Metin Hara şimdi de ikinci kitabıyla karşımızda!
Aşkın İstilası dizisinin ilk kitabı ‘Yol’du, çok ilgi gördü, sıra ‘Dem’de. Geçen kitapta beni etkileyen kavramlardan biri, zihin üzerine söyledikleriydi.
“Tek cehennem var, o da zihin” demişti! Ve eklemişti: “Algın değişirse, hislerin değişir, hislerin değişirse tepkilerin değişir ve tepkilerin değişirse deneyimin değişir. Yaşam, deneyim denen bütün anların uç uca dikilip, birleştirilmiş halidir” diyordu.
Bu kitapta ise, “Sözlerimiz değil hislerimiz geleceğimizi şekillendirir. Ne istediğimiz değil, ne olduğumuz geleceğimizi doğurur!”
Doğru söze ne nedir?
Yeni kitabın ‘Dem’ çıktı. Ben şimdi senin yeni kitabını okursam, aydınlanır mıyım?
– Ayşecim bu ‘aydınlanma’ lafını doğru anlamak lazım. İnsanlar aydınlanmayı bir sonuç olarak görüyor. Nirvana’ya ulaşmak, ermek gibi. Benim hiç öyle bir iddiam yok…
Sen aydınlanmadın yani…
-Yok canım! Ne aydınlandım ne de erdim. Keşke… Aydınlanma bir süreç. İçindeki karanlığa her gün biraz ışık üflersin, kalbindeki korkuya da cesaret… Ve zihnindeki öfkeyi dindirir, sevmeyi öğrenirsin. Yani kalp dağarcığını, her gün, her gün biraz daha aşkla doldurmaktır aydınlanmak! E o da kolay değil, hep çalışmak, en önemlisi de kendini çalışmak gerekiyor. Ben de naçizane yıllardır bunun için uğraşıyorum.
Bu kitap, ‘Aşkın İstilası’ serisinin devamı değil mi?
-Evet. Baştan beri kafamda bir üçleme vardı, bir üçüncüsü de gelecek yani.
YAVAŞ YAVAŞ YOK OLUYORUM
Amacın ne?
-Amacım büyük! Çocuk parklarını karanlıktan kurtarmak!
Nasıl yani?
-Yarının çocuklarının dinleri, dilleri yüzünden birbirlerinden nefret eden insanlara dönüşmemesi… Üzerlerine bombaların yağmaması… Doğanın yardım çığlığının duyulması… Hayvanlara eziyet edilmemesi… İnsanların paylaşmayı hatırlaması… Ama çok da ütopik şeyler değil bu anlattıklarım. Sadece insanların öğrenilmişliklerinden sıyrılması gerekiyor. İşte ben kitaplarımda da, eğitimlerimde de elimden geldiğince bunu anlatmaya çalışıyorum.
Kapaktaki fotoğrafın bir anlamı var mı?
-İlk kitabın kapağında, kafamı, okurun önünde eğmiştim. O, çırak selamıydı. ‘Yol’a düşenlere duyulan saygının göstergesi, onlarla kavuşmanın heyecanıydı. Bu kitapta kafam hâlâ öne eğik ama bu sefer gözlerim kapalı. Bu da, kalfa selamı. Sıfatlara körleşmenin, maddeye değil manaya odaklanmanın, karşımdaki insanın, görünenin ötesindeki kimliğine uyanışının göstergesi. Bir de ilk kitaptaki fotoğrafım çok net. Artık yavaş yavaş yok oluyorum.
18 YAŞINDA YOĞUN BAKIMIN ÖNÜNDE BAŞLADI HER ŞEY
Aşkın İstilası serisinin doğuşunu anlatır mısın?
-18 yaşındaydım. Yoğun bakımın önündeydim. Annem kanserdi, babam ise hasta, içeride yatıyordu. Benim için hayattaki en önemli iki insan perişandı. Kalbimde o kadar büyük bir acı hissettim ki… O gün kendi kendime söz verdim. Yarının çocukları bu acıyı hissetmeyecekti. İşte o gün, insana güvenin temel taşı olan felsefeyi oluşturdum: “Kendin için ne istiyorsan, onu başkasına sun.”
Peki ne yaptın?
-İşte mesele bu! Şarkı söyleyemiyordum, enstrüman çalamıyordum. Yapabildiğim tek şey konuşmaktı. Kalbimdekini anlatmaya başladım. Hastanede yoğun bakımdayken babama anlattım. Hani çocuklara babaları masal anlatır ya uyusunlar diye. Ben de dünyayı nasıl değiştireceğimi anlatıyordum uyansın diye. Eve gidiyordum, annemin saçı dökülüyordu tedavilerden. Hüngür hüngür ağlıyordum. Sonra gözyaşlarımı silip sahneye çıkıp anlatıyordum. Evet, ben dünyayı değiştirmek için yola çıktım.
