Veee geldik 17 Kasım Dünya Prematüre Günü’nün son röportajına…
Bu bölümde konuğum Yataş Uyku Kurulu Uzmanı Psikolog Fundem Ece…
Onunla prematüre annelerinin travmalarını, bu süreci sağlıklı atlatabilmek için ailelerin ne zaman psikolojik destek almaları gerektiğini konuştuk. Ayrıca anne karnında, yeterli gelişimi tamamlayamadan doğan bebeklerin, bu süreçten nasıl etkilendiğine de değindik…
Özellikle prematüre bebek anne-babaları için faydalı bilgiler verdi. Mutlaka okuyun!!!
Bu bölümde aramıza Yataş Bedding Pazarlama Direktörü Selmin Gündoğdu da katıldı. Erken doğan bebeklerin, uykuya herkesten daha fazla ihtiyaç duyduğunu belirten Gündoğdu, El Bebek Gül Bebek Derneği’ne verdikleri kıymetli destekle hayata geçirdikleri “Uykunun Mucizesi ile Büyüyen Mini Kahramanlar” sosyal projesini önümüzdeki yılda, büyüterek sürdüreceklerinin sözünü verdi.
Prematüre annelerinin yanında olan ve bebeklerin gelişimlerine destek veren herkesi yürekten kutluyorum…
Türkiye’de erken doğan bebeklerle ilgili bir istatistik var mı?
-Olmaz mı? Her 10 bebekten biri prematüre olarak dünyaya geliyor. Bu, oldukça yüksek bir oran aslında. Genetik yapı, bebeğin gelişimsel durumu gibi pek çok şey, erken doğuma sebep olabiliyor. Gebelik esnasında yaşanan stres sonrasında da erken doğumun, çokça ortaya çıktığını gözlemliyoruz. Haliyle, karı-koca ilişkisinin iyi olması, sosyal desteğinin sağlam olması, koşulların iyi bir hale getirilmesi, annenin kendi ruh sağlığı önemli. Eğer annenin zorlandığı şeyler varsa, psikolog desteği alması çok elzem. Ama bu kısımlar maalesef göz ardı edilebiliyor. Bunun da prematüre doğumların oranını artırdığı düşünülüyor.
Siz, psikolog olarak erken doğum yapan ebeveyn öyküleri dinlediğinizde nelere tanık oluyorsunuz?
– “Tam eşimle tartıştım, sonrasında bir baktım doğum sancıları tutmaya başladı”, “Çok huzursuz bir yaşam döngüm vardı. Ayrılsam mı ilişkiyi bitirsem mi derken, erken doğum tetiklendi.” “Kayınvalidemle ilişkilerim hiç iyi değildi, sürekli bana baskı yapıyordu, o baskılar sonucunda, çocuğum beklediğim zamandan çok önce doğdu” gibi ifadeler duyabiliyorum. Yani stres faktörüyle birlikte, erken doğumun tetiklediğini de ön görebiliriz.
Doğum gerçekleştikten sonra, prematüre annelerin bir kısmı, bebeklerini hastanede bırakıp taburcu olmak zorunda kalıyor. Bu, nasıl bir travma?
-Çok ağır bir travma! Bir kere yavrusunun hayatından endişe ediyor. Bundan daha büyük bir travma yok. O belirsizlik ve o kontrol edemediği şeyler, onu mahvediyor. Düşünsenize, özenle bebeğin odası hazırlandı, tüm eşyalar alındı, her şey planlandı ama doğum yapmış ve eve tek başına dönmüş bir anne söz konusu… Bu durum, haliyle çok çok zorlayıcı. İnternette çok olumsuz ve hatalı bilgilerle karşılaşabiliyor, bu da annenin kaygısını artırabiliyor. Çok derin bir travma aslında, erken doğum yapan annelerin yaşadığı. “Bebeğimle eve gelemedim”, “Anne oldum ama tam da olmadım…’’ Tam anne olamadım travması, o duyguyu, heyecanı tam olarak yaşayamamak, kaygıların artması, “Çocuğuma bir şey olur mu?” endişesi, bu sefer de “bağlı” bir ilişki yerine, “bağımlı” bir ilişki kurulmasına neden olabiliyor.
Bu süreci sağlıklı atlatabilmek için aile ne zaman psikolojik destek almaya başlamalı?
