Depremde binlerce insanımız hayatını kaybetti. Ülke olarak büyük bir travma yaşadık, yaşıyoruz. Ama bize umut veren mucizeler de oldu. O mucizelerden biri de, lise öğrencisi Gürkan Öztürk…
.
4 kurtarma ekibi gelip, ‘Çok zor yerde çıkaramayız, göçük başımıza yıkılır’ deyip gitmiş. 63 saat sonra Beşiktaş Rescue Team ve İBAG Arama-Kurtarma gönüllüleri tarafından çıkarıldı Gürkan. Hayatını kurtardıkları için onlara minnet duyuyor.
.
Sağlık görevlileriyle yaptığı sohbette kitaplarını sormuştu hatırlatacaksınız. Üniversite sınavına hazırlanan ve tıp okumak isteyen bu genç adamı tanımanızı istedim.
Gürkan’ın dirayetini ve cesaretini kutluyorum.
Gürkan, büyük geçmiş olsun! 63 saat enkaz altında kaldın. Sonra bir mucize gerçekleşti, o enkazdan çıkarıldın. Nasıl hissediyorsun kendini?
-İlk başta çok iyi olduğumu düşünüyordum. Ama ağrılar ve psikolojik etkiler sonradan ortaya çıkmaya başladı. Yine de her şey için şükrediyorum tabii ki. Aileme kavuştum. Hayattayım. Nefes alıyorum.
HALA ENKAZ ALTINDAYMIŞIM GİBİ KABUSLAR GÖRÜYORUM. DUŞTA ÜZERİME ŞAMPUAN DÜŞSE, YİNE DEPREM OLUYOR DİYE PANİĞE KAPILIYORUM
Neler sözünü ettiğin psikolojik etkiler…
-Hala enkaz altındaymışım gibi kabuslar görüyorum. Geceleri nefes alamıyor gibi oluyorum, kan ter içinde uyanıyorum. Duşta üzerime şampuan filan düşse, yine deprem oluyor diye paniğe kapılıyorum. Herhangi bir sallantı, kıpırtı, uğultu, ani bir ses… Bir sürü duyguyu tetikliyor içimde. Rüyamda depremde kaybettiğim sınıf arkadaşımı görüyorum mesela, babasıyla birlikte ağlıyoruz. Türkiye gibiyim yani. İnişli çıkışlı. Karışık. Ağır bir travma yaşıyorum.
KENDİMİ DIŞARI ATACAK ZAMANIM BİLE OLMADI! 10 SANİYE İÇİNDE TEPEME YIKILDI BİNA
Her şeyi geri saralım… Deprem anında neredeydin?
-Üniversite sınavlarına hazırlanıyorum ben. Tıp okumak istiyorum. Dershaneme yakın olduğu için o gece dedemin evinde kaldım. Tek başımaydım. Geç saate kadar çalıştım, ertesi sabah olacak deneme sınavı için eşyalarımı hazırladım ve yattım.
Deprem mi uyandırdı seni…
-Evet. Uykusu hafif biriyim, yer titremeye başlayınca, direkt uyandım. Telefonu elime aldım, saat, 04.17’yi gösteriyordu. Sonra birden, şebeke kesildi ve yerin titremesi artmaya başladı. Kendimi dışarı atacak zamanım bile olmadı! On saniye içinde tepeme yıkıldı bina. Bir anda oldu her şey…
DUVARLAR BOMBA GİBİ PATLADI VE ÜST KATLAR, TEKER TEKER ÜZERİME DÜŞTÜ. BİRKAÇ SANİYE İÇİNDE, YERİN İÇİNE GÖMÜLDÜĞÜMÜ HİSSETTİM
Peki deprem başladığında aklından geçen neydi?
-Nasıl hayatta kalırım? En güvenli yeri nasıl bulurum? Koltuğu, çekyatın yanına çektim. Sehpaya ayağımla tekme attım, uzağa gitsin, bana zarar vermesin diye. Ve kendimi çekyatın kenarına attım. Kafamı korumaya çalışıyordum ki… Duvarlar bomba gibi patladı ve üst katlar, teker teker üzerime düştü. Birkaç saniye içinde, yerin içine gömüldüğümü hissettim. Çok anlatabileceğim bir şey değil. İnşallah kimse yaşamaz!
Çok korkunç bu anlattıkların…
-Evet, ben de çok korktum. Hem de iliklerime kadar korktum. Ama sakin olmam gerekiyordu. Tuhaf bir şekilde bunun bilincindeydim. Nefesim kesilmemeliydi. Yavaş nefes almaya ve panik olmamaya çalıştım. İlk başta, nerede olduğumu anlayamadım tabii, sanki her şey üstümde gibiydi…
Gözünü açtın ne görüyorsun?
