Hayatta en büyük devrim aşktır!
Bu hafta da bir Mehmet Y. Yılmaz röportajıyla karşınızdayım…
O, benim eski patronum. Bu demektir ki, her zaman patronum. Öyledir -en azından benim için- bir kere patronun olan, her zaman patronundur. Zaman zaman arkadaşlık ve ahbaplık etsek de, Mehmet Bey’e saygıda asla kusur etmem. Bende emeği büyüktür. Saygı duyduğum kadar da severim ve hayret de ederim. Çünkü uzun bir süredir Hürriyet’teki yazılarının yanı sıra Doğan Burda Dergi Grubu’nu da yönetiyor. Ve oradaki arkadaşlar hem işleri ciddiyetle ve iyi yapıyorlar hem de acayip eğleniyorlar. Mehmet Y. Yılmaz’ın da payı büyük bunda. Adam gibi iş istiyor ama çalışanlarının sonuna kadar eğlenmesini de destekliyor. Ka Yayınları’ndan yeni kitabı çıktı: ‘Aşktan Sonra Hayat var mı?’ Bu röportajı o vesileyle yaptım. Mehmet Y. Yılmaz, muhalif yazıları kadar, aşk yazılarıyla da dikkat çeken bir gazeteci. Kitap eğlenceli, düşündürüyor da insanı… O, aşktan sonra hayat olduğuna inanıyor. “Bir kere âşık olduysan, bir kez daha olabilme ihtimalinin varlığını da bilirsin. Bunun verdiği dayanma gücüyle hayata devam edersin…” diyor. Kitabın içindeki tüm yazılar, insanın ruhuna iyi geliyor. Ben de bu röportajda ruhuma değen sorular sormaya çalıştım…
Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?
– “Olgunlaştım” diyebileceğim bir dönemdeyim. Eskiden çok önemli zannettiğim birçok şeyin, gerçek hayatta bir karşılığı olmadığını fark ettiğim için de rahatım.
Dışarıdaki görüntüyle, içerideki aynı mı?
– Çünkü dışarıdaki görüntü: Kimseye eyvallahı olmayan, büyük başarılar elde etmiş, başarısını kendisine dahi kanıtlamış, şimdi hayatın lezzetlerini tatmak isteyen, acelesi de olmayan, eğlenen ve hayatındaki en önemli değerlerden biri aşk olan adam…
Öyle misiniz?
– Evet, beni böyle görüyorsan ya da görüyorlarsa öyleyim! Bu işte, benim yaşımdaki kimsenin yapamadıklarını yaptım. Böyle söyleyince övündüğüm düşünülür diye biraz utanıyorum ama kim ne düşünürse düşünsün öyleyim. Sayısız dergi yayınladım. Dört gazetenin kurucu genel yayın müdürüydüm: Spor, Posta, Fanatik ve Radikal. Milliyet’te beş yıl genel yayın yönetmenliği yaptım. Hürriyet ve Sabah ile hem tiraj hem habercilik açısından başa baş yarıştık. Okunan bir köşe yazarıyım. Artık kendim dahil kimseye bir şey kanıtlamama gerek yok. Çocuğum da büyüdü ve akıllı bir kız oldu, kendi hayatını kazanabileceği ve kimseye muhtaç olmayacağı bir eğitim aldı. Bana da artık hayatın tadını çıkarmak kalıyor! Ve evet, bir insanın hayatındaki en önemli şey aşktır. Böyle düşünüyorum. Saramago, “Hayatta en büyük devrim aşktır” demişti, ben de artık Saramagoist’im!
Sizin aşk tanımınız ne?
– “Yaşama karşı duyarlı hale gelme durumu” diyebilirim. Kimi güvenli, huzurlu suları aşk olarak tanımlar, kimi güvensiz ve tutkulu sahilleri…
Ya siz? Siz, aşkı, kafanızda kategorik çekmecelere ayırıyor musunuz?
– Tutkusuz aşk olmaz! Güvenli liman, fırtınalı deniz gibi alegorileri de boşver. Aşk bir duygusal patlama halidir ve huzurlu aşk olmadığı gibi, huzursuzluk da vermez! Bu yüzden farklı bir duygudur zaten.
Tutkulu biri misiniz?
– Öyleyim. Sanırım.
Kolay âşık olur musunuz?
– O kadar kolay olsaydı, her altı ayda bir âşık olmak isterdim. Bir insan çok şanslıysa hayatında birden fazla gerçek aşk yaşayabilir, iki, üç, bilemedin dört. Sayı artıyorsa yaşadığın aşk değil, ‘seviyeli ilişki’ oluyor!
