Suya Saygı kapsamında yaptığım röportaj serisinin son bölümüyle karşınızdayım… Bu bölümde konuklarım DenizTemiz Derneği/ TURMEPA Genel Müdürü Semiha Öztürk ve Koton Yönetim Kurulu Üyesi Gülden Yılmaz
.
Yaşanabilir bir Dünya için, herkesin elini taşın altına koyması gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle Konton, TURMEPA ve gönüllülerin el ele vererek yürüttüğü kıyı-dip temizliği sosyal projesini ve çok kıymetli buldum💫Farkındalık yaratan Suya Saygı Hareketi ve koleksiyonunu da… Emeği geçen herkesi yürekten kutluyoruuummm👏
.
Kıyı koruma, kurtarma denince akla gelen ilk derneklerden biri DenizTemiz Derneği/ TURMEPA… 28 yıl önce Rahmi Koç ‘un, Deniz Ticaret Odası yöneticileriyle birlikte kurduğu TURMEPA, deniz ve kıyılarımızı koruyarak gelecek nesillere, kalkınmada sürdürülebilirlik hedefine ulaşmış bir Türkiye bırakmak amacıyla çalışmalarını sürdürüyor. Ülkemize katkıları saymakla bitmeyen dernek, Türkiye’nin ilk Deniz Süpürgesi de dahil pek çok ilki hayata geçirmiş bir dernek👌
.
Gülden Yılmaz ve Semiha Öztürk’ten çok çarpıcı bilgiler öğrendim. “Her hafta, bir kredi kartı büyüklüğünde plastik yiyoruz! Aslında attığımız hiçbir şey yok olmuyor.” diyor Öztürk ve ekliyor “Deniz Varsa, Hayat Var!”
.
“Aldığımız iki nefesten birini de denizlerimiz sağlıyor. Bu gerçekleri göz önüne alınca Suya Saygı, kesinlikle Dünya’ya saygı anlamına geliyor” diyor Gülden Yılmaz…
HUZURLARINIZDA GÜLDEN YILMAZ
DenizTemiz Derneği TURMEPA ile Kınalıada’da düzenlendiğiniz kıyı-dip temizliği şahaneeee bir etkinlikti.
-Ne mutlu bize! O gün yanımızda bulunmanız, heyecanımıza ortak olmanız, bizim için çok değerli.
Fikir nasıl doğdu? TURMEPA ile yollarınız nasıl kesişti?
-TURMEPA’yla bizi buluşturan maalesef geçtiğimiz yıl Marmara Denizi’nde yaşanan müsilaj sorunu oldu. Denizlerimize çok kıymetli katkıları olan bir sivil toplum örgütü. Tıpkı bizim gibi kalpten ve fayda odaklı çalışıyorlar. Biz, Marmara’yı müsilaj kaplayınca, marka olarak yerimizde duramadık, hemen harekete geçtik. 10 gün içinde organize olduk, ‘Marmara Denizi’ni Yaşatalım’ temasıyla bir tişört koleksiyonu hazırladık. Koleksiyonun satış gelirini de TURMEPA’ya bağışlama kararı aldık. Kıyı koruma, kurtarma denince aklımıza gelen ilk dernek TURMEPA oldu. Böylece TURMEPA’nın Mavi Kıyılar Projesi’ne dahil olduk, Kınalıada’da bir kıyıyı sahiplendik. Sizin de katıldığınız etkinliğimiz de bu proje içeriğinin bir parçasıydı.
