Gururumuz olan bilim kadınlarının ilham veren kariyer hikayelerini ve bursa layık görüldükleri projelerini sizlerle paylaşmaya devam ediyoruuum…
Bilimde cinsiyet eşitliğini desteklemek, farkındalık yaratmak ve cam tavanların kırılmasını teşvik etmek hedefiyle yürüttülen “Bilim Kadınları için projesi 21 yılda 120 bilim kadınına destek verdi. Bu yıl da “Yaşam ve Çevre Bilimleri” ve “Fiziki Bilimler” olmak üzere iki kategoride projeleriyle 4 bilim kadınına, 150.000 TL destek sağlandı. L’Oréal Türkiye ve UNESCO bu yıl ayrıca programın kapsamını genişleti. Sadece burs desteği değil, TOG Vakfı’nın da katkılarıyla gençlere bilim kadını olma yolunda ilham vermek için mentorluk desteği de sağlamaya başladılar. Bugün benim de konuğum olan dört bilim kadınımız Doç. Dr. Açelya Yılmazer Aktuna, Doç. Dr. Begüm Yarar Kaplan, Doç. Dr. Feyza Kazanç Özerinç ve Dr. Sibel Kalyoncu Uzunlar, mentorluk programı kapsamında, üniversiteli genç kadınların eğitim hayatlarına yapacaklarına katkı sağlayacaklar. Bravooo bravoooo…
Çalışmalarıyla hem ülkemize katkı sağlayan hem de gençlere rol model olan bu şahane kadınları avuçlarım patlayıncaya kadar alkışlıyoruuummmmm
Bravo Feyza! Sen de “Bilim Kadınları İçin” programının ödülünü kazananlardan birisin. L’Oréal Türkiye ve UNESCO’nun bu ödülü senin için ne anlam ifade ediyor?
-Akademisyenlik bireysel bir meslek. Motivasyon ve tatmin duygusu açısından, sanatçılara benziyoruz. Dolayısıyla böyle bir ödül almak, beni çok heyecanlandırdı. Bağımsız bir bilim kurulunun beni ödüle layık görmesi, akademik alanımda doğru yolda olduğumu göstermesi açısından çok önemli bir geri bildirim. Bu ödül programı, hem bilimin hem de bilim kadınlarının toplumdaki algısını pekiştirmek adına çok önemli. Program hem ödül kapsamı hem de program süresince yapılan tanıtım faaliyetleriyle bilimin sadece erkeklerin işi olmadığını herkese bir kez daha hatırlatıyor. İşçi bir babanın ve ev emekçisi bir annenin kızı olarak bu başarılara ulaşmak, benim için çok özel bir duygu. Çok mutluyum.
Seni tanıyabilir miyiz?
-Kırıkkale Fen Lisesi ve ODTÜ Makina Mühendisliği’ni bitirdim, ABD’ye gittim ve doktoramı yaptım. Ardından tekrar yuvam dediğim ODTÜ’ye döndüm. Burada kurduğum Temiz Yanma Teknolojileri Laboratuvarı’nda, çok sayıda ulusal ve uluslararası proje yürütüyoruz. Yetenekli ve enerjik öğrencilerimden oluşan ekibimle yanma, sürdürülebilir enerji, atıklardan değerli malzeme üretimi ve karbon tutma konuları ekseninde çalışmalar yapıyoruz.
Projen, enerji depolama, temiz su üretimi ve karbondioksit tutma gibi çok önemli sürdürülebilirlik alanlarını içeriyor. Nasıl karar verdin bu projeye?
-Doktoramda, biyokütlelerin çevreye duyarlı bir şekilde yakılmasını ele alan oksi-yanma konusunu çalıştım. O yıllarda küresel ısınma sorunu ve zararlı emisyonlar konuları medyada yeni yeni yer almaya başlıyordu. Doktora sonrası ODTÜ’deki çalışmalarımda, bu sorunların çözümüne odaklanmaya karar verdim. Bu yıl, üç Türk kadın akademisyenden oluşan ekibimizle bu konunun farklı boyutlarını ele alan C-Sink adında bir Avrupa Birliği projesi kazandık. “Bilim Kadınları İçin” programına başvururken, bu kapsamda halihazırda yürüyen araştırmamı destekleyici ve dünyamızın gerçek sorunlarını ele alan bir konu seçmeye özen gösterdim.
Sence projeni bu kadar özel kılan neydi?
