Çocuğum olsaydı iltica ederdim
Bir sürüsüne alıştık ama bazı saçmalıklar, “Yok artık daha neler!” dedirtiyor.
Tahammülsüzlüğün böylesi insanı hayretlere gark ediyor! Alın size, Bahadır Baruter ve Özer Aydoğan hadisesi. Bir karikatür yüzünden 11 ay yediler! Gerçi paraya çevrildi ama öyle ya da böyle suçlu ilan edildiler. Bir AKP sempatizanı, eski Cumhurbaşkanı’nın teşrifatçısının eliyle ‘top hareketi’ yaptığına kanaat getirdi ve “Kapatın şu rezil dergiyi!” (Penguen’i kastediyor) diye savcılığa başvurdu ve savcı o talebini ciddiye aldı… Akıl alır gibi değil! Tuhaf olan şu: Suç duyurusunda bulunan o kişi, avukat ve savcı dışında böyle bir algı yok. Penguen dediğin dergiyi yüz binler okuyor, en ufak bu türden bir algı olsa, en azından biri, “Helal olsun abi! Nasıl da top hareketi yapmışsınız!” ya da “Oha çüşşş! Yakıştı mı size” demez mi? Sosyal medya diye bir şey var… Tweet atmaz mı? Ekşi Sözlük’te yazmaz mı? I ıh. Kimse böyle algılamamış. Çünkü teşrifatçı gerçekten ceketini ilikliyor. Ben hiç üşenmedim, ceket ilikleme fotoğrafları buldum, kararı siz verin… Zaten aşağıda okuyacaksınız, Baruter, “Eşcinselliğe hakaret bizim zekâmıza hakaret! Asla böyle bir ötekileştirme yapmayız. Ayrıca demode bir espri anlayışı” diyor. Sizi Bahadır Baruter’le baş başa bırakıyorum.
Kafadan giriyorum:
Korkmuyor musun?
-Korkmuyorum, tiksiniyorum! Tehditten çok hakaret var. Ana avrat, bacı, sülale giriyorlar. En çok da karıma ve anneme. Bir kez ürperdim sadece. “Çocuğunu okula yollama!” dediklerinde, “Dikkat et dönmeyebilir!” falan gibi bir tehdit. İyi ki çocuğum yok. Olsaydı, çoktan iltica etmiştim.
Charlie Hebdo gibi bir facia yaşandı dünyada. Tahammül sıfır. Sen hiç tedirgin olmuyor musun?
-“Kuştan korksam darı ekmezdim!” lafını severim. Mezarıma, “Böyle demişti enayi!” yazsınlar. Kurabiye satmıyoruz, mizah yapıyoruz. En sevmedikleri şeyi yapıyoruz. Onların canını yakar gülmek. Ağrına gider makaraya sarılmak. Biz, birilerine sevimsiz geldiğimizi biliyoruz.
Yolda yürürken arkana dönüp bakıyor musun?
-Öyle bir korkum olmadı. Zaten tehlike arkada falan değil. İçerden geliyor gelirse. Arkadan saldırandan daha pisi içerden kelek atan. Programına çıkmazsan, davanı haber yapmamakla tehdit eden bir televizyoncu mesela. Ya da “Ama siz de fazla ileri gittiniz!” diyen bir gazeteci. Dediğim gibi, sadece derin bir tiksinti ve teessüf. Korku yok… Korku savaşta olur. Biz savaşçı değiliz.
Size ceza kesilmesi, bir anlamda ‘hedef’ gösterilmeniz değil mi?
-Hiç böyle düşünmedim. Evet, hedef gösteriliyoruz ama şiddet amaçlı değil. “Bunlar olmasın da alaya alınmadan dalgamıza bakalım!” diyen birileri, hukuken süründüre süründüre bizi eritmeyi hedefliyor. Bugünün güdümlü adaleti bunun tetikçisi.
“Cumhurbaşkanı nasıl bu kadar hoşgörüsüz olabilir?” diye kendi kendine düşünüyor musun? İnsanın gülüp geçeceği bir karikatüre bu kadar tepki göstermesi sence neyin göstergesi?
-Dolduruşa geliyordur. Etrafı, onun yerine düşünmeyi iş edinmişlerle dolu. Gerçekten düşünecek vakti yok. Kitap okuyacak vakti olmayanın sağduyuya da vakti olmaz. Bir de zaten mizah duygunuz yoksa direkt alıngan ve çabuk tahrik olabilen, zayıf bir mizaç geliştirirsiniz. Ardından da bunu gizlemek için saldırgan bir savunma…
İktidarlar neden mizahtan hoşlanmıyorlar?
