Bâbıâli’den bir Gülden Aydın geldi geçti

 BİR taş oturdu kalbime. Gülden Aydın’ın öldüğünü öğrendim. O kadar üzüldüm ki… Ben ölmez zannediyordum. O ölünce gazetecilik de öldü gibi geldi. Gençlik öldü. Delilik öldü. O deli merak öldü. Gülden Aydın gibisi zor gelir, onun kadar delisini, onun kadar mesleğe tutkuyla bağlısını bu âlem zor görür!

Bâbıâli’den bir Gülden Aydın geldi geçti. Savaş alanlarında, dağlarda-tepelerde, Suriye’de, Afganistan’da, Irak’ta, IŞİD tünellerinde, hep en tehlikeli haberlerde ve hep kadınların yanında Gülden Aydın vardı. Harbiden müthiş gazeteciydi. Arkasından methiye düzmek değil yani yaptığım. Vicdanlı, merhametli, hakkaniyetli, komik, esprili, biraz deli ve bu mesleğe âşık bir gazeteciydi. Hep muhalifti, hep mağdurdan yanaydı ve bütün bir dünyayı içine alacak kadar da büyük bir kalbi vardı.

Ama kendi için ölse bir şey istemez, isteyemezdi…

Ne tuhaf… Öldü… Gülden Aydın öldü. Bizim arkadaşımız, çılgın hikâyeleri hiç bitmeyen, 5. kat dip salon arkadaşımız, Neyyire Özkan’ın pazar ilavelerinin şahane Gülden’i gitti…

Bir buçuk yıl önce pankreas kanserine yakalandı. Tedaviye iyi yanıt verdi, morali de iyiydi. Hatta o dönem röportaj yaptık, aşağıda o röportajdan parçalar okuyacaksınız. Ama son iki ay zorlu geçti ve sonunda dün, bu dünyadan uçtu gitti. Tanıyıp tanıyabileceğiniz en renkli kuştu, nereye uçtuysa huzurlu, mutlu olması dileğiyle. Seni seviyoruz Gülden. Hep seveceğiz. Eşsizdin. Seni hep o kimselere benzemeyen halinle hatırlatacağız.

Kızı Ceren’e, ailesine, bütün sevenlerine ve meslektaşlarına sabır diliyorum.

BİRİCİK KUZUMLA NASIL VEDALAŞACAKTIM?

– Babıâli’nin en şahane haberlerini yaptın. Saha gazetecisiydin, savaş muhabiriydin. Olağanüstü önemli haberlere imza attın, manşetlere taşıdın. Peki sağlığına dikkat ediyor muydun?
Yok, hayır. Haber heyecanı ve telaşı açlığımı hep unutturdu mesela. Çantama attığım bir elma, ‘sunta’ bisküvi bana öğün olurdu.

– Kendini düşünecek, kendine bakacak vaktin yoktu yani…
Evet. Kendimi çok ihmal ettim. Ben hayatın acılarına kulak verdim. Sevinçlerimi, refahımı, konforumu çok gördüm.

– Hastalığın belirtileri nasıl başladı?
Şiddetli karın ağrılarıyla. Ama tabii ne olduğunu anlayamadım.

– Peki n’aptın?
Doktora gittim. Kolonoskopi yaptılar, bağırsaklarımdan iki polip aldılar. “Miden kötü durumda!” deyip, iki ilaç verip gönderdiler. “Demek ki bir şey yokmuş!” dedim. Ama ağrılar tüm şiddetiyle devam etti. İki ay sonra gittiğim başka bir hastanedeki doçent doktor hanım, şikâyetimi anlatır anlatmaz, “Pankreas olabilir. Tüm batın tomografisi çekelim!” dedi.

– Kesin sonucu nasıl öğrendin?
Mail’le gönderdiler. Evde yalnızdım, herkes bayram tatilindeydi. Daha ikinci satırda, “CA lehine pankreasta 6 cm’lik tümör…” cümlesiyle karşılaştım. Kalbim duracak gibi oldu. Avaz avaz ağlamaya başladım! Aynaya koştum, biricik kuzumla nasıl vedalaşacaktım? “Kuzuum, kuzumm!” çığlığı ağıdım oldu… Hem beni bekleyen üç haber vardı: Tecavüz mağduru Kirazlı E., Diyarbakırlı K. ile Trakya’daki bir üniversitenin öğretim üyesi kadın…

‘NEDEN BEN, NEDEN BENİM BAŞIMA GELDİ!’ DEMEDİM

– “Ben bununla da baş ederim, bunu da halledebilirim” dedin mi?
Yok, “Hastalıkla baş ederim!” demedim. Ne ilk öğrendiğim anda ne da sonraki iki ay. Tam tersine, “Şimdi b.ku yedin! Zaten sana da hayatta böyle korkunç bir dert yakışırdı Gülden” dedim. Ama asla kendime acımadım, “Neden ben? Neden benim başıma geldi” demedim. Hiçbir şeyimi sorgulamadım da. Uysallaştım ben, gerçeğe teslim oldum.

– Ölümü düşündüğün oluyor mu?
Hayır, ama ölümümden sonra biricik kızımın yasını tutuyorum. Bir de yatağa düşmekten, sürüne sürüne uzatmaları oynamaktan korkuyorum.

NE KADAR SEVDİĞİMİ VE SEVİLDİĞİMİ ÖĞRENDİM

– Bu hastalık sana ne öğretti?
İki şey: Ailemin ve arkadaşlarımın ne kadar özel ve kıymetli olduğunu, onları ne kadar çok sevdiğimi, onların da beni ne çok sevdiğini… Doktor abim, “İyileşmende tedavinin rolü yüzde 40 ise arkadaşlarının rolü yüzde 60” dedi. Çok eskiye dayanan ve çoğunluğu kadın 30 gazeteci arkadaşım ve kızım WhatsApp grubu kurdu. Kemoterapi günlerim ve ihtiyaç durumlarım için alarmdalar. Bu grupta ben yokum ama 7/24 çalışan çok aktif bir grup olduğunu biliyorum. İkinci öğrendiğim şey de Türkmen atalarımdan devraldığım genler. Gen belleğime işleyen direnç ve savaşçı ruh. Mücadele ediyorum. Bakalım. Aylardır dostluğun, arkadaşlığın, hayatın keyfini doya doya yaşıyorum. Gerisi vız geliyor bana…

HAMİŞ: Dün başlayan fenomen psikiyatrist Dr. Gülseren Budayıcıoğlu röportajı, ölümün hayatı kesintiye uğratması yüzünden yarına kaldı.

Yorum Bırak