Bu çok iddialı bir şey değil mi?
-İnsanlığın geldiği nokta ne akla ne de gönle hizmet ediyor. Bu çirkin dünyayı değiştirmek bir ‘iddia’ysa, evet iddialıyım! Hepimizin de öyle olması gerektiğini düşünüyorum. Ancak hayalperest bir kalp, bu dünyanın vahşetine başkaldıracak kadar cesur olabilir. Gelin hep birlikte iyiliğe ulaşacak kadar cesur olalım.
Mesleğini sorduklarında ne diyorsun?
-Kişisel gelişimci değilim ya da bir şeyin koçu. Önemi de yok. Kalbime düşeni bu şekilde paylaşıyorum. Belki yarın tohum olur düşerim toprağa. Ağaç olursam eğer, mesleğim ‘nefes’ olmaktı derim.
BİZİMKİ BİR İYİLİK HAREKETİ
Lidersiz bir iyilik hareketi. Ne kitaplarımın herhangi bir satırında ne de seminerlerimde, benim bu hareketin lideri olduğuma dair bir paylaşım var. Batı dünyasında yol, kölelikten hükümdarlığa uzanır. Sosyal hiyerarşi basamakları böyledir. Doğu bilgeliğinde ise, hükümdarlıktan soyuna soyuna hizmetkârlığa yükselinir.
VAMPİRLERİMİZ VAR!
Etrafımız enerji vampirleriyle kuşatılmış! Sizin enerjinizi emerek yaşayanlardan söz ediyorum. Bütün öğretiler onların püskürtülmesi gerektiğini söyleyip, onları karanlığa iterken, ben diyorum ki, kalbimizi açıp, onlara kucak açalım. Nasıl yapılacağını da kitabımda okursunuz artık…
OKYANUSUN DAMLALARIYIZ
Son yapılan çalışmalar bilincin artık sadece beynin sınırlarına hapsolmadığını bize gösteriyor. Her hücrenin bir hafızası olduğu tespit edildi. Bu yeni buluşlar artık insan vücudunu mekanik bir düzenek olarak görmenin son derece sığ bir bakış olduğunu gösteriyor. Biz de insanlığın hücreleriyiz aslında. Her birimiz, mikrodan makroya okyanusun damlalarıyız. Belki okyanus kadar heybetli değiliz ama birleşince yenilmez oluyoruz.
HÜCRENİN HAFIZASI VAR
Hücrelerimizin hafızasını değiştirmek yaşam içerisinde mümkün. Zaten yaşamın güzelliği de burada. Hisler, hücrelerin hafızasını değiştirmemizi sağlıyor. Mesela sürekli şikâyet ettiğimizde, bir süre sonra bu alışkanlık oluyor. O da hafızamızı oluşturuyor. Hafızamız ise kaderimizi doğuruyor. Bütün bunları değiştirerek yaşamımızın hangi duyguların ekseninde ilerleyeceğini belirlemiş oluyoruz.
İÇİNDEKİ ÇOCUKLA İLETİŞİME GEÇ
İçimizdeki çocuğun, korkularla beraber yetişkin bilincimiz tarafından hapsedildiğine inanıyorum. Bu da sağ beynimizi öldürüyor. Yani yaşama anlam veren duygusal yanımızı… Benim tekniklerim, insanın hormonal ve bilişsel anlamda değişmesi için bilimsel ve tıbbi yollar sunuyor. Bir çocuğun coşkusunu kaybeden yaşamlar maddi açlığa hapsoluyor. Neye sahip olursa olsun, kendini yitirdiği için mutsuz oluyor! İşte o sağ beyni uyaran teknikler sunuyorum ben. Bunun en eğlenceli, kısa ve kesin yolu da içimizdeki çocukla iletişime geçmek…
BETA FELAKET ALFA’YA GEÇ
Zihinsel yapımız olan Beta beyin dalgası, geçmişteki travmaların hapsinde ve gelecekteki endişenin pençesinde! Böyle dizayn edilmiş. Eğitim sistemimiz, çalışma tempomuz, yaşam tarzımız da Beta beyin dalgasını uyarmakta. Bununla savaşmak yerine, doğası ‘an’ olan Alfa’ya geçmeliyiz. İstikrarlı ve sabırlı olursa kişinin yaşamı değişecektir.