-Beton tabut gibi bir şeyin içindeyim. Önce olan biteni idrak edemiyorsun. Tamamen karanlık ve aşırı klostrofobik bir yer. Havasız, sessiz, soğuk, sıkışık… Nasıl anlatılır bilmiyorum. Sadece sağ elimi hareket ettirecek kadar yerim vardı. Sonra binanın tepeme yıkıldığını ve enkaz altında olduğumu anladım. Sakin olmaya çalıştım. Yaralı değildim, hayattayım. Ve hayatta kalmaya da niyetliydim.
“ER YA DA GEÇ ÇIKARSIN OĞLUM SEN!” “GEÇECEK, GEÇECEK… SAKİN OL!” HEP BÖYLE DEDİM KENDİ KENDİME
Enkaz altında olduğunu fark edince ne diyor insan: “Yaşasın, yaşıyorum!” mu? “Buradan hiç çıkamayacağım. Bittim ben!” mi?
– Başkası adına konuşamam. İnsandan insana değişiyor olabilir. Ben iyimser biriyim. Şanslı olduğuma da inanırım. Dedim ki kendi kendime, “Gürkan, seni illa bir arama köpeği bulur! Aileden biri ya da bir arkadaşın burada olduğunu söyler… Er ya da geç çıkarsın oğlum sen!” “Geçecek, geçecek… Sakin ol!” Hep böyle dedim.
ZİHNİMİ ENKAZ ALTINDA UZUN SÜRE KALACAK ŞEKİLDE ŞARTLADIM, BIRAKMADIM YANİ KENDİMİ! DİRENDİM
İnsanın başına böyle bir şey gelince, zihnini filan hazırlaması gerekiyor mu?
-Ben zihnimi enkaz altında uzun süre kalacak şekilde şartladım. Bırakmadım yani kendimi. Direndim. Minimum enerji harcayarak, hayatta kalmaya programladım. İnsan, gerçekten de zihnini kontrol edebiliyor. Ama uzun süre yardıma gelinmemesi, psikolojik olarak hırpalıyor tabii.
İyi de insan, enkazda umudunu kaybetmemeyi nasıl başarıyor?
-Valla tek derdin nefes almaya devam etmek oluyor! “Daha göreceğim, seveceğim bir sürü insan var… Ölemem!” diyorsun. Hayatta kalmaya çalışıyorsun. Bir ara aklıma binanın müteahhiti geldi. Ona öfkelendim. Ama sonra onu da düşünmez oldum.
Sakinliğini nasıl korudun?
-Paniklemek, krize girmek, ağlayıp, sızlamak, bağırmak beni daha da zor duruma sokacaktı. Başımdaki felaket geçene kadar, o an yapmam gerekenlere odaklanıp, süreci yönetmeye çalıştım. Çok derinde olduğum için dışarıdan hiçbir ses alamıyordum. Ama elime geçen ilk taşla çekyatın kenarındaki metal parçaya vurarak, dışarıya ses ulaştırmaya çalıştım.
HAYATIMDA İLK DEFA ÖLÜME BU KADAR YAKIN OLDUM
Seni en çok yaşama bağlayan ne oldu?
-Ailemi düşünmek. Sevdiklerimle birlikte olacağımı hayal etmek. Gerçi enkazdayken, onlara ne olduğunu bilmiyordum. Ama yaşıyor olma ihtimalleri, beni diri tutan şeydi. Hayatımda ilk defa ölüme bu kadar yakın oldum. Tatsız bir şey. Bir cam parçası buldum orada. Bir daha deprem olur da o molozların arasına tam sıkışırsam ya da yaralanırsam, yavaş yavaş ölmek yerine, boğazımı kesecektim. Böyle düşünceler geçti aklımdan.
Kurtarma ekiplerinin çalışma seslerini duymaya başlayınca ne hissettin?
-Ben hiç ses duymuyordum ki. Sadece beni duyduklarını varsayıyordum, taşla çekyatın demirine vurmaya devam ediyordum. Bir gün boyunca hiçbir ekip gelmemiş. Babam, annem, kardeşim, en yakın arkadaşım ve babası kazmışlar. Tabii ekipman filan yok, bir sonuç elde edememişler. Ama arkadaşım tarif etmiş, “Çekyatı salonun şurasına koymuştu. Eğer olduğu yere çökmüşse, şuraların altında olabilir!” Gerçekten de onu tarif ettiği yerin altıdaymışım. Ama üzerimde iki kat varmış… Dört ekip gelmiş, “Bu çocuk çıkamaz. Çok tehlikeli, biz de risk alamayız! Bina çöker üzerimize” deyip, beni bırakıp gitmişler.