-Zülfü yarelerine dokunuyor! İzzeti nefisleri inciniyor. Sırları kazınıyor. İncileri dökülüyor. Madara oluyorlar. Karizmaları çiziliyor. Haklılar…
Korkuyorlar mı peki?
-Korksalar, iyi geçinirler mizahla. Karşısında eziliyorlar. Yok yere üstelik. Oysa ne haddimize ezmek. Gülünmek karşısında narin yaradılışlılar!
Sen uzun zamandır bu işi yapıyorsun. Özal, Ecevit, Çiller, Demirel dönemlerini bu dönemle kıyaslar mısın?
-Onlar, kendilerini o makamda tutan rejimi yıkmaya kilitlenmemişlerdi. Kendilerini bu derece ciddiye almıyorlardı. Bu seferki liderimizin derin bir misyonu var. Yolu çetin ve şakaya gelmez!
Eskiden davalar sembolikti, artık değil. Bayağı karikatüristlerden intikam alıyorlar. Bunun makul bir açıklaması var mı sence?
-Kıtır kıtır kemiriliyoruz. İntikam duygusundan çok daha soğukkanlı bir strateji bu. Adliyelerde sürüne sürüne bir bakmışsınız yokuz. “Aaa nerede bunlar!” dendiğinde bir bakmışsın falanca adliyenin filanca çöplüğüne atıvermişler koçanını. Kıtır kıtır kemiriyorlar işte oramızı buramızı, açıklaması bu…
Bir insanın mizah duygusunun olmaması anlayışla karşılanabilir mi?
-Elbette.
Peki olmaması neyin göstergesi?
-Kendini fazla önemsemenin. Hayatı ve kendini fazla ciddiye almanın. Ama siyasetçi için normal bu durum. O yüzden savaşlarda, krizlerde ve bütün insani afetlerde başrollerde hep kibir ve ciddiyet dolu siyasetçiler var. Ciddiyetin iktidarında inliyor medeniyet. Bütün acıların suçlusu asık suratlı kibir. Ama en ağrıma giden ne biliyor musun? Sonunda onlar güler, biz ağlarız!
MÜTEMADİYEN AÇIK BİR YARA GİBİYİM
Kimsin nesin?
-Aykırı bir adamım. Babamdan miras. Ama aykırılığıma uygun, heyecanlı ve korunaklı bir meslek buldum, o mesleğe sığındım. Oğuz Abi bize, “Tanrı, çocukları, delileri ve mizahçıları korur!” dedi, inandık. Ona güvendim de girdim bu işe. Çok mutluyum, iyi ki güvenmişim. Bir de Metin Üstündağ’ın şu sözü: “Tırtılın kaderi kelebek olmak ve güzel ölmektir!”
Bu kadar yetenekli olunca insan kendini ayrıcalıklı hissetmiyor mu? İstemeden de olsa bir kibre kapılmıyor mu?
-Hayır.
Sen geleceği nasıl görüyorsun?
-Zifiri karanlık!
Canını en çok sıkan ne bu ülkede?
-Canlı canlı yaşamakta olduğumuz şu karartma devrimi…
Bir çıkış görebiliyor musun?
-Yetmez ama hayır.
Sen ne zaman rahatlıyorsun? Çizerken mi?
-Evet. Sadece o zaman. Diğer vakitlerde açık bir yara gibiyim mütemadiyen.
Öfkeli bir adam mısın?
-Hayır, artık hüzünlüyüm.
MİZAH, BASKININ PANZEHİRİ
Mizah tanımın ne?
-Dünyayı değiştirmeye yönelik çocukça bir heves! Olmayan patlıcan burunları, şaşı gözleri, kepçe kulakları olur kılarız biz. Varlıklarına önce kendimizi, sonra başkalarını inandırırız. İktidar denen şey, dünyanın her yerinde makulün, olağanın, normalin iktidarıdır. Abartmak, bozmak, değiştirmek ve yıkıp tekrardan kurmak ise mizahçının cüretindendir. Tahta kılıçlarımızla dağları deleriz biz, iktidarlar da neymiş! Biz karşılarında dikilmesek ve bizim varlığımıza abanmasalar, boşluğa yuvarlanıp düşer gider bütün muktedirler. Mizah, iktidarın anti maddesidir. Baskının panzehiridir. Sizi tökezletmek için yolunuza kanunlar, dinsel ve cinsel tabular, kamu hassasiyetleri ve küçük burjuva etikleri döşerler. Çünkü tanrıların ve onların elçilerinin, erk sahiplerinin, otoriterlerin en tahammülsüz oldukları şey, komik duruma düşürülerek eleştirilmektir.
