışlar.
Doğduğum günü hatırlıyorum. Omuzlarım çok acımıştı. Kesinlikle sonradan. Zaten her şey, “Hep sonradan…”
NÖBETÇİ TASARIMCIYDIM! HAYATIM, GELECEK REVİZYONU BEKLEMEKTEN İBARETTİ
“Nöbetçi tasarımcı” mısın?
-Öyleydim. Hayatım, gelecek olan “revizyon”u beklemekten ibaretti. Nöbet tuttum yıllarca, her an gelebilir diye. Hatta kızım olursa adını “Revize” koymayı bile düşündüm:) Ama bu aralar nöbeti azalttım. Yorgunum çünkü. Bazı geceler de dünyayı başka tasarımcılar kurtarsın!
İYİ UYDURDUĞUM, REKLAM AJANSLARININ KULAĞINA GİDİNCE ARANAN BİR REKLAM YAZARI OLDUM!!!
Mesleki olarak yaptığın şeyi nasıl tanımlarsın?
-Sorun çözüyorum! Ve bu işte kesinlikle iyiyim. Yaratıcılık, kıvrak zekâ ve coğrafyanın sağladığı kazanımlar birleşince ortaya inanılmaz şeyler çıkıyor. Bütçe her zaman düşük, zaman kısıtlı, beklenti ise büyük… Yani sorun var… Öyleyse ben varım! Bulaşıkçıyken, sektörel bir dergide yazar oldum. Yazı için gelen kaynaklar azdı, ben de sayfalar dolusu uydurdum. Bir ilçe için “toplu konut açılışı” uydurdum mesela, tam beş sayfa… Kaymakam gelmiş, kurbanlar kesilmiş, belediye bandosu gümbür gümbür ahaliyi coşturmuş, vali bu durumdan çok memnun olmuş falan filan. Kovulmayı beklerken hem işverenimin hem de tüm ilçenin taktirini aldım. İyi uydurduğum, reklam ajanslarının kulağına gidince, aranan bir reklam yazarı oldum.
Gönül faraşı nedir? Ne işe yarar?
-Benim icat ettiğim şiirsel bir alet! Yere dökülen kalp kırıklarını toplamak için yaptım. Kimseden kalp kırıklarımızı toplamasını beklemeyelim, bu işi kendimiz halledelim istedim. Bizi kıracak kimseler hayatımıza girerse, eski kırıklar ayaklarına batmasın. Çünkü kalp kırığı keskindir, fena keser.
Duygusal Nakliyat nasıl bir firma?
-Taşıyamadığımız duygusal yükleri bizim için taşıyan bir firma…
Sen hiç onlara taşıyamadığın yükleri taşıttın mı?
-Elbette! Yevmiyelerini verdikten sonra herkes sonuçtan memnun. Duygusal Nakliyat’ın ameleleri yağız ve kaba adamlar. Enerjilerini, lahmacun ve koladan alıyorlar. Tüm çocuklukları kasaba karanlığında geçmiş. Yoz ve çamur sosyal ilişkilerle pişmişler. İlk cinsel deneyimleri genelevde olmuş ama o günü çoktan unutmuşlar. Değişen dünyaya direnerek yaşıyorlar. Kurnazlar ve ağızları bozuk. Babaları, annelerini dövmüş, onlar da karılarını dövüyor. Dışarda mazlum, evde ise şahinler. Güya şükretmeyi seviyorlar ama şiir bilmiyorlar. İşte Duygusal Nakliyat için çalışan bu adamlar; bizde travmaya sebep olan duygusal yükleri, hiç etkilenmeden, un çuvalı gibi kaldırıp- kaldırıp atıyorlar.
Sincapların hep acelesi olduğunu söylüyorsun…
-Evet öyle. Çok düşündüm bu konu üzerine. Sonra bir gün, saatleri olmadığı için böyle davrandıklarını anladım. Ve bu makus talihi değiştirmeye karar verdim. Gittim, Seğmenler Parkı’nda bir ağaca, sincaplar için tasarladığım saati astım. Geç kalmasınlar diye…
FAKİR GÜVERCİNLER İÇİN ASKIYA ERİŞTE KOYDUM
Fakir güvercinler için askıya erişte koydun? Sonuç?
