Bugün, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü… Tam da bugün; azmi, gücü ve başarılarıyla ilham veren şahane bir rol modelle huzurlarınızdayım!!! Paralimpik milli atletimiz Hamide Doğangün ❤️
.
10 Türkiye şampiyonluğu, bir dünya ikinciliği, üç dünya üçüncülüğü var. Beş defa üst üste Avrupa şampiyonu oldu🇹🇷 💪🥇İki kere de Olimpiyatlarda ülkemizi temsil etti. Ve daha saymakla bitmeyecek nice başarıyı göğüslediii. Ama sadece yoğun antrenmanlar ve müsabakalarla geçmiyor hayatı. Aşk da var💕Ona het daim destek, tutkuyla bağlı olduğu bir eşi ve dünya tatlısı bir oğlu var🧿
.
Hamide, 9 yaşında, arkadaşlarıyla oynarken, ara sokağa hızlı dalan bir kamyon onu eziyor. Şans eseri hayatta kalıyor. Ama tekerlekli sandalyeye, omurilik felçlisi olarak, alışmakta zorlanıyor. Sokaktaki çocukların bakışlarından rahatsız olduğu için iki yıl dışarı çıkmıyor. Annesinin desteğiyle sporla başlıyor. Veeee spor, hayatının vazgeçilmez bir parçası oluyor!!! Azmi sayesinde müthiş başarılı bi atlet haline geliyor, uluslararası arenalarda ülkemizi gururla temsil ediyooo👏
.
Şimdi de LC Waikiki’nin, engelli bireylerin hayatını kolaylaştıran Limitless Koleksiyonu’nun yüzü oldu. Bu koleksiyonun fikir babası, LC Waikiki’de çalışan serebral palsili Ömer Faruk Karakuş. Onunla da röportaj yapmıştım. İkisi de engellere takılmayan, limitlerini zorlayan pırıl pırıl gençler. Koleksiyonun marka yüzü için Hamide’nin seçilmesi, çok isabetli bir karar. Onunla hem bu koleksiyonun önemini hem de başarılarla dolu hayatını konuştukkk.
.
Hamide’nin bugünlere gelebilmesinde en büyük pay, onu spora yönlendiren ve her zaman en büyük destekçisi olan annesinin. “Her şeyi en çok anneme borçluyum. Sonra da bitmek bilmeyen bilmeyen azmime…” diyor Hamide. Işıl ışıl parlayan, bu muhteşem kadınla uzun bir röportaj yaptım.
Hamide’ciğim, seninle ne kadar gurur duysak az! Müthiş bir milli sporcumuzsun! İlklere imza atan bir paralimpik atletsin! Paralimpik Oyunları’nda iki kez ülkemizi temsil ettin Rio’da ve Tokyo’da. Bunu başarabilen ilk Türk kadın sporcusun. Spor kariyerin boyunca pek çok madalya kazandın. Hepsini saymaya kalksam… Sayamam… O kadar çok ki:)) Bravo… Bravo… Bravooo…
-Ah ne güzel bunları sizden duymak…
Sen gerçekten de madalyaya doymuyorsun! 10 Türkiye şampiyonluğun var. Bir dünya ikinciliğin, iki dünya üçüncülüğün var. Beş defa üst üste Avrupa şampiyonu oldun. Rio Olimpiyatları’nda dördüncü oldun, Tokyo’da beşinci… Ve hep devam. Antrenmanlar devam, müsabakalar devam… Aynı zamanda çok âşık olduğun bir eşin var, hep senin yayında, sana destek. Dünya tatlısı da bir oğlunuz var. İnsan size bakmaya kıyamıyor. Şimdi bir de LC Waikiki’nin marka yüzü oldun, engelli bireylerin hayatını kolaylaştıran Limitless Koleksiyonu’nu tanıtıyorsun… Sana soracak çok sorum var, başlıyorum… Hayatının nasıl bir dönemindesin? Işıl ışıl parlıyorsun farkında mısın? 30’larına yaklaşırken kendini nasıl hissediyorsun?
