BAYRAM öncesi büyükler ziyaret edilir, ben de öyle yaptım.
Çok sevdiğim, saydığım, beni her daim güldüren -omurgasında kırık varken bile- Mustafa Alabora’yı ziyaret ettim.
Tabii ki dünya tatlısı sevgilisi Banu Zeytinoğlu da yayındaydı. Mehmet Turgut ve Alper Saldıran da. Bu iki adam, Alabora’nın çocukları gibi, her daim etrafında pervaneler. Saatler ilerleyince herkes geldi. Cihangir’deki o ev, bir buluşma yeri olmuş.
Alabora bayram öncesi, trafik kazalarına dikkat çekti. Ve tabii sporun ve yürüyüşün nimetlerine. Çünkü eğer 70 yaşındaki Alabora hayatı boyunca spor yapmamış olsaydı, kasları ve adaleleri bu kadar sağlam olmayacak, asla bu kazayı bu şekilde atlatamayacaktı. Gerisini ondan dinleyin…
Büyük bir kaza geçirdiniz. Tekrar tekrar geçmiş olsun. Şu anda kazayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Nasıl bir şey yaşadınız siz?
Daha önce de söyledim, ben buna kaza demem, bu bir cinayet. Ama Türkiye’de maalesef bu cinayet hep işleniyor. Bayramlarda özellikle. Önümüz de bayram, aklım çıkıyor düşündükçe. Bu ülkede araba bir silah. Çünkü öyle kullanılıyor. Çok üzüldüm tabii, 23 yaşında bir çocuk bana çarptı ve öldü. Ama beni de öldürüyordu. Başka insanları da öldürebilirdi…
ARABAYI SİLAH GİBİ KULLANIYORLAR
O ne yapıyormuş size çarptığı anda?
Bir taraftan araba kullanırken son sürat, bir taraftan da Periscope’ta canlı yayın yapıyormuş… Yazık! İnşallah bu kaza bir sürü insana ders olur da arabalarını silah gibi kullanmazlar.
O anda ne hissettiniz?
O an yok bende…
Normal bir güne uyanmıştınız…
Tabii tabii… Şile’deki evimizden İstanbul’a gidiyordum. 45 km hızla. Arkadaşlarım benimle hep alay eder. Çünkü ben arabayı kullanmam, işaretler beni kullanır. Hep yavaş giderim ve mutlaka trafik kurallarına uyarım. Başka konularda kural tanımaz olabilirim ama trafikte mutlaka kurallara uyarım. Bence dünyada en saygı duyulacak kural, trafik kurallarıdır. Her toplumda hukuk kuralları değişebilir, ahlak kuralları değişebilir ama trafik kuralları asla! Uyacaksın… O kadar! Bunun tartışması yok. Ama 70 yaşında gördüm ki, benim tek başıma uymam yetmiyormuş…
Nasıl bir hasar bıraktı sizde?
Daha bilmiyoruz. Şu anda omurgamda ve kaburgamda bir sürü kırık var. Ayağım da kırık. Bir süre kolum molum kan içindeydi. Tabii ne hasar bıraktığını yürümeye başlayıp, bu omurgalar ve kaburgalar kaynadıktan sonra göreceğiz. Henüz yürüyemiyorum.
Siz kendinizi fark ettiğinizde neredeydiniz?
Arabadaydım. Biri beni çıkarmaya çalışıyordu, airbag’ler patladığı için zorlanıyordu. Ben ilk o anı hatırlıyorum. “Kapıyı kes!” dedim.
Çok korkunç bir şey yaşadınız ama siz aslında çabuk toparladınız, bu nasıl oluyor? Kaç gün oldu bu arada?
6. haftaya girdik. Evet, hızlı toparladım. Birkaç nedeni var. Birincisi, Banu. Eşim, sevgilim… İlmik ilmik yaşattı beni. Sonra dostlarım, inanılmaz derecede ilgi gösterdiler, bana ne kadar çok sevildiğimi hissettirdiler. Bir de galiba bedenim…
SPORU HİÇ BIRAKMADIM
Nasıl yani?
Hayat boyu spor yaptım ben. Adalelerimin güçlü olması bu kazayı daha hafif atlatmama ve çabuk iyileşmeme sebep olmuş.
Gerçekten bedeniniz genç bir insanınki gibi miymiş?