GÖNÜLLÜLER OLARAK, KINALIADA’DA 50 KİLO ATIK VE 1059 SİGARA İZMARİTİ TOPLADIK
Gönüllüler olarak biz, 50 kilo atık ve 1059 sigara izmariti topladık. Şahika Ercümen ise denizin altından türlü türlü plastik çıkardı. En korkuncu da kocaman plastik bir şezlongdu! O kocaman şezlongu da tişörte dönüştürebilme ihtimali var mı? Siz, her şeyi dönüştürüyorsunuz ya:)
-Şahika, o şezlongu denizden çıkardığında ben de aynı şeyi düşündüm! Ama ne yazık ki her atık, tekstil ürününe dönüşemiyor. Yeniden kullanılabilmesi için belli kimyasal özelliklerini yitirmemesi gerekiyor. Tekstil geri dönüşümünde en çok kullanılan, pet dediğimiz polietilen kimyasal bileşeni. Onun da belli bir yaş ömrü var. Doğadaki yaşının daha genç olması ve doğal yıpranma koşullarına daha az maruz kalması gerekiyor. Yani kendi moleküler yapısının değişmemiş olması gerek. Şezlongdan ümit yok yani!
BİR TİŞÖRT ÜRETİMİ İÇİN 2 BİN 700… BİR JEAN PANTOLON İÇİN 10 BİN LİTRE SU TÜKETİLİYOR… FELAKET!
Bir süre önce, Yaşama Saygı Manifestosu’nun bir parçası olarak, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları rehberliğinde, Suya Saygı projesini hayata geçirdiniz. Bu anlamlı proje nasıl doğdu?
-Tekstil sektörü, en çok su tüketen sektörlerden biri. Maalesef, bu konuda karnemiz zayıf. Bir tişört üretimi için 2 bin 700 litre, yani 13 bin 500 bardak su tüketiliyor! Bir jean pantolon için 10 bin litre su harcanıyor. Felaket yani! Küresel ölçekte baktığımızda, tekstil sektörü, su kullanımı ve sera gazı emisyonu açısından dünyada 5. sırada yer alıyor. Haliyle, su kullanımının azaltılması, endüstrimizin alması gereken ilk ve en acil önlemlerin başında geliyor. Biz de bu verilerden hareketle önce Yaşama Saygı Koleksiyonu’nu hayata geçirdik. Daha az doğal kaynak tüketerek ürettiğimiz ürünlerden oluşuyor bu koleksiyon. Özellikle denimler çok ilgi gördü. Bundan cesaret alarak, tamamıyla suya adanmış bir koleksiyon tasarlamak istedik: Suya Saygı. Amacımız, hem kendi su ayak izimizi azaltmak hem de bu konuda bir farkındalık yaratmaktı. Ne mutlu bize ki, yollarımız Şahika’yla kesişti. Koleksiyonunun hazırlanmasında sevgili Şahika’nın büyük emeği ve katkısı var.
HEPİMİZİN SÜRDÜRÜLEBİLİR MODA İÇİN HAREKETE GEÇMESİ GEREKİYOR. DÜNYAMIZ, ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA BİZDEN BUNU İSTİYOR!
Peki amaç ne? Sektörünün liderlerinden biri olarak, karnedeki zayıfları, ‘pekiyi’ye mi çevirmeye çalışıyorsunuz?
-Keşke bu kadar iddialı bir dönüşüm, bugünden yarına mümkün olabilse… Ne yazık ki değil! Ama bir yerden başlamak ve iyi niyetle yol almaya çalışmak da bir seçenek. Bizim yaptığımız da bu. Yaşama Saygı Koleksiyonu’muz, Suya Saygı Koleksiyonu’muz, Better Cotton üyeliğimiz ve taahhüt ettiğimiz, hedeflerimiz hep bu iyi niyetli çalışmanın ürünü. İlerleme adımlarımızı da şeffaf bir şekilde paylaşıyoruz. Artık hepimizin harekete geçmesi gerekiyor. Dünyamız çığlık çığlığa bizden bunu istiyor. O yüzden “sürdürülebilir moda” diyoruz. Ama bu da büyük bir ekosistemi etkileyen, dev bir dönüşümü ifade ediyor. Çözüm adına hareket geçmek için bu sorumluluğu kabullenmek gerekiyor. Gelişen teknolojiyi kullanarak, tüm iş süreçlerini, yeniden kurgulamak en önemli sınav. Koton olarak biz, kendi sektörümüzde, dönüşümün öncüsü olmak için tüm bu süreçleri, sürdürülebilir bir moda markası olma hedefiyle tasarlıyor ve bu hedef doğrultusunda, gerçekten samimiyetle çalışıyoruz.