-O da güzel hikayedir. Yıllardır gelmeyen ailem, bu kış birkaç ay bende kaldı. Eve geldiler ve marjinal yanımı, ensesinden tutup sokağa attılar. Ansızın hayatıma erişte, tarhana, ceviz kıracağı, ev terliği, yağ sökücü, litrelik limon kolonyası, çay bardağı, cezve gibi nesneler girdi! Oyun konsolum gitti, haber kanalları geldi. Babam, kedimi tartışma programı bağımlısı yaptı. Zavallı kedi Bayram, kutuplaşıverdi. O dönem, içgüdüsel olarak Bağkur borçlarımı falan düşünmeye başladım ve elime boyalarımı almadım. Sonra bizimkiler ansızın gitti apar topar… Aynı hafta sevgilim terk etti… Mutfağa girdim, baktım bir kilo erişte öyle boynu bükük bana bakıyor. Hemen fakir güvercinlere vermeye karar verdim erişteleri. Güzel de bir ilan yaptım belki bir akım olur diye. Gittim Polonya Büyükelçiliği’nin karşısına astım. Herkes çok sevdi. Güvercin halkı olsun, insan halkı olsun, bayıldı bu işe.
Sıçıp sıvama kursundan başarıyla mezun olanlar kimler?
-Bu kursumuz iş garantisi olan tek kurs. Buradan mezun olanlar, üçüncü dünya ülkelerinde yönetici oluyor. Yolsuzluk, nepotizm, popülizm, kişisel menfaat gibi konularda üst düzey yeteneklerle mezun oluyorlar. Gurur duyuyorum.
Sahi, neden karasinekler kafalarına sütyen takar?
-“Yavşaklar Alemi Derneği” diye bir dernek var. Karasineklerin, kafalarına sütyen taktığını iddia edenler onlar. Kara sineklerin, pis pis sırıtarak ellerini ovuşturmalarının sebebini de bildiklerini iddia ediyorlar. Biyologlardan fikir almayı sevmiyor bu dernek. Garip insanlar. Belki ihtiyaç duydukları sevgiye hiç ulaşamamış ya da bu sevgiyi hak etmek için çabalamamışlar. Bu yüzden bize ilginç gelen fikirlerinde, son derece radikaller. Kendilerinin, “Dik Dünya Teorisi” diye ilginç bir savları da var. Sorunun cevabını onlar biliyor. Ben etkinliklerinin afiş tasarımlarını yapıyorum sadece. Ben olsam Amerikan süper kahramanlarının gözlerinde neden sütyen olduğunu düşünürdüm. Bakınız Spider Man. Dünyaya bir sütyenin arkasından bakıyor niyeyse…
Kürek Dansı kursu ne zaman başlıyor?
-Evet böyle bir kursumuz da mevcut! Bu kursa gelenlerin küreklerini yanlarında getirmeleri gerekiyor. Galiba bu yüzden olacak, sınıf açabilecek kadar katılımcı sayısına ulaşamadık.
Açtığın diğer deli kursları sayar mısın?
-Tabii ki… Çiçekler için açma kursu… Belediyeler için heykel kursu… Yerel yönetimler kursu… Algıda seçicilik kursu… Ağaçlar için yaprak dökme kursu… Atasözü yazarlığı kursu… Baykuşlar için beste kursu… Kuyruğu dik tutma kursu… Timsahlar için ağlama kursu… Tavuklar için uçma kursu… Arılar için bal yapma kursu…
Ölümden sonra yaşam kursu… ‘Gitme’ deme kursu… İşçi sınıfı yogası kursu… Filler için uçma kursu… Gemi bekleme kursu… Uzaylılar için insan kaçırma kursu… Sütyen kopçası açma kursu…
Normal hayatta da komik ve yaratıcı mısın?
-Yaratıcıyım, evet. Hayatta kalmamı sağlayan bir şey bu. Fakat komik olduğumu sanmıyorum. Yaptığım şeylerin güzel ve ince olduğunu düşünüyorum. Ağacın, taşın, kuşun evrensel ruhuna dokunmaya çalışıyorum. Belki bu, insanlara komik geliyordur. Oysa, mizacım somurtkan.
Sen tek kişilik bir tasarım ajansı gibi mi çalışıyorsun?
