Elma şekerinden çok ‘Gel sana oyun yükleyeyim’ tehlikesi
(Pazar)
Kelliğe, kansere çare bulundu haberi yaparsan acayip satar, ama ensest, aile içi cinsel istismar cıssss!… Toplumumuz sevmez, reddeder. Gazeteci de o tür haberlerden korkar.
İyi güzel de kork kork nereye kadar?
Biz korktukça bu olaylar artıyor!
Bununla savaşma, mücadele etme
bilinci olmadan hiçbir yere varabilmek mümkün değil.
İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim dalı profesörlerinden Şevki Sözen konunun uzmanlarından. Pazar günü başlayan röportaj bugün de devam ediyor, yarın da edecek.
Hepimize faydası olabilecek şeyler anlatıyor, okumamızın iyi olacağını düşünüyorum…
Babası tarafından tecavüz edilip, iç organları parçalanmış 16 aylık bir bebek gördüğünüzde ne hissediyorsunuz? Nasıl bir tepki veriyorsunuz?
-Önce onu bir bebek olarak görüyorum ve böyle şeyler yaşanıyor olmasına lanet ediyorum. Ama sonra bir profesyonel olarak, objektif anlamda vakayı inceliyorum. O andan itibaren benim için çözümlenmesi gereken bir olgu oluyor. İşi çözüp dosya tamamlandığında, onu yine bebek olarak görüyor ve başına gelenlerin acısını yüreğimde hissediyorum.
ASLA ‘HASTA’ LAFINI KULLANMAK İSTEMEM
İnsan ruhunun “karanlık tarafı”na bu kadar tanıklık etmek sizi zorlamıyor mu?
-Burada ince bir nokta var, istismarcılar tamamen “karanlık kişi”ler. Ruhlarının “karanlık tarafı” var dersem, ruhlarının bir de “aydınlık tarafı” olduğu manası da gelecek. Oysa böyle bir şey söz konusu değil. Aydınlık yüzlerini gösterme çabaları bile tamamen hile. İstismarcıları da eğitimsiz, ipsiz sapsız tipler olarak düşünmeyin. Muazzam bir aile babası portresi çiziyor, toplumda da saygın bir konumu var. Sizin aile dostunuz bile çıkabiliyor ama böyle insanlık dışı şeyler de yapabiliyorlar.
Neden böyle bir davranış sergiliyorlar?
– Çünkü onların yüzde 90’ı da cinsel istismar mağduru. Ya da çocukluklarında yaşadıkları başka bir travma var. O travmalar tedavi edilip düzelmediği sürece cinsel istismarcı ya da seri katil bile olabiliyorlar.
Yani bu insanlar, ‘hasta’ mı?
– Asla! ‘hasta’ sıfatını kullanmak istemem! ‘Hasta’ dediğiniz andan itibaren yaptığı işe bir özür yüklüyorsunuz. Onu daha kabul edilebilir kılıyorsunuz. Oysa bunlar kabul edilebilir şeyler değil. Hepimizin cinsel fantezileri, istekleri olabilir. Kendimizi özgür bıraktığımız ölçüde de bir başkasına zarar vermeden bir kısmını hayata geçirebiliriz. Ama herkesin kendisini kontrol etmeyi öğrenmesi gerekiyor. Çocuklara karşı önleyemedikleri bir cinsel istekleri varsa, bu işin uzmanlarına ya da psikiyatriste başvurup destek alacaklar. Kendilerini düzeltmek adına bir çabalarının olması lazım, ‘Hastayım’ deyip yırtabilmeleri mümkün değil.
BABAM DEĞİL DE BİR YABANCI OLSAYDI
Çocuk istismarında biz çocuğun söylediği her şeyi doğru kabul ederiz
Annesi Gülay K, böğüre böğüre ağlayarak anlattı.
Gülay K, kızı C.İ’nin 2.5 yaşından beri, öz babası ve üvey abisi tarafından cinsel istismara uğradığını söylüyor. Cinsel sataşmalarla başlayan istismarın bir kısmına bizzat kendi tanık oluyor, gerisini kızından dinliyor, travmalarını da onunla birlikte yaşıyor.
Ve sonra hukuki süreç başlıyor.
Çapa ve Cerrahpaşa’nın Adli Tıp Ana Bilim dalları tarafından verilmiş 11, ‘Cinsel istismar’ raporuna ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de ‘Cinsel istismar riskine karşı koruma kararı’ vermiş olmasına rağmen; mahkeme, küçük kızın babasını beraat ettirdi ve “görüşmelerinde sakınca yoktur kararı” verdi.
Tabii insanın aklı almıyor!
Ne var ki burası Türkiye, aklımızın alamadığı bir sürü şey oluyor!
Bugün C.İ’ye “cinsel istismar yaşamıştır” raporunu veren adli tıp profesörlerinden biri, Profesör Şevki Sözen karşınızda.
Şevki Sözen, bu ülkenin çocuk istismarı konusundaki en önemli uzmanlarından biri.
Çalıştığı spesifik konular; aile içi şiddet, cinsel saldırılar ve çocuk istismarı.
Neredeyse, hayatını bu konulara vakfetmiş.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunu. Mezun olduktan sonra, birinci tercih olarak adli tıp uzmanlığını seçiyor. Adli tıp uzmanlığının içinde de ‘klinik adli tıp uzmanlığı’ diye bir bölüm var. ‘Çocuk istismarı’ da ana konularından biri.
Sözen, sadece C.İ’ye ‘istismara uğramıştır’ raporu vermekle kalmadı, aynı zamanda mahkemede de bilirkişi olarak dinlendi ama hasta özelinde konuşmama gibi bir ilkesi var. O yüzden sorularıma C.İ’nin özelinden değil, bütün cinsel istismara uğrayan çocuklar üzerinden cevap verdi. Ama şunu da söylemeyi ihmal etmedi: “Altına imza attığımız rapordan yüzde 100 eminiz!” Bugün başlayacak Şevki Sözen röportajı, birkaç gün devam edecek…
Karşınıza gelen çocuğun, yalan söyleyip söylemediğini nasıl anlayabiliyorsunuz?
– Çocuk istismarında, biz çocuğun söylediği her şeyi doğru kabul ederiz. “Doğrudur” diye yola çıkarız. Türkiye’de yanlış bir kanı var: “Çocuklar, yalan söyleyebilir” denir. Hayır! Çocuklar sadece bilgi dağarcıklarında olan konular hakkında yalan söyleyebilirler. Karşımızdaki çocuk, cinsellikle ilgili, bilmesi gerekenden fazla bir bilgiyle bize geliyorsa, inanırız…
Nasıl yani?
– Diyelim ki, çocuk, bir baba resmi çiziyor ve baba figürünü erekte olmuş bir penis şeklinde çiziyor. 3-4 yaşlarında bir çocuğun, penisi bu kadar büyük ve kusursuz çizebilmesi beklediğimiz bir şey değil. Biri ona öğretmiş ya da bir olaya tanık olmuş olabilir. Bunun altını, bizim deşmemiz gerekiyor. Çocuklar kendilerini, kendi cümleleriyle ifade ederler. Biz işte, o minik cümlelerin peşindeyiz. Örneğin bir vakam vardı. Küçücük bir kızcağızın söylediği tek bir cümle: “Babamın sütü çok acı!” Baba, ona süt vermiş de süt bozuk mu çıkmış? Hayır! Baba tarafından oral penetrasyon yapılıyor ve çocuk, spermin tadını anlatıyor. Baba, “İç bu sütü, boyun uzayacak” diye onu kandırıyor. Zaten bu tür durumlarda, karşı taraf, ya “Bunlar oyun” diyor ya “Aramızda sır” ya da kimseye anlatmaması için hediyeler alıp, bir şekilde onu kandırıyor.
İğrenç ötesi! Çok vahim! Peki kullandığınız yöntemler ne kadar güvenilir?
– Bütün gelişmiş ülkelerde kullanılan yöntemler. Yüzde 100 güvenilir. Tabii ki tecrübe de önemli. Ben 87’den beri bu alanda çalışıyorum. Bize, cinsel istismar şüphesiyle gelen vakaların üzerinde günlerce, haftalarca, bazen aylarca çalışıyoruz. Bir çocuk, “Kulağım ağrıyor bakar mısınız?” diye bir kulak burun boğazcıya gittiğinde, hekim, daha somut bulgularla teşhis koyabilir. Bizde öyle değil. İnceleme uzun zaman alıyor. Klinik psikologlar ve çocuk psikiyatristleriyle ekip olarak çalışıyoruz. En sonunda herkesin bulgularını masaya yatırıp, ortak bir kanıya varmaya çalışıyoruz.
Yani bir çocuk, cinsel istismardan söz ediyorsa, şüphelenmek değil, ciddiye alıp araştırmak mı lazım?
– Elbette. Mutlaka anlattıklarının altında yatan etkeni bulmak lazım. Ama bunu da siz evde bulamazsınız. Bir adli tip uzmanının tecrübesinden destek almalısınız. Anne babaların en büyük hatalarından biri bu…
Ne anlamda?
– Diyelim ki çocuk, okulda bir olaydan bahsetti. Dedi ki, “O amca bana hep bir yerini yalatıyor.” Anne babalar genelde panik yaparlar ve çocuğu sorguya çekmeye başlarlar. Kim o amca? Neresini yalatıyor? Pantolonunu çıkarıyor mu? Çıkardıktan sonra cinsel organını gösteriyor mu? Cinsel organını mı yalatıyor? Oysa, biz asla böyle şeylerden söz etmeyiz. Bu bilgileri çocuğa vermeyiz. Çünkü böyle sorular sorduğunuz anda, kirlenmiş bir bilgi birikimi yaratmış olursunuz. O nedenle şayet çocuğunuz şüpheli cümleler kuruyor ve bunun altında cinsel istismar olabileceği kuşkusu taşıyorsanız, ne olur onu bu işin uzmanı olan birine götürün. O görüşsün. Bilgi kirliliği oluşturmayın. Bırakın biz araştıralım, siz araştırmaya çalışmayın.
Peki çocuğun yaşadıklarını anlatırken abartması, iftira atması da mı mümkün değil?
– 13-14 yaşındaki çocuklarda bununla karşılaşabiliyoruz. Ama 4 yaş grubunda, beklediğimiz bir şey değil. 4 yaşındaki bir çocuğun, bilgi birikimi, detaylı bir şekilde birine cinsel anlamda iftira atabilecek düzeyde değil. Düzeydeyse de zaten o durumun altında bir başka cinsel istismar, bir başka öğreti vardır.
Sizin C.İ’ye verdiğiniz rapor kanaat mi, kendi fikriniz mi yoksa bunu tartan bilimsel bir yöntem var mı?
– Hastalarımız özelinde konuşmamak gibi bir ilkemiz var. Hem etik hem de yasal anlamda. Ama şunu net söyleyebilirim: Bir çocuğa bir rapor düzenlediysek bu raporu, mutlaka bir heyet olarak düzenliyoruz. Heyetin içerisinde klinik psikolog, adli tıpçı, çocuk psikiyatristi arkadaşlarımız bulunuyor. Sözünü ettiğiniz çocuğumuz için düzenlediğimiz raporda da aynı ekibin bulunduğunu düşünürsek, evet, altına imza attığımız rapordan yüzde 100 eminiz.
Bu yaşta bir çocuk, bu travmanın izini ömür boyu taşır mı?
– Evet, böyle bir risk var. Çocuk, aile içinde böyle bir istismara uğradıysa, aile kavramı toptan yıkılıyor. Sokaktaki biri bunu yaptıysa ve aile çok akılcı ve doğru davranırsa, çocuğa zamanında ulaşıp, doğru yerde muayene ve tedavi ettirebilirse, o zaman daha kolay iyileşebilir. Ama öteki türlü zor. Çünkü çocuk, güven duygusunu ailede hisseder. Aile içinde cinsel istismar yaşadıysa, onun için aile kavramı bitiyor. Güven duygusu, onarılmaz bir şekilde yok oluyor. İkincisi, bu çocuğun ileride kendisinin de bir aile kurabilme ihtimali ortadan kalkıyor. Kursa bile, aile kuracağı kişiye karşı sürekli bir güven duygusu eksikliği yaşıyor. Bazen de ömür boyu sürecek terapiye ihtiyaç duyuyor…
Cinsel istismara karşı her çocuğun verdiği tepki aynı mı?
– Hayır. Bazen bir bakarsınız, “Çocuk bu kadar olay yaşamış, ne kadar tepkisiz, ne kadar sakin duruyor” diye şaşarsınız. Ama siz o sakin çocuğu, beş sene sonra görün. Öyle bir tepki verir ki, ne yapacağınızı şaşırırsınız. Bu yüzden biz, cinsel istismara uğramış çocuklar için, anlık dilimler içinde kanaat bildiremeyiz. Bu çocuklar ileride cinsellikten tamamen soğuyabilir ya da tam tersi, aklınıza gelemeyecek, olamayacak, “Bunu da yapmaz!” diyebileceğiniz cinsel ilişkiler içine girebilir ve hiperseksüel bir kimliğe bürünebilirler…
Ne yazık ki bazı babalar yapıyor!
Çocuğun yaşadıklarını size rahatlıkla anlatması için n’apıyorsunuz?
– En önemlisi bize güven duyması. Çocuk gelecek, bize ısınacak, küçük oyunlar oynayacak. Sonra yine gelecek. Bize, güven duyması için uğraşırken, asla yalan söylemeyiz. Orada ne için bulunduğunu söyleriz.
Ne diyorsunuz?
– Birilerinin ona kötülük yaptığını, bizim de ona yardımcı olmaya çalıştığımızı söylüyoruz. Bazı çocuk geliyor 3 yaşında ama IQ’su çok yüksek. O çocuklara anlatmak daha kolay ama onların travmaları daha ağır. Çünkü olayı algılama yeteneği daha fazla. Bize güvendikten sonra onlarla oyun oynamaya başlarız. Bunu klinik psikolog ve adli tıp uzmanı arkadaşlarımızla birlikte yapıyoruz. “Hadi evcilik oynayalım, bir anne, bir baba ve çocuk var. Birlikte çarşıya gitsinler. Okullar açılıyor, okul alışverişine gitsinler. Telefon geldi, anneyi çağırdılar. Babayla çocuk eve gitsin, hava karardı…” İşte o zaman çocuk başlıyor ağlamaya! “Babamla eve gitmem!” diye tutturuyor! O zaman, babayla kötü bir deneyim yaşadığını anlıyoruz ama zorlamıyoruz. “Peki, n’apalım, babayla sokakta mı gezsinler? Sen söyle” diyoruz. Oyunun ondan sonraki kurgusunu çocuğa bırakıyoruz. Oyun yoluyla yaşanan her şeyi, zaman içinde anlatıyor çocuk. Resimler de bize çok ipuçları veriyor. Demin de dediğim gibi, 3 yaşındaki bir çocuk babasını çizerken erekte penisle çizmez…
Peki C.İ vakasında sizin verdiğiniz raporu, mahkemenin ciddiye almamasını nasıl karşılıyorsunuz?
– Bu, benim de içimi çok acıtan bir konu. Ama hukuksal platformda bir sıkıntı yaşandığında, bizim buna ne müdahale etme şansımız var ne de yetkimiz. Ne yazıktır ki bizim toplumumuzda, “Babalar bunu yapmaz!” diye yanlış bir yargı var. Yargıda çalışan kişiler de toplumun bireyleri olarak, bu öğretilerden nasiplerini almışlar. Ama yanılıyorlar, ne yazık ki bunu yapan babalar var. Bu da bir gerçek.
O davada bilirkişi olarak dinlendiniz…
– Evet. O çocuğu muayene eden hekimlerden biri olarak, hâkime çocuktaki tıbbi bulguları ve hangi yöntemleri kullanarak o bulgulara ulaştığımızı anlattım. Siz iki buçuk saat anlattıktan sonra hâkim size şunu sorabiliyor: “Elle tutulur bulgu var mı?” “Yok, ruhsal bulgu var.” “Peki, cinsel istismarı kanıtlayabilir misin?” “Eğer benim muayeneme güvenirsen, oradaki diğer bilim adamlarının muayenelerine güvenirsen, o zaman bunlar kanıttır.” Ama işte yetmiyor, bazen ikna olmayabiliyorlar…
Oyun odalarında anlatılanları kayda alabilir misiniz?
– Yapabiliriz ama hâkim için bu bir şey ifade etmez ki. O çocuğun anlattıklarını yine adli tıp uzmanı bir hekim olarak ben değerlendirebilirim. Ya da çocuğun çizdiği resimleri gösterebilirim. Ama karşı tarafın avukatı, “Annesi öğretmiştir, çocuk da onu çizdi” diyecektir. Gerçi bu konuda çok duyarlı hâkimlerimiz de var. Onların da hakkını yemeyelim. Ama bir grup da “Bu elle tutulur bulgu değildir!” deyip kanıt olarak kabul etmiyor.
Onlar için kızlık zarı yırtıldı mı yırtılmadı mı, sadece bu mu önemli?
– Evet, bunu soruyor. “Kanaması var mıydı?” ya da “Anal bir penetrasyon var mı?”, “Anüsünde yırtık var mı?”, “İçinde sperm buldunuz mu?”
Çok korkunç geliyor bu anlattıklarınız bana. İnanmak istemiyorum… Peki C.İ durumundaki cinsel istismar yaşamış çocukların, istismarcıların -bu vakada abisi ve babasıyla- görüşmesinde bir tehlike yok mu?
– Olmaz mı? O çocuğun, istismarı uygulayanlardan kesinlikle uzak tutulması gerekiyor. Şayet bir ailede bir çocuk, hem babadan hem abiden dolayı cinsel istismara uğruyorsa, o abi de bir cinsel istismar mağduru olabilir. Onun da araştırılması gerekiyor. Cinsel istismarcı erkeklerin geçmişini araştırdığınızda, yüzde 90’ının çocukluklarında cinsel istismar mağduru olduklarını görürsünüz.
Raporunuz reddedildiğinde ne hissediyorsunuz?
– Bir çocuğu uzun süre takip etmişsek, cinsel istismar mağduru olduğu tanısını koymuşsak ve baba tarafından gerçekleştiğine kanaat getirmişsek ve bu kanaatimiz mahkeme tarafından inandırıcı bulunmuyor ve o çocuk koruma altına alınamıyorsa -ki o çocuğun o babaya gitmesi demek, defalarca daha cinsel istismar mağduru olması demek- o zaman içim acıyor. O çocuğun ruhsal durumu adına, geleceği adına kaygılanıyorum. Yazdığım raporlara inanmayıp, karşı tarafı haklı bulup o cinsel istismara göz yumarlarsa, mesleki, insani ve bildiğim bütün değerler anlamında kırılıyor ve umutsuzluğa kapılıyorum. Ama bu, meslekten vazgeçeceğim anlamına gelmiyor, aksine daha çok mücadele edeceğim anlamına geliyor…
Fotoğraf: Emre Yunusoğlu