Diyabetinle savaşmayacaksın sevişeceksin! Sevgilinmiş gibi
Dedi ki…“İzninizle insülinimi yapabilir miyim?” “Tabii” dedim. Elindeki havalı kalemiyle -meğer insülin iğneleri ben görmeyeli çağ atlamış- beline minik bir hareketle bir iğne yapıverdi. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etti. Ne yalan söyleyeyim, etkilendim. Diyabeti, bir hastalık olarak tanımlamamasından, kendisiyle ve diyabetiyle bu kadar barışık olmasından…Komplekssizliğinden…
Oğuzhan Süral: Zeki, sempatik ve karizmatik. Ve doğuştan tip 1 diyabetik. Sağlık sektöründe yönetici olarak çalışıyor. Türkiye’de yaklaşık 10 milyon diyabetli var. Bunların 3 milyonu kendisinin diyabetli olduğundan habersiz. Diyabetli olduğunu bilenler de gizlemeye çalışıyor. Çünkü toplum tarafından dışlanıyorlar. Damgalanıyorlar. Bir diyabetli için eğitim hayatı, evlilik, iş hayatı her şey büyük problem. Bu toplum, diyabetlilerin 40’ından sonra erkekliklerinin kalmayacağına, bağırıp, çağırdıklarına, ayılıp bayıldıklarına, kör olabileceklerine, ayaklarının kesilebileceğine inanıyor ve onlara acıyarak bakıyor. Diyabetli olduğunu söyleyenler işe alınmıyor. Alınanlar mobbing’e uğruyor. O yüzden de insanlar, sanki bulaşıcı bir hastalıkmış gibi gizliyor. Askerlik… Muayeneden rapora kadar başlı başına bir felaket! Üstelik şu anda Türkiye’de askere gitmek üzere hazırlanan 300 bin diyabetli genç insan var. O insanlardan bazıları diyabetli olduklarını kanıtlayabilmek için komaya giriyor çünkü yedi gün boyunca insülinleri ellerinden alınıyor… Askeri heyet, daha önce getirilen raporların hiçbirini kabul etmiyor, bizzat incelemek istiyor. Bu da hayati tehlike yaratıyor. Yani neresinden tutarsanız tutun, Türkiye’de diyabet, elinizde kalan bir sorun… Oğuzhan Süral, bugüne kadar üç ölümcül koma geçirdi. Ama insülinle yaşamayı öğrendikten sonra hiçbir problemi kalmadı. Çok aktif bir hayat sürüyor. Yeni teşhis konan çocuklara koçluk ve gençlere abilik yapıyor…
Şeker hastası olduğunuzu ne zaman öğrendiniz?
– Şeker hastası mı? Bu kelimeyi asla kullanmıyoruz!
Neden?
– Çünkü biz ‘hasta’ değiliz! Şeker hastası, kendini hasta olarak gören, sürekli tedavi olmaya çalışan, hastalık psikolojisindeki insanlar. Benim eski halim gibi. Hastalık kelimesini hayatımdan çıkardıktan sonra hayatım değişti. O yüzden biz diyabetliyiz! Diyabetli, bunu bir yaşam tarzı olarak benimsemiş biri. Galatasaraylı olmak gibi bir şey!
Tamamdır, mesaj alındı… Peki sizin diyabetli olduğunuz nasıl anlaşıldı?
– Bir türlü anlaşılamadı! Çocukken düşüp bayılıyordum. Önce epilepsi teşhisi kondu. Epilepsi ilaçları kullandım. Fayda etmedi. Sonra, “Kalple ilgili sorun olabilir!” dendi. Holter cihazları takıldı. Bir şey çıkmadı. Doktorun biri, “Boyu aşırı uzadığı için vücut denge sağlayamıyor, geçecek!” dedi. Geçmedi. Bir başkası, “Bu çocuk hiperaktif!” dedi. Öyle olmadığı anlaşıldı. Diğeri, “İlgi çekmeye çalışıyor!” dedi, beni şımarıklıkla suçladı, alakası yoktu…
Diyabetin doktorların aklına gelmemesini nasıl izah ediyorsunuz?