Peki âşık olunca insanın başına bela olur musunuz? – Daha neler! Bu konuda da referansım Nazım Hikmet’tir. “Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi gerekmez.” Aşk, insanın kendisiyle ilişkili bir duygudur. Karşılık alamıyorsan, kendi başına da o aşkı yaşayabilirsin. Acılı olur biraz ama pekâlâ olur. Sizin aşklarınız…
Gelirken zil çalar mı? Yoksa küt diye kamyon gibi çarpar mı?
– “Aşklarınız” diye soruyorsun, şimdi okuyanlar da zannedecekler ki, bu adam zırt pırt âşık oluyor. Birincisi, o kadar çok değil. Dedim ya, çok şanslıysan bu olabilir. Aşk ilişkisinin zamanla gelişip olgunlaşacağını düşünürüm. İlk görüşte âşık olanlar mutlaka vardır ama acaba ona aşk diyebilir miyiz, emin değilim. Aşk, iki insanın birbirini tanımasıyla, yakınlaşmasıyla ve sonunda birbirinin içine akma isteğiyle olgunlaşır ve büyür.
Aşk, 20 yaşında ne ifade ediyordu, şimdi ne ediyor?
– O yıllarda aşk üzerine hemen hiç düşünmemiştim. Âşık olmuştum ama içgüdüsel bir şey gibi gelirdi bana. Şimdi biliyorum ki, aslında bilinçli bir seçim aşk.
Ya teslim olursun ya tak sepeti koluna
Aşk, teslimiyet midir sizin için?
– Âşık olan insanların kişilikleri birbirine yaklaşır. Bunun için de teslim olman gerekir, karşılıklı olarak…
Ama siz, hiç teslim olmazmış gibi duruyorsunuz. Öyle mi? Peki bu aşkla çelişmiyor mu?
– Günümüz iş dünyasının değerlerine teslim olmuyorum bu doğru. Hoşlanmadığım toplumsal değerlere de teslim olmam. Ama aşk bunu kaldırmaz. Ya teslim olursun, ya da “Tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna” derler adama! Duygularınızı da kolay ifade etmezmiş gibi duruyorsunuz.
Âşık olduğunuzda durum değişir mi?
– Evet, bu doğru. Duygularımı kolay ifade edemem. Ben yazı insanıyım diye düşünüyorum, yazarken sanki içimden başka biri çıkıyor gibi oluyor.
Önemli olan yaşlanmak değil kiminle yaşlanmaya karar verdiğin
Yaşlanmaktan korkuyor musunuz?
– Evet, bu fikir hoşuma gitmiyor ama “Hızlı yaşa genç öl, cesedin yakışıklı olsuncu” da değilim. Herkes gibi yaşlanacağım inşallah. Önemli olan yaşlanmak değil, kiminle birlikte yaşlanmaya karar verdiğindir.
50’sinden sonra bir erkek ne hisseder? “Hayat elimden gidiyor” paniğine kapılır mı?
– Hayır, bende öyle bir panik olmadı. O yaşa geldiğimde mesleğimde yapılabilecek her şeyi yapmış ve rahatlamıştım. “Şimdi hayatın tadını çıkarabilirim” diye düşündüm. Hatta şöyle düşündüğümü bile hatırlıyorum: Sanki bugün hayata yeniden başlıyormuşum gibi!
Bebek’teki manolya ağacı ne ifade ediyor sizin için? Baharda onu görünce şair mi oluyorsunuz?
– O ağaç, bir doğa harikası. Böyle âşık olduğum başka ağaçlar da var. Onları görünce şair olmuyorum ama bana yaşadığımı hissettiriyorlar! Başlarından neler neler geçmiş ama bahar gelince olağanüstü bir yaşam sevinciyle patlıyorlar sanki. Bir de şair olmak o kadar kolay değil. Çok şiir okurum ama bugüne kadar bir şiir yazmışlığım yok.
Bir erkek hayatta ne yapıyorsa bir kadın için yapıyordur
“Bir erkek ne yapıyorsa bir kadın için yapıyordur” diye yazmıştınız bir yazınızda. Sizin için durum nedir? Siz de öyle mi düşünüyorsunuz?
– Evet, aynen böyledir. Bir erkek hayatta ne yapıyorsa onu mutlaka çok sevdiği bir kadın için yapıyordur. Annesi, anneannesi, kız kardeşi, kızı, eşi… Yaptıklarının sonunda o kadınlardan birisinin seni ödüllendirmesini beklersin, onların gözüne girmeye çalışırsın. “Bazıları için bir kadın… Bazıları için bir kadın, birçok kadın…”
” Siz bu konuda ne diyorsunuz?