-Projem, temel bilimsel problemleri sadece veri üretilsin ve bilimsel yayınlar yapılsın diye değil, gerçek dünya sorunlarının çözümüne katkı sağlayacak şekilde araştıracak. Kimya mühendisliği, yanma bilimi, nanoteknoloji ve tarım gibi birçok farklı disiplinin araçlarını bir araya getiren interdisipliner bir çalışma olacak.
Geleceğin döngüsel ekonomisi için tarım ve orman atıklarından karbon malzeme geliştirilmeyi amaçlıyorsun. Tam olarak ne demek bu? Yani neler yapacaksın?
-Her yıl, tarım sektörü zeytin atığı, ceviz kabuğu gibi binlerce ton atık ortaya çıkarıyor. Eğer “çöpe atarsak” ya da yakarsak bu atıklar havaya karbondioksit salar ve küresel ısınmaya neden olur. Biz laboratuvarımızda, bu atıkları, özel koşullarda ısıtarak ve çeşitli işlemlerden geçirerek, gözle görülmeyecek kadar küçük gözenekleri olan karbon tozlara dönüştürüyoruz. Bu işlemin ardından elde ettiğimiz tozlar, tarım ve su arıtma gibi işlemler için bir ürüne dönüşmüş oluyor. Aynı zamanda doğaya karbondioksit salmalarını engellemiş oluyoruz.
Biyokütlelerden nano gözenekli karbon malzemeler üretmek çok yenilikçi bir yaklaşım olsa gerek. Bu malzemeler gelecekte nasıl kullanılabilecek?
-Çok sayıda kullanım alanı var. Bu malzemeleri toprağa uyguladığınızda, hem havaya salınarak küresel ısınmaya yol açacak olan karbonu toprağa hapsediyorsunuz hem de toprağın tarımsal verimini artırıyorsunuz. Bu gözenekli malzemeleri, ilave işlemlerden geçirerek su filtrasyonu ve karbondioksit tutmak için kullanabileceğiz. Bu uygulama alanları, küresel ısınma ve temiz su kaynaklarına erişim sorunları yaşadığımız bugünlerde çok önem taşıyor.
Peki bu alanlardaki çalışmalarının çevresel etkileri ne olacak?
-Geliştirdiğimiz malzemelerle bir taşla üç kuş vurmuş olacağız. Birinci olarak, malzemenin üretiminde kullanılan ham malzeme bir atık ve biz bu atığın geri dönüşümünü sağlıyoruz. İkinci olarak, bu ham malzemenin yapısıyla oynayarak, onu çevreye zarar vermeyecek hale getiriyoruz. Üçüncü olarak da malzemenin gözenek yapısını doğru tasarlayarak, onu toprak iyileştirme ve su filtrasyonu gibi alanlarda kullanılabilecek yüksek katma değerli bir ürün haline getiriyoruz.
Sence, bilim dünyasında daha fazla kadın araştırmacının yer almasına yönelik başka neler yapılabilir?
-Birçok ülkede, kariyer süreçlerinde cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik kurallar konmuş durumda. Mesela özellikle üniversitelerin yeni işe alımlarda cinsiyet dengesi metriklerini sağlaması şart koşuluyor. Bu tür uygulamalar, cinsiyet eşitliğine giden süreçte yardımcı olabilir. Ülkemiz özelinde algıların değişmesi de çok önemli. Bu nedenle genç kız öğrencilerimizin bilimi sevmeleri ve bilimin sadece erkeğe ait bir iş olmadığını fark etmelerini sağlayacak yaz stajı ve eğitim programları düzenlenmesinin faydalı olduğunu düşünüyorum.
Bu alanda kariyer yapmak isteyen genç kadınlara ne demek istersin?
-Mutlaka farklı şehir, mümkünse ülkelerde eğitim ve çalışma olanakları ile kendilerini geliştirmelerini, ardından da ülkemize faydalı olacak bireyler olarak geri dönmelerini öneririm.
Bilimde cam tavanlar var mı?
-Her alanda olduğu gibi bilimde de cam tavanlar var. Cam tavanın varlığı, o camı kırmak için ilave bir motivasyon ve hırs getiriyor. İşimde her şeyi daha kusursuz ve etkili yapmam gerektiğini hissediyorum. Benim kişilik yapımdaki insanlar için cam tavan, daha da başarılı biri olmam için ek bir motivasyon.
Begüm seni de tebrik ediyorum. L’Oréal ile UNESCO’nun “Bilim Kadınları İçin” programında ödüle layık görülen bilim kadınlarından biri de sensin… Seni tanıyabilir miyiz?