-Aynen öyle! Freelance çalışan bir tasarımcıyım. Mesleki unvanım yaratıcı yönetmenlik. Kurumsal kimlik, kurumsal iletişim, grafik tasarım, web tasarım, ses ve görsel efekt tasarımı, video art, animasyon ve yazılım gibi konularda hizmet veriyorum.
“Hikmeti Tabiyeci” ne demek?
-Hikmet-i tabiye, “fizik bilimi” demek eski dilde. Fizik mühendisliği okudum. ‘Ci’ eki eski dilde yok. Var ama kafana göre kullanamıyorsun. Ben kullandım ve ortaya “hikmeti tabiyeci” çıktı. Uydurma bir şekilde “fizikçi” anlamına geliyor.
En büyük derdin ne?
-Anlatmak! Kelime dağarcığımın yetmediği meseleler var. Beni eziyor. Her gün daha yorgun uyanıyorum bu yüzden. Filmle, kitapla, resimle bunları anlatmak istiyorum. Ama geçim derdi ve yaşam mücadelesi ömrümü benden çalıyor.
MEMLEKETİN EN BÜYÜK DERDİ İSE KORKAKLIK
Sence bu memleketin en büyük derdi ne?
-Korkaklık! Nerden nasıl geldiğini bilmediğim muazzam bir korkaklık var bu toplumda. Korkak olduğumuz için saldırganız ve agresifiz. Bu yüzden mazlumlar, kendilerinden daha mazlum olanlara karşı acımasız. Erkekler, sevmekten ve sevilmekten korktukları için saldırgan. Adaletten korktuğumuz için suçluyuz. Çocuklardan korktuğumuz için canlarına okuyoruz. Ağaçtan, hayvandan da korkuyoruz, bu yüzden yok ediyoruz. Güçlüden korkuyoruz, bu yüzden bazıları hep güçlü. Hükümetten korkuyoruz. Her şeyden korkuyoruz. En önemlisi haysiyetli olmaktan korkuyoruz!
En çok hangi duygu eksiliyor ülkede?
-Utanma ve şefkat! Ömrüm, bu iki duygunun ülkemde eriyip gitmesini izleyerek geçti.
Bu “denişik” afiş fikirleri sana nasıl geliyor?
-Deneyimlerimden. Bazen de rastlantısal. Hayvanlarla konuşmayı öğrendim. Kalbime taş gibi oturan kitaplar var. Aşklarım var. Çok gezdim. Hemen hemen her işte çalıştım. Tezgahtarlık da yaptım, küratörlük de… Örgütlendim, polisten kaçtım, sevdiklerimden kaçtım. Şipşak fotoğrafçılık yaptım. Sonra nefes almak için oturup dinlenince, fikirler market rafındaki şeker paketleri gibi kafama düştü, düşüyor.
Peki eyleme nasıl geçiyorsun?
-Fikrin, sadece fikir olarak kalma ihtimali rahatsız ediyor beni. Sadece fikri olan ama hiç üretmeyen bir insan olma ihtimalinden korkuyorum. Çok korkuyorum. İşte bu beni harekete geçiriyor.
Sana bir kalem kâğıt yetiyor mu?
-Hayır. Onlarca boyam, kalemim, fırçam var. Hepsi benim çiçeklerim. Mürekkepleri çok seviyorum. Hiç yanımdan ayırmadığım bir mürekkep fırçam ve esnek uçlu dolma kalemim var. Kağıtlardan ise en çok 250 gram beyaz kuşe kâğıdı severim. Ama bunlar olmasa da bir dağın kenarında mükemmel bir boşluk görsem, taşları dize dize yine bir şeyler yaparım!
Nasıl geri dönüşler alıyorsun?
-Kimsenin ilgi göstereceğini düşünmedim. Oldum olası garip şeylerle uğraşan bir ucubeydim zaten kimilerinin gözünde. Anlatmak istediklerim; kuşlara, böceklere, uzaylılara gitsin istedim. İçimi döktüm yani. Ama birden insanlar, inanılmaz güzel dönüşler yapmaya başladı. Şaşkınım. Mahcup bir memnuniyet içindeyim. Galiba birileri için değil de kendi meselelerin için kafa yorunca, olaylar farklı gelişiyor.