“Akdeniz Edebiyat Günleri’nde olan biteni bizimle paylaş” demişsiniz.
Hay hay!
Bayılarak yaparım.
Bodrum Belediyesi ve Livaneli Vakfı’nın iş birliğiyle gerçekleşen bir kültür sanat etkinliğiydi.
Ücretsizdi. Herkese açıktı.
On numara işti!
Kaçıranlar adına üzüldüm. Seneye asla kaçırmayın. İnsana, inanılmaz ilham veriyor. Vizyonundan, altında yatan felsefeden ve sarf edilen emekten çok etkilendim.
Ahmet Aras Başkanı da büyük usta Zülfü Livaneli’yi de çok çok tebrik ederim.
.
Biz doğuşuna tanıklık ettik. Yıllar içinde kim bilir daha neler neler olacak.
Görün bakın, bu edebiyat günleri kanatlanacak!
O enerjiyi hissediyorsunuz.
Beni şaşırtan bir başka şey:
Çok bilinçli bir izleyici vardı. Bu da mutluluk verici. Pek çok insan söz almak istedi, soru sormak istedi.
Ben, Bodrum’u, konserleriyle öne çıkar zannediyordum.
Yanılmışım, meğer sadece öyle değilmiş.
Bu tür kültür etkinliklerini özleyen ve destekleyenler de hayli çokmuş!
Halikarnas Balıkçısı‘nın 132. yaş gününe denk getirmişler bu edebiyat günlerini.
Bu kapsamda, Zülfü Livaneli’ye Dünya Merhaba Günü Etkinliği’nde, “Bodrum’un Daimi Kültür Sanat Elçisi Beratı” verildi.
Bu da çok iyi düşünülmüş!
Ondan daha çok bunu hak eden insan yoktur!
Livaneli gerçekten büyük bir usta.
“Komple sanatçı” denir ya onlardan.
Bence bir hayat içinde pek çok hayat yaşayan müthiş bir ruh.
Onun tanıyabildiğimiz, müziğini dinleyebildiğimiz ve eserlerini okuyabildiğimiz için çok çok şanslıyız. Biliyorsunuz romanları 40’tan fazla dile çevrildi. 30’dan fazla uluslararası ödül aldı. Hem bir hayat hem bir söz ustası.
.
Ne mutlu Bodrumlulara ki, böyle şahane bir yürek orada yaşamayı tercih ediyor.
Kitaplarını orada yazıyor.
Ama sadece köşesine çekilerek yazmıyor. Ki böyle de yapabilirdi.
Ama hayır, o Bodrum’un kültür sanat hayatı için kollarını sıvıyor, dostlarını da seferber ediyor, ortak bir enerjiyle, büyük işlere imza atıyor.
İşte Akdeniz Edebiyat Günleri de onlardan biri.
Ben ödül töreni kısmına ne yazık ki katılamadım, İstanbul’a dönmem gerekiyordu.
Oturumlara katıldım.
Birinci oturumun moderatörü Zeynep Oral’dı. Harika yönetti. Konuşmacılar arasında Yunanistan eski Başbakanı Yorgo Papandreu ve Alman siyasetçi Claudia Roth da vardı.
Belli ki bu isimler, Zülfü Bey’le yıllara dayanan dostluklarına istinaden gelmişler. İyi ki de gelmişler, konuşmaları ufuk açıcıydı.
Papandreu konuşmasının bir yerinde, Kültür Bakanlığı yaptığı dönemde, Yunanistan, Türkiye ve Bulgaristan’daki okullarda okutulan tarih kitaplarının kıyaslanmasını rica ettiğini anlattı.
Acaba söz konusu ülkeler arasında yaşananlar, bu ülkelerin kitaplarına nasıl yansıtılmıştı? Genç nesiller, komşu ülkeleri nasıl tanıyordu? Barış mı, düşmanlık mı körükleniyordu?
Ne çıkmış dersiniz?
Doğru tahmin ettiniz…
Bütün ülkeler, ötekini suçluyor!
Söz konusu üç ülke için de geçerli bu. “Biz iyiyiz, onlar düşman, onlar kalleş, onlar hain!” Genç nesiller, hep bu düşüncelerle büyüyor, yetişiyor.
.
Oysa, bu edebiyat günlerinde bütün konuşmacılar, sürekli barışın altını çizdiler. Aslında ne kadar benzer bir kültürden geldiğimize ve dünyanın daha iyi bir yer haline gelebilmesi için ortak akılla neler yapabileceğimize dikkat çektiler.
Bunu da son derece yapıcı buldum.
Bu arada Papandreu, siyasi kimliğinin yanı sıra, yaşayan en önemli 100 felsefeciden biri seçilmiş. Bunu da Zülfü Bey’in konuşmasından öğrendik. Kendisi tabii böyle şeyler anlatmıyor. İnsanı şaşkınlığa uğratacak alçakgönüllü. Biz genelde bu kadar az egolu siyasetçiler görmüyoruz.
Gelelim Akdeniz Edebiyat Günleri’nin konusuna…
Bizler, geleceğin en büyük meselelerinden birinin “küresel iklim krizi” olduğunu sanıyoruz di mi?
Sanki gelecekte kötü şeyler olacak. Ama gelecekte. Biz yırttık….
Oysa, bu doğru değil!
Gelecek geldi… Kriz başımızda!
Bütün konuşmacılar, iklim krizinin, geleceğin değil, bugünün en önemli sorunu olduğunun altını çizdi. Ve bu krize sebep olan felaketler karşısındaki çaresizliğimizi anlattı.
Bu çaresizliğe dikkat çekmek ve yarınlara daha umutlu bakabilmek için ortak akılla hareket etmek gerekiyordu. İşte o yüzden bu edebiyat günlerinin teması, ‘Edebiyat ve Çevre’ydi.
.
Küresel iklim değişikliği krizi karşısında, “Edebiyat Ne Yapabilir?” ve “Bu önemli eşikte yazarlar ne yapmalıdır?” sorularına yanıtlar arandı.
Her çağda, sorunlar karşısında sessiz kalmayan edebiyatın, bu sefer nasıl bir ses ve yol gösterici olabileceği birlikte değerlendirildi.
Ben önce size Zülfü Livaneli’nin konuşmasından bölümler aktaracağım.
Ama yerim bitti. Bir sonraki posta kaldı.