-Ne tatlısınız, çok teşekkür ederim. Gerçekten benim için çok özel bir dönem bu. Hem anneliğin tadını çıkarıyorum hem de spor kariyerimde hedeflerime her gün biraz daha yaklaştığımı hissediyorum. Heyecan, gurur, umut… Hepsi bir arada! Şimdi bir de LC Waikiki sponsorluğunda, benim için çok önemli olan engellilerin bağımsız hareket edebilmesi mesajını verme fırsatım oldu. 30’larıma adım atarken, artık daha güçlü, daha kararlı ve tabii ki daha mutluyum. Bahsettiğiniz o enerjiyi hem aileme hem de sporuma yansıtmak istiyorum.
Madalyalarla bezeli bu spor kariyerini en çok kime borçlusun?
-Tabii ki en çok canım anneme. Beni spora yönlendiren o. En büyük destekçim de o. Her şeyi en çok ona borçluyum. Sonra da kendime, bitmek tükenmek bilmeyen azmime…
Bu kadar kan, ter, gözyaşı niye?
– Hahahahi içimdeki bitmek bilmeyen azmin ve hırsın yansıması onlar! Hayatta, şanslı bir azınlıktan değilseniz, fırsatlar yelpazesi serilmiyor önünüze. Dolayısıyla uğrunda mücadele etmeye değer bir fırsatla karşılaştığınızda, dört elle sarılıp, elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorsunuz. Ben de öyle yaptım, halen yapıyorum. Ve bu beni çok mutlu ediyor, yaşadığımı hissediyorum!
Dünyaya bir engellinin neler yapabileceğini göstermek mi istiyorsun…
– Öyle bir derdim yok, onu dünya düşünsün:)) Ben her sporcu gibi performansımı ortaya koymak ve elde ettiğim başarılarla tarihe geçmek istiyorum.
SPOR BİRÇOK ENGELLİ BİREY İÇİN ÖZGÜRLÜĞÜN, SINIRLARI ZORLAMANIN VE KENDİ POTANSİYELİNİ KEŞFETMENİN BİR YOLU
Ben sana bakınca, bir “engelli” görmüyorum. Hayat duruşun, verdiğin mücadele, başardıkların; tekerlekli sandalyeye mahkûm bir hayatı benim gözümde yok ediyor. Spor; engelli-engelsiz ayrımını kaldıran bir ortam mı?
-Teşekkürler, ben de öyle görmüyorum. Beni tanımlayan bir sürü özellikten biri sadece. ‘Engellilik’ bir etiket olmaktan öte, bizim hayatımızın bir parçası. Evet, başarılarım, benim bazen ‘engelli’ etiketinin ötesine geçmemi sağlıyor. Ama engelli olmak her zaman ‘mücadele’ ya da ‘başarı’ ile ilişkilendirilmemeli. Keşke herkes, fiziksel farklılıklarımızı hayatın bir parçası olarak görebilse… Spora gelince, benim gibi birçok engelli birey için özgürlüğün, sınırları zorlamanın ve kendi potansiyelimizi keşfetmenin bir yolu. Burada, ‘tekerlekli sandalyeye mahkûm’ bir hayat yok; azim, kararlılık ve başarı hikayeleri var.
“Tekerlekli sandalyeye mahkûm” lafı seni rahatsız ediyor mu?
-Elbette. Kimse “tekerlekli sandalyeye mahkûm bir engelli” olarak etiketlenmek istemez. Her bireyin kendi kimliği, hikayesi ve başarıları var. Ve bu etiketler bizi tanımlayamaz. İnsanların bakışlarından öte, bakış açıları rahatsız ediyor. “Muhtaç algısı” rahatsız edici bir şey. Kendini “çaresiz bir sorunmuş” gibi hissediyor insan. Halbuki sorun bizim engellerimiz değil, önümüze koyulan engeller.
Sen ne yapıyorsun mesela eşin Nevzat’la sana baktıklarında?
-Gülümseyerek karşılık veriyoruz. İnsanlara, engellere takılmadığımızı, her engelin aşılabilir olduğunu ve hayatın güzelliklerini yaşayabildiğimizi göstermek istiyoruz.
