Hayatımda beni üzen, ters giden ne varsa keman çaldığımda unuttum

Karşınızda Borusan Quartet’in 2. kemancısı Nilay Sancar… 

ÇOK ERKEN YAŞLARDA BAŞLADI KEMANLA YOLCULUĞUM

Bu yıl 50.’si düzenlenen İstanbul Müzik Festivali kapsamında, 8 Haziran’da, Borusan Quartet olarak Süreyya Operası’nda sahne alacaksınız. Heyecanlı mısınız?
-Elbette. 50. sene çok özel. Bir de her yeni gelen solistle, yepyeni bir hissiyat oluyor. Bu sefer arp sanatçısı Xavier De Maistre de bizimle.

Siz bugüne kadar kaç kere sahneye çıkmışsınızdır?
-Ooooo. Hiç saymadım ama bine yaklaşmıştır herhalde. Çok erken yaşlarda başladı benim kemanla yolculuğum.

Nasıl başladı müzik yolculuğunuz?
-Kuzenim, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın emekli sanatçılarından biri. Küçükken, oyalanayım diye bana piyano dersleri veriyor. Bir fark ediyor ki, bir parça öğretiyor, ben kendi başıma diğer parçaları da çalmayı deniyorum. Bir ödev veriyor, ben 5 ödev yapıyorum. Müthiş bir heves, istek var bende. İlkokul ikinci sınıfı bitirdiğim sene, gazetede, konservatuvarın, yarı zamanlı eğitime başladığına dair ilan görüyor. Sınavlara sokuyorlar, kazanıyorum. Böylece başlıyor hikâyem. Devlet Senfoni Orkestrası’nın rahmetli baş kemancısı Gülden Turalı’nın öğrencisiyim, 5 sene onunla devam ediyorum. Sonra yarı zamanlıdan, tam zamanlı eğitime geçip, yoluma devam ediyorum.

ZOR ZAMANLARIMDA SIĞINAĞIM OLDU

Kemanla kurduğunuz ilişkiyi, siz nasıl tanımlıyorsunuz?
– Keman, hayatımın büyük bir kısmını dolduruyor. Zor zamanlarımda sığınağım oldu. Beni üzen, ters giden ne varsa, keman çaldığımda unuttum. O yüzden en iyi dostum. Ama aynı zamanda ben bir anneyim.

Kızınız da müzikle ilgili mi?
-Evet. 7 yaşında. 1,5 yıldır piyano çalıyor. Yaşıtlarından oldukça önde. Ama müzisyen olmak istemediğini söylüyor. Biz de zaten sadece sanatı tanıması için ona bu kapıyı açtık. Herhangi bir baskı yok. Seçim kendisinin. Eşim de Devlet Opera ve Balesi’nde müzisyen. Yaşantımızı görüyor. Zorluklarını görüyor. Adına “iş” dediğimiz şeyin, asla bitmediğini görüyor. Ben işten eve geliyorum. Yemek yiyoruz, “Ay ben biraz çalışayım!” diyorum, gidiyorum ve çalışmaya başlıyorum. Bu noktada bambaşka bir dünya olduğunun farkında.

Müthiş fedakârlık isteyen bir yolculuk bu, öyle değil mi?
-Evet, zorlu bir yolculuk. Adanma istiyor. Bende vardı o. Hiçbir karşılık beklemedim. Sadece müziğimi aktarmak için keman çaldım. Aşkla, tutkuyla… Bir gün bu işten para kazanacağımı keşfettiğimde, şoka girdim. Üniversitedeydim, dediler ki, “Bir orkestra kuruluyor, gel çal.” Çaldım. Elime bir kaşe tutuşturduklarında, inanamadım. Hala işin finansal kısmı, benim için çok önemli değil. Ama tabii yaşınız ilerleyip bir aile kurunca, birtakım şeyleri dengede tutmanız gerekiyor.

Siz Borusan Quartet’e 2 yıl önce dahil oluyorsunuz…
-Evet. Pandeminin en karanlık günleriydi. Hepimizin evlere kapandığı, yapacak bir şey bulamayıp da sürekli ekmek yaptığımız o evrede, bir gün bir telefon geldi, böyle bir teklif oldu. Ben öğrenciliğim bittiği andan itibaren, üniversitede öğretim görevlisi, yani akademisyen olma yolunda ilerlemiştim. Oda müziği meselesi ise benim hep içimde kalmış bir şeydi. Daha önce defalarca denemelerim oldu. Çeşitli gruplar kurduk, başladık ama olmadı, yürümedi. Herhalde diyorum, nasıl dilemişsem, hiç beklenmedik bir dönemde, bir anda kucağıma düştü. Hem de en iyisi oldu! O yüzden büyük bir mutlulukla kabul ettim.