BEŞİKTAŞ RESCUE TEAM VE İBAG ARAMA-KURTARMA, KENDİ HAYATLARINI RİSKE ATMA PAHASINA BENİ KURTARDILAR. MİNNETTARIM
Aman Allah’ım! Gerçekten mi?
-Evet. En son gönüllü iki ekip olan, Beşiktaş Rescue Team ve İBAG Arama-Kurtarma gelmiş. Onlar, “Elimizden geleni yapacağız!” demiş, her türlü riski almış ve çalışmalarına başlamış. Nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Hayatımı onlara borçluyum. Beni terk etmediler. Kendi hayatlarını riske atma pahasına, beni kurtardılar. Minnettarım.
Peki çıkarıldığında ne yaptın?
-Çıkarıldığımda kocaman bir nefes aldım. Üşüyordum, titriyordum. Şaşkındım. Şok içindeydim. O an etrafımdaki insanları bile tanımakta zorlandım. Ailemi gördüğümde, içim rahatladı. Ah nasıl büyük bir mutluluk anlatamam! Artık kendimi sıkmama gerek kalmamıştı. Onların şefkatli kolları, kanatları altına girebilirdim.
Yapılan en büyük hata neydi sence bu süreçte?
-Ekipman ve teçhizat eksikliği… Profesyonel ekipmanlara sahip ekipler, sizi oracıkta bırakıp gidiyor, kendilerini riske atmamak için… Profesyonel ekipmana sahip olmayan gönüllü ekiplerse yeteri kadar teçhizata sahip olmadığı için seni çıkaramıyor.
BEN DE AĞIR BASAN DUYGULARDAN BİRİ: SAF ÖFKE
40 bine yakın insan öldü. En çok hangi duygu ağır basıyor içinde?
-Saf öfke, ağır basan duygulardan biri. Gereği yapılsaydı bu kadar can kaybı olmazdı. Elimde değil, öfkeliyim. Düşünsenize babam, ben nefes alabileyim diye taşları ayıklıyor, yana atıyor. Arama-kurtarmacılardan biri, babama atarlanıyor. “Taşları buraya neden atıyorsun? Arabam çıkmayacak!” diyor. Biri, oğlunu hayatta tutmanın derdinde, öbürü arabasının… Öyle yani. Öfkeliyim. Kızgınım. Üzgünüm. Bir sürü duygu iç içe.
Seni çıkaramayacaklarını düşünüp, giden arama-kurtarmacıları şu an karşında görsen ne dersin?
-Bir şey demem. Beni olmasa bile başkalarını kurtardılar. Yine de Allah razı olsun!
İçeride iki de bir telefonuna mı bakıyordun?
-Telefonun şarjı bir gün dayandı. Sonra kapandı. Pek çok video çektim orada. Ölürsem belki telefonumu bulurlar diye. Kalbim sıkışıyor, şimdi izleyince… Beynin hızlı çalışıyor enkazda. Birkaç saat geçti sanıyorsun, bir bakıyorsun sadece 15 dakika geçmiş. Zaman kavramı yok orada.
Nasıl bu kadar güçlü ve iradeli olabildin?
-Benden üç yaş küçük kardeşim var. “Kardeşim için çıkmak zorundayım!” dedim. Annem ve babam ölmüş olabilirdi. Kardeşimi yalnız bırakamazdım. En çok onun için yaşamak istedim. Ama çok da güçlü değildim enkazda. İkici günden sonra halüsinasyonlar görmeye başladım. Bir otomotiv şirketinde konferanstaydım mesela. Almanlara ve Amerikalılara sunum yapıyordum.
Enkazın kendine has bir kokusu var mı?
-Çok uzun süre idrarımı tuttum. Ama sonunda tutamadım. İdrar kokusu vardı enkazda ve ölüm kokusu.
Nasıl yani?
-19 kişi ölmüş, bizim dairenin olduğu katta. Bir tek ben hayatta kalmışım. O cesetlerin kokusu vardı. Taş dolduruyordum, o ölüm kokusunu kesebilmek için.
63 saatte ne kadar uyuyabildin?
-Uyku, halüsinasyon, uyanıklık hepsi iç içe geçti. Bilmiyorum bunun cevabını. Uyumuşsam bile, her 15 dakikada bir demire vurmuşum. Onu hiç aksatmamışım. Yukarıdan duyuyorlarmış.
“ALLAH’IM, BANA BİR DERS Mİ VERMEYE ÇALIŞIYORSUN. BURADA OLMAMIN BİR SEBEBİ VAR MI? NEDEN BURADAYIM?” DEDİM. DUA DA ETTİM… HEM DE ÇOK
Allah’la konuştun mu?