Su ve doğa aşkı dışında, Şahika’yla ortak özellikleriniz neler?
-Şahika müthiş bir kadın. Yaptığı işe tutku duyuyor. Zirvede olan rekortmen bir sporcu. Ama hep daha fazlası için çalışıyor. Bir kere buna çok saygı duyuyorum. Yüksek bir iradesi var, kararlı ve disiplinli. Bana gelince, ben de işime çok tutkuluyum. Lügatımda, “İmkansız” diye bir kelime yok. Zamansız ve sınırsız bir çalışma aşkım var. Tavada pişirip, havada yiyecek kadar da hızlı hareket edebiliyorum.
Sürdürülebilir ürünlerinizle, gezegenimize nasıl bir katkı sağlıyorsunuz?
-Suya Saygı Koleksiyonu’muzla, sadece 3 sezonda Dünya’mıza kazandırdıklarımızı hemen sıralayayım: 150 milyon litre su tasarrufu. 721 bin adet pet şişe dönüşümü. 2 bin 587 kilo daha az pestisit kullanımı. Ve 1 milyon 405 bin kilo daha az karbon emisyonu. Better Cotton’a imza atan ilk Türk moda markası olarak da 5 yılın sonunda, toplam pamuk tüketimimizin yüzde 60’ını sürdürülebilir tekniklerle üretilen pamuktan sağlamayı hedefliyoruz. 5 yıllık taahhüdümüz sonucunda, Dünya’mızın kazanımları, yaklaşık 8 milyon metre küp su tasarrufu olacak. Düşünebiliyor musunuz, 25 bin hanenin, ortalama 1 yıllık su tüketimine denk geliyor bu. Yaklaşık 5 ton daha az kimyasal ilaç kullanılacak. Yaklaşık 750 ton daha az kimyasal gübreye ihtiyaç olacak. Bu anlayışla hayat geçireceğimiz her projede, gezegenimize sağlayacağımız katkılar da katlanarak büyüyecek!
KADIN ÇALIŞAN ORANIMIZ YÜZDE 69…. KADIN YÖNETİCİ ORANIMIZSA YÜZDE 54
Suya saygı aynı zamanda, Dünya’ya saygı anlamına geliyor di mi?
-Elbette! Gezegenimizin yüzde 70’i sularla kaplı. Aldığımız iki nefesten birini denizlerimiz sağlıyor. Soluduğumuz havadaki oksijenin, yüzde 50 ile 70’ini denizaltı ormanları ve planktonlar üretiyor. Bu gerçekleri göz önüne alınca suya saygı, kesinlikle Dünya’ya saygı anlamına geliyor.
Koton’da kadın istihdamı ne durumda? Koton, bir Kadın Cumhuriyeti mi?
-Ah işte! Yanıtlamayı en sevdiğim soru! Kadın çalışan oranımız yüzde 69. Kadın yönetici oranımızsa yüzde 54. Bu oranlarla, Türkiye’de en yüksek kadın çalışan oranlarına sahip şirketlerden biriyiz. Oranlar kadar sürekli gelişime destek vermek de önemli. Sektörde bu anlamda da öncü konumdayız. Gururla söylüyorum ki, kadınların, erkeklerin gerisinde kalmadığı, eşit işe, eşit ücret politikasının izlendiği, kariyer gelişimlerinin desteklendiği bir şirketiz. Kadınların iş yaşamına katılması kadar önemli gördüğümüz bir diğer konu da iş yaşamında kalmaları. Evlilik, hamilelik, annelik, kadınların iş yaşamından kopmalarında önemli dönemeçler. Biz bu kopuşun yaşanmaması için gerekli destek sistemlerini çalıştırmayı ayrıca önemsiyoruz.
