Güvenli bölgenizden çıkın ve dünyayı keşfedin
(Cuma)
Çarşambaları Bilgi’de ders veriyorum. Dersin adı ‘Röp-Art.’ İsmi onlar buldu, ‘yaratıcı mülakat’ dersi. 30 öğrencim var. Bugüne kadar birlikte 11 röportaj yaptık, bu dönem bitmeden 13 olacak ve o ‘röp’lerin hepsi dijital bir platforma taşınacak. Yani bir internet sitesine. Yine Bilgi’den bir öğrenci, o siteyi hazırladı, bitti sayılır, röportaj yaptığımız isme dokunuyorsun yazı çıkıyor, dokunuyorsun fotoğraf çıkıyor, videolar çıkıyor. Şahane bir yardımcım var: Can Zeren. İzmirli bir araştırma görevlisi. Hem çok yakışıklı hem çok akıllı. Can’la birlikte öğrencilere nasıl sorular sormaları, nasıl fotoğraflar çekmeleri gerektiğini anlatıyoruz, zaman zaman profesyonel fotoğrafçılardan da destek alıyoruz, deneyimlerine kulak veriyoruz. Sadece onlar değil, ben de onlardan çok şey öğreniyorum! Gençlerin kafası ve düşünme biçimleri beni ‘update’ ediyor. Bizden farklılar… Geçen gün kimlerle röportaj yapacağımızı tartışırken, klasik isimlerin hiçbirini beğenmediklerini fark ettim. Onlar kendi dünyalarının öne çıkanlarıyla ilgililer. Elif Tanverdi mesela. Bugün de sizi onunla tanıştırmaya karar verdim…
Veeee Elif Tanverdi… Namı diğer ‘Çizen Bayan.’ Mimar, blogger, hayalperest, gezgin, parti kızı, festival kuşu… Gençlerin en çok yerinde olmak istediği insanlardan birisin…
-Evet, çünkü hayatım onlara ilginç geliyor. Dünyayı geziyorum, festivalleri yazıyorum. Birkaç ay orada, birkaç ay burada yaşıyorum. Özgürüm, bağımsızım. ‘Keşfetmek’ benim için anahtar kelime. “Kızın hayatına bak. Hayat ona güzel!” diyorlar. Haklılar. Bilmedikleri, tüm bunların arkasında ciddi bir çalışma var. Gidip geldikten sonra yaşadıklarımı toparlayıp yazıya dönüştürmek de. Tabii hayatımdan inanılmaz memnunum.
Bu senin hayalindi, değil mi?
-Hayalim bile değildi! Hayalden de öte… Çok şanslıyım. Tutkuyla yaptığım bir şey işim oldu. Avusturya Lisesi’ni bitirdim, sonra Mimar Sinan’da mimarlık okudum. Proje teslim zamanlarında deliren bir kıza dönüşüyordum. Bir gece Twitter’ı açtım, ‘çizen bayan’ ismiyle tweet’ler atmaya başladım. İlgi gördü. ‘Çizen bayan’ adını da kendimle dalga geçtiğim için koydum, ha bire çiziyoruz ya. Trade mark için başvurduğumda, ‘Ören Bayan’ itiraz etti. Oysa iplik satmıyorum. Zaten davayı da ben kazandım. Yavaş yavaş sosyal medyada tanınmaya başladım.
Kaç yaşındaydın o zaman?
-23.
“Ünlü olayım herkes tanısın…”
-Yok canım. Tamamen uykusuzluk kafasıyla yazıyordum. Sonra blog’umu açtım. Blog’u da aslında burs almak için açtım.
Nasıl yani?
-Başvurduğum burs için sosyal medyayı iyi kullanmak gerekiyordu. Blog şarttı. Ne blog’u açmam gerektiğini bile bilmiyorum. Neye bayılıyorum? Seyahate. “O zaman seyahat blog’u açayım” dedim. Bursu alamadım ama iyi bir blogger oldum! Dünyayı geziyorum, bursu vermeyenlere müteşekkirim!
EV ALMA FİKRİ SAÇMA
Ailen ne dedi blogger olmana?
-Karışmadılar. Kararıma saygı duydular ve desteklediler.
Seyahat merakı aileden mi?
-Tam tersine. Seyahat etmekten bezmiş bir babam vardı! Haftanın üç gününü iş için yurtdışında geçirir, geldiğinde evinde oturmak isterdi. O yüzden küçükken hiç yurtdışına çıkmak fırsatım olmadı. Kardeşim Almanya’yı market sanıyordu. Babam hep Haribo getiriyordu çünkü. Ben ilk kez korka korka tek başıma Viyana’ya gittim. Sonra o zehri aldım, devamı geldi.
Kendini, yeni gençliğin temsilcisi olarak mı düşünüyorsun?
-Yok hayır, hiç öyle şeyler düşünmedim. Ama kuşak olarak farklı olabiliriz.
Bir ofise gidip 9-6 çalışmak sana iyi gelmiyor…
-Evet, gelmiyor. Ve yetmiyor! Santiago’da dört ay, Berlin’de iki ay mimarlık yaptım. Mimarlık yaparken de konserlere gidiyor, yoga yapıyordum. Daha bir sürü şey. 9-6 bana uymuyor, internet diye bir şey var. Ama işleri teslim etsen de senin fiilen o ofiste olmanı istiyorlar. Oysa ben yanımdaki insanla bile Skype’la konuşuyorum. Aynı anda birkaç şeyi yapabiliyorum. Belki de gerçekten kuşak olarak farklıyız. “Seneye İstanbul’da olacak mısın” diye soruyorlar. Bilmiyorum ki. Evet demek benim için kâbus, kendimi sınırlamak demek. Ev alma fikri de benim için saçma. Niye sabit bir yere bağlı kalayım ki?
Aidiyet hissin mi yok?
-Şöyle: Kendimi sadece Türkiye’ye değil, dünyaya ait hissetmiyorum. Santiago’da da bir ay içinde arkadaş çevrem oldu. İnternetle oluşmuş ortak bir dünya gençlik kültürü var. Ben o kültüre aidim. Her yere aidiz biz. Lokal farklılıkları keşfetmek bizim için müthiş. Başka milletlerden olmamıza rağmen aynı şeylere gülüyoruz.
Niye okuyorlar sence seni?
-Konuşarak kendimi ifade edemem. Anlatmak istediğim şeyleri yazarım. Çok not alırım, kitapların atını çizerim. Samimi bir dille yazıyorum, basit ve yalın bir biçimde. Süs yok, püs yok, edebiyat yok.
İNSANIN GÖZÜ KANIYOR
Nerelere gittin?
-Epey gezdim. Güney Amerika, Arjantin, Şili, Bolivya… Kuzey Amerika… Neredeyse tüm Avrupa… Ve hep tek başınaydım. Birileriyle gezmekten keyif almıyorum. Beş dakikada hazırlanırım. Aynanın karşısında 15 dakikadan fazla durmam, durulmasını da anlamam. Erken kalkar, kendimi sokaklara vururum. Alışverişe de yalnız gitmekten hoşlanırım, festivallere de… Güney Amerika’yı beş hafta sırt çantasıyla gezdim. Harikaydı. Yolda birileriyle tanışma fikri beni heyecanlandırıyor. Onlarla kendini hayatın akışına bırakıyorsun.
Peki korkmuyor musun?
-Korkmuyorum. Korkarsam olumsuz şeyleri kendime çekeceğimi düşünüyorum. Bugüne kadar başıma kötü bir şey gelmedi. Genelde iyi şeyler olacak diye düşünüyorum. Ve şanslı olduğumu… Ne kadar şanslı olduğumu söylersem, o kadar daha şanslı olacağımı düşünüyorum. Sürekli yeni bir yere gitmem lazım. Hiç bilmediğin bir yerde yepyeni bir şey keşfetme duygusu müthiş. Bu aralar Hindistan’a gitmek istiyorum. Japonya ve Avustralya’yı da merak ediyorum.
Türkiye’de yaşamak istemiyor musun?
-Hayır ama sürekli bir yerlere gidip, geri gelmek istiyorum.
Bu ülkede kendini sıkışmış mı hissediyorsun?
-Elbette. Bu siyasi iklimde aksi mümkün mü? Ama artık dışarıdaki olaylara kendimi kapatmaya başladım. “Değiştirebilme imkânım yoksa beni etkilemesine izin vermemeliyim” kafasındayım. Bir ara sokağa çıktığımda insanların kabalığından, saygısızlığından, zevksizliğinden, her yere beton dikmesinden nefret ediyordum. Güzelim Beyoğlu’nu mahvettiler. Her yerde Arapça ilanlar, çirkin tabelalar var, insanın gözü kanıyor.
Son olarak gençlere tavsiye edeceğin şeyler…
-Dünyaya keşfetmekten korkmayın! Güvenli bölgelerinizden çıkın. Bu seyahat işleri çok da maddiyatla alakalı değil. Çok fazla paraya gerek yok, çok küçük paralarla da gezilebiliyor.
“Yarın Kamboçya’ya git!” deseler atlar gider misin?
-Bunun için yaşıyorum.
Kaç pasaport eskittin?
-Üç.
Aşk?
-Erkek arkadaşım var. Ben 27’yim, o 21 olacak bu ay. Nedense yeni jenerasyonun kafası daha açık. Evliliğe inanmıyorum. Biriyle aynı evde yaşamak için evlenmek gerekmiyor. Ama itibarlı bir ülkenin pasaportuna sahip olabileceksem neden olmasın? Sevgilimle de aşk ilişkime devam ederim.