-Elbette. “Allah’ım, bana bir ders mi vermeye çalışıyorsun. Burada olmanın bir sebebi var mı? Neden buradayım?” dedim. Dua da ettim. Hem de çok. Ben tabii, 10 ili etkileyen, bu kadar büyük bir felaket olduğunu bilmiyordum. “Üç-beş bina yıkılmıştır” diye düşünüyordum. “Metrelerce kaydım mı yerin dibine? Tepemde kaç kat var? Bu beton iner mi daha üzerime?” Bunları düşünüyorum. Aynı anda da sakin kalmaya çalışıyorum. Ama ikinci deprem de başlayınca, biraz sakinliğimi kaybettim. Yalan yok, çok çok korktum! Deprem zaten sinir bozucu bir şey. Tabut gibi daracık, her tarafı beton bir enkazın içinde sallanmak, daha da sinir bozucu!
ENKAZ ALTINDAYKEN “NİYE DEPREM TATBİKATLARINA GİTMEDİN BUGÜNE KADAR? DAHA FAZLA ŞEY ÖĞRENEBİLİRDİN!” DEDİM. KENDİME ÇOK KIZDIM
Çok çok fena… Allah’ım neler yaşamışsın sen!
-Sallanma durunca, yine kendimi telkine başladım. “Sen, bir iki güne çıkamazsın Gürkan, bir hafta buradasın. Ona gör dayan. Kendini yormamaya çalış!” Bir belgesel izlemiştim. Bir kız, neredeyse bir haftaya yakın bir enkazda kalmıştı. Ölmemişti. İnsan epey bir süre yemeden, içmeden dayanabiliyor aslında. “Sen de yapabilirsin!” dedim. Sonra bir ara kendime kızdım. “Güya farkındalığı yüksek bir adamsın, meraklısın, öğrenmeye açıksın, niye deprem tatbikatlarına gitmedin bugüne kadar? Daha fazla şey öğrenebilirdin!” dedim.
BEN MUCİZE DEĞİLDİM DE HAYATTA OLMAM MUCİZE SAYILABİLİR. DUYGUSAL DEĞİL, AKILCI DAVRANMAYA ÇALIŞTIM ENKAZ ALTINDA
Sen bir mucize misin? Öyle mi değerlendiriyorsun…
-Ben mucize değildim de hayatta olmam mucize sayılabilir. Benim durumumdaki binlerce insan, hayatını kaybetti. Ben niye hayattayım? Bilmiyorum bunun cevabını. Şans, kader… Bazı şeyler açıklanamıyor… Ama duygusal değil, akılcı davranmaya çalıştım enkaz altında. Gerçi böyle anlatıyorum ama bakma, benim sindirmem de zaman aldı. Hala sindiremiyorum. Bazı üniversiteler arıyor, “puanın tutarsa burs vermek istiyoruz” diyor. Buna da inanamıyorum. Hayatta en çok istediğim şey tıp okuyup, doktor olmak, inşallah olur.
Peki arama-kurtarmacıların seslerini, sana yaklaştıklarını duymak nasıl bir histi?
-Var ya o hiltinin sesi, cennetin sesi gibi geldi! Duydukça mutlu oldum… Rahatladım… Zaten hiltinin sesini duymaya başladıktan 5-6 saat sonra çıkardılar beni. Arada mola veriyorlardı… Sessizlik oluyordu… Ben kafayı yiyordum, “Gittiler mi acaba?” diye… Neyse ki, sonra tekrar başlıyorlardı, ben yine mutlu… Diğer ekipler etrafımı kazmış. Son ekip, 6 saat uğraşmış beni çıkarmak için. Beni ölüme terk etmeyen herkese minnettarım.
İlk ağzından çıkan sözcük ne oldu?
-“Abi buradayım ben” dedim yanılmıyorsam. İçeri fener sarkıttılar. “Rahatın yerin de mi?” dediler. “Çıkabilir misin, omuzların geçer mi?” “Küçüğüz ya… O kadar geniş değil omuzlarım, geçer” dedim. Ama hayal meyal hatırlıyorum her şeyi. Bu son ekipteki gönüllü kurtarıcı abilere can borcum var, hayatlarını tehlikeye atarak çıkarmışlar beni… Annem, babam orada oldukları için her şeyi birebir yaşadılar, onlar anlattı.
KÜÇÜK MAHŞER YERİ GİBİYDİ
Göçük altında iki kişi kalanlar daha mı şanslı sence?
-Bence değil. Tabii enkazın büyüklüğüne de bağlı. Benimki gibi küçük bir alanda bir nefes zordu. İki nefes imkansız sanki. Bir de yanında vefat ederse, o travma da çok zor geçer… Ben sonradan anladım, binlerce hikaye yaşanmış. Bazıları benim gibi şanslı değilmiş. Küçük mahşer gibiydi şehir! Allah bir daha böyle bir felaket yaşatmasın!