35 YILDIR EVLİYİZ, 37 YILDIR BİRLİKTEYİZ… ATEŞİMİZ HALA SÖNMEDİ!
Koton, müthiş bir başarı hikayesi! Her şeyi, karı koca tırnaklarınızla kazıyarak elde etmişsiniz. Kuzguncuk’ta 25 metre kare bir dükkandan, kocaman bir imparatorluk kurmuşsunuz. 256’sı yurt dışında, 190’ı yurt içinde olmak üzere 446 mağaza, yaklaşık 10 bin çalışan… İnsanın sevdiği adamla bunca yıl omuz omuza çalışması kolay mı, zor mu?
-Buradaki kilit kelime: Saygı. Birbirimizin hem özel hayatındaki hem iş hayatındaki alanlarına saygı duyduk. Yılmaz sakin, sağduyulu ve temkinli biri, ben ise coşkulu, yaratıcı ve enerjiğim. Farklılıklarımızla birbirimizi tamamladık. Bir de tabii girişimcilik tutkusu, cesaret ve hiç pes etmemek gibi ortak noktalarımız var. Fikir ayrılıklarımız oluyor, hep bir ortak noktada buluşabiliyoruz.
Bana romantik de geliyor. Hayat ortağı değil sadece, aynı zamanda iş ortağı…
-Tatilde, şezlongda yan yana uzanmış içkinizi yudumlarken bakışmak yerine, kumaştı, e- ticaretti, lojistikti gibi şeyler konuşmak ne kadar romantik bilmiyorum! :)))) Şaka bir yana, 35 yıldır evliyiz, 37 yıldır birlikteyiz… Ateşimiz hala sönmedi! Biz, her şeyden önce hayal ortağıyız, belki de ondandır. 1988 yılında Kuzguncuk’taki o küçük dükkanda eğer Yılmaz’la bir hayal ortaklığı kurmamış olsaydık, bugünlere gelemezdik. Birbirimizi takdir ettiğimiz gibi eleştirilerimizi de hiç sakınmadan söyleriz. Hayata ve işimize dair her şeyi konuşuruz. Kararları da birlikte alırız.
DenizTemiz Derneği/ TURMEPA Genel Müdürü Semiha Öztürk:
28 YILDA YAPTIĞIMIZ PROJELER SAYMAKLA BİTMEZ
Derneğinizin kuruluş hikayesini kısaca dinleyebilir miyiz?
-Tabii. TURMEPA, 28 yıl önce Rahmi Koç ve Deniz Ticaret Odası’nın yöneticileriyle birlikte kuruldu. Kurulduğumuz günden bu yana hepimiz, deniz ve kıyılarımızı koruyarak gelecek nesillere, kalkınmada sürdürülebilirlik hedefine ulaşmış bir Türkiye bırakmak amacıyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
28 yılda ne tür projelere imza attınız?
-Ooo say say bitmez! 28 yılda, 8 milyon 555 bin kişiye, çevre dersleri vererek denizlerimizi sevdirdik. 24 bin 500 eğitimci yetiştirdik. Gönüllü sayımız 10 bin 300’e ulaştı. Atık alım teknelerimizle 43 milyon litre sıvı atık topladık. 2 milyon 770 bin kilogram katı atığın, denizlere karışmasını önledik. Eğitim filmlerimizle 500 bini aşkın öğrenciye ulaştık. Çevre konusunda 30’u aşkın önemli proje yürüttük. AB projeleri ürettik, çevre ödülü geliştirdik, uluslararası konferanslar düzenledik.
TÜRKİYE’Yİ İLKLERLE BULUŞTURDUK!
Birbirinden yaratıcı projeleriniz var, neler onlar?