Valla bilmiyorum, doktorlar öyle söyledi. 35-40 yaşında adam bedenine sahip demişler. E güzel iltifat.
Peki bu nasıl oluyor?
Ben sporu hiç bırakmadım. Hapishanede yattığım sürede bile yaptım. Ve sonra yürümeye başladım. İstanbul kazan, ben kepçe… Sabahları kilometrelerce yürürüm. Herkese de tavsiye ederim. Sonra beslenmeme de hep özen gösterdim. Herhalde bunların etkisi…
Sizin için yürümek ne ifade ediyor?
Bir tür terapi aynı zamanda. Kendini dinleme. Yürürüm ve yeni yerler keşfederim. Yürürken bir sürü ahbaplarım olur, simitçiler, kestaneciler, çöpçüler, balıkçılar. Hatta şimdi merak ediyorlardır, “Mustafa Abi epeydir yok, nerelerde?” diye…
RUMELİ AYISI LAFTAN ANLAR
Kaç km yürüyorsunuz?
8 ile 12 arası. 6.30, 7.00 gibi başlıyorum yürümeye, sonra gelip kahvaltı ediyorum. Bazı günler Cihangir’den Sultanahmet’e, bazen Balat tarafı, bazen Boğaz hattı. Canım ne istiyorsa. Ama tempolu yürüyorum, karşılaşsam seninle, ki ne kadar sevdiğimi bilirsin, ama yine de “Merhaba” der geçerim.
Yürüyüş daha yaratıcı yapıyor mu sizi?
Kesinlikle! Banu ona “tır tır” diyor. “Tır tır” yaparım, yani her şeyi zihnimde yeniden gözden geçiririm.
Kilonuz?
Valla hep aynı. 45 senedir aynı kilodayım.
Süpermiş! Peki nasıl hep bu kadar dik ve yakışıklısınız?
İltifat ediyorsun…
Yok valla, öyle…
Selanikliyiz, belki ondan öyle geliyordur sana. Aydın Boysan’ın çok güzel bir hikâyesi var. Bir adam ayı satıyormuş. Hepsi aynı renkte, aynı boyda, aynı yaşta… Bütün ayılar 1 altın ama bir ayı var 5 altın. “Bu niye 5 altın?” demişler. “E Rumeli ayısıdır laftan anlar!” demiş. Belki de bu yüzden…
Sizin pek çok da sevgiliniz oldu…
(Gülüyor) Kim diyor ya, yalan!
Oooo bilmeyen yok. Haber değeri olan şu: Hepsiyle aranız iyi kalmış. Hiçbir kadın size darılmamış. Bunu nasıl başardınız?
Şimdi Ayşe’cim, şu konuda anlaşalım: Biz erkekler dünyaya hıyar geldik, hıyar gideceğiz! Gerçek budur. Ama bazılarımız hıyar gelir, acur olur. Daha da büyük bir hıyara dönüşür. Ben de hıyar geldim ama kornişon olmaya çalışıyorum. Fakat şunu hiç unutma: “Hıyarlık bakidir erkeklerde!”
Sizin bir ortadan kaybolma gibi bir âdetiniz var… O hâlâ devam ediyor mu?
Şu anda edemiyor çünkü herkes bizim eve geliyor. Yattığım için… Meyhane burada, salonda kuruldu. Bu da beni çok mutlu etti. İnsan ölünce cenazesine bir sürü insan gelir ya, “Vay ne kadar seviliyormuş!” derler. Ben ölmeden ne kadar sevildiğimi gördüm. O kaybolma âdetime gelince, bir yerlere gidildiğinde, ister istemez içkiler içiliyor, sonra abuk sabuk konuşuluyor. Ben de konuşuyorum. Ama ben bunu fark ettiğim anda tuvalete gidermiş gibi yapıp, toz olurum, evin yolunu tutarım.
Başkasına yük olmamak için mi?
Tabii ki. En fenası odur. Bu kazada da en büyük korkum oydu. Sakat makat kalıp birilerine yük olmak…
Son olarak gençlere öğüt verecek olsanız…
Sevmem öğüt vermeyi ama: “Acele etme ama çabuk ol!” Bak, bunu akılda tutmakta fayda var. Pek çok şeyi hayatta, ertelediğimiz için kaybediyoruz. Acele etmeyelim ama çabuk olalım!