-“Erken doğum ihtimali olabilir” dendiği anda, terapi desteği alınmaya başlanabilir. Aslında erken doğum ihtimal olmasa dahi anne ve babanın sağlıklı birer ebeveyn olabilmesi için kendilerinin bireysel terapi sürecinden geçmeleri değerli buluyorum. Hele erken doğum ihtimali oluştuğunda, yaşanılacak süreç kolay olmayacağı için kişinin sağlıklı düşünme becerileri yerindeyken, önleyici sağlık hizmeti olarak, devlet veya özel kurumlardan psikoterapi desteği alması faydalı olacaktır.
Peki anne karnında, yeterli gelişimi tamamlayamadan doğan bebek, bu süreçten nasıl etkileniyor?
-Bunu; çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik dönemine nasıl yansıdığından bahsederek açıklayabilirim. Anne-baba ve diğer aile bireyleri, erken doğum olduğunda bebeğe karşı daha koruyucu, kollayıcı olabiliyorlar. Gelişim kısmındaysa üzerine çok düştükleri için çocuk, sosyal grupların içine katılacakken, aile rahat bırakamıyor. Grup içerisine katılmaktan geri kalan çocuk, sosyal becerilerini ortaya koymakta zorlanabiliyor ya da hep, “Aman bana bir şey mi olur?” diye yetiştiği için kaygılı bir birey haline geliyor. Fiziksel gelişim olarak baktığımızdaysa anne-babanın sürekli “Bizim çocuğumuz prematüre olduğu için böyle” şeklinde diğer çocuklarla kıyaslaması, çocuğun da kendisini diğerleriyle kıyaslamasına sebep olabiliyor. İleride, yani ergenlik veya yetişkinlik döneminde kendisine, “Ben sağlıklıyım. Özgürce kararlar, riskler alabilirim. Hata yapsam da ben bunu toparlarım” diyemiyor. Cesur adımlar atmaktan çekinebiliyor. Potansiyelini ortaya koyamayabiliyor.
Burada, ebeveynin kendi kaygılarını çalışması, çocuğuna da bunu normal bir durum olarak yansıtması gerekiyor. Açık iletişimle konuşarak ilerlenmesi de çok önemli. Çünkü görüyoruz ki, ergenlik ve yetişkinlik dönemini de etkileyebiliyor. Aile duygularını, “Karnımda durmaya dayanamadın, hemen çıkasın geldi!”, “Sen zaten heyecanlı bir çocuksun, girişimci bir çocuksun” şeklinde de yansıtıyor olabilir. Bu söylemleri, yetişkin olan vakalarımızda da görebiliyoruz. “Ben zaten prematüre doğmuşum! Duramam yerimde, hemen girişirim bazı şeylere” gibi söylemleri olabiliyor. Bu söylemler, 30-40 yaşında birisinin söylemleri mi? Hayır! Onun ebeveynin söylemleri. Ama bununla yetiştiği için bu öğretiler yetişkinliğine ayna tutabiliyor.
Doğum anında ten tene temasın çok önemli olduğu vurgulanıyor. Bazı erken doğumlarda, bırakın ten temasını, anne-bebek aylarca birbirine dokunamıyor bile. Bu durumu sonradan telafi etmek mümkün mü?
-Mümkün tabii. Güvenli bağlanma için çeşitli yollar var. Oyun terapisi onlardan biri. Bazı sahnelerin yeniden canlandırılmasını istiyoruz. Mesela biz uzmanlar, oyun terapistleriyle birlikte doğum sahnelerini tekrar canlandırılabiliyoruz. Anneyi de terapi odasına alıyoruz bu durumlarda. Bir yumurta koltuğumuz oluyor ve oraya oturtuyoruz çocuğu ve geri döndürüyoruz. Annenin karnından çıkışını simgeleyen bir tünel oyuncağımız var, o tünelden geçiyor çocuk. Zorlu bir doğum olmuşsa, yastıklar veya engeller koyabiliyoruz o tünele. Sonrasında anne, kollarını açmış bir şekilde, bazen elinde bir sütle o tünelin ucunda bekliyor. Annesine gidip sarılabiliyor, kokusunu içine çekebiliyor ve annesinin elindeki sütü içmeye başlıyor. Bu memenin ilk kabulü gibi düşünülebilir. Burada gerçekten çok büyük bir değişim görebiliyoruz. Bu şekilde, kaygılı ya da kopuk bağlanma olduysa, güvenli bağlanmayı tekrar sağlamak mümkün.
Güvenli bağlanmayı sağlayabilecek unsurlar neler?