– Yeterince olgunlaşmamış bir erkek böyle düşünebilir bence. Hayatında sevdiğin bir kadın varsa bu aslında birden çok kadındır.
Bir Arap atasözünü hatırlatıyorsunuz bir yazınızda: “Hayat, iki bölümdür. Geçmiş bir rüya, gelecek bir dilek”… Sizin için de böyle mi? Geçmişiniz rüya mı? Gelecekten ne bekliyorsunuz?
– Evet, rüya gibi bir hayat yaşadım diye düşünüyorum. Yani biraz sonra ölsem, ruhum filmlerdeki gibi yükselirken, yerde yatan cesedime bakıyor olsa öyle düşünür ve hiç üzülmez! Gelecekle ilgili dileğimse sevdiğim kadınla birlikte huzurlu bir şekilde yaşamak, kimseye eyvallah etmek zorunda kalmamak. Bir de torun isterim tabii, iki de, üç de olabilir, itirazım olmaz… Saramago’nun en büyük ödülü Pilar.
Sizin en büyük ödülünüz kim?
– Ben de Saramago gibi bir roman yazdığımda ona ithaf ederim. O zaman herkes ismini öğrenir. O kendini bilir zaten…
Bence Tayyip Erdoğan, Emine Hanım’a âşık
Siz, iflah olmaz bir muhalifsiniz ve sert siyasi yazılar yazıyorsunuz. Ama hafta sonu, bir aşk adamı oluyorsunuz. Neden her gün değil de, siyasetten arta kalan zamana aşk serpiştiriyorsunuz?
– Gazetecinin muhalif olması gerektiğine inanırım. 20 yıldır köşe yazısı yazıyorum, çok şükür ki hiçbir iktidar sahibine yağ çekmedim. Gazeteci muhalif olmalıdır ki görevinin gereklerini yerine getirsin. Sorgulasın, uyarsın, sesi çıkmayanları, sesi az çıkanları, ezilenleri savunabilsin. Cumartesileri siyaset yazmıyorum, yazmamaya gayret ediyorum. Çünkü biliyorum ki okuyucularım da benden bunu bekliyor. Her gün öyle yazamam, zaten Genel Yayın Müdürü kızar!
Erkekler şu anda iktidar için feci halde kavga ediyorlar, aşk için etseler daha iyi olmaz mı?
– İktidara gelmeye çalışıyorlar. Çünkü onlar da esasen sevdikleri bir kadının gözüne girmek istiyorlar!
Recep Tayyip Erdoğan’a en iyi gelecek şey aşk değil midir?
– Bence Emine Hanım’a âşık. Birbirlerini çok sevdikleri vücut dillerinden belli. Bu konuda bir eleştirim yok. Birbirlerine değer verdiklerini düşünüyorum.
Aşktan sonra hayat var mı?
Yıllar geçtikçe daha cazip biri oluyorsunuz. Kimseyi iplemeyen bir haliniz var, bu da tabii sizi daha etkileyici kılıyor. Zekisiniz, bilgilisiniz, ağzınız laf yapıyor, eğlencelisiniz de. Hadi söyleyin, kadınlar erkekte esas olarak ne arar?
– İşte tam da bu söylediklerini! Ama kilit konu, eğlenceli olmaktır. İstediğin kadar zeki ol, kızı karşına alıp kuantum fiziği mi anlatacaksın? Şarkısı bile var: “Girls just wanna have fun!” Hayatta başarılı olduysan da kendine güvenin artar, kadınlar bunu da sever.
Siz onları nasıl etkilediğinizi düşünüyorsunuz?
– Bilmem ki. Bence onlar etkilenmeye karar veriyorlarsa etkileniyorlar. Öyle bir karar vermedilerse, ağzınla kuş tutsan etkileyemezsin.
Bir kadını çözmek mümkün mü?
– Mümkün. Kadınları labirente filan benzetirler, o metaforla ilerleyelim. Labirentin birçok girişi ama bir çıkışı vardır. Doğru yerden girersen, çıkmayı da başarırsın!
Yaşla birlikte ideal kadın tanımınızda değişiklikler oldu mu?
– Yok olmadı. Çocukken de soğuk sarışınları beğenirdim, şimdi de. Ama ideal kadın dediğimiz zaman bir fiziksel durum tarif etmiyor isek şunu söyleyebilirim: İdeal kadın, seninle birlikte her şeyi, her yerde, her şart altında yapmaya hazır olan kadındır.