Böyle bir Quartet’in üyesi olabilmek için nasıl vasıflara sahip olmanız gerekiyor?
-Tabii ki iyi bir virtüöz olmanız gerekiyor. Ama sadece enstrümanınızla yetkin olmanız yetmiyor. Uyum sağlamanız çok önemli. Hatta, bu en büyük kriter. Kendi egonuzdan sıyrılıp, yeri geldiğinde kendi fikirlerinizi kenara koyabilmeniz, birlikte hareket edebilmeniz gerekiyor.

Bu işte yetenek ne kadar önemli? Çalışma ne kadar önemli?
-Ben öğrencilerime de aynı şeyi söylüyorum. Yetenek dediğimiz şey aslında birkaç klasmana ayrılıyor. Önce, bir kulak sınavı yapılıyor. O kulak sınavında, duyuyor musunuz, seslere karşı hassasiyetiniz var mı, ritim duygunuz var mı bunlara bakılıyor. Melodi hafızası bu işin ilk kısmı. Ondan sonra işin içine, yeteneğin diğer kısımları giriyor. Yani dirayet, çalışabilmek, disiplin, yılmamak, sabretmek. Sadece kulağı duyuyor diye bir insan çok iyi müzisyen olamıyor ne yazık ki. Bütün bu konuları komple barındırabilen ya da bunları yontup değiştirebilen bir insan, iyi bir müzisyen olabiliyor.

Borusan, İstanbul’un müzik ve sanat hayatına 50 yıldır kesintisiz destek veriyor. Sizce bu ne kadar kıymetli?
-Çoook. Bir eğitimci olarak, şu an yetişmekte olan gençlerimiz için büyük bir umut ışığı olduğunu söyleyebilirim. Bir şeylerin desteklendiğini, birtakım imkanlar olduğunu bilmeleri, ulaşabilecekleri yüksek çıtalar olduğunu görmeleri çok değerli. Hâlihazırda bizler gibi müzisyenleri desteklemeleri de önemli. Onların sayesinde yılmadan yolumuza devam edebiliyoruz.

Hala klasik müzik başka bir yerde mi duruyor?
-Eskiden daha fazla karşılaşırdım. Kemanıma bakıp, “Bu ne? Gitar mı?” falan diye sorarlardı. Çocukluğum böyle geçti. Şu anda çok olmuyor. İnsanlar daha bilinçliler. Beklenmedik sürprizler de olabiliyor. Taksiye biniyorum, şoför beyi klasik müzik dinlerken bulabiliyorum. Biraz da biz elitleştiriyoruz sanki klasik müziği.

HEDEFİM KENDİLERİNE VE BAŞKALARINA SAYGILI, SAĞDUYULU BİREYLER YETİŞTİRMEK

Öğrencilerinizi yetiştirirken onlara öğretmek istediğiniz en önemli şeyler neler?
-Kemancılıktan önce, kendilerine ve başkalarına saygılı, sağduyulu bireyler yetiştirmek temel hedefim. Sanatçı dediğiniz, sadece enstrümanıyla var olan birisi olmamalı. Attığı her adımda, gözler onun üzerinde. O yüzden örnek bir kişilik olmalı. Benim ilk hedefim bu. Onları yönlendirmeye ve yapıcı tavsiyelerde bulunmaya gayret ediyorum.

Borusan gibi sanata ve sanatçıya destek veren kurumların artması neden ülkemiz için önemli?
-Çünkü sanatın destek görmesi önemli. Bizler maliyeti yüksek işler yapıyoruz. İyi bir kemanınızın olması, bir takım tel, elde edeceğiniz notalar, dinlemeniz gereken müzikler, vs. bunlar için inanılmaz bir finansman gerekiyor. İnsan, kendi kendine bunları karşılayamıyor. Müzisyenlerin, kurumlar tarafından desteklenmesi tabii ki çok önem taşıyor. Öte yandan, Borusan, pandemi döneminde, bir dakika ara vermeden pek çok konser yaptı ve bunları seyircilere ulaştırdı. Bugün konser salonuna gittiğimizde, hala seyircilerimiz yerinde duruyorsa, bütün bu sürecin kesintiye uğramadan devam etmesi sayesindedir.

Yorum Bırak