Sen, doğuştan omurilik felçlisi değilsin. 9 yaşında sokakta arkadaşlarınla oynarken bir kamyonun altında kalıyorsun. Gözünü kapatıp o güne, o ana döndüğünde ne hissediyorsun?
-O günü hatırladığımda, kazanın şokunu ve o an yaşadığım korkuyu hissediyorum. Vücudumda hissettiğim ağırlık ve çaresizlik hissi hala aklımda. Karanlık bir an…
Ne kadarını hatırlıyorsun?
-Her şeyi hatırlıyorum. Kaza anını, kamyonun altından beni almalarını… Annemin bana, ‘Kızım Hamideee’ diye bağırışını, benim ‘Anneee bir şeyim yok’ dememi ve annemin ağlayarak bağırmasını…
Haftanın hangi günüydü, aylardan neydi, üzerinde ne vardı? Ağrı hissettin mi? Duyduğun sesler neydi?
-Bir Pazar günüydü. 2 Haziran 2002. Üzerimde bir etek ve annemin ayakkabısı vardı. Kamyonun gelişini duymadım, duysam koşardım.
Yanındaki arkadaşının ayağının üzerinden geçiyor, seni altına alıyor. Yine de şükürler olsun ki hayattasın! Peki senin üstünden geçen bu kamyoncu, hiç ceza almadı mı?
-Ne yazık ki hayır! Hiçbir ceza almadı. Hatta, kazada beni suçlu gösterdiler ve başka bir yerde, bir ana cadde üzerinde olduğumuzu iddia ettiler. Beni ezen adam da yürüdü gitti. Hayatına devam etti.
Bu, çok büyük bir haksızlık değil mi?
-Hem de nasıl! Kazada beni suçlamaları ve hiçbir sorumluluk almamaları, hayatımda yaşadığım en büyük adaletsizlik oldu.
Senin hayatın sonra nasıl şekillendi?
-Tabii kazadan sonra hayatım tamamen değişti. 2 yıl okula gitmedim. Tekerlekli sandalyeye alışmam zaman aldı. Yepyeni bir yaşam tarzına uyum sağlamak zorunda kaldım. Uzun süre evden çıkmadım.
Seni evden çıkmaya ikna eden kimdi?
-Annem. Dışarı çıktığımda çocuklar gözlerini dikip bana bakıyorlardı. Annem, bu durumun üstesinden gelmem için elinden gelen her şeyi yaptı. Bana, hayatın devam ettiğini ve dışarıda beni bekleyen güzellikler olduğunu söyledi durdu. Annem benim hayatımın kahramanı. Onun desteği olmasaydı, bugün olduğum kişi olmam mümkün değildi. Hayatımın her zorluğunda, her dönemeçte yanımda oldu. Kazadan sonra yaşadığım zor günlerde, moralimi yüksek tutmam için bana güç verdi. Eve kapanmamamı, spora başlamamı sağladı. Spor kariyerimde de her zaman en büyük destekçim oldu. Her başarımın arkasında onun emeği, sevgisi, güveni ve desteği var.
Spor, hayatını nasıl değiştirdi?
-Baştan sona değiştirdi! Eve kapanıp, kalmak zorunda olmadığımı anladım ve kendimi çok daha özgür hissettim. Spor, benim için sadece bir aktivite değil, hayatımın bir parçasıydı. Bana belki de hayat başka türlü gelişse hiç karşılaşamayacağım fırsatlar sağladı, dünyayı görme imkânı verdi. En önemlisi, limitleri zorlamanın yollarını öğretti.
BU DÜNYA HEPİMİZİN FİZİKSEL ENGELLERİMİZ, YAŞAMIMIZI SINIRLAMAMALI!
Pek çok tekerlekli sandalyeli insan var. Onlara birkaç tavsiye verecek olsan ne olurdu?
