BU kaçıncı terör olayı…
Bu kaçıncı bomba…
Kaçıncı parçalanan insan, kaçıncı yitirdiğimiz can…
Hükümet ve cumhurbaşkanı, “Önlem alınamıyor! Önüne geçilemiyor!” diye eleştirenlere kızıyor, hatta eleştirenleri “terörist” ilan etmek için yollar arıyor.
Bin yıldır bu değişmedi bu ülkede, hiçbir hükümet hiçbir hatadan sorumlu değil!!!!
Hep başkaları suçlu!
Şimdi topluca manyak olduk.
“Paranoya denizi”nde yüzüyoruz.
FELAKET TEORİSİ
“Oraya gitme!”, Kalabalıklara karışma!”, “Ayın bilmem kaçına dikkat et!”, “Nevruz geliyor, aman diyeyim!”, “Duydun mu, kimse metroyu kullanmaz olmuş!” “Şüpheli insan ya da araba görürsen polise ihbar et!”
Öyle bir noktaya geldik ki, hepimizde endişe ve kaygı tavan, metroya, otobüse binemez olduk, bin bir türlü “felaket teorisi” kurar olduk.
Evden çıkmaya korkar olduk.
Uzun bir süredir vardı ama şimdi gerçekten ‘Korku İmparatorluğu’nda yaşar olduk.
KOSKOCA BİR TIMARHANE
Peki bu duruma gelmiş insanların suçu ne?
Bizim yani…
Biz mi suçluyuz?
Tamam, hep bir başkasından medet umduğumuz, hep bir kurtarıcı beklediğimiz için işlerin bu noktaya gelmesinde bizim de sorumluluğumuz var.
Ama bunu önleyemeyenler, “Ne yapalım terör var, alışın! Malazgirt’ten beri böyle!”diyenler sütten çıkmış ak kaşık mı?
Lütfen biraz izan!
Toplumca bunların önlenmesine ihtiyacımız var.
Çıkın, sağduyulu konuşmalar yapın, ortalığı yatıştırın. Gerekli güvenlik önlemlerini alın, insanları bu önlemlerin alındığına inandırın.
Çünkü inandırmadıkça bu paranoya daha da artacak.
Ve sonunda, bu koca tımarhane hepimizi yutacak!
Projeler birer birer iptal
DEMİN bir işkadını arkadaşım, bunalmış olmalı ki beni aradı. Ve başladı makineli tüfek gibi anlatmaya…
“Nasıl mutsuzum anlatamam. Bütün projeler birer birer iptal oluyor. Kimse aksiyon almak istemiyor. Herkes durmak istiyor. Durmak, beklemek…
Etkinlik yapmayalım, konferans düzenlemeyelim, defileleri iptal edelim. Bekleyelim ve önümüzü görelim…
Göremiyoruz şu anda diyorlar. Zaten işler uzun bir süredir yavaşlamıştı. Tam hayata dönüyoruz, bir şeyler canlanıyor derken bir terör saldırısı daha…
Evet, hayat damarlarımızı kesmek istiyorlar. Evet, evlere tıkılalım, hiçbir şey yapmayalım, sosyalleşmeyelim, korkalım, her şeyden korkalım istiyorlar…
Da… Nereye kadar! Artık Instagram’a ne koyarsan koy, alacağın cevap hazır:
‘Ülke bu haldeyken bunları nasıl koyarsın! Hepimiz içi kan ağlıyor, sen nelerle meşgulsün!’ Yemin ederim kafayı yedim artık. Topluca yedik!”
Evet, arkadaşım bunalmış.
Sadece o değil, hepimiz bu haldeyiz.
Ama yapılacak bir şey yok, şu anda gerçeğimiz bu, evet ülke bu halde…
Anne, IŞİD bizim eve gelirse ne olacak?
BİR arkadaşım daha aradı.
12 yaşında oğlu var.
Oğlunu pedagoga götürmüş.
Nedeni, bu son olaylar yüzünden duyduğu kaygının ve endişenin tavan yapması.
“IŞİD ya da PKK bizim eve gelirse ne olacak?” diye soruyormuş.
Duyduklarından, gördüklerinden çocuğun çıkardığı sonuç bu. Artık en yakınlarımızın yanında bile güvende değiliz.
Artık 12 yaşında çocuklar bile travma yaşıyor.
Biz bilmiyorlar zannediyoruz ama hiç de öyle değil, ellerinde bilgisayar var ya, her şeyden haberdarlar.
Arkadaşım okulu aramış ve “Çocuklarımızı ülkede yaşananlardan korumak için, rehber öğretmenlere Milli Eğitim’den herhangi bir bilgi verildi mi?” diye sormuş.
Siz de tahmin edersiniz ki cevap hayır…
Önümüzdeki günlerde bir pedagogla bu yaşananların çocukların üzerindeki etkisini konuşmak istiyorum.
RUHUMDA ÖKÜZ OTURUYOR
PEKİ ben ne yapıyorum?
Evet, pazar gününden beri benim de ruhumda öküz oturuyor!
Ama elimden geldiğince bu ruh halinden kurtulmaya çalışıyorum. Çünkü bu ruh hali, insanı yere yapıştırıyor, iş yapamaz hale getiriyor.
Hayatla bağlantısını kesiyor. Bense teslim olmak istemiyorum, kendimi bırakmak istemiyorum…
Kendimi ele aldım, siz de öyle yapın.
Bir süredir pilatesi bırakmıştım. Patlamadan sonra hemen yeniden başladım.
Sizin ille de pilates yapmanız gerekmiyor ama sporunuzdan vazgeçmeyin, yürüyün, kalabalıkta olması şart değil, uzun yürüyüşler iyi geliyor, merdiven çıkın, ter atın…
Vücudunuzu yorun ki, serotonin salgılansın, terörün sizi esir almasına karşı çıkın. Zamanınızı anlamlı şeylerle doldurmaya çalışın. Sevdiklerinize sarılın.
Ruhunuzu iyi gelecek şeyler yapın. Ben, bana iyi gelecek kitaplar çıkardım ortaya mesela. Televizyondan uzak duruyorum.
Kâbus gibi. İçinden korkunç şeylerin, irinlerin aktığı bir yaratık gibi gözümde.
Dün bir izledim, kaygı denizinde boğulacaktım az kalsın. Hemen kapattım.
Ama bak, güzel filmler seyrediyorum, kızıma sarılarak… Onunla vakit geçirmek, okul projeleriyle ilgilenmek, çekmece, dolap yapmak, güzel şeyler düşünmek iyi geliyor.
Aslında kendime bir balon yaratıp içine giriyorum…
Kozama yani…
O kozaya da sadece sevdiklerimi alıyorum.
Bu da beni koruyor.
Ya da kendimi buna inandırmaya çalışıyorum!