Coca-Cola’ın bir süredir devam eden “interaktif projesi”ydi.
Bugün sona eriyor.
Benim gibi “iflah olmaz bir iyimser”e cuk oturan bir proje.
Ben her gün, her şeyin çok iyi olacağına inanarak uyanırım.
Hep mi böyleydim, sonra mı oldum bilmiyorum.
Ama iyi bir şey.
Beni yukarı taşıyan, yukarı çeken bir şey.
Elimde değil, bardağın dolu tarafını gören bir gözüm var.
“Her şey iyi olacak” derim.
Umarım, kızım da benim gibi olur.
Öğretilebilse, yemin ederim kızımı yollayacağım ilk kurs, ilk aktivite bu olur.
Aslında iyimserlikten daha fazla bir şey söylemek istediğim, başka bir gözle, daha olumlu bir gözle bakabilmek.
Bunu yapabilmek için baktığın açıyı değiştirmek gerekiyor…
Her gün, güne iyi haberlerle başlamıyoruz.
Dünyada çok acı var.
Ama sadece acıya teslim olursa, bitmişiz demektir.
Hele bizimki gibi ülkelerde.
Elbette iyi şeyler de, güzel şeyler de oluyor.
Ve işte o şeyler, bize hayata devam etme gücü veriyor.
Coca-Cola, mutlu olmak için bir milyon neden olduğuna ve onları birlikte bulabileceğimize inanıyor.
Bu proje boyunca binlerce insan, facebook’ta, sosyal medyada daha iyi bir dünya için mutlu olma için nedenlerini paylaştı.
Bir kısmını okudum.
Çok sevdim.
Son derece sıcak, son derece samimiydi.
Hepimize “Hayat her şeye rağmen düşündüğümüzden daha güzel!” dedirten sebepler…
Peki bu fikir nereden çıkmış?
Güvenlik kameralarından!
Güvenlik kameraları, bir daha tekrarlanmaması için negatif olayları yakalayan ve kaydeden cihazlar…
O cihazlara takılan olumsuzlukları incelemek istemişler, bir de bakmışlar ki, bir tane kötü şey varsa, on tane iyi şey var.
Fikir buradan çıkıyor.
“Projenin amacı, iyilik mottosu yaymak ve bakış açışı değişikliği yaratmak olmalı”diyorlar.
Yemekte manzaralı tarafa arkadaşını oturtanlar…
Fazla biletini kapıda bir başkasına hediye edenler..
Yol soran birini, oraya kadar götürenler…
Yetişmeye çalışanlara asansörü tutanlar…
Bozuğun çıkışmayınca “Sonra verirsin” diyenler…
Konserde sevgilisini omzunda taşıyanlar…
Yolda kalan arabaları tüm gücüyle itenler…
Böyle insanlar da var!
Daha iyi bir dünyaya inanmak için bir milyon neden gerçekten var!
Belki küçük küçük nedenler…
Ama o küçük nedenler bizi büyük hedeflere götürecek!
Ben de bu gazla biniyorum taksiye.
Nişantaşı’ndan Seçil Ayyıldız da biniyor.
Önce “Bebek’e lütfen” diyor.
Sonra beni görüp şaşırıyor.
39 yaşında, dişçiden yeni çıkmış bir iş kadını.
Eve gidiyor.
Fıstık gibi, inanılmaz fit.
Haftada 4-5 gün spor yapıyor.
Zaten o, daha iyi bir dünya yaratabilmek için, hareket etmemiz, spor yapmamız, endorfin salgılamamız gerektiğini düşünüyor.
Sevdiklerimizle vakit geçirmemiz…
Yaşanmışlıklardan ders almamız…
Evlenmiş ayrılmış Seçil.
Nasıl bir erkek aradığını soruyorum.
“Aramıyorum!” diyor.
“Karşıma çıkarsa çıkar” hiçbir şeyi zorlamıyor hayatta.
“Kendine güveni olsun, iyi niyetli olsun, bir de yakışıklı olsun” diyor gülerek.
Bebek’te yaşıyor, mahalle kültürünü seviyor ve önemsiyor.