MERT ADAMLARIZ BİZ O YÜZDEN MİZAHÇI OLABİLDİK
Karikatürün esprisini kim buldu, kim çizdi?
-Özer buldu, ben çizdim.
Dava neden açıldı?
-Yeni Cumhurbaşkanı’nı köşkün kapısında karşılayan eski Cumhurbaşkanı’nın teşrifatçısının ‘top işareti’ yapmasından. Oysa öyle bir şey yok, ceketini ilikliyor.
O düğme ilikleme hareketinin, iktidara yapılmış bir hareket olduğuna kim karar verdi?
-Dilekçesinde, “Ben bir AKP sempatizanıyım ve Penguen denen aşağılık dergi kapatılsın!” diyen imlası ve ifadesi bozuk bir yurttaş suç duyurusunda bulundu. Savcılık da şikâyeti yerinde buldu.
O hareket, ‘top hareketi’ olsa, top hareketi der misin?
-Mert adamlarız biz. O yüzden mizahçı olabildik. Elbette derim.
Siz, dergi olarak şaşırdınız mı? Böyle bir reaksiyon bekliyor muydunuz?
-Biz artık hiç şaşırmayanlar katına ulaşmış dünya dışı varlıklarız! Sesleri sedaları kesildiğinde, şaşırıp tedirgin oluyoruz daha çok.
Aleyhinizde açılmış kaç dava var?
-Sadece benim bu 12’nci oluyor. Hesap et. Çoktur herhalde.
Mahkemedeki savunmana ayrıca suç duyurusunda bulunulmuş, ne dedin ki?
-“Böyle seviyesiz bir şikâyeti haklı bulup bu mahkemeyi ve bizleri bu noktaya taşıyan sayın savcının şuuraltından şüphe ediyorum!” dedim. Bu da sorun yarattı tabii.
ERDOĞAN RÜYAMA GİRDİ ELLERİME VURDU
Mizah duygusu yeryüzünden kaldırılabilir mi? Herhangi bir muktedirin gücü buna yetebilir mi?
-Yanıtım gafilce olacak: Yetmez ama evet…
Sen, Erdoğan’ı ya da herhangi bir siyasetçiyi kötü kalpli, nemrut bir adam olarak mı çizmeye gayret ediyorsun? Komik bir adam olarak mı?
-O değil de, bir çizgi dizide, “İyi kalpli ve iyi niyetli çizeyim!” dedim, çok eğlendim. Keşke birlikte okuyup gülsek diye hayal ettim. İçimde bir şefkat duygusu oluştu. Akabinde o gece rüyama girdi, ellerime vurdu, sitemli sitemli. Bir daha da pek ilişmedim doğasına. Bazı şeyler olduğu gibi kaldıkça güzel…
Mahkemeden karar çıkarmak, karikatürü yasaklayabilmek anlamına geliyor mu? Bu mümkün mü?
-Bilmiyorum. İlgilenmiyorum. Avukatım bilir.
“Sen de yapma abi! Hassas oldukları mevzular bunlar…” diyenlere cevabın nedir?
-Hak verip, uzuyorum yanlarından…
Senin “Bu konuda ben de espri yapamam! Çizmem de…” diyeceğin bir mesele var mı?
-Çok var. Bedensel engeller mesela. Yapmadık mı yaptık. Utandık, özür diledik. Ama hâlâ kendimi affetmiş değilim.
ONUR DUYARIM
Komple bir sanatçı mısın sen? Resim, heykel, karikatür…
-Zaman bilir, ben bilemem.
Karikatür, yalnızlık kozasının içine girip, tahtakılıcını eline aldığın ve Don Kişot gibi yel değirmenlerine salladığın yer mi?
-(Gülüyor) Bayıldım buna! Onur duyarım. Böyle bir heykelini yapmıştım Oğuz Abi’nin. Don Kişot gibi. Kolunu bacağını koparıp, yaktılar. Allah gecinden versin.
Çizgiyi aşmak bir karikatürist için zevk midir?
-Çizgi bizim işimiz.
Je suis Charlie je suis Sazan!
Bu kadar birikimli olmak için ne yaptın? Sadece iyi eğitim ve okumakla açıklanabilir mi?
-Birikimlerimin canı burnunda! Birkaç davalık canları kaldı. Kalanlarına bir başka ülke sahip çıkacak diye korkuyorum.
Mizah, gerçekten genç adamların işi mi?
-Evet, maalesef.
Olağanüstü güzel resimlerin var, şu ormanın içinde ölü güvercini yastık yapmış kız mesela insanın ruhuna işliyor… Neden tamamen resme kaymıyorsun?
-Kayıp kayıp geri kayıyorum. Türkiye’de zemin kaygan.
Karikatürde seni hâlâ çeken ne?
-Selçuk Erdem ve Erdil Yaşaroğlu. Ben bıraktım onlar mücadele ediyor. Benim gerçek kahramanlarım, eski ortaklarım. Ve maddi, manevi bonkör vefaları. Kopamıyorum.
“Karikatürle kolayca yakalanıyorsun. Muktedirler seni avlayabiliyorlar, gereken temkini elden bırakmaya cesaret edersen…” diyorsun. İnsan, bile bile neden avlanır?
-Sazanlığın doğasında var. Je suis Charlie, je suis Sazan!
EŞCİNSELLERE HAKARET BİZİM AYIPLADIĞIMIZ BİR ŞEY
Sırf merakımdan gittim; bu ceket ilikleme hareketine baktım, hatta çeşitli fotoğraflar buldum: Gerçekten de tamamen senin çizdiğin gibi… Şimdi şu işi tam bir açıklığa kavuşturalım: Espri içinde espri var mı? Bir sokuşturma, bir ima…
-Asla! Olması mümkün değil. Bir, biz böyle seviyesiz bir hakarette bulunmayız. İki, ‘top hareketi’yle hakaret etmek çoktan demode oldu. Üç, eşcinsellik imasıyla hakaret etmek bizim mesleki etiğimizde uzun yıllardır yok. Artık çok ayıpladığımız bir ötekileştirme…
O zaman o karikatürün içinde, bu top hareketinin ne yeri ne mantığı var… Öyle mi?
-Aynen öyle! Abdullah Gül’ün teşrifatçısına yeni Cumhurbaşkanı’nı karşılarken top işareti yaptırmak zaten mantık dışı! Bir de bu dergiyi, yüz binler okuyor. Yayımlandığında bir kişi çıkıp da sosyal medyada bizi tebrik etmedi, “Abi, ne biçim hareket çekmişsiniz, helal olsun!” diye. Ya da bir kişi çıkıp, “Oha, çüş!” demedi. Okurda karşılığı olmayan bir algı, aylar sonra bir AKP sempatizanına malum oldu ve kendimizi bu şikâyeti haklı bulan bir savcının karşısında buluverdik. Ve şimdi de usulen paraya dönüştürülmüş bir 11’er ay hapis cezası… Vah ki ne vah!
Penguen’in büyük bir okur kitlesi var. Onlar ne yaptı? -Mahkeme süreci başlayınca okurlar şaşkınlık ve üzüntü patlaması yaşadı! İktidar sempatizanı troller ise neresinden tutacaklarını bilemeseler de hakaretlere başladılar bıraktıkları yerden…
Peki hiç AK Parti’den seni arayan oldu mu? -Bir milletvekili aradı. Kibar ve iyi niyetliydi. “Biz sizlere böyle yaklaşılmasına seyirci kalmak istemeyiz!” dedi. “Bu, bizim dünyadaki itibarımız için de çok kötü oluyor!” dedi. “Adalet Bakanı’yla görüşüp bu davanın kapatılmasını isteyeceğim” dedi. Benden görüşmede kullanılmak üzere dava bilgilerini istedi…
Sen n’aptın? -“Olmaz!” dedim. “Siz kendiniz ulaşın çok lüzumlu görüyorsanız bilgilere” dedim. “Ben böyle böyle bir mizahın çizeri olarak öyle bir adaletin bakanına karşı ricacı görünmeyi kabul edemem” dedim. İyi niyeti için teşekkür ettim, kapattık.
Sence AKP çözülmeye mi gidiyor? -Bilmem, ben anlamam o işlerden. Bir gün çürürlerse, o durumun da karikatürünü çizeriz. 25 yıldır çiziyorum. Bu, benim dördüncü Cumhurbaşkanım, 10’uncu Başbakanım. Bilmem kaçınca bakanım. Çekmecelerimiz tıka basa dolu. Hepsi çoktan tarih olmuş politik simaların komik halleri. Bu kadarını biliyorum, gerisine aklım ermez…
Bahadır Baruter, bu fotoğrafta olduğu gibi ceket iliklemenin pek çok fotoğrafa yansıdığını söylüyor. ‘Top hareketi’ çizmediğini, bunun demode olduğunu vurguluyor: Biz böyle seviyesiz bir hakarette bulunmayız!
Fotoğraflar: Emre YUNUSOĞLU