– Bazen doktorların da basiretleri bağlanıyor. Gerçi geriye dönüp, kan değerlerime baktığımda hepsinde diyabet işareti var. Hareketli bir çocuk olduğum için Londra’da spiritüel okullara filan göndermeye bile kalktılar. Cat Stevens’ın (Yusuf İslam) kurslarına gittim, Allah’a yakınlaşmama rağmen, ayılıp bayılmalar devam etti…
Peki sonra?
– Bir arkadaşımın doktor ablası, “Böyle şey olmaz!” deyip, beni yakından izlemeye karar verdi. Sabahtan akşama kadar bizimle; geziyor, eğleniyoruz. Bir gün canım çikolata istedi. Aldı. Hepsini yemişim. Bir sonraki kare ambulans. Gerisini hatırlamıyorum. Şeker komasına girmişim. İşte o zaman anlaşıldı…
Diyabet, bir çocuk için ne kadar zor?
– Çooook. Bir kere iğne olayı zor. Hangi çocuk, iğneden tırsmaz ki? Eskiden iğneler, bildiğiniz enjektördü. Şu anki gibi kalem değil. Enjektörü ayrı taşıyorduk, insülini ayrı. Onlar da çabuk bozulur. Ben bir yaz tatilinde, bozuk insülin yüzünden yine komaya girdim. Sürekli termosla gezersiniz. Düşünün, çocuksunuz, elinizde termos, enjektörler…
KÂBUS GİBİ BİR HAYATTI
Fenaymış…
– Evet. Dolayısıyla çoğu çocuk, diyabetini saklar. Ben de öyle yaptım. Arkadaşlarınıza söylerseniz korkarlar. E çünkü ne zaman ayılıp bayılacağınız belli değil. Öğretmenler istemez. Okullar, “Bu sorumluluğu almayız!” der. Spor salonuna yazılmak istersiniz, onlar da kabul etmez. Okul gezisi desen, o da olmaz. Uçak? Eskiden tam bir ölümdü. Polis “Bu ne?” der, “Enjektör!” “Bununla binemezsin uçağa!” “Ama benim insülin yapmam lazım!” Kimseye laf anlatamazsın. Çantadan çıkarttırırlar. Kâbus gibi bir hayattır…
Peki ya kızlar?
– Kızlardan da saklıyordum! Bir keresinde çok âşık olmuştum. Dedim ki, “Ondan saklamayacağım!” Enjektörlü dönem… “Ben diyabetliyim. Yemek yemeden önce iğne yapmam gerekiyor. Ama normal hayatımı sürdürebiliyorum!” dedim ve… Bir daha onu kızı hiç görmedim! Görmediğim gibi telefonlarıma da çıkmadı. Kendimi kötü bir bulaşıcı hastalığı varmış gibi hissettim. Annesi de bir yerlerde karşıma çıktı ve “Kızımı sakın bir daha arama!” dedi. Bu toplumda binlerce genç insan şu anlattığım şeyleri yaşıyor.
Aileler için ne kadar zor?
– O da başka bir mesele! Aile , dünyası başına yıkılmış gibi davranıyor. O zaman çocuk daha da çok etkileniyor. Ben şimdi çocuklara bu konuda koçluk yapıyorum. Önce aileyi ikna etmeye çalışıyoruz. Eğitimli insanlar ama sanki çocuğu üç gün sonra ölecekmiş gibi davranıyor. Çocuğun üzerine gidiyor, “Hastasın sen! Koşma bayılırsın! İşte şunu yapma ölürsün! Böyle yapma bak sonunda gözlerin kör olur! Öyle yaparsan ayakların kesilir!” Ben de bu laflarla büyüdüm. Herhangi bir konferansa gidin, orada da öyle anlatırlar. Tip 1 diyabet, tip 2 diyabet, her şeyin sorumlusu lanet bir düşmandır!
