BETÛL MARDİN

Hayatını sen şekillendir yoksa senin yerine bir başkası yapar!

Ben şanslıyım. 87 yaşında bir hayat gurusunun sadece gelini değil, arkadaşıyım da.

Yaptığımız sohbetlerden çok şey öğreniyorum. Betûl Mardin’in hayata bu kadar bağlı olması bana yol gösteriyor. Onda her şeyin çözümü var. Çözemeyeceği bir şey yok. “Hayat o kadar komplike değil, hallederiz, yaparız, sıkma canını” kadını o! Bu olayların üzerine çıkabilme gücü, bana güven veriyor, sağlık sorunları olsa dahi hâlâ bütün aileyi o bir arada tutuyor. Her cumartesi mutlaka babaannenin evine gidiliyor, eski albümler çıkıyor, hikâyeler anlatılıyor. Bütün bunları da insanı baymayacak şekilde, son derece eğlenceli bir biçimde yapıyor. Bu röportaj yine o sohbetlerin birinden çıktı…

BM-3

Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?

-87’yim! Ama bir türlü kendimi yaşlı gibi hissetmeye başlayamadım. Sanki orta yaşlıyım. Sanki  yapacağım daha çok şey var…

E harika…

-Hâlâ üniversitede ders veriyorum, hâlâ çalışıyorum. Ama zaman zaman bazı şeyleri unutuyorum. Allah’tan unuttuğumu unutmuyorum. Fark edince, kendimle de, herkesle de dalga geçiyorum. Oğluma, “Evladım, senin adın ne? Sen kimsin!” diyorum. Yüzünde bir şaşkınlık oluyor ama sonra benim hınzır gülümsememi görüyor, durumu çakıyor. Bu yaşa gelince şunu idrak ediyorsun: Korkacak hiçbir şey yok. Her şeyin çözümü var. Hayatta telafi edilmeyecek, geri alınmayacak hiçbir şey yok. Ölüm dışında. Ben de unutmamak için, akıl defterime notlar alıyorum. Herkese de tavsiye ederim. Bir ajandanız olsun, o güne dair birkaç satır yazın, sizi etkileyen kişileri, olayları, duygularınızı, yapacaklarınızı, hayallerinizi, hedeflerinizi… Bir de şu aralar, hayatla ilgili kolay hatırlanacak ve işe yarayacak sözler bırakmak istiyorum gençlere.

Nasıl yani? Öğütler mi?

-Yok canım. Öğüdü kim takar? Kim kimin öğüdüne uymuş ki. Öğüt cıssss! İçselleştirebilecekleri, işlerine yarayabilecek, “Ya evet haklı aslında!” diyecekleri sözler. Kafamda hep o var. Durmadan kitap karıştırıyorum, en kolay nasıl anlatabilirim diye…

Mesela neyi anlamalarını istiyorsunuz?

-“Hayatını sen ele al” demek istiyorum, “Sen yönlendir. Sen şekillendir, yoksa senin yerine bir başkası yapar!” Ben 35 yaşındayken, 50’ye kadar hayatımı planlamıştım. Her şeyi yapamazsın hayatta. Bazı şeyleri kafadan eleyeceksin! Bazı yerlere de gitme kardeşim! Her şeye saldırma. Bazı alanlarda hiç olma. Mecbur da değilsen…

Ne yapabileceksen onu yap…

-Hah aynen! Çıldırma… Dağılma… Patikanda kal… Ama “Yapacağım!” dediklerini de en iyi şekilde yap! Kalbinle yap…

BM-2Gençlere üzülüyorum

Ne yani! Siz, kendi hayatınızı oya gibi işlediniz mi?

-Evet, işte bu! Çocukken konuşamıyordum. Bu benim en büyük travmalarımdan biri, yıllar sonra konuşmaya başlayabildiğimde kekeliyordum. Bu beni hem ezdi hem hırslandırdı. Bu eksiklik bana planlamayı, kendimi korumayı ve hayatımı ele almayı öğretti. Aynanın karşısına geçip kekelemeden konuşmaya çalışıyordum. İnsanların yüzüne nasıl bakmalıyım, nasıl gülmeliyim. Bunları hep çalıştım ben. Tamam bir yere kadar kendini hayatın akışına bırakacaksın ama sen rüzgârda savrulan bir yaprak da değilsin, planlamak gerekiyor. Tamamen plansız da yaşarsan saçmalıyorsun. Bazılarının hayat gayesi olabilir bu, benim değildi.

Aslında, “Kendinizi çalışın! diyorsunuz…

-“Benim yolum buydu!” diyorum. Aklına her eseni yapmaya kalkışırsan, dağılıyorsun. Yapmak istediklerine karar ver ve onlara yoğunlaş. Benim gibi kekeme olman da gerekmiyor ama yokluk seni hırslandırıyor. Gençlere üzülüyorum, her şeyleri var. Her şeyi olan insan neye ulaşmak ister? Kendini kanıtlamak ister mi? Ben çok istedim…

Sizin hayatınızda birkaç dönüm noktası var. 70’li yıllarda kalçanız kırılıyor. Çivi takılıyor ama ameliyat başarısız oluyor. Londra’ya gidiyorsunuz, tekrar ameliyat, bir nebze iyileşiyorsunuz ama bu sefer de bacağınız kısa kalıyor… Ondan sonra da bastonlu, topuzlu, hep pantolon giyen Betûl Mardin imajı doğuyor!

-Evet, o kadını ben yarattım aslında. Bilinçli olarak. Biraz da mecburiyetten. Nasıl bir imaja sahip olmak istiyorsam bir kâğıda tek tek yazdım. Topuz seviyordum, ağır ve asil bir hava veriyordu. Ve kolaydı. Çünkü saçlarım dümdüzdür, zor baş etmek, sürekli berbere gidip şekil verdirmem gerekiyordu. Topuzla, işi kökten hallettim ve doğal rengine bıraktım. Saçımla uğraşmaktan kurtuldum. Sonra baktım ki, etek giymekle filan da uğraşmak istemiyorum. Her gün saatlerce bugün ne giysem diye düşünmek istemiyorum. Bacaklarım da problemli zaten, pantolona geçtim. Bir de pantolon aktif bir görüntü verir. Ama en şık pantolonları arar, bulurdum, “Ne yaparsan, iyi yapacaksın!” Bana yakışmayan parçaları asla giymedim. Ve tabii bastonum. Çünkü dikkatli yürümem gerekiyordu, kemiklerimle hep sorunum oldu. Hem işe yaradı hem de farklı bir hava verdi.

Her şeyi takipteyim

Şu anki sağlık durumunuz ne?

-Osteoporoz yüzünden kemiklerimde sorun var. Dikkat etmem gerekiyor. O yüzden, şu aralar daha çok evdeyim.

İnsanlar size eve mi geliyor?

-Evet. İşin en güzel tarafı bu. Üniversiteden de eve geliyorlar, işten de. Yatmayı sevmem, öyle evde sabahlıkla bütün gün dolaşamam, giyiniyorum, ön tarafa geçiyorum. Asistanım Burcu geliyor, her şeyi takipteyim.

Aile hayattaki en önemli şey, Ama insan bunun farkına zaman içinde varıyor

Aile… -Hayattaki en önemli şey. Gençken bunun farkına varamıyorsun. Zaman içinde ne kadar esaslı bir şey olduğunu anlıyorsun. Birlik olmak önemli. O karşılıksız sevgiyi hissetmek önemli. Ben büyürken aile çok mühimdi. Biz masaya 16-17 kişi otururduk. Büyükbabam masanın başında olurdu. Biz de yaşımıza göre sıralanırdık. Eğer zayıfsak, ki ben öyleydim, yanına oturturdu. En büyük korkumdu! “Gene zayıfladın sen, gel!” derdi. Sıkıysa yeme! Sağında karısı otururdu, solunda misafir varsa o. Tam karşısında da oğlunun oğlu. Yani erkek torun. O ramazan iftarlarını, sahurlarını, bayram yemeklerini hiç unutmuyorum. Hepsi rahmetli oldu. Geriye bir ben kaldım. Dedem, hoş, havalı, esprili bir adamdı. Devrin en önemli adamlarından biriydi. Ben bütün ailemi bilirim. Bak bunu da çalıştım. Kim kimdir, annemin soyu kimlerden gelmiştir, babamın soyu kimlerden gelmiştir. Aile şeceremiz var. İnsanın dedesinin dedesinin kim olduğunu, ne iş yaptığını bilmesi iyi bir şey. Ve bunu öğrenmek elimizde. Ama tabii meraklı olmak, biraz araştırmanız gerekiyor. Aile büyüklerini dinlemeyi sevmek gerekiyor. Onları bilmek demek, kendini bilmek demek, herkese tavsiye ederim.

BM-1

Hayatta 87 olabileceğime inanmazdım!

Gençken, 87 yaşına ulaşabileceğiniz aklınıza geliyor muydu?

-Ne yalan söyleyeyim hayır! 87 yaşına kadar yaşayabileceğimizi düşünmüyordum! Bir de gençken, insanların çok kitap okuyacaklarını zannediyordum. O konuda yanılmışım. Çünkü büyükannem ve büyükbabam çok kitap okurdu. Kitap okumak bir ölçüydü. Klasikleri filan okumamış olmak demek, olacak şey değildi. Ben de 10 küsur yaşında çoğunu hatmetmiştim. Hâlâ birkaç kitabı aynı anda okuyorum. Gerçi “Yaşlandığımda bol zamanım olacak, daha çok okuyacağım!” falan diyordum. Öyle olmadı. Şimdiki gençliğin okumaması beni üzüyor, sosyal medya iyi ama kitabın yerini tutmaz, insana o derinliği vermez ki!

Benim annem, “Yaşlanmak iyi bir şey değil!” diyor…

-Çünkü dışın eskiyor, ambalaj yıpranıyor! Ağrılar oluyor. Ama inan iyi tarafları da var. Seni şaşırtan az şey oluyor, her şeyi yaşamış oluyorsun. Her şey hakkında bir fikrin oluyor. İyidir büyümek, gelişmek. Torunlarını görebilmek.

İyi yaşlanmanın yolu ne?

-Bunun cevabı da bana göre ‘planlamak.’ Ona göre yiyorsun, içiyorsun, kendine bakıyorsun. Ben baktım mesela. Sporumu, jimnastiğimi hiç ihmal etmedim. Hep iyi şeyler yedim. Kendime özen gösterdim. Donanımlı olabilmek için yatırım yaptım.

En çok nelerden mutlu oldunuz?

-Çocuklarım ve torunlarım. Ailem yani. Bir de tabii mesleğim. Mesleğimin Türkiye’de kabul görmesi, saygıyla karşılanması ve hasbelkader benim tarafımdan başlatılmış olması, halkla ilişkiler deyince akla geliyor olmam, müthiş bir onur.

Ne zaman hayatımdan kocalar çıktı ben özgür oldum

Bir kadın için olmazsa olmazlar…

-Çocuk güzel bir şey. Çünkü bir eser yaratıyorsun. Ve o eseri görüyorsun. Kendini de görüyorsun o eserde, kötü yanlarını da, iyi yanlarını da. Ama tabii herkesin kendi kararı. İnsanların çocuğu olacak, olmalı diye bir şart yok. Ama öyle büyük bir mutluluk ki, tarifi yok, böyle bir şansları varsa tepmesinler.

Nasıl erkeklerden kaçsınlar peki?

-Çalışmalarına izin vermeyen, hükmeden erkeklerden… Gerçi kendi ayakları üzerinde durmak isteyen, yani ne istediğini bilen kadının zaten böyle erkeklerle işi olmaz. Tabii, kız çocuklarını kimseye bağımlı olmayacak şekilde yetiştirmek gerekiyor. Bence en önemli şey bu. Bir kadın eğer başkasına muhtaç hissediyorsa, bu kötü…

Ama sizin babanız sizin üniversiteye gitmenizi istememiş…

-Evet, istemedi. “Bacağına, erkek bacağı değmesin!” dedi. Çalışmamı da istemedi. Robert Kolej’den sonra üniversiteye devam edemedim. İlk evliliğimi yaptım, Haldun’la evliyken de onun oyunları dışında bir şeyde çalışmadım. Ne zaman hayatımdan kocalar çıktı, ben özgür oldum. 40’ımdan sonra kimseyi dinlemedim ve çalışmaya başladım. Sonradan çok güzel mektuplar yazdı, “Seninle iftihar ediyorum kızım!” diye…

 

Yorum Bırak