-Güvenli bağlanmada öncelikli olan, çocuğun ihtiyaç duyduğunda ebeveynin onun yanında olduğunu göstermesidir. Örneğin çocuk ağladığında, annesinin babasının yanında olması, onun ihtiyaçlarını gidermesi ve bunu çok geciktirmeden yapması en önemli etmen diyebilirim. Tabii uyku da burada çok önemli yer tutuyor. İnce ve sıcak tutan bir örtüyle çocuğun, kendini anne karnındaki gibi sıcak hissetmesi, annenin kucağındayken, onun kokusunu alması, bir şey olduğunda, annesinin sırtını sıvazlaması, karnı acıktığında besinin hemen gelmesi önemlidir. Anne hemen bebeğinin yanına koşturamayabilir. Örneğin; eli bulaşıktadır, böyle durumlarda, bebek ağladığında “Hemen geliyorum” diye seslenmesi bile, annesinin sesini tanıyacağı için bebek, çocuğa, ‘’Tamam annem yanımda ve ihtiyacım olduğunda geliyor’’ dedirtir. Tabii vakti çok da geçirmeden bebeğin ihtiyacı giderilmelidir. Bunlar hep güvenli bağlanmayı sağlayacak unsurlar.
Nestler, bebeğin kendini güvende hissetmesine mi yol açıyor?
-Evet. Nestler, temelde, rahmi taklit ederek, bebeğin güvende hissetmesini sağlar ve gelişimi destekler. Bebeğin pozisyonunu desteklemek için uygun ortam gerçekleştiğinde, fiziksel gelişimi de kolaylaştırırlar. Nestler sayesinde bebekler, kuvözde kendisini rahat ve güvende hisseder. Annelerine kavuşacakları güne kadar sağlıklı bir şekilde gelişimine devam ederler. Dolayısıyla, Yataş’ın bu projede El Bebek Gül Bebek Derneği’ne yapmış olduğu destek çok kıymetli.
El Bebek Gül Bebek Derneği’yle birlikte çok anlamlı bir sosyal proje gerçekleştiriyorsunuz…
-Teşekkür ederim. Yataş olarak uykuyu sahiplenen bir markayız. Yalnızca sağlıklı uyku ürünleri üretmiyor, uyku sağlığı alanında, topluma rehberlik etmeyi kendimize görev biliyoruz. Sağlıklı ve kaliteli uykuyu, her alanda destekliyoruz. Pandemi sürecinde Uykusuz Kahramanlar ile yola çıktık. Yataş Uyku Kurulu’nu kurduk ve Dünya Uyku Günü’nü klasik kutlamalardan çıkartarak, kamuoyunda farkındalık yaratacak bir güne çevirmek istedik. Pandeminin 2. Yılındaysa “İyi Uyu, Sağlıklı Yaşa” söylemiyle, uykunun insan sağlığı üzerindeki etkilerini ve sonuçlarını anlatmayı hedefledik. Kısacası herkesin ihtiyacı olan uykuyu, her yönüyle sahiplendik. Ama biliyoruz ki, erken doğan bebekler, uykuya herkesten daha fazla ihtiyaç duyuyor. Biz de prematüre bebeklerimiz için bir değer yaratmak istedik, El Bebek Gül Bebek Derneği’yle bir araya geldik. “Uykunun Mucizesi ile Büyüyen Mini Kahramanlar” projesi bu iç görüyle doğdu diyebilirim. Yeni doğanlar için üretilen ürünlerin, onların gelişimine fayda sağlayacağına inanıyoruz. Nestler, rahim güvenliğini taklit etmek ve gelişimi desteklemek için kullanılıyor. Kuvöz örtüleriyse, bebeği rahatsız edebilecek ışık ve sesleri azaltıyor. Juno da bebeklerin dış dünyaya alışırken rahat ve huzurlu olması için tasarladı. Karın bandı sayesinde, bebeği ideal ve doğru pozisyonda tutuyor, hareket özgürlüğü engellemeden bebeği rahatlatıp sakinleştiriyor. Uyku süresi ve kalitesini iyileştiren Juno, uyanmayı azaltıp aynı zamanda bebeğin kafa şeklinin düz olmasını da önlüyor.
Destekleriniz devam edecek mi?
-Elbette! Bizim için çok özel olan bu projeyi sürdürülebilir kılmayı arzu ediyoruz. Önümüzdeki yıl da El Bebek Gül Bebek Derneği’yle olan iş birliğimizi büyüterek devam etmeyi istiyoruz.