-Hayatın içinde aktif olmak çok önemli. Tavsiyem, kimsenin evinde kapalı kalmaması. Bu dünya hepimizin. Fiziksel engellerimiz, yaşamımızı sınırlamamalı. Karşılaştığımız zorlukların ve engellerin bizi durdurmasına izin vermeyip, o engellerin kaldırılmasını talep etmek en doğal hakkımız. Herkesin, engel tanımayan bir yaşam sürme hakkı var ve bu hakkı kullanmak için sesimizi yükseltmekten çekinmemeliyiz.
Kendine acıdığın bir dönem oldu mu? Ölsem daha iyi olurdu dediğin filan…
-Asla! Her zaman hayata pozitif bakmaya çalıştım ve zorlukların üstesinden gelebileceğime inandım.
Kaç senelik emeğin, didinmenin/çabanın meyvesi bugünkü başarılar?
-Yaklaşık 10-12 senelik bir emek! Bu süreç boyunca sürekli kendimi geliştirmeye ve daha iyisini yapmaya çalıştım.
Sırada ne var? Gözünü nereye diktin?
-Paris 2024 Paralimpik Oyunları’nda şampiyonluğa odaklanmış durumdayım. Orada ülkem adına yarışmak ve altın madalya elde etmek en büyük hedefim.
Şu anda nasıl bir çalışma tempon var. Bir gününü anlatsana…
-Sabahları erken kalkıp bebeğimle ilgileniyorum, karnını doyuruyorum. Daha sonra antrenman için hazırlanıyorum ve sabah 08.30’da antrenmana başlıyorum. Öğleden sonra eve dönüp, biraz dinleniyorum. Bebeğimi anneme bırakıyorum ve 15.00’da ikinci antrenmanım için tekrar hazırlanıyorum.
Dünya tatlısı bir oğlun var, maşallah! 7 aylıkken doğuyor ve 44 gün hastanede kalıyor… Nasıl hatırlıyorsun o günleri?
-Oğlum başıma gelen en güzel şey! Ama doğum süreci benim için çok zorlu ve duygusal bir dönemdi. Prematüre dünyaya geldi ve hemen kuvöze alındı. O günü hiç unutamam; bebeğimi görememiştim ve çok endişeliydim. Eşim görmüştü ama korkmayayım diye entübe olduğunu bana söylemedi. O günlerde hissettiğim korku ve endişe tarif edilir gibi değil. Tekerlekli sandalyede olmak, gebelik sürecini biraz daha zorlaştırıyor. Sürekli oturduğunuz için bebek karnınızın içinde sıkışabiliyor. Bende de öyle oldu. Ama şükürler olsun ki her şey yolunda gitti.
Nasıl bir azim ki doğuruyorsun ve hemen sahalara dönüyorsun… Sütünü sağıp, bırakıyorsun… Hem sporuna devam ediyorsun hem anneliğe…
-Azimden öte bir şey! Spor, benim için bir varoluş biçimi, anne olmak ise hayatımın en büyük mutluluğu. Her iki rolü de en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyorum. Bebeğim olduktan sonra spor ayrı bir önem kazandı benim için. Artık onun için de yarışıyorum, annesinin dünya şampiyonu olduğunu görsün istiyorum.
Bu arada sizin sahada yarıştığınız araç, Formula 1 arabası gibi geliyor bana:))) Nedir onun adı?
-Gerçekten benziyor, değil mi? Mantık aynı aslında, hız ve denge esas. Yarış sandalyesi diyoruz; herkesin kendi ölçülerine göre özel olarak yapılıyor. Uzun bir gövdesi, arkada iki büyük tekerleği var ve biz o iki tekerleğe “vuruyoruz”. Öndeki daha küçük tekerlek de dengeyi sağlıyor.
Oraya nasıl oturuyorsun?
-Benim yarıştığım T53 kategorisinde, dizlerimizi göğsümüzün altına doğru çekerek oturuyoruz. Yarış sırasında çarpışma riskiniz var. Tekerleklere vururken dengede kalmak ve aerodinamik avantaj için vücut pozisyonunu korumak önemli. Yarışlarda saatte 30 kilometre civarında hız yapabiliyorum.
Eşinle sosyal medyada tanışıyorsun. Kim kime yürüdü DM’den:)
-İlk adımı o attı ve bu sayede başladı ilişkimiz. Önce o yürüdü DM’den yani! Yazışırken kendisine “engelliyim” diye baştan söylemedim, biliyordur herhalde diye düşündüm. Ama yüz yüze geldiğimizde, şaşkın gözlerle bana bakınca anladım bilmediğini..
.
Annesi, “Sakın o kızı üzme! Üzeceksen onu, yürütemeyeceksen bu ilişkiyi asla girme!” demiş… Bunu duyunca ne hissettin? Kayınvalidenle aran nasıl?
-Kayınvalidem bir tanedir, aramız çok iyi, bana ‘prensesim’ der. Eşimi, biz evlenmeden önce uyarması çok hoşuma gitmişti.
Peki nasıl bir aşk sizinki? Nasıl tanımlarsın?
-Eşimin, hem sporda hem de bebeğimize bakarken bana verdiği destek paha biçilmez. Birbirimizle olmaktan, birlikte vakit geçirmekten, sohbet etmekten keyif alan bir çiftiz. Çok mutlu bir evliliğimiz var.
Engelliler, engellilerle birlikte olur diye bir algı mı var insanlarda?
-Ne yazık ki var! Engelli birini, yine engelli birine yakıştırıyorlar. Bizi görünce şaşıranlar oluyor. Ben de şaşırmalarına şaşırıyorum.
Eşin Nevzat, seninle her yere geliyor mu?
-Evet, çoğu zaman geliyor. Onun yanımda olması bana güç veriyor, değerli ve mutlu hissettiriyor.
Pek kavga etmiyormuşsunuz. Küçük kavgalar senin elbise ve topuklu ayakkabı merakından çıkıyormuş:))
-Evet, doğru! Ben süslü giyinmeyi ve topuklu ayakkabı giymeyi seviyorum. Bu bazen küçük, tatlı kavgalara yol açabiliyor ama bunlar hep kısa sürüyor. Uzun süre küs kalamıyoruz.
Topuklu ayakkabı giyen omurilik felçlisi yaygın bir şey olmasa gerek?
-Pek yaygın değil! Topuklu giyen fazla engelli yok çünkü insan onu giyince tak-tuk yürümek ister. Ama ben buna rağmen giymekten zevk alıyorum. İnsanlar, dışarıda beni topuklularla görünce şaşırıyor bazen.
Gelelim LC Waikiki Limitless’ın marka yüzü olmana… Tebrik ediyorum. Çok isabetli bir karar aldıklarını düşünüyorum. Bu teklif geldiğinde ne hissettin?
-Çok sevindim tabii! Zaten alışveriş yaptığım, sevdiğim bir markaydı. Koleksiyonu da biliyordum. Tasarım fikrini de verdiği mesajı çok takdir ediyordum. Bu benim için gerçekten heyecan verici bir deneyim.
Nasıl bir koleksiyon bu Limitless?
-Şık, rahat, modern. Daha da önemlisi, ayrıştırmayan bir koleksiyon. Herkesin kullanabileceği kıyafetler. Bir yandan da bizim günlük yaşamda karşılaştığımız zorlukları anlayan ve bunlara pratik çözümler getiren bir koleksiyon. Fikir babası da LC Waikiki’de çalışan serebral palsili bir arkadaşımız. Neye ihtiyacımız olduğunu iyi bilen bir tasarım anlayışı var arkasında.
Sen en çok hangi parçaları sevdin? En çok hangi parçalar hayatını kolaylaştırdı?
-Kesinlikle pantolonlar. Fiziksel olarak zorlandığınız bölge hangisiyse ona göre düşünülmüş çözümler var. Ben alt giyimde zorlanıyorum mesela. Belinde cırt bantlar olan pantolonlar ve beli ipli pantolonlar var. Oturur pozisyonda onları giymek çok daha kolay oluyor. LC Waikiki, bana Limitless Koleksiyonu dışındaki ürünlerden de giydirdi, gümüş rengi pullu bir mini bir etek var, bayılıyorum ona..