– Çocukluğumdan beri etrafıma merakla bakan, ‘neden’, ‘niçin’ sorularının peşinden koşan biriyim. Bu merak beni bilim kadını olmaya yöneltti, hep bilim kadını olmayı istedim. Lisans ve yüksek lisans eğitimlerimi Hacettepe Üniversitesi Kimya Bölümü’nde tamamladım. Doktora çalışmalarımı ise Sabancı Üniversitesi, Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Bölümü’nde gerçekleştirdim. Doktora çalışmalarımın bir bölümü olarak, Vanderbilt Üniversitesi’nde (ABD) 2016 yılında araştırmalar yaptım. Doktora sonrası çalışmalarımı, AB’nin en büyük fonlu FET amiral gemisi projelerinden biri olan Grafen Projesi’nde gerçekleştirdim. 2018’den beri Sabancı Üniversitesi, Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde (SUNUM) araştırmacı olarak çalışmalarımı sürdürüyorum.
Gelelim projene. Yeşil hidrojen üretmeyi hedefliyorsun. Bilmeyenler için anlatır mısın nedir bu yeşil hidrojen?
-Yenilenebilir enerji kaynakları kullanılarak, suyun elektrolizi ile elde edilen temiz hidrojene ‘yeşil hidrojen’ diyoruz. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin önüne geçmek, enerji güvenliğini sağlamak, karbon ayak izini azaltmak için temiz ve verimli enerji kaynaklarına ihtiyacımız olduğu bir gerçek. Bu sebeple hidrojen, oldukça umut vadeden bir enerji taşıyıcı ve yakıt olarak karşımıza çıkıyor. Hidrojeni, yeşil olarak üretirsek elde edeceğimiz enerji de temiz olacak ve sonuçta karbon emisyonlarını azaltarak gelecek nesillere daha temiz bir dünya bırakabileceğiz.
Bu projeyle amacın ne?
-Bu proje ile karbon emisyonlarını azaltacak yeşil hidrojenin üretiminde yaygın olarak kullanılan elektrolizör sistemlerinin maliyetini düşürmeyi ve verimliliğini artırmayı amaçlıyorum. Projenin sonunda, hem ülkemizde hem de dünyada yeşil hidrojen üretim teknolojisine önemli ölçüde fayda sağlamayı hedefliyorum.
Yeşil hidrojen, fosil yakıtlara bağımlılığı azaltır mı?
-Elbette. Seçebileceğimiz en temiz alternatiflerden biri. Diğer yakıtlar ile kıyasladığımızda, hidrojen en düşük karbon ayak izine sahip yakıt. Üstelik, birim kütle başına, petrolün neredeyse üç kati enerji içeriğine sahip. Bu özellikler, hidrojen enerjisini oldukça önemli kılıyor.
Sence, bu teknolojinin sürdürülebilir bir geleceğe katkıda bulunma yolunda nasıl bir rolü olabilir?
-Yeşil hidrojeni, günlük hayatımızda ve endüstride, yakıt veya enerji taşıyıcısı olarak yaygın kullandığımız takdirde, karbon salınımsız enerji üretimi sağlayabileceğiz. Kısacası, bu teknoloji, global çapta kirliliği azaltmanın yanı sıra sürdürülebilirliğe de imkan sağlayacak.
Bilimdeki başarının ve “Bilim Kadınları İçin” programındaki ödülünün, genç bilim kadınlarına ilham vereceğine inanıyor musun?
-Kesinlikle evet! Rol model olarak gördüğüm doktora hocamın da bu ödülü almış olması bana ilham verdi. Ben de bu ödül ile özellikle yeşil hidrojen üretimi konusunda çalışan genç kadın araştırmacılara, örnek olacağımı düşünüyorum.
Kadınların daha fazla desteklenmesi ve teşvik edilmesi konusunda sence başka neler yapılmalı?
-Kadınlar sosyal hayatta ve iş hayatında ek zorluklara sahip. Konumlarında ilerlemek için fazlasıyla efor sarf ediyor ve emek veriyorlar. Bu sebeple maddi olarak daha çok desteklenmeleri gerekiyor. Bilim ve teknoloji alanında pozitif ayrımcılık da oldukça önemli. Erkeklerin çoğunlukta olduğu alanlarda, kadınların aktif katılımı teşvik edilmeli.
Aynı anda evli ve çocuklusun. Her şeyi bir arada yapabilmek zor değil mi?
-Zor ama bir o kadar da gurur verici ve keyifli. Çocuklarım, yaptıklarımı her ne kadar şu an tam olarak kavramasalar da onlar için de rol model olmak onur verici. Hayatımı, aileme ve bilime adadım diyebilirim.