Aşk, yaş ilerleyince daha zorlaşmıyor mu? Erkek de, kadın da daha seçici hale geldiği için…
– Bilmiyorum, ben hep çok seçici bir tip oldum. Her konuda. Arkadaşlar, iş, hatta yemeğe kadar!
Siz hiç aşk acısı çektiniz mi?
– Çektim tabii. Acısız olmaz bu işler. Acı insana aynı zamanda dayanma gücü verir. O güç insanın düşüncelerini etkiler, değiştirir. Belki bugünkü kişiliğimin kaynaklarından biri bu.
Mehmet Y. Yılmaz’ın âşık olduğu nasıl anlaşılır?
– Daha neşeli olmasından!
Siz bize soruyorsunuz ama ben de size soruyorum: Aşktan sonra hayat var mı?
– Vardır tabii. Aşk ilişkisini bitiren tarafta değilsen, katlanması zor bir acı çekersin ama yaşarsın. Bir kere âşık olduysan, bir kez daha olabilme ihtimalinin varlığını da bilirsin. Bunun verdiği dayanma gücüyle hayata devam edersin. Kitabın adı bu ama içindeki tüm yazıları okursan, aşktan sonra da yaşanabileceğini anlatıyorum zaten. Ama bu acının ilacının ‘çivi çiviyi söker‘ ilkesi olmadığını da yazdım, onu da söylemeliyim.
Hepimiz hep aynı kadına ve adama mı âşık oluruz?
– Evet! Âşık olduğumuzda karşımızdaki insana bazı değerler atfederiz. Güzellik, akıllılık, dürüstlük vesaire. Ona atfettiğimiz değerler esasen bizim kendimizde olduğunu varsaydığımız değerlerdir. Onun için hep aynı kadına âşık olmuş gibi olursun. Bir de tabii fiziksel tercihler meselesi var. Belli bir tipi beğeniyorsan, ona benzeyenlerin çekim alanına girersin. Hani uzun metraj film çekecektiniz, bana verdiğiniz ilk röportajda söylemiştiniz.
Hâlâ çekecek misiniz?
– O zaman da söylemiştim, “Kimse bana böyle bir bütçe vermez!” film çekeyim diye. Ve hâlâ veren yok gördüğün gibi! Ben de vazgeçtim, fotoğraf çekip, Instagram’a koyuyorum!
Daha eğlenceli, bütçe de gerekmiyor. 10 yıl sonrası için hayalleriniz neler?
– Başladığım bir roman var. Yasemin ve Çınar’a ilk bölümlerini okuttum. Kızım beğendi ama yeğenime göre bunun bir baş eser olması için en az bir 10 yıl çalışmalıymışım üzerinde. Demek ki şu andaki hayalim bu!
Aradan rüzgâr geçecek kadar mesafe her ilişki için iyidir!
Kızınız Yasemin’in aşklarına ne kadar dahilsiniz? Anlatır mı? Sizinle dertleşir mi?
– Kızım benden akıllı ve bilgili. Onunla sohbet ederim her konuda, bana akıl vermesine de bayılırım. Ama özellikle bu konularda ona akıl vermem. İş bu meselelere geldi mi herkes kendi bacağından asılmayı tercih eder çünkü. Kimsenin başkasının aklına ihtiyacı olmaz. Akıl versen de işe yaramaz, dinlemezler çünkü.
Aşkların, gerçekten nefes alması gerekir mi?
– Gerekir. Halil Cibran, eski Yunan tapınaklarını ayakta tutan şeyin, kolonlar arasından rüzgârın geçmesi olduğunu yazmıştı, bununla ilgili olarak. Aradan rüzgâr geçecek kadar mesafe her ilişki için iyidir.
Sizin için sevginin, aşkın ölçüsü ne? Kıskanmak mı, sadakat mı?
– Âşık olduğun kişiyi kıskanırsın, bu son derece normal bir duygu. Kıskanmıyorsan, önemsemiyorsun demektir. Ama bunun nedensiz kıskançlığa dönüşmesi de ilişkiyi etkiler, onu söyleyeyim. Rahmetli anneannem “Her şeyin azı karar, çoğu zarar” derdi sık sık. Kıskançlıkta da öyledir. Sadakat ise, aşkın gerçek ölçüsüdür. Birisine aşkla bağlıysan, başkalarının cinsel çekimlerini algılamazsın bile.
Kalple mi, beyinle mi yaşanır aşk?
– Beyin! Her şeyimize hâkim olan organ odur. Düşünebilen varlıklar olduğumuz için âşık oluyoruz.