Seçil’den sonra…
Bebek’ten bir karı-koca biniyor taksimize.
Karadenizliler.
47 yıldır evliler.
Her sabah birlikte Boğaz’da yürüyüş yapıyorlar.
Onlara göre daha iyi bir dünya için ilişkilerin sevgiye, saygıya ve güvene dayalı olması gerekiyor.
Birbirleri dışında, bir de torunlarına bayılıyorlar.
Oğullarının üst katına taşınmışlar, torunlarına bu kadar yakın olmak onlar için en büyük mutluluk sebebi.
Ve Nevin Keser bir sonraki misafirim…
Onu Etiler’deki otobüs durağından alıyoruz.
Günde 50 liraya evlere temizliğe giden bir gündelikçi.
Enerjik, tatlı, konuşkan, bıcır bıcır anlatıyor.
O da torun aşkıyla yanıp tutuşuyor.
“Daha iyi bir dünya için en önemli şey, sıkı aile bağları” diyor.
Bir de “Huzur!”
Şişli’ye geldik, Nevin Keser’le vedalaştık.
Nevin gitti, Emre geldi.
Emre 19 yaşında bir öğrenci, iletişim fakültesinde okuyor.
“Beğendiğim bir fotoğraf çektiğim zaman mutlu oluyorum” diyor.
“Daha iyi bir dünya için herkes sevdiği işe yapmalı!”
Ne kadar doğru söylüyor.
“İleride de en iyi haberi yaptığım zaman mutlu olacağım” diyor.
“İnşallah” diyorum ben de…
Ayrılmadan ekliyor, “Bir de Fenerbahçe kazandığı zaman çok mutlu oluyorum. İyi bir dünya için Fener hep şampiyon olmalı!”
O arada Oya Kutlu hayatıma giriyor.
Nasıl tatlı bir dişhekimi.
Aynı zamanda başhekim.
“İnsanlar artık birbirinin yüzüne bakmıyor!” diyor.
“Nasıl yani?” diyecek oluyorum.
“İletişim sadece elektronik aletlere sağlanıyor, telefon, i pad, i pod, herkes yüzünü bile kaldırmadan önündeki ekrana bakıyor. Ya oyun oynuyor ya twit atıyor ya facebook’a bakıyor, ailesi mi gelmiş, yılbaşı mı kutlanıyormuş, pazar kahvaltısı mıymış umurunda bile değil. Daha iyi bir dünya için yüz yüze, göz göze iletişime ihtiyaç var” diyor.
Şapka çıkarıyorum.
Devam ediyorum.
İşte Umay.
Taksiye binince çığlık atıyor.
Benimle karşılaşmak onu sevindiren bir sürpriz oluyor.
Lise son öğrencisi, üniversiteye hazırlanıyor.
Aşçı olmak istiyor.
Onun hayatta en mutlu olduğu yer mutfak.
Bir çırpıda hayallerini anlatıyor.
“İyi bir dünya için hayal kurmalı!” diyor, “Ve inandığın şeylerin peşinden koşmalı…”
Ben inanıyorum Umay çok iyi aşçı olacak!
Derken Hatice Gürünlü biniyor taksimize.
Koltuk değnekleriyle.
Apartmanda asansör katta zannedip kapıyı açmış, adımını atmış ve…
Aylarca komada kalmış.
Şimdi koltuk değnekleriyle yürüyebiliyor.
Kızı ve torunu da var yanında.
“Beni mutlu eden şey hayatta olmak” diyor, “Pes etmemek, direnmek… Ve aranmak. Evladımın araması, torunumun araması. Anneanne ne yapıyorsun demesi…”
O arada, kızı da kendi mutluluk sebeplerini söylüyor:
“Karşılıklı anlaşabildiğin bir eş, dünyanın en güzel mutluluğu” diyor, “Aşk yani… Seni seven, koruyan, kollayan biri. Herkesin böyle bir eşi olsa, bak o zaman dünya nasıl güzel bir yer olur..!”
Sonra onlar da iniyor.
Bu hikaye de burada bitiyor.
Yüzümde tatlı bir tebessüm, ıslık çala çala evime, kendi mutluluğuma dönüyorum.