-Türkiye’yi ilklerle buluşturduğumuzu söyleyebilirim. 1997’de Türkiye’nin ilk ‘Deniz Süpürgesi’ni faaliyete geçirdik. İlk atık toplama teknelerini hayata geçirerek, milyonlarca litre sıvı atığın denizlerimize karışmasını önledik. Van Gölü’nü korumak amacıyla Van’ın ilk Deniz Süpürgesi, TURMEPA desteğiyle hayata geçirildi. İlk çevre eğitimi modelini, Norveç’ten alarak ülkemize uyarladık ve Türkiye’de deniz temizliği konusunda bir ilk olan Alipot Projesi’ni hayata geçirdik. İlk kıyı temizleme etkinliğini gerçekleştirerek ülke çapında bir hareket başlatmış olduk. Türkiye’nin ilk çevre dostu temizlik ürünlerini geliştirdik. Sıfır Atık Mavi projesini hayata geçirdik ve ülke çapında seferberliğe dönüşmesine destek verdik. Bu katkılarımızla ödüle layık görüldük. Marmara Denizi Eylem Planı Koordinasyon Kurulu’nda tek STK olarak yer aldık. İSTKA’dan (İstanbul Kalkınma Ajansı) aldığımız destekle, “Çocuklar Suyu Kodluyor. H2Okullu Oldu!” projesini başlattık. İstanbul’da binlerce öğrenciye ulaştık, onlarca öğretmene eğitim verdik.
ÜRET-KULLAN-AT FELSEFESİNİ TERK ETMEK ZORUNDAYIZ!
Denizlerimizin ve kıyılarımızın kirlenmesini önlemek için neler yapmamız gerekiyor?
-Ünlü astrofizikçi Hubert Reeves, “Dünyanın En Güzel Tarihi” kitabında dünyanın doğuşunu 24 saate indirgeyerek şöyle der: “Dünyanın, saat 00.00’da doğduğunu varsayarsak, canlılık sabah 5’e doğru ortaya çıkar. İlk yumuşakçalar ancak saat 20.00’ye doğru belirir. Sonra dinozorları görürüz, saat 23.00’da. Dinozorlar saat 23.40’da kaybolarak alanı memelilere bırakır. Bizim atalarımız, saat 24.00’dan önceki son beş dakikada sahneye girerler. Sanayi devrimi ise son bir saniyede değil, bir saniyenin yüzde biri gibi bir süre önce başlar.” İnsanlık, saniyenin yüzde birinde iklimi değiştirdi! Çevreyi öylesine kirletti ki -özelikle sanayileşmeyle- son 50 yılda çok büyük bir tahribat yaratıldı! Yani, bir insan ömrü kadar sürede, tüm insanlığın ve doğanın ömrünü tüketecek yanlış adımlar atıldı. Biz doğayı kirleten ilk nesil değiliz ancak son nesil olabiliriz! Bu nedenle üret-kullan-at felsefesini terk etmek zorundayız. Daha sürdürülebilir, daha dayanıklı üretim modellerini benimsemeli, döngüsel ekonomiye geçişi hızlandırarak, atıkları bir kaynak olarak kullanmayı alışkanlık haline getirmeliyiz.
HER HAFTA, BİR KREDİ KARTI BÜYÜKLÜĞÜNDE PLASTİK YİYORUZ!
Biz, “kurtulmak istediklerimizi atabileceğimiz bir çöp” gibi mi bakıyoruz denizlere…
-Ne yazık ki, sabah uyanıp yüzümüzü yıkadığımız andan itibaren doğamızı kirletiyoruz. Hijyen ve temizlik için kullandığımız ürünlerin hepsi, mutlak bir şekilde denize karışıyor. Denizlerimiz, yüzde 80 oranında karadan, insan eliyle kirletiliyor. Oysa, her zaman söylediğimiz gibi aldığımız iki nefesten birini denizlerimiz sağlıyor. Soluduğumuz havadaki oksijenin yüzde 50 ile 70’ini denizaltı ormanları ve planktonlar üretiyor. Çoğu kez, ‘Bir pipetten, pet şişeden ne olur ki?!” diyoruz ama bir pet şişe eninde sonunda, denizle buluşuyor ve yok olmuyor. Ortalama 600 yıl boyunca doğada yaşamını sürdürüyor. Denizdeki plastiklerse zamanla mikroplastikler haline gelerek akıntılarla açık denizlere, okyanuslara, orada bulunan planktonları yiyen balıklar aracılığıyla sofralarımıza ulaşıyor. Her hafta, bir kredi kartı büyüklüğünde plastik yiyoruz! Aslında attığımız hiçbir şey yok olmuyor. Şu anki tüketim alışkanlıklarımızla bize bir Dünya daha gerekiyor. Doğal kaynakları o kadar agresif bir şekilde kullanıyoruz ki, 2022 yılının ortasında, 2023’ün kaynaklarını tüketmeye başladık. Bu tüketimi önlemek amacıyla kamu, özel sektör ve STK’lar el ele vermeli. Her sektörden, her kesimden herkes, elini taşın altına koymalı!
TEMİZLERKEN DOĞAYI KİRLETMEYİN!
Sizi yakalamışken sorayım, doğa dostu temizlik ürünleriniz var. Diğer ürünler yerine onları kullanırsak, doğaya nasıl bir katkı sağlayacağız?
-TURMEPA temizlik ürünlerimiz, geçtiğimiz yıl çok önemli bir başarıya imza attı: Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından belirlenen kriterlerin tamamını karşılayan TURMEPA elde yıkama bulaşık deterjanı, yapılan inceleme ve değerlendirmelerin ardından ülkemizin ilk Çevre Etiketi almaya hak kazanan temizlik ürünü oldu. Bu bizim için büyük bir mutluluk ve gurur kaynağı. Çünkü biz “Temizlerken Doğayı Kirletmeyin!” diyoruz.
Temizlik ürünlerimizin formülasyonu tamamen bitkisel bazlı olup, fosfat, formaldehit, paraben ve klor içermiyor. Ayrıca Vegan, AB Eco Label etiketlerine sahip. Deniz suyuyla da kullanıma uygun olan ürünlerimizin ambalaj malzemeleri de kendileri gibi doğa dostu. Ürünlerimizin, pH değerleri açısından ekolojik çevre dostu olduğu İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından yapılan teknik değerlendirme raporuyla tescillendi. Ürünlerimiz uzman doktorlar tarafından egzema gibi cilt hastalıklarına maruz kalan hastalara tavsiye ediliyor.
Gençlerin derneğinize ilgisi ne seviyede?
-Gençler bizim en büyük destekçimiz! Aktif gönüllü sayımız 10 bin 300’e ulaştı. 7’den 70’e her yaş grubundan gönüllümüz olsa da çoğunluğunu gençler oluşturuyor. Üniversitelerde gönüllü kulüpler oluşturuyoruz, Deniz Elçileri Topluluklarımız var. Proje ve etkinliklerimizde gençlerin desteğini her zaman hissediyoruz.
Koton, derneğinizin Kıyı Sahiplenme Programı’na dahil olarak, temiz deniz mücadelesine destek verdi. Kurumların dahil olabilme şartları nedir?
– Kıyı Sahiplenme Programı’yla kurumların çevresel duyarlılıklarını, deniz ve kıyıların korunması yönünde geliştirilmesini hedefliyoruz. Aynı zamanda, gönüllü katılımını teşvik etmek ediyoruz. Amacımız; farkındalığı artırmak, çevre duyarlılığını özendirmek. Hedef burada başkalarının attığını temizlemek değil, denizlerimizin yaşam kaynağımız olduğunu göstermek. Koton gibi markaların artması, hepimiz için çok kıymetli. Mavi yarınlar mücadelemize destek vermek isteyen her fikir, her proje bizim için çok kıymetli. Çocuklarımıza mavi yarınlar bırakmak isteyen herkese kapımız açık. Her zaman söylediğimiz gibi Deniz Varsa Hayat Var!