Değil midir?
– Değildir! Onu kabul edersen, onunla barış içinde birlikte yaşamayı becerirsen değildir. Hatta, hayat kaliteni yükseltir…
İyi de formül ne? Siz nasıl bu kadar komplekssiz olabildiniz ve bütün bunları kabul ettiniz?
– Ben de uzun süre kabul etmedim. Gizliyorsun ya, bir sürü tatsız şey yaşıyorsun. Arkadaşlarınla yemeğe gidiyorsun, iğne yapman gerekiyor. Hadi buyurun! “Ben bir elimi yıkayayım geleyim” diyorsun, hijenik olmayan bir tuvalete gidiyorsun. Tam iğne yaparken, küt diye kapı açılıyor, enjektöre çarpıyor, iğne bacağının içinde kırılıyor. Davul gibi şişer o bacak. Bana hepsi oldu. Bir sürü diyabetliye de oluyor.
Peki sonra?
– Sonra bir doktorla tanıştım, hayatım değişti. Endokrinoloji uzmanı Profesör Doktor Zeynep Oşar Siva, “Diyabetinle savaşmayacaksın, sevişeceksin!” dedi. Bu laf, benim miladım oldu: “Bu, senin ömür boyu sevgilin, kız arkadaşın! Sen, ona iyi davrandıkça o da sana iyi davranır.” Ve dedi ki: “Bir şeyi aşırı derecede yemek istiyorsan ye! Çünkü stres de diyabeti olumsuz etkiliyor. Baktın olmuyor, yemezsen strese gireceksin, o zaman ye ama insülinin dozajını arttır!” Bana karbonhidrat sayımını öğretti. Buna göre iğne yapmayı öğretti. İşte o gün, benim hayat kalitem, hayata bakışım, her şeyim komple değişti…
KAFAYI DEĞİŞTİRDİM
Şu anda canınızın istediği her şeyi yiyor musunuz?
– Suyunu çıkarmamak şartıyla evet! Canım patates kızartması istiyorsa, yiyorum! Oysa, diyabetlilere kesinlikle yasaktır. En büyük komaya sokan şeylerden biri. Ama ayda bir yiyorum. Ona göre iğnemi yapıyorum. Hoca, ilk tanıştığımızda beni bir yemeğe götürdü. Yemekte 80-90 yaşında bir sürü şık amcalar, teyzeler gördüm. Hepsi diyabetliydi. İğnelerini yapıyorlar şaraplarını içiyorlar, peynirlerini yiyorlardı. Ama o yaşa kadar düzenli kontrollerini ihmal etmemişler. Bu işte, düzenli kontrol çok önemli. Benim mesela büyük ihtimalle değerlerim sizden daha sağlıklıdır. Çünkü altı ayda bir bütün kan değerlerime baktırıyorum. Kardiyoloğa gidiyorum. Böbrek için nefroloğa gidiyorum, göz hekimine gidiyorum…
Sonra?
– Kafayı değiştirdim! Diyabetimi saklamaktan vazgeçtim. O günden sonra iğnemi, izin isteyip, herkesin içinde yapmaya başladım. Ve birden takdir gördüm. İnsanlar komplekssizliğimi hayranlıkla karşıladılar. Her anlamda hayat kalitem yükseldi.
ASKERİ HASTANEDE İNSÜLİNSİZ 7 GÜN
Peki ya askerlik meselesi? Diyabetliler için sorun olmuyor mu?
– “Ben diyabetliyim ama sağlıklıyım. Askerlik yapmak istiyorum” dedim. Kabul etmediler, erteleme verdiler. “20 sene ertelesen de bir şey değişmeyecek. Bu bir hastalık değil” demeye çalışıyorsun ama anlatamıyorsun. Bu arada yaş oldu 29. Çağırdılar ve hastaneye yatmam gerektiğini söylediler. Ben de resmi raporlarımla gittim. “Bunların hiçbir geçerliliği yok!” dediler: “Burada tekrar heyete girmeniz gerekiyor. Hastaneye yatırıp, sizi gözlemleyeceğiz.” Peki tamam. Mavi pijama verdiler. Şirinler gibi olduk. Bizi yatırdılar. Bütün diyabetliler yan yana. İlaçlarımızı, iğnelerimizi de aldılar. Yedi gün boyunca sıfır ilaç…
Bu ne anlama geliyor?
– Felaket! Patır patır komaya giriyordu insanlar. İkinci gün, ranza arkadaşımı uyandıramadım. Bir ölçtüler şeker 700, komada çocuk! Geldiler damardan girdiler, biraz sonra çocuk kendine geldi. Ne kadar isyan edersek edelim, bizi orada öylece tuttular. Ve o değerlerle heyete girdik. “Askerliğe elverişli değildir!” raporu aldık çıktık. Bütün şeker dengemi bozdukları için iki-üç ay kendime gelemedim. Bu yüzden kim bilir geri dönüşü imkânsız ne bedeller ödedik. Esas korkuncu da iki sene önce bir çürük raporu davası olmuştu. O doktordan rapor alan 1300 kişiyi geri çağırdılar. “Ben hâlâ diyabetim. Sonuçlarım bu. Niye bir daha bu işkenceyi çekeceğim?” dedim. İtirazım reddedildi. Olabilecek her yere başvurdum, hepsinden ret cevabı geldi. Yurtdışına çıkarken polis durdurdu hakkımda tutuklama kararı varmış. Tekrar aynı hastaneye yatmak zorunda kaldım. Yine iğnelerimi aldılar. Yine etrafımdaki insanlar komaya girdi. Gerçekten çıldırdım. Şekerim 562’ye çıktı. Sosyal medyada yayımladım “İmdat!” diye…
DİYABETLİ YA ŞUURLU DÜŞÜNEMİYOR!
Diyabetli olduğum için mobbing yaptılar. Bağlı olduğum kişi beni sevmiyordu. Bir toplantıda konuşuyoruz, bir hata yapılmış. Ben karşı çıktığımda, “Oğuzhan Bey, diyabetli olduğu için şu an şuurlu düşünemiyor. Lütfen bunu sonra konuşalım, onsuz bir ortamda!” deyiverdi. O kadar çok diyabetli benzer şeyler yaşıyor ki. Ama ne yazık ki bu ülkede böyle bir soruna karşı yapabileceğiniz bir şey yok. Ben sektör değiştirdim, sağlık sektörüne geçtim.
SANKİ BULAŞICI HASTALIK
Toplum diyabetliye nasıl bakıyor?
– Bulaşıcı bir hastalıkmış gibi. Bir sürü şeyi de yanlış biliyorlar. Bayılan birine şekerli su içirirler. Oysa şekeri düşmüş mü, yükselmiş mi bilmiyorlar ki! Diyabet üzülecek, acınacak bir şey olarak algılanıyor. Kız vermezler, işe almazlar, arkadaşlık yapmazlar…
Bu yanlış algı nasıl oluşmuş?
– Cehalet. Kilolarca baklava yiyerek hasta olduğumuzu düşünenler var. Çok yedi, böyle oldu. Bacağı kesilecek gözü kör olacak…
Bu konuda yanlış bilinenler bu kadar mı?
– Yok canım, daha bir sürü var. Bilinçli bir diyabetli, şekerinin düşeceğini mutlaka hisseder, bir anda şeker komasına girmez. Ancak risk nedir biliyor musunuz? Diyelim ki buradan çıktık. Trafik kazası yaptık. Ve ben şuurumu kaybettim. Ambulans çağırdınız. Geldiler bana serum bağladılar. Serum dediğiniz şekerli su. Trafik de sıkıştı diyelim, 40 dakika boyunca damardan şekerli su verildiğinde olay bitmiştir. Ben direkt ölürüm! Yani sağlık sistemi bile dışlıyor aslında bizi. Devlet bir sürü hastalıkla ilgili bilgilendirme yapıyor, diyabet hariç…
Peki şeker, asabiyet yapmaz mı?
– Yapar tabii. Mesela şeker seviyem düşük, gıcık bir günüm, o gün tabii ki sinirli oluyorum. Ama bunlar ancak kontrol edilmeyen diyabetlerde olur. Kontrol altındakilerinde öyle zırt-pırt şeker düşmez, yükselmez.
Kaç yaşından sonra bir diyabetli, kendi bedeninin patronu olabiliyor?
– Hayat koçluğu yaptığım bir çocuk var: Ömer. 9 yaşında ve bir yıldır tamamen bu işin patronu. Sevişiyor, savaşmıyor. Ömer’i hayranlıkla seyrediyorum. Çünkü kabul etti. Reddetmedi. Tak alıyor iğnesini yapıyor. Şekerlerini ölçüyor ve spor hayatına devam ediyor. Bir tane bile koması yok…
ÜÇ KERE KOMAYA GİRDİM
Kaç kere komaya girdiniz?
– Üç büyük koma. Bir tanesi çikolatadan. Bir tanesi votka-enerjiden. Bir tanesi de üzüntüden.
Diyabetler arasında sınıf farkı var mı? Tip 1’ler, tip 2’leri küçümser mi?
– Öyle demeyelim de, bizim insülinsiz yaşama ihtimalimiz yok. Ama diyabetle daha erkenden tanıştığımız için de şanslıyız çünkü kabul etmemiz daha kolay oluyor. Tip 2’ler genelde sonradan çıkıyor. İğne yapmadan da bir şekilde yaşayabiliyorsunuz ama sonunda kazanan diyabet oluyor ve sonuçları ağır oluyor. Ben tip 2 olmak istemezdim. Daha zor onların hayatı…
18 KİŞİ AYNI ANDA İĞNE YAPINCA
Bizim ailede 18 kişi diyabetli. Hiç unutmam bir bayram günü, maaile Kordon’da balık yemeye gittik. Siparişler verildi, gırgır şamata… Garson, elinde tepsiyle kapıdan görününce, 18 kişi birden iğnelerini çıkardı kollarına insülinlerini yapmaya başladı. Garson bunu görünce ,“Allaaaaah!” diye bağırıp, tepsiyi yere atarak kaçtı. Biz öyle görünce uzaylı zannetti herhalde!
RENK DEĞİŞTİREN DÖVME
Amerika’da şu an kullanılan bir dövme var. O dövmede kolunuza istediğiniz şekli yaptırıyorsunuz. Şekeriniz yükselip düştükçe, dövme renk değiştiriyor. Hem siz hem de etrafınızdakiler durumun ne kadar tehlikeli olduğunu görüyor.
ENSEYE ÇİP YERLEŞTİRDİLER
Kuzenimin kızı 24 yaşında. Amerika’da yeni bir cihaz çıktı, henüz deneme aşamasında. Ama o gitti taktırdı. Ensesine bir bluetooth çip yerleştirdiler. O çip, sürekli şekerini ölçüyor. Çıkan değere göre otomatik insülin salgılıyor. Yapay pankreas gibi. Dört aydır kullanıyor. Üstelik de hamileydi, doğum yaptı…
DAĞ GİBİ ADAM BİR GECEDE GİTTİ?
Eskiden şöyle hikayeler anlatırlardı: “Dağ gibi adam, akşam yattı, sabah kalkamadı!” İşte onların yüzde 80’inin ölüm sebebi diyabet. Çünkü diyabet böyle bir şey. Sapasağlamsınız, dışarıdan hiçbir şey yok. Siz farkında değilsiniz, şeker yükselmiş yükselmiş, kalp dayanmamış vücut iflas etmiş. Gelişmemiş ülkelerde, o dağ gibi adamlar hâlâ ölüp gidiyor, hâlâ sebebi bilinemiyor…
NEZARETTE SABAHLADIM
Gençken, bir gece, Kuşadası’nda kulübe gittik. Diyabetli olduğumu da gizlediğim dönem. Polisin de baskın yapacağı tuttu. Açtı herkesin kollarına baktı. Benim kollarımda insülin yapmaktan küçük morluklar vardı. “Buldum, amirim uyuşturucu kullanan birini buldum!” dedi. Bütün arkadaşlarım şokta! Rezillik! Diyorum ki, “Ben diyabetliyim, bakın iğnem bu!” Bir türlü inandıramadım. Bir gün nezarette kaldım, neyse ki sonra gerçek ortaya çıktı…
KAÇ TİP DİYABET VAR?
İki tip diyabet var. Ben tip 1’im. Pankreası hiç çalışmayan ve doğuştan gelen. Benim insülini dışarıdan almam gerekiyor. Bir de tip 2 var. Pankreas bir dönem çalışıyor, sonra duruyor, sonra tekrar çalışıyor. Onlar ya iğne vuruyorlar ya da ilaçla tedavi oluyorlar.
KIZIMI SANA VERMEM… 40’INDAN SONRA CİNSEL HAYATIN BİTECEK!
Eşinizin ailesinin tepkisi ne oldu?
– Valla, eşimin annesiyle görüşmüyoruz. Hayatımızda yok, torununu da görmüyor. Sildi bizi. Çünkü kızıyla evlenmemi istemedi.
Sebep?
– Diyabetli olmam! Asabi olurmuşum, karıma şiddet uygularmışım, onu dövermişim. 40’ımdan sonra da cinsel hayatım bitermiş. Resmen yalvardı kızına benimle evlenmemesi için. İnsan etkileniyor haliyle, 39 yaşında gittim sperm testi yaptırdım. Sonuçları eşimin annesine göndermek üzere. Saçmaydı ama yaptım.
“Hoca, ilk tanıştığımızda beni bir yemeğe götürdü. Yemekte 80-90 yaşında bir sürü şık amcalar, teyzeler gördüm. Hepsi diyabetliydi. İğnelerini yapıyorlar şaraplarını içiyorlar, peynirlerini yiyorlardı”
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi, endokrinoloji uzmanı Prof. Dr. Zeynep Oşar Siva ‘İnsülin tedavisine ara vermek hem yanlış hem de tehlikeli’ Herhangi bir sebeple insülin tedavisinin kesintiye uğraması, şekeri aniden yükseltir ve komaya kadar gidebilen ciddi problemlere yol açar. Diyabetli olduğunu ifade eden bir kişide tip 1 diyabet tanısı koymak için sürdürülmekte olan insülin tedavisine ara vermek hem yanlış hem gereksiz hem de tehlikelidir. Yapılması gereken aslında çok basittir, bu da glukoz ve C peptid değerlerinin ölçülmesidir. C peptid testi, vücutta yeterli insülin üretimi olup olmadığını gösteren güvenilir bir testtir.
diyabetimben.com’un kurucusu ve Tip 1 Diyabetliler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Esra Avcı ‘Türkiye’de 10 milyon diyabetli var’ 32 yaşındayım. İnsan kaynakları müdürü olarak çalışıyorum. 13 yıldır tip 1 diyabetliyim. Derneğimizin kuruluş amacı tip 1 diyabetlilerin kamusal ve sosyal alanda yaşadığı olumsuzlukları düzeltebilmek. Çünkü inanılmaz çok şikâyet var. Tip 1 diyabetli ve yakınları için bilgilendirme toplantıları yapıyoruz. En son Amerika’da yapay pankreas çalışması yapan Türk doktoru Eda Cengiz’i getirdik. Ülkemizde 20-79 yaş aralığında yaklaşık 7 milyon diyabetli var. Diyabetinin farkında olmayanlar da hesaba katıldığında sayı yaklaşık 10 milyonu buluyor. Askerlik çağındaki tip 1 ve tip 2 diyabetli insulin kullanan erkek nüfusuysa yaklaşık 300 bin civarında.
hakan bobur
( Perşembe, Ocak 31, 2019 )
harika