Ben nazar diyorum, kıskananların gözü kaldı
Rüya gibi bir ofis. Galata’da.
Serdar-ı Ekrem Sokak’ta. Vızır vızır çalışıyorlar. Patron 23 yaşında, çalışanlar daha da genç. Görmesem iş yaptıklarına inanmam ama ciddi ciddi projeler üretiyorlar. ‘Buse Terim markası’nı iyice oturtmaya çalışıyorlar. Saatlerce iş konuşabilir, işkolik, hırslı, başarmaya kilitlenmiş vaziyette. Bu hırsının sebebi de suçlanması, “Fatih Terim’in imkânlarıyla babam da olsa yapardı!” denmesi, Buse Terim de aksini kanıtlamaya çalışıyor. “Tamam babamın seviliyor olması, güvenilir bir isim olması benim için bir artı ama… Yetmez ki… Bende iş yoksa, babanın kim olduğunun önemi yok ki! Seni bir yere kadar taşır, gerisi gelmez, fos çıkar” diyor. Yaşına göre olgun. Kararlı, hırslı, komik, eğlenceli… Hem modern hem muhafazakâr. Hem seksi hem de dekoltesi bir tık daha açılmıyor. İlk âşık olduğu adamla evleniyor. Buse Terim, Volkan Bahçekapılı’yla evlenmeye karar verdiği andan itibaren yaşanan aksilikleri, düğün gecesi ablasının erken doğum yapmasını, Volkan’a olan aşkını, kendisine yapılan suçlamaları ve hayata bakışını anlatıyor. Buyurun buradan okuyun
Sonunda muradına erdin… Evlendin! Ama bir sürü aksilik üst üste geldi. Kınadan başlayalım istersen…
-Kınada, ablam düşük tehlikesiyle hastaneye kaldırıldı. İlk üzücü şeyi o gece yaşadık. Düğünümüz bir hafta sonraydı ama ablamın erken doğum tehlikesi ve kanaması olduğu için hastanede kalması gerekiyordu. Bu ikinci darbe oldu, çünkü ablam düğünümde olamayacaktı. Tam bu fikre kendimizi alıştırmaya çalışırken, ablamın kayınpederini kaybettik. Biz yine de 16’sında düğünü yapıyorduk, çünkü her şey ayarlanmıştı, hazırdı. Ama düğüne iki gün kala, bu sefer de Soma felaketi yaşandı. “Böyle bir acının üstüne olmaz!” dedik, erteledik!
Ama bitmedi! Düğün gecesi de üzücü bir şey yaşadınız?
-Evet. İşte o beni bitirdi! Ablam erken doğum yaptı. Bebeği 6.5 aylık doğdu. Düğünün sabahı insanlar hastaneye koştu.
Annen- baban ne kadar perişan oldu? Bir tarafta senin mutluluğun, diğer tarafta diğer kızlarının başına gelen felaket…
-Sorma çok fena! Bizde, ‘gelini evden alma’ geleneği vardır ya, düğünün sabahı beni evden almaya geldi Volkan’lar, baktım annem yok. “Bırakıp gitmez burayı! Bunda bir iş var” dedim. Babam var, annem yok. Telefon açtım, “Anne neredesin sen?” dedim. “Bir işim vardı, aşağı indim” dedi. Güya gizlemeye çalışıyor ama ben çaktım durumu, “Ablama bir şey mi oldu?” dedim. Meğer ablamın kanaması başlamış, apar topar hastaneye kaldırmışlar.
Düğün günü mü oluyor bunlar?
-Evet. Babam benimle evde, annem ablamla hastanede. Bölündüler ama çaktırmıyorlar, üzülmeyeyim diye. Annem ahtapot gibidir, bir oraya, bir buraya uzanır. Öyle de yaptı, ikimize de yetişti. Ama aile olarak feci şeyler yaşadık. Allah’ın izniyle toparlayacağız, bebeğimizin durumu da iyiye gidiyor.
Peki bu kaosun içinde, bir yandan evleniyorsun, bir yandan ablan erken doğum yapıyor… Sen ne hissettin?
-Ne hissedeceğimi şaşırdım. Çok karmaşık duygular yaşadım. Sürekli gözüm doluyordu, hem mutluluktan hem üzüntüden…
Peki bütün bu olan biteni sen nasıl değerlendiriyorsun?
-Ben nazar diyorum. Hatta, “İnsta-nazar!” Kıskananların gözü kaldı. Gerçekten artık böyle düşünüyorum. Çünkü kına çok güzel geçti. Herkes, “Ne kadar güzel bir kınaydı” dedi ve sabahında ablam hastaneye kaldırıldı! Gel de nazara inanma! Bir yüzük koyuyorum mesela Instagram’a. “Çok seviyorum bu yüzüğü!” diyorum. Yüzüğün üzerinde mavi bir taş var, iki saat sonra üzerindeki taş düşüyor.
Eeeee?
-Gülme, gerçekten böyle! O yüzden özel hayatım ve ailemle ilgili paylaşımlarımı biraz azaltmaya başladım. Kendimce ‘insta-nazar’a karşı önlem almaya çalışıyorum.
Volkan’la fotoğrafınızı koyunca ne oluyor? O gün arıza mı çıkıyor?
-Aynen öyle oluyor. Eskiden ben de inanmıyordum. Patır patır her şeyi koyuyordum. Sonra sonra bir baktım, koyuyorum kötü bir şey oluyor. İnsanların yaydığı negatif enerjiden oluyor galiba. “Nazar değer koyma!” diye diye, nazar değebileceği fikrine sıcak bakmaya, sonra da inanmaya başladım.
Ablamın bebeğinin durumu iyiye gidiyor
Ablanla, bebeğinin durumu nasıl şu anda?
-Ablam hastaneden çıktı.
Bebek?
-Hâlâ hastanede. İlk 72 saati kritikti. Allah’tan o 72 saati atlattık. Ablam hiç başından ayrılmadı. Küçücük bir şey. Her yerinde kablolar vardı, insan kıyamıyor. Ama Allah’a şükür şimdi iyi, yavaş yavaş büyüyor. Fakat tabii ki bir süre daha hastanede kalacak.
O süre ne kadar?
-Zaman veremiyorlar. Gelişiminin hızına bağlı. Beklenenden daha çabuk gelişirse, daha çabuk çıkacakmış.
Ablan ne yapıyor?
-Canı orada, hastanede. Kalbi, beyni onunla. Her sabah soluğu orada alıyor. Süt sağıyor. Morali ilk günlere göre daha iyi. Ama tabii çok sarsıldı. Bütün aile sarsıldı. Anneannemin evi hastanenin yanında, oraya yerleştiler yakın diye. Şu an hepsi orada yaşıyor. Yürüyerek gidiyor, sütünü veriyor. Arada kucağına da veriyorlar. Bebeğini hissedebiliyor.
Sen ne sıklıkta gidiyorsun?
-Her gün. Annem de her gün orada. Teyzem, yeğenim, kuzenim, babam… Hep bebeğimizin ve ablamın yanındayız. Çünkü zor bir dönem. Destek oluyoruz.
Volkan’a âşık olduğumda 17’ydim
Volkan’la ne zaman, nasıl tanıştınız?
-2008’de tanıştık. 17 yaşındaydım. Benden altı yaş büyük. Annem babam karşı çıktı önce, büyük diye. Üstelik üniversiteye Amerika’ya gidecektim. Gittim. Ama ilişkimiz bir şekilde hep devam etti.
Volkan o sırada nerede?
-İstanbul’da çalışıyor. Futbol menajerliği yapıyor.
Çok mu fena âşık oldun?
-Evet fena! İlk âşık olduğum adam. Her şeyi onunla yaşadım. Her şeyi bana o öğretti. Bana diyor ki, “Annen, baban seni nasıl büyüttüyse, ben de seni büyüttüm!” Haklı, son altı senemde acayip emeği var.
Annen-baban ne dedi peki bu ilişkiye?
-Başta korumacı bir içgüdüyle endişelendiler. Bir de tabii tahsilim var. Ya “Ben âşığım” deyip okulu bırakıp dönersem diye korktular. Ama ben hem flörtümü hem okulu idare ettim, sonunda da bitirdim. Volkan da geldi gitti oraya.
Hiç başkası olmadı mı o sırada?
-Oldu. Biz bu süre içinde iki sene ayrı kaldık. O sırada onun da hayatına birileri girdi benim de. Ama yine kuzu kuzu birbirimize döndük.
Volkan’a duyduğun aşkı nasıl tarif edersin?
-Edebilir miyim bilmiyorum. Beni gerçekten bir ilah gibi görüyor ve bana sürekli, “Sen benim şansımsın!” diyor. Sürekli beni mutlu etmek için çabalıyor, gözümden bir damla yaş gelse, annemden babamdan daha çok üzülüyor. Gerçekten inanılmaz bir adam. Benim aileme ne kadar düşkün olduğumu biliyor. Ailemi, ailesi olarak kabul etti. Onu annem ve babamla gülerken görmek de beni çok mutlu ediyor. Ben sürekli ailemle bir aradayım, buraya gelmeden de anneme kahveye gittim mesela, hayatıma girecek olan adamın bunu benimsemesi gerekiyordu. Volkan, ailemi, ailesi kadar seviyor. Onlarla benden çok vakit geçirmek istiyor. O yüzden çok şanslıyım.
Saygıda kusur etmiyor yani Fatih Hoca’ya.
-Yok hayır. Ama zaten babam sahada göründüğü gibi bir adam değildir evde. Gayet yumuşak ve sakindir.
Kızları ne kadar önemli Fatih Hoca için?
-Hayattaki en önemli şeylerden biri!
Kızlarını üzen adamları mahveder di mi Fatih Hoca? Adamlar da bunu biliyor mu?
-Bence ikisi de biliyorlar! Ama zaten bizi alırken tahmin etmişlerdir. İkisi de saygıda asla kusur etmiyorlar.
Benzer tarafları var mı Volkan’ın babanla?
-Olmaz mı? Derler ya, “Kız çocuğu babasına benzeyene âşık olur!” diye. Korumacı tarafları çok benziyor. Benim moralim bozuksa, dünyayı yakıp yıkmak istiyor, babam da öyledir, hiçbir zaman üzülmemi istemez. Bana olan sevgilerini çok benzetiyorum. Volkan da böyle bazen bebeği, çocuğu gibi seviyor beni. Çok düşkünler, çok şefkatliler, çok sevecenler…
Kiloluysam kime ne?
-Ben ince değilim, hiç olmadım, bildiğin basenim var. Ben Türk kadınıyım. Türk kadını kıvrımlarına sahip olmaktan da mutluyum. Zayıf olmak istersem zayıflarım. Evlenirken zayıfladım. Öyle bir sorunum yok. Canım istediğinde yiyorum. Kiloluysam da kiloluyum kime ne?
Her şey, babam sayesinde oldu zannediyorlar Oysa, eşşek gibi çalışıyorum!
Fatih Terim’in kızı olduğun için ağzınla kuş tutmak zorunda kalıyormuş gibi hissediyor musun?
-Evet. Tanınan birinin çocuğu olmanın böyle zorlukları var. Hep önyargılılar. Şımarık, züppe ve burnu havadasın onlara göre. Her şeye kolay ulaştın, sen hiçbir şey yapmadın, her şey baban sayesinde sana sunuldu. Bakış açısı bu. Oysa ben eşşek gibi çalışıyorum. 23 yaşındayım, kendime göre çok iyi para kazanıyorum ve kendi ismimi markalaştırıyorum. Her gün yeni bir teklif alıyorum, bir sürü proje hayata geçiriyorum. Beğen, beğenme, ben üretiyorum.
Ne okudun?
– Moda pazarlama ve satın alma. Önce Miami’deydim, çok mutsuz oldum. Şehir hayatına alışık olduğum için orayı sevmedim. Çok sıcak, çok çim geldi, sürekli şortlar, parmak arası terlikler beni açmadı. New York’a transfer oldum. FIT’ye. Fashion Institute of Technology. Bir devlet okulu, New York’ta dünyanın en mutlu insanı oldum. Şehir hayatı çok güzel, New York çok güzel. O arada Ralph Lauren’de ve Burberry’de staj yaptım.
Fatih Terim mi ayarladı?
-Mümkün mü böyle bir şey? Fatih Terim’i kim tanır orada, okulum ayarladı. Ben zaten ne yapmak istediğimi hep biliyordum.
Hep böyle hırslı mıydın?
-Evet çok hırslıyım. Çocukken de ne istediğini bilen bir çocuktum. Stajlar sırasında kendi işimi kurmak istediğimi anladım. Küçük olsun benim olsun, benim kontrolümde olsun, her şeyinden ben sorumlu olayım. Kendi ismimi markalaştırma fikri zaten hep aklımdaydı. Bu yolda emin adımlarla ilerlediğimi düşünüyorum.
Peki insanların iddia ettiği gibi soyadın Terim olmasaydı sence bunu gerçekleştirebilir miydin?
-Yine de denerdim. Hedefimden şaşmazdım. Tamam babamın seviliyor olması, güvenilir bir isim olması benim için bir artı ama… Yetmez ki… Bende iş yoksa, babamın kim olduğunun da önemi yok! Seni bir yere kadar taşır, gerisi gelmez, fos çıkar.
Ama birtakım kapılar açılıyor…
-Elbette. Babama da bu yüzden müteşekkirim. Ama eğer insanların ilgileneceği işler yapmıyorsan geçmiş olsun! Takipçin olmuyor, seninle ilgilenmiyorlar… Bense inanılmaz çaba sarf ediyorum, sürekli üretiyorum.
Yaptığın işi tanımlar mısın?
-Bir web sitem var. Blog formatında ama profesyonel bir web portalı. İçinde moda, life style, kadın-erkek, bakım, bir sürü yazı yer alıyor, projeler gerçekleştiriyorum. Dört kişilik bir ekiple çalışıyorum. Galata’da çok şeker bir ofisimiz var. Biz aslında Buse Terim ismini markalaştırıyoruz. Benim ‘BT Moda İletişim’ diye bir şirketim var. Markalarla projeler yapıyoruz. Onlar geliyor “Sizinle bir şey yapmak istiyorum” diyor, bazen bilmiyorlar ne istediklerini, biz geliştiriyoruz. Çok ama çok eğlendiğim bir işim var. Bazen kapsül koleksiyonlar yapıyoruz. Haftalık ya da aylık koleksiyonlar. Ya da “Yeni bir ürünümüz var. Bunu sizinle tanıtmak istiyoruz. Beraber neler yapabiliriz” diyorlar. Tabii bu anlattığım her şey, sosyal medyada dönüyor.
Niye sana geliyorlar?
-Rakamlarım yüksek. Takipçim çok. O rakamlarla her kesimden insana ulaşabildiğim için. Ve galiba güven verdiğim için. Çünkü söylediğim ve önerdiğim şeyler, satışa dönüyor.
Sana tonlarca hediye ya da ürün de geliyor…
-Evet, gelen hediyelerden, gerçekten çok sevdiklerimi paylaşıyorum. Yoksa sıkıcı olur, sahte olur. Bana hitap etmeyen bir şeyi beni öldürsen koymam. Ama herkese teşekkür ediyorum. Benim bir talebim de yok, onlar yolluyor. Tabii büyük bir miktarı elimde kalıyor; geri kalanları, Facebook’tan takipçilerime hediye ediyorum. İçlerinde hakikaten emek verilmiş şeyleri o insanlara destek olmak adına paylaşıyorum.
Yaşım 23, Allah aşkına bu yaşta neyin havası!
İnsanlar önyargılılar. Beni tanıdıkları zaman, “Ne kadar tatlıymışsın, seni hiç böyle hayal etmemiştik!” diyorlar. Nasıl olumsuz bir algıysa benimle ilgili kafalarındaki. Ben burnu havada biri değilim, yaşım zaten 23, Allah aşkına bu yaşta, neyin havası? Ayrıca benim bir suçum yok, Fatih Terim’in kızı olarak doğmuşum. Ne yapabilirim söyler misiniz? N’apsam mutlu olacaklar? Kullanabileceğim çok şey varken, hiçbir şeyini kullanmıyorum. Ama insanlara yaranabilmem mümkün değil. Sürekli hakkımda konuşuyorlar. Tabii hırslanıyorum ve diyorum ki, “Ben bu önyargıyı kıracağım! Ben sadece babamın kızı değilim. İyi bir eğitim aldım, kafam çalışıyor, iş hırsım var, kendi çapımda yeteneklerim de var…”
İki günde 10 bin kişi izliyor
Peki işler, sana onun çocuğu olduğun için mi geliyor, yoksa başarılı olduğun için mi?
-Elbette başarılı olduğum için. Bununla ilgili mütevazılık yapmayacağım. Aldığım geri bildirimler ortada. Ben bir çiçekçi yazıyorum, zengin oluyor. Bir hamburgerciyi yazdım. Ertesi gün ellerinde benim koyduğum resimle gidip, “Bu hamburgerden istiyoruz, o nerede oturduysa onun oturduğu yerde oturmak istiyoruz!” diyorlar. Video yapıyorum, iki günde 10 bin kişi izliyor. Web sitemiz haftalık 50 bin tekil ziyaretçi alıyor, bu çok büyük bir rakam. Aylık neredeyse bir milyona geliyor.
Amacın ne? Kazandığın paralarla sosyal medya işini daha geliştirmek mi istiyorsun, kafanda ne var?
-Yeni bir mobil uygulamamız geliyor mesela. Sürekli projeler geliştiriyorum. Biz, ikinci el bir pazar yaptık. Neredeyse bütün ürünler satıldı. Benim kendi ikinci el eşyalarım. Karaköy’de bir yerde yaptık, oraya başka markalar da geldi. Onlar da satış yaptı. Bunu sosyal medyadan duyuruyoruz, “Biz böyle bir şey yapıyoruz katılmak ister misiniz?” diyoruz. Geliyorlar. İkincisini, ‘Garage Sale’ olarak yaptık. Orada da yine her şey yok sattı. Şimdi üçüncüsünde gerçekten bir pazar kuracağım. Salı Pazarı’na gelir gibi ikinci el pazarına gelecekler.
Yine senin eşyaların mı?
-Evet, benim.
Pazarları dolduracak kadar eşyan mı var?
-Ben atmam, sadece temizlik yaparım. Bütün eşyaları bu tür şeyler için saklarım, e bir de yolluyorlar. Benim kafamda sürekli iş var. Dün mesela evde oturuyorum. “Herkes evleniyor bu ara ben gelin buketleri yazayım bari” dedim. Resimleri, adresleri, bilgi veren bir yazı yazdım. Tabii çok ilgi çekti, işe yaradı. Yakında mobil uygulamamız da geliyor. Artık insanlar markamı ceplerine indirebilecekler: “Bugün hava nasıl? Bu havaya göre ne giyebilirim” gibi seçenekler sunacağım onlara. Ben sosyal medyanın bütün mecralarını bir arada kullanıyorum.
Evlenmeden birlikte yaşamak bana uymaz!
23 erken değil mi evlenmek için?
-Benim için değil. Ben ne istediğimi biliyordum. Hayatımın geri kalanını paylaşmak istediğim adamı buldum.
Volkan’la aynı evde yaşasaydınız, birbirinizi daha iyi tanısaydınız… Baban açısından bir sorun olur muydu?
-Olurdu. Ben kendime de yakıştıramam. Biz ataerkil bir aileyiz. Babam, geleneklerine, göreneklerine bağlı olduğu için, bu bizim için kabul edilebilir bir şey değil. Ama başka çarem olmadığı için değil, gerçekten sevdiğim için evlendim.
Anne Öğüdü
Annenin kulağından hiç gitmeyen öğüdü…
-Hep şöyle der: “Eşinle bir sofra âdâbınız olsun. Her akşam sofraya mutlaka birlikte oturun. Gün içinde neler yaptığınızı birbirinize anlatın. Meyve bile yiyecek olsanız, o sofrayı kuracaksın tamam mı? Bu, sana anne olarak vasiyetimdir!” Valla ben de annemin sözünü dinliyorum, sandviç bile yiyecek olsak sofrada yiyoruz!
Nefretin sebebi kıskançlık olmasın!
“Bir nefret objesi olarak Buse Terim” lafları dolanıyordu ortalıkta…
-Bu, beni çok kıran bir şey. Öyle değilmiş gibi yapmayacağım, herkes üzülür böyle bir hitaba. Üstelik bunu hiç tanımadığın birine söyleyebilmek için gerçekten çok kötü kalpli ve kötü niyetli olmak gerekir. ‘Nefret’ hem çok güçlü bir sözcük hem de çok güçlü bir his. Ben nefret edilecek bir şey yaptığıma inanmıyorum. Bunun sebebi kıskanılıyor olmam olabilir.
Ne kadar isyan ediyorsun?
-Çoook. Negatif yorumlar beni hırslandırıyor. Ama bu, beni daha da başarılı yapacak! Üzgünüm yani, yanlış yoldalar. Yılmayacağım, başarılı olmak için daha da çok çabalayacağım.
Nedir rahatsızlık yaratan seninle ilgili? Ünlü olman mı, para kazanıyor olman mı, doğuştan şanslı olman mı?
-Bence doğuştan şanslı olmam. O yüzden her şeyim batıyor, para kazanıyor olmam da. Zannediyorlar ki, oturduğum yerden kazanıyorum. Mesele ünlü bir babanın kızı olmaksa, bir sürü var, benim farkım, en azından çabalıyor olmam. Ama ben şu anda Çeşme’de, Bodrum’da şezlongda yatıyor olabilirdim